34,7394$% 0.06
36,5742€% 0.22
2.957,94%0,50
4.902,00%0,57
19.606,00%0,57
İşte seyreyle gözüm,
hünerini Balaban’ın.
İşte şafak vakti, Mayıs
ayındayız.
İşte aydınlık:
akıllı, cesur,
taze, diri, insafsız.
İşte bulut:
Kaymak gibi lüle
lüle.
(…)
Bu adamlar, Dino,
ellerinde ışık parçaları,
bu karanlıkta, Dino,
bu adamlar nereye gider?
Sen de, ben de, Dino,
onların arasındayız,
biz de, biz de, Dino,
gördük açık maviyi.
Bu atlar Avni’nin atları
Kuvayi Milliye atları
kara yamçı altında ak sağrı dolgun
titrer burun kanatları
bu atlar Avni’nin atları.
Nazım Hikmet kol saatinin arkasına ve kayışına karısı Piraye’nin adını kazımıştı. Bozulan mekanizmayı çıkarmış ve çerçevenin içine resimlerini koymuştu.
Senin adını
Kol saatimin kayışına
tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
Ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere alat-ı katia
verilmez),
Ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur
ama
Gökyüzünü başımın üstünde
görmek
Bana yasak…
Hele bu günlerde
kendini kafeste arslana benzetiyorsundur.
Haklısın Kemal Tahir,
emin ol ben de öyle,
muhakkak ki arslanız,
şaka etmiyorum
hattâ daha dehşetli bir şey:
insanız…
Hem de hangi tarihte, hangi sınıftan,
malum…
Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde iş değişmiyor,
ikisi de bir,
hele bu günlerde…
Orhan Veli’nin 1947’de yayımlanan kitabı Yenisi’nin kapak resmi Bedri Rahmi Eyüboğlu’na aittir. Nazım Hikmet, kapak resminden öylesine etkilenir ki, bu konuyla ilgili olarak Kemal Tahir’e şunları yazar: “Bak, şu ressam ve şair Bedri Rahmi var ya, ben onun resimlerini, bilhassa bizim Türk Halk motifleriyle yaptığı resimleri, tarif pek doğru olmadı ama sen anladın, pek severim. Geçenlerde bir şiir kitabının kapağına yaptığı bir resme -mübalağasız- bir saat, tıpkı, bir şarkı dinler, bir yazı okur gibi, hatta daha başka türlü dalıp gitmiştim. Sonra o kitabı oğluma yolladım, sonra aradan iki ay kadar geçti ve tekrar içimde o resmi görmek iştiyakı uyandı ve o resimdeki motiflerle uzak bir ilgisi olan fakat bana o resmi hatırlatan acayip bir yazı yazdım. Sana yolluyorum.”
Bir Şiir Kitabının Kapak Resmi
Çöl gelir, kumda giden iziyle;
kutup gelir, dilsiz, beyaz buzuyla;
deniz gelir tuzuyla;
Gelir dümdüz ovalar
ince belli tazıyla,
yarışır gökyüzüyle.
Kaleden çıkar gelir,
geceleyin Diyarbekir,
Dicle boyu geceleyin
çıtırdayan karpuzuyla.
Cıvıl cıvıl kuşlarıyla gelir çınar.
Balık gelir deniziyle,
pul pul gümüş yaldızıyla;
gemi gelir yıldızıyla,
kemâni başında denizkızıyla…
Gül gelir, ceylan nazıyla;
Yılan gelir, kıpkırmızı gözüyle;
insan gelir, ayağının tozuyla,
insan gelir, bir çift sevda sözüyle.
Nâzım der ki: Gelir Eyyub’un oğlu Bedri,
boynu uzun, boynu eğri,
yeşille, kırmızıyla,
sırma sırma çiziyle,
bir acayip yazıyla…
Nâzım Hikmet üç buçuk yıl birlikte yaşadığı Orhan Kemal’in cezaevinden salıverilmesinin ardından şunları söyler:
“Raşit çıkıyor. Elbette seviniyorum, hem de çok. Fakat içime ayrılığın hüznü düştü. Ondan bir insan, bir arkadaş, bir meslektaş olarak hiçbir şikâyetim olmadı. Ona ne kadar alıştığımı ve ne kadar onu sevdiğimi şimdi daha kuvvetle anlıyorum.”
Orhan Kemal de ayrılmadan önce Nazım Hikmet’e bir şiir yazar:
Sen
“Promete’nin çığlıklarını
kabakıyım gibi tütün
piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü kardeşim
Kabil değil unutmam seni.
Attila İlhan’ın 20 Unutulmaz Şiirinden Mükemmel Alıntılar