DOLAR

34,5647$% 0.24

EURO

36,0682% -0.47

GRAM ALTIN

3.008,29%1,58

ÇEYREK ALTIN

5.110,00%0,70

TAM ALTIN

20.378,00%0,85

İkindi Vakti a 15:26
Şanlıurfa PARÇALI BULUTLU 16°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Tezer Özlü

ad826x90
ad826x90

 Avusturya Kız Lisesindeki eğitimini tamamlamadan 1963’te Ankara’ya yerleşti, ancak daha sonra dışarıdan sınavlara girerek İstanbul Erkek Lisesini bitirdi (1965). Ankara’da Türkiye Şeker Fabrikaları ve Goethe Enstitüsünde çevirmen olarak çalıştı. 1968 yılında İstanbul’a döndü, MAN ve Alman Birleşik İlaç fabrikalarında çevirmen­lik, Türk-Alman Kültür Merkezinde program danışmanlığı yaptı. 1981 yılında bir yıllık sanatçı bursuyla Berlin’e gitti ve Alman radyolarında Türk edebiyatı üzerine bir dizi program hazırladı. 1983’te Türkiye’ye döndü, 1984’te Zürih’e yerleşti ve üçüncü eşi Kanadalı ressam Hans-Peter Marti ile evlendi. Zürih Hastanesinde göğüs kanserinden öldü, cenazesi İstanbul’a getirilerek Aşiyan Mezarlığında toprağa ve­rildi. İkinci eşi Erden Kıral’dan bir çocuğu vardır.

İlk öyküsü “Fortuna”, Yeni İnsan dergisinde (1963); sonraki öyküleri Milliyet Sanat dergisinde yayımlandı. 1960’tan sonra hikâye ve çevirileri çeşitli dergilerde yer aldı. Lirik ve sözünü sakınmayan, sarsıcı bir yazar olarak ta­nındı. Öykülerinde özellikle çocukluk yıllarından esinlendi. İnsanın özgürsüzleşmesi, yabancılaşması, yalnızlık ve çıkışsızlık duygularını işledi. “Türk edebiyatının lirik, gamlı ve nostaljik prensesi” olarak nitelendi. Ley­la Erbil, Özlü’nün öykücülüğü için“ilk öykülerinde başlayan yalnızlık, ihtiyarlık, intihar ve ölüm izlekleri ya da korku(nun) onu yaşamının sonuna kadar kovaladığını” yazdı. Yazarın kendisi de; “Doğumum bile bir kökünden kopma idi. On yaşıma kadar, çevremi, özellikle çev­remdeki sessizliği kavramaya çalıştım… Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım… Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çıl­gındım. Dünyayı kavradığımı sandım… Kırk yaşındayım. Bu­gün, gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü için­de boğuluyorum… Kendimi öldürmeye çalışıyorum… Özlem­lerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benim dünyamı an­lamaları için bıraktım… Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı.” demektedir.

Kafka, Pavese ve Svevo’nun yaşadıkları yerleri gezip araştırarak Almanca yazdığı Bir İntiharın İzinde (Auf dem Spuren eines Selbstmords) adlı romanıyla Almanya’da Marlburg Edebiyat Ödülünü (1983) kazandı. Adını bir anda duyurmasına yol açan bu romanı daha sonra Türkçe olarak Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla yayımlandı (1984). Bu romanda nihilist bir genç kızın, anlamsızlaştığını duyduğu hayatının verdiği acıları başarılı bir dille anlattı. Almanca yazdığı öyküler de sonradan Türkçeye çevrilerek ilk kitabıyla birlikte yeniden basıldı. Tezer Özlü’nün ölümünün ardından ilk öykü kitabı (Eski Bahçe)daha sonra yazdığı öykülerle birlikte Eski Bahçe-Eski Sevgi adıyla basıldı. Çocukluğun Soğuk Geceleri W. Riemaon tarafından Almancaya (1985), G. Özlen tarafından Hollandacaya (1987), A. Diaman-Dopulos tarafından Yunancaya (1990) çevrildi.

“Yalnızlığın çıldırtıcı boyutlarını, çıldırmanın ve ona bağlı koşulların (klinikler, çevrenin kuntluğu) dehşetini, cin­selliğin sevgi ve dostlukla bütünleştiği, yalnızlığa karşı silah ol­duğu, o silahın tutukluk yaptığı ya da hedefi vurduğu durum­ları son dere temiz ve yalın bir biçimde, alabildiğine açık ve yürekli bir tutumla anlatıyor.” (Çocuk­luğun Soğuk Geceleri hakkında, Füsun Akatlı)

“İç içe geçen yaşamlar vardır. El-örgüleri gibi. Bu örülen giysi sizin sırtınızda da olabilir, karşınızdaki bir insanın sırtında da. Renk renk motifler. Ya da düz. Hangi motif nerde başlıyor, nerde bitiyor çıkaramadığınız. Ama bir yerinden çekip kopar­maya bakın. Örgü sökülür, eğer sararsanız adına ÇİLE denen bir yumağı oluşturur.” (Kalanlar hakkında, Ferit Edgü)

ad826x90

‘’Bir İntiha­rın İzinde müthiş bir kitap. Çok müthiş bir kitap. Yıllar var ki böyle bir metin okumadım. Bana gençlik yıllarımda, Rimbaud’u, Lautreamont’u, daha sonra Kafka’yı, Rilke’yi, Hölderlin’i keşfettiğim günleri yaşattı. Çok ender yaşanılan kimi aşk­lar gibi. Öyle bir aşk yaşamışsındır ki, bir daha artık böylesini yaşayamam dersin. Aşk sözcüğüne anlamını veren, bedenin tüm hücrelerinde, sinirlerin her atomunda duyduğun bir duy­gudur. (…) Kitaplar da benim için öyledir. Eski aşklara döne­mezsin, ama eski kitaplara dönebilirsin. Bu nedenle de yıllar var ki eski aşklarımı okuyorum. Dostoyevski’yi, Kafka’yı, Rimbaud’u… İlk kez, yıllar var ki ilk kez, bugüne değin oku­madığım bir kitap, daha kitap bile olmamış bir metin bende böylesi bir duygu yarattı.” (F. Edgü’den T. Özlü’ye bir mektuptan)

“Aristo’dan bu yana klasik dramaturjide ve dolayısıyla öykülemede üç birlik kuralı olarak tanımlana gelen eylem, yer ve zaman açısından da çok yetkin görünmüyor Tezer Özlü’nün öyküleri. Eylemleri neticede tutarsızlığın gerektirdiği nevi şahsına münhasır bir iç dengeden yoksundur. Anlattığı ortamların büyük çoğunluğu yerli okurun yabancısı olduğu ortamlardır. Dolayısıyla bu yerlerin kendi iç dinamiğinden kaynaklanan doğal atmosferi izlemek, benimsemek, anlamak da zorlaşmaktadır. Üçüncüsü zaman ise yaşanmışlığı, belgeleyen, gösteren bir olgu olmaktan öte bir anlam ifade etmez. Batı ve Doğu felsefelerinin belalı konusu zaman, entelektüel bir bakışla, sıra dışı bir yazar bakışıyla girmez Tezer Özlü’nün Öykülerine. Ona göre, yaşanmışlıktır zaman ve yaşamamazlıktır o kadar.” (Ömer Lekesiz)

ESERLERİ:

ROMAN: Çocukluğun Soğuk Geceleri (1980), Yaşamın Ucuna Yolculuk (anlatı, 1984).

HİKÂYE: Eski Bahçe (1978), Eski Bahçe Eski Sevgi (ilk hikâye kitabındaki hikâyelere yenilerinin eklenmesiyle, 1987).

GÜNLÜKLER-AFORİZMALAR: Kalanlar (1990, Almancadan çe­v.: S. Duru).

MEKTUP: Leylâ Erbil’e Mektuplar (1995).

SENARYO: Zaman Dışı Yaşam (1998, Almancadan çev.: S. Duru).

ÇEVİRİ: Yaban Çilekleri (1965) – Aynadaki Gibi (1967) (İ. Bergman’dan), Fotoğrafta Kadın da Var (H. Böll’den, 1971), Bir Bolşeviğin Anıları (O. Piatnizki’den, Tuncay Gökmen imzasıyla, 1978).

HAKKINDA: Ömer Nida / Kadın Romancılarımız – Başlangıçtan Günümüze Kadar 1892-91 (1991), Gültekin Emre / Tezer Özlü’de Ölüm ve Yaşam Çatışması (Gösteri dergisi, sayı: 51, Haziran 1993), Sezer Duru / Tezer Özlü’ye Armağan (derleme, 1997), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. Bas. 1999), Demir Özlü / Sürgünde On Yıl (1990; On Yılın Yaşam Öyküsü, yeni bas. 2001), Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü – 4 (2001), Hayriye Ünal / Gide Gide Bir Ölüme Dayanmak (Kırklar, sayı: 25, Ocak-Şubat 2003).

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Kelebeğin Rüyası Muzaffer Tayyip Uslu

HIZLI YORUM YAP