34,8991$% 0.08
36,8342€% 0.52
3.046,98%0,04
4.964,00%-0,04
19.855,00%-0,03
Realizm, gerçekçilik demektir; dünyada ilk edebî eserlerden günümüzdeki eserlere kadar hemen her eserde bir realist yan bulmak mümkündür. Bir yazar ne kadar duygulu, ne kadar lirik, ne kadar sübjektif olursa olsun bir yanı ile gerçekçidir. Öncekiler, sistemli olmasa da realizmin uygulaması demek olan gerçeğin sanata aktarılmasını zaten tatbik etmekteydiler. Bugün anladığımız manada bir edebî akım olarak 19. asrın ortalarına doğru Fransa’da romantizme ve klasisizme tepki gösteren aydınların çalışmalarıyla diğer cereyanlardan ayrılmıştır. Nasıl ki klasisizm daha çok tiyatro türünde kendini ifade edebilmişse ve romantizm daha çok bir şiir akımı gibi görünmüşse realizm de bir nesir hareketi olarak hikâye ve romanda ifadesini bulabilmiş bir edebî akımdır.
Yansıtma teorisinde ortaya çıkan anlayışlardan biri “Sanat görünen dünyayı yansıtır.” kanaatidir. Görünen dünya (gerçek dünya, reel dünya, görüngü dünyası) realizmin Yunan geleneğindeki kıpırtılarını hatırlatır. Eflatun, felsefe ve tarihi gerçekleri anlattığı için önemli buluyor, edebiyatı ise gerçek dışı objelerden bahsedebildiği için zararlı görüyordu. Eflatun için sanat, gerçeklerden bahsederse sanat olarak kabul edilebilirdi.
Tarihî eleştiri teorisinde de, edebî eserin dönem şartlan ile yakın ilişkisi, bir bakıma onun gerçekle bağlantısını hatırlatıyor; sosyolojik eleştiride, bu alakanın ırk, devir ve çevre ile olan bağlarını güçlendiriyordu. Marksist eleştiri kuramı, kendi anlayışı içinde bir gerçekçilik yorumu yapıyor, sonradan sosyal gerçekçilik (toplumcu gerçekçilik) adını olacak yeni bir öğreti hazırlıyordu.
Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans ve aydınlanma hareketleri, ilimde ve felsefedeki yeni görüşler, keşif ve icatlarla, insanların dikkatini, fenomen veya veri denilen maddi gerçeklik objesine çeker. Avrupa’da 14. ve 15. asırlarda başlayan İlmî hareketler 17. asırdan sonra çoğalmış, yeni buluşlar ve felsefi düşünce sistemleri ile birleşerek maddi gerçekliğin önemi git gide kabul edilmiştir. Klasisizm ve romantizm akımlarında edebî eserler neşredilmeye devam ederken yeni buluş ve düşünce sistemlerinin etkisiyle realizm vadisinde fikirler üretilmeye ve eserler yazılmaya başlamıştır.
Realizmin şiirdeki gelişmesi parnasizm akımı oluştururken gerçekliğin deneysel ve objektif gerçeklik yorumu natüralizmi hazırlamıştır. Sonradan sürrealizm, dadaizm, egzistansiyalizm (varoluşçuluk) gibi birçok akım, gerçekçilik anlayışından yola çıkarak kendi gerçeklerini edebiyat içinde anlatmaya ve uygulamaya başlamıştır. Demek ki realizm, önce sadece realist kulvarda gelişirken sonradan birçok akımın doğmasına ve gelişmesine sebep Olan, günümüzde de çok önemli bir edebî yorum kabul edilen edebî ekoldür.
Sanayi ve teknik gelişmeyi hızlandıran buluşlar, sosyal hayatta büyük değişiklik meydana getirir. Çalışma düzeni, ekonomik dağılım ve paylaşma, sosyal dilimlerin ve birimlerin değişmesi, kurumların şekillenmesi, şehirleşme ve benzeri sebepler, sosyal hayatı yorumlayan yeni düşünce sistemlerinin doğmasına yol açar ki bunlardan biri Auguste Comte’un (1798-1857) Pozitivizm anlayışıdır.
Comte, “İnsan zihni, tabiatın asıl mahiyetini kavrayamaz.” diyerek olayların sebeplerini değil nasıl olduklarını araştırmanın doğruluğunu savunur. S. H. Bolay’ın eserinden öğrendiğimize göre, Comte, Kant’ın critisizm anlayışını devam ettirerek deneysellik ve sosyalizmin terkibini alır ve varlığı nasıl algılamak gerektiğini düşünür.
Bütün algılama çeşitlerini üç grupta toplar: teolojik, metafizik ve pozitivist. En doğru algılama, pozitivist algılamadır. Pozitivist algılama, “niçinlerle uğraşmaz, nasılları bilir”. Comte’a göre pozitif; ölçülebilir, izafi, faydalı ve hakiki olandır. Pozitif ve deneysel düşünce, metafiziğin ve dinî kabullerin yerini alacaktır.
Auguste Comte, insan düşüncesinin teolojik, metafizik ve pozitivist olmak üzere üç safhada geliştiğini iddia eden eserini 1830-1842 yılları arasında Cours de Philosoptıie Positive adıyla bir seri olarak yayımlamıştır.
Günümüzde metafiziğin ve dinî kabullerin devam ettiğini düşünürsek Comte’un yanıldığını anlayabiliriz ancak, 19. asrın ortalarında Avrupa aydını, Comte’un fikirlerini doğru kabul etmiş, ondan etkilenmiş ve realistler de bu etki zincirinin içinde yer almıştır.
Bilimsel çalışmalar, Rönesans’ın etkileri, keşifler ve yeni buluşlar, makine ve teknoloji, maddenin ve doğanın öne çıkan değer olarak sunulması, realist akımda veri olarak en önemli materyalinin beş duyu ile idrak edilen dünya olarak algılanmıştır. Gözlem, belge, deney gibi metotlar, ilim sahasından sanat sahasına geçmiştir.
Honoré de Balzac, realist tahkiyenin en büyük ustalarındandır. Romanlarını İnsanlık Komedyası adı altında toplayan Balzac, kendi hayâl gücüne önem vermeyi reddetmemekle birlikte en büyük yorumlarını realist gözlem tekniğine bağlar.
İnsanlık Komedyası (La Comedie Humaine, 1842) ön sözünden alman bilgilere göre Balzac, görüşlerini şu şekilde izah eder:
“İnsanlık Komedyas’yla ilgili ilk düşünce, insanlarla hayvanlar arasındaki bir karşılaştırmadan gelmiştir. Bir tek hayvan vardır. Bütün canlı varlıklar için Tanrı bir tek ve aynı modelden yararlanmıştır. Hayvan, dış şeklini (..), şeklindeki farklılıkları, gelişmek için içinde bulunduğu ortamlardan alan bir kökendir. Hayvan türleri bu farklılıklardan meydana gelir. Tartışmalara yol açmazdan çok önce bu sistemle yoğrulduğum için gördüm ki toplum doğaya benzemektedir. Toplum, İnsanın davranışlarının yer aldığı ortamlara göre ondan, zoolojideki alt türler kadar farklı insanlar yapmıyor mu? Bu bakımdan, hayvan türlerinin var oluşu gibi, toplumsal türler var olmuştur ve her zaman da var olacaktır.” Bu yorum, iktibası (alıntıyı) yaptığımız kaynağa göre, Geoffroy Saint-Hilaire’in (1772- 1844) Philosophie Anatomique adlı eserinden alınmıştır. İnsan ve hayvan arasındaki dış görünüş ve tür mukayesesi, Darwin’in teorilerine benzemektedir.
Stendhal (1783-1842), roman yazmadan önce gerçek belgelere çok dikkat eder. “Onun romanı (Stendhal) objektif bir gözlem romanıdır. Romancı olarak insanları gözler, notlar alır, rastladığı karakterler hakkında fişler düzenler, belgeye dayanır. Ona göre bir roman kahramanı, her şeyden önce kutusundan çıkmış bu fişlerden biridir.’’
Bir nesir edebiyatı olan realizm, hikâye ve romanda birçok tekniğin bulunmasına yol açar. Bunlardan ilki, objektif gözlemin yerleşmesidir. Dış dünyada birçok sanatçı ve ülkemizde Sait Faik gibi üstatlar, günlük hayatı gözleyip gerçek hikâyelerin notlarını bir belge olarak eserlerine aktarmışlardır.
Realist gözlemin bir sonucu, çevre tasvirindeki ısrar, ayrıntı ve bu yolla kurulan yeni anlatım teknikleridir. Belgeye ve gerçek kabul edilen fenomene verilen önem, çevre tasviri yapılırken kişilerin karakter özelliklerinin de öne çıkmasını hazırlar. Çevreye dikkat eden kişiler, bir bakıma kendi ilgi merkezlerine ait ipuçlarını da verir.
Realizm, dış çevre tasvirini son hadde çıkarmıştır. Tasvire olan bu düşkünlük, bir taraftan pozitivizmin tesiri altında bakışların gözleme alışmış olmasından, diğer taraftan da romancının, çevrenin ruh üzerindeki tesirine inanmış bulunmasından ileri geliyor.
Geleneksel hikâyecilikte ve evvelki akımların tahkiyeli eserlerinde görülen yazarın olaya müdahale etmesi (tedahül), realist anlatımın en büyük kusuru olarak kabul edildi. Yazar, eser içinde kendisini gizledi. Anlatımın zaman zaman anlatıcıyı ele veren satırlarında ise yeni takdim teknikleri bulundu. Bir kısmı on dokuzuncu asırda bir kısmı da yirminci asırda ortaya çıkan yeni bakış açıları ve anlatım teknikleri, realizme çok şey borçludur.
Realizmin dünyada bilinen önemli temsilcileri:
Realizm, XIX. yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki olarak doğmuş bir edebî akımdır. Bu akımda pozitivizmin bilimsel felsefesinden yola çıkıldığı için gerçekçi gözleme büyük önem verilir. Kişilerin davranışlarını, karakterlerini belirlediği düşünülen doğal ve toplumsal çevrenin betimlenmesine ağırlık verilir. Bu açıdan bakıldığında realist eserlerde işlevsel betimlemeler yapılır. Realizmde kişiler toplumun her kesiminden seçilebilir. Yazar, eserinde kendi kişiliğini gizler; nesnel bir anlatım tutumu sergiler. Bu akım sanatçılarına göre yazarın herhangi bir mesaj verme kaygısı yoktur. Kurallara uygun, sağlam bir dil ve üslup kullanılır. Roman türü özellikle realizm akımıyla birlikte büyük bir gelişme göstermiştir.
Fransız edebiyatından Balzac (Balzak), Flaubert, Stendhal (Stendal); Rus edebiyatından Dostoyevski, Tolstoy, Gogol; Amerikan edebiyatından Mark Twain (Mark Tveyn), Jack London (Cek Landın), Ernest Hemingway (Hemingvey); İngiliz edebiyatından Charles Dickens (Çarlz Dikınz) realizmin dünya edebiyatındaki temsilcilerindendir. Türk edebiyatında Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Memduh Şevket Esendal bu akımın başlıca temsilcileridir.
19.yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki olarak doğmuş bir sanat ve edebi akımdır realizm. Bu döneme kadar geiinen süreçte, fen bilimlerinde ve toplumsal bilimlerde önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle deneysel bilimlerde gelinen aşama, olguların duygu, hayal ve metafizikle değil, maddi gerçeklerle açıklanması sonucunu doğurmuştur.
Realizmin doğuşundaki ikinci önemli etken, düşünsel alanda August Comte’un pozitivizm (olguculuk ) felsefesidir. Pozitivizm, neden – sonuç ilişkisine önem veren, doğayı ve insanları bilimin İki temel aracı gözlem ve deneyle açıklamaya çalışan felsefi bir düşünce sistemidir. Realizmin romantizme üstünlüğü, Gustave Flaubert‘in 1857’de yazdığı “Madam Bovary” romanı ile gözler önüne serilmiştir.
1. Realist Sanatçılar, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanır. Yazarlar bilgiyi anket yöntemiyle toplamışlar, sonradan yapıtlarında kullanacakları malzemeyi günlük gözlemler olarak not etmişlerdir.
2 .Realist sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizlemişler, toplumu ve insanı bilim adamı nesnelliğiyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yansıtmışlardır.
3. Realizm Konuları gerçek yaşamdan alındığından, olağanüstü olay ve kişilere yer verilmez. Olay ve kişiler, günlük yaşamda yaşanma ya da görülme olasılığı olan nitelikler taşır. Bunlar yapıtlarda ayna ya da fotoğrafçı gerçekçiliği ile yansıtılır.
4. İnsanlar, yaşadıkları çevreyle birlikte ele alınmıştır. İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisi ve önemi belirtilmiştir. Doğa ve insan betimlemeleri ölçülüdür. Süs olsun diye yapılmamıştır.
5. Realist sanatçılar,”sanat için sanat” anlayışına sahiptir. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiştirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmediler.
6. Realist yapıtlarda açık, yapmacıksız, söz sanatlarından uzak bir üslup kullanılmıştır. Sanatçılar biçim ve güzelliğine, kusursuzluğuna önem vermişlerdir,
H. de Balzac…………………. roman, öykü, tiyatro
Stendhal……………………….. roman
Gustave Flauberte………… roman
Dostoyevski………………….. roman
Tolstoy………………………….. roman
A. Çehov……………………….. öykü, tiyatro
M. Gorki…………………………. roman
Danielde Foe………………… roman
Charles Dickens…………… roman
Emest Hemingway……….. roman, öykü
Jack London…………………. roman
Mark Twain……………………. roman
Realizmden etkilenme İlk, Tanzimat’ın ikinci yarısında başlar. Hemen hemen tüm edebi dönemlerde etkisini göstermiştir. Realizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri: Recaizade Mahmut Ekrem‘in “Araba Sevdası”, Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” romanları realist etkiyi taşıyan ilk romanlarıdır. Servet-i Fünun edebiyatında Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf realizmden etkilenmiştir. Servet’i Fünun döneminin bağımsız yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim realist etkiler taşır. Milli edebiyat dönemi ve Cumhuriyet edebiyatı döneminden Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Memduh Şevket Esendal realist etkisiyle yazan diğer yazarlardır.
BAŞKA KAYNAK:
Romantizm akımına tepki olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan realizm akımı, özellikle roman ve hikâye türünde etkili olmuş bir sanat akımıdır. Gerçek hayatı ve tabiatı tüm unsurlarıyla, olduğu gibi anlatmayı amaç edinen realistler, pozitivizmden etkilenmişlerdir.
Realist eserlerde konular gerçek hayattan alınır, olağanüstülüklere yer verilmez. Okuyucuya yaşanmış ya da yaşanması muhtemel bir olay aktarılmaya çalışılır. Öte yandan anlatımlarda çevre tasvirlerine önem verilir. Dünya edebiyatında Stendhal (Stendal), Balzac (Balzak), Gustave Flaubert (Gustov Flober), Charles Dickens (Çarls Dikens), Turgenyev, Dostoyevski, Gogol, Tolstoy gibi yazarlar bu akımın önemli temsilcileridir. Türk edebiyatında ise Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Memduh Şevket Esendal, Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay gibi sanatçılar eserlerinde bu akıma bağlı kalmışlardır.
Türk Edebiyatında en önemli Cumhuriyet Dönemi Dergileri
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.