34,2628$% -0.02
37,6902€% -0.06
2.884,00%-0,08
4.923,00%-0,10
19.632,00%-0,10
Halil Cibran (D. 6 Ocak 1883 Bişerri, Lübnan – Ö. 10 Nisan 1931 (48 yaşında) New York, ABD) Şair, ressam, filozof.
Halil Cibran, Lübnan asıllı Amerikalı ressam, şair ve filozof. 1883 yılında Maruni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1931 yılında Amerika’da vefat etmiş, naaşı Beyrut’taki San Markis Manastırı bahçesine defnedilmiştir.
Halil Cibran, 6 Ocak 1883 yılında Lübnan’ın Kadişa vadisi yakınlarındaki Bişerri kasabasında doğmuştur. İsminin orijinal hali Cibran Halil Cibran’dır. Cibran kendi adı, Halil babasının adı, ikinci Cibran ismi ise büyükbabasının adıdır. Annesi Maruni papazı İstefan Rahme’nin kızı Kamile’dir. Babası Halil, annesi Kamile’nin üçüncü evliliğidir. İlk kocasından Peter adlı, Halil’den ise Cibran (Cübran), Mariana ve Sultane adlı çocukları olmuştur. Cibran daha beş yaşındayken Bişerri’deki Saint Elişa Okulu’na girdi ve burada onun resme olan yeteneği fark edildi, Selim ed-Dahir’den özel eğitim aldı. Babası, vergi toplama işiyle uğraşıyordu ancak bir arkadaşının zimmetine para geçirme iddiasıyla tutuklanması üzerine o da hapse atıldı ve malları müsadere edildi ve ailenin huzuru bozuldu. Babası Lübnan’da yaşamını sürdürürken annesi on iki yaşındaki Cibran ve diğer çocuklarını da yanına alarak 1895 yılında Boston’a göç etti. Cibran burada iki buçuk yıl boyunca devam ettiği okulda İngilizce öğrendi. Şiir, tiyatro, resim gibi sanatların icra edildiği merkezlerle ilişki kurdu. Florance Beers ile tanıştı ve onun aracılığıyla da resim sanatçısı Fred Holland Day ile tanıştı. 1897 yılında Arapça öğrenmek istediğiyle veya başka bir sebeple Beyrut’a döndü. Beyrut’ta Abdullah el-Bustani, Said eş-Şertuni ve Huri Yusuf el-Haddad gibi önemli şahsiyetlerden dersler verdiği el Hikme Enstitüsü’nde Arapça öğrenimine başladı. Kendini fen bilimleri, din, mitoloji gibi alanlarda geliştirmeye başladı. Bu dönemde ressam ve heykeltıraş Yusuf el-Huveyk ile dostluk kurdu, yazdığı bazı şiirleri yayımladı ve resim çizim denemelerine başladı. Thomas Bulfinch, Archibald Lampman ve Clara E. Clemet’ten mitolojiye dair İngilizce eserleri, İnciller’ in Arapça tercümelerini inceledi.
1902 yılında on dört yaşındaki kardeşi Sultane’nin ölüm haberi üzerine Boston’a gitti. 12 Mart 1903’te kardeşi Peter’ı, 28 Haziranında da annesini kaybetti. Hayatta kalan kardeşi Mariana ile yalnız kalan Cibran, geçimini sürdürmek için el-muhacir gazetesinde yazılar yazdı ve bazı resimlerini satarak geçimini sürdürmeye çalıştı. Mayıs 1904’te ilk resim sergisini açtı. Hayatının geri kalanında her daim destekçisi ve yardımcısı olan dostu Mary Elizabeth Haskell ile bu dönemde tanıştı. 1905 yılında ilk Arapça eseri el-Musika’yı, 1906’da ilk hikaye kitabı ‘Ara’isü’l- müruc’u yayımladı. Temmuz 1908’de Mary Haskell’in desteğiyle resimdeki yeteneğini geliştirmek için Académie Julian’a kaydoldu ve burada üç sene boyunca eğitim aldı. Eğitim sürecinde resim sanatkârı Pierre Marcel Baronneau, ressam ve heykeltıraş Auguste Rodin ile yakın ilişkiler kurdu, Paris’e gelen Yusuf el-Huveyk ile birlikte çalışmalar yaptı. Haziran 1909’da babasını kaybetti.
Merta el- Baniyye adlı hikayesi Mişel el- Baytar tarafından Fransızcaya çevrildi. Mehcer edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Emin er-Reyhani ile Avrupa seyahatine çıktı. Reyhani’nin teklifi üzerine 1911 Nisanında, kardeşi Mariana ve Haskell’in itirazlarına rağmen New York’a taşındı ve hayatının geri kalanını burada geçirdi. 1912 yılında el-Ecnihatü’l-mütekessire adlı romanını yayımladı ve bu eseriyle Arap aleminde şöhret kazandı. 1916 yılında tanıştığı Mihail Nuayme ile yakın dost oldu. New York’ta da açtığı resim sergileri sayesinde Amerika’daki ününü arttırdı. Sigmund Freud, Carl Gustav Jung, Rabindranath Tagore gibi önemli şahsiyetlerden etkilendi. 1916 yılında The Madman, el-Mevakib, el-Avasıf, el-Beda’i ve’t- tara’if adlarını taşıyan ve Doğu dünyası ve Hristiyan alemini eleştiren eserlerini yayımladı. 27 Nisan 1920 yılında Amerika’da Mehcer Edebiyatı’nın edip ve şairleriyle beraber er-Rabıtatü’l-kalemiyye derneğini kurdu. 1923 yılında bütün dünyaya tanınmasını sağlayan The Prophet (Ermiş) adlı eserini yayımladı. 1925 yılından itibaren Barbara Young ve Haskell’in yardımlarıyla İngilizce eserler de yayımladı ve 10 Nisan 1931 yılında daha önce kaybettiği annesi ve kardeşleri gibi tüberkülozdan öldü. Cenazesi Beyrut’ta götürülerek Bişerri’deki Mar Sarkis Manastırı bahçesine defnedildi.
Halil Cibran’ın Edebi Kişiliği
Cibran’ın eserlerinde William Blake, John Keats, William Wordsworth ve Ralph Waldo Emerson, Walt Whiteman ve Henry Thoreau gibi Amerikann Transandalistlerinin etkileri görülür. Aynı zamanda eserlerindeki mistik yaklaşımında Ebü’l- Ala el Maari, Rumi, Gazali, Ibn Rüşd, Ibn Sina, İbnü’l- Farız gibi sufilerin fikirlerinden etkilenmiştir. Fakat Cibran daima yeni insanlar ve yeni düşünceler ile tanışıp değiştiği için üzerinde etkisi olan kişiler sınırlı ve az sayıda insan değildir. Friedrich Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünden, Carl Jung’tan, tanışma fırsatı bulduğu Tagore’den de etkilenmiştir.
Edebi hayatı ise üç dönem olarak ele alınabilir:
Cibran’ın eserlerine bakıldığında kör bir taklit etme görülmez. Doğu’nun bireyi topluma kurban edebilen görüşüne; Batı’nın insanda dış kabuğa verdiği değere ve materyalizme karşı çıkmıştır. Eserlerini sade, akıcı, yalın bir dille yazmış ve sembolizmi üslubuyla özdeşleştirmiştir.
Arapça Eserleri:
İngilizce Eserleri
Türkçe
Bazılarınız, “sevinç kederden büyüktür” der; kimileri de “hayır, keder daha büyüktür” der fakat ben size, ikisi de birbirinden ayrılmaz, diyorum. Onlar birlikte gelirler; biri sizin sofranızda yanınızda otururken, diğerinin de yatağınızda uyuduğunu anımsayın. (Ermiş, The Prophet)
Başka bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şeyde değil, açıklamadığı şeydedir. Bu yüzden onu anlamak istersen, söylediğine değil, söylemediğine kulak ver” (Kum ve Köpük)
Zulüm
Deniz kenarındaki yedi mağarayı koruyan Dişi Ejderha şarkı söylermiş: “Eşim dalgaları sürerek gelecek. Onun yeri göğü inleten kükremesi bütün dünyaya korku salacak. Gökler alev alacak burun deliklerinden çıkan ateşlerle. Ay tutulmasında evleneceğiz ve güneş tutulmasında doğuracağım beni öldürecek olan Aziz George’u” İşte böyle şarkı söylermiş deniz kenarında yedi mağarayı koruyan Dişi Ejderha. (Haberci, The Forerunner)
Plutokrat
Bir keresinde bir adada gezinirken durmadan toprak yiyip deniz içen insan başlı, demir toynaklı bir canavar gördüm. Uzun süre izledim. Sonra yaklaştım, “Doymak bilmez misin sen; bitmez mi açlığın, dinmez mi susuzluğun?” dedim. Dedi ki: “Doyarım evet, hatta bıktım yiyip içmekten. Fakat yarın yiyecek dünya ve içecek deniz olmamasından korkarım.” (Haberci, The Forerunner)
Sevgi
Derler ki çakal ve köstebek
Su içer aynı dereden
Aslanın su içmeye gittiği yerden.
Ve derler ki kartal ile akbaba
Aynı cesedi didiklerler gagalarıyla,
Ve iyi geçinirler bir arada
Ölünün huzurunda…
Ey sevgi, senin soylu elin
Dizginlendi arzularımı,
Ve harladı susuzluğumu, açlığımı
Onur ve haysiyete karşı…
İzin verme içimdeki güçlü ve mutlak olanın
Ekmeği yemesine, şarap içmesine!
Kışkırtma bendeki zayıfı!
Varsın öleyim açlıktan,
Susuzla kavrulsun kalbim,
Öleyim de yok olayım,
Ama senin doldurmadığın bir bardağa,
Ya da kutsamadığın bir kaseye uzanmasın elim!
(Haberci, The Forerunner)
Düşünceler
Durmaksızın yürüyorum bu kıyılarda,
kumla köpüğün arasında.
Yükselen deniz ayak izlerimi silecek,
Rüzgar köpüğü önüne katacak,
ama denizle kıyı daima kalacak.
Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır.
Anımsamak bir tür buluşmadır.
Unutmak ise bir tür özgürlük
Yüreğimdeki mühür
kalbim kırılmadan çözülebilir mi?
Sevgililer birbirlerinden çok
aralarındakini kucaklarlar.
Arkadaşlık her zaman için
tatlı bir sorumluluktur,
asla bir fırsat değil.
Ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç
senin gerçeğini açığa çıkarabilir.
İşte böyle bir anda
ya güneş altında çıplak dans et,
ya da çarmıhını taşı.
İnsanlık, sonsuzluğun dışından
sonsuzluğa akan bir ışık nehridir.
Şafağa ancak
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.
Gariptir ki,
kimi zevklerin tutkusudur,
acılarımızın bir kısmını oluşturan.
Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçekleşmesi arasındaki mesafe,
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.
Cennet orada,
şu kapının ardında,
hemen yandaki odada;
ama ben anahtarı kaybettim.
Belki de sadece koyduğum yeri unuttum.
Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden
daha güzel olmadığı gerçeğinde,
yaşamın adaletine olan inancımı
yitirmem mümkün mü?
Bana kulak ver ki,
sana ses verebileyim.
Karşındakinin gerçeği
sana açıkladıklarında değil,
açıklayamadıklarındadır.
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan,
söylediklerine değil,
söylemediklerine kulak ver.
Söylediklerimin yarısı beş para etmez;
ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir
diye konuşuyorum.
Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp,
sessiz erdemlerimi eleştirmeye
başladığında doğdu.
Bir gerçek her zaman bilinmek,
ama ara sıra söylenmek içindir.
İçimizdeki gerçek olan sessiz,
edinilmiş olan ise gevezedir.
İçimdeki yaşamın sesi,
senin içindeki yaşamın
kulağına ulaşamaz.
Yine de kendimizi yalnız
hissetmemek için konuşalım.
Sözcüklerin dalgası
hep üstümüzde olsa da,
derinliklerimiz daima dinginliğini korur.
Yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konuşacak
bir filozof yaratır.
Zihnimiz bir süngerdir,
yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!
Eger kış,
‘Baharı yüreğimde saklıyorum’
deseydi, ona kim inanırdı?
Her tohum bir özlemdir.
Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.
Arkasındaki gerçeği görürsün,
ama cam seni gerçekten ayırır.
Haydi seninle saklambaç oynayalım.
Yüreğime saklanırsan eğer,
seni bulmak zor olmaz.
Ancak kendi kabuğunun
ardına gizlenirsen,
seni bulmaya çalışmak
bir işe yaramaz.
Neşeli yüreklerle birlikte
neşeli şarkılar söyleyen
kederli bir kalp ne kadar yücedir.
Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim,
durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil.
Hayır, boşuna yaşamadık biz!
Kemiklerimizden kuleler yapmadılar mı?
Özel ve ayrımcı olmayalım.
Unutmayalım ki, şairin aklı da,
akrebin kuyruğu da gururla
aynı yeryüzünden yükselir.
Evim der ki, ‘Beni bırakma,
çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.’
Yolum der ki, ‘ Gel ve beni izle,
çünkü ben senin geleceğinim.’
Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,
‘Benim ne geçmişim,
ne de geleceğim var.
Eğer kalırsam,
kalışımda bir ayrılış vardır;
gidersem,
ayrılışımda bir kalış.
Yalnızca sevgi ve ölüm
her şeyi değiştirebilir.
Daha dün, yaşam küresi içinde
uyumsuzca titreşen bir kırıntı
olduğumu düşünürdüm.
Şimdi biliyorum ki,
ben kürenin ta kendisiyim,
ve uyumlu kırıntılar halinde
tüm yaşam içimde devinmekte.
Adlandıramadığın nimetleri özlediğinde,
ve nedenini bilmeden kederlendiğinde,
işte o zaman büyüyen her şeyle
beraber büyüyecek ve
üst benliğine uzanacaksın.
Ağaçlar yeryüzünün
gök kubbeye yazdığı şiirlerdir.
Ama biz onları devirir ve
boşluğumuzu kaydedebilmek için
kağıda dönüştürürüz.
Güzelliğin şarkısını söylersen eğer,
çölün osmangazi eskort
ortasında tek başına olsan bile
bir dinleyicin olacaktır.
Esin daima şarkı söyler;
asla açıklamaya çalışmaz.
En büyük sarkıcı,
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir.
Eğer ağzın yemekle doluysa
nasıl şarkı söyleyebilirsin?
Ve eğer elin altınla yüklüyse,
şükretmek için nasıl kaldırabilirsin?
Sözler zamansızdır.
Onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.
Şiir bir düşüncenin ifadesi değildir.
O, kanayan bir yaradan
veya gülümseyen bir ağızdan
yükselen bir şarkıdır. (Kum ve nilüfer eskort
Köpük, Sand and Foam)
KAYNAKÇA
Hazırlayan:
Kader Kayhan, Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
James Joyce’nin Kitapları ve Hayatı
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.