34,2512$% 0.29
37,6167€% -0.46
2.915,13%-0,01
4.966,00%-0,34
19.806,00%-0,33
Epik şiir, bir edebiyat türü olarak büyük bir olay veya bir kahramanın maceralarını anlatan, olağanüstü motiflerle örülü uzun şiire, bir başka ifadeyle anlatmaya dayalı şiire denir. Epope, epik formunda kaleme alınır. Oldukça uzun, ölçülü ve kahramanlık esaslı bir şiirdir, ancak bu kez yazının hakim olduğu ve yeniden türetilebilir kalıpların bulunduğu bir şiir türüdür. Başka bir tanımla, kahramanca maceraların manzum hikayesidir.
Destan, Anadolu dışındaki Türk ülkelerinde de ortak kullanılan bir terim olmakla birlikte, şiveler arasında çeşitli fonetik farklılıklar görülür. Destan yerine, dasta, döstan, dessan denmesi gibi. Bunun dışında destan karşılığı kullanılan kelimelere de Türk dünyası edebiyatlarında sıklıkla tesadüf edilir. Örneğin, Yakut Türkleri buna olangho (manzum kahramanlık şiiri, kahramanların hayat hikâyeleri), Kırgız Türkleri comok (kahramanlık destanı) derler.
Bunların yanında sab ve irtegi kelimelerinin hikaye, kıssa vb. anlamlarıyla destan yerine geçerli sayıldığı da görülür. Destan yerine esatir kelimesi de bir süre kullanılmıştır. Kuman, Kırım ve Çağatay edebi dillerinde hikaye, kıssa, destan, eski söz manalarına gelen irtegi, ertegü kelimesinin varlığını da bilmekteyiz. Türk dünyası ülkelerinde destanın genellikle kahramanlık öykülerini karşıladığını söyleyebiliriz.
Ses ve anlam değişikliği ile Türkiye Türkçesi’nde destan biçiminde kullanılan kelime bugün aşağıdaki gibi farklı anlamları karşılar durumdadır:
Dönemlerine göre destanlar, sözlü destan ve yazılı destan olarak iki başlıkta incelenir.
Yapılarına göre destanlar, temel destan ve ikincil destan türlerini kapsar.
Destanların oluşumlarına baktığımızda ise doğal destan ve yapay destan olmak üzere iki başlıkla karşılaşırız.
Söylenişlerine göre destanlara baktığımızda manzum, mensur ve ölçülü nesir destan tanımlarından söz etmemiz gerekir. Destanın oluşturulması, ezberlenmesi ve sunulması için temel şart manzum olmasıdır. Sözlü olarak oluşturulan bir eserin, yazıya aktarılması sırasında, aktarıcı nazmı, nesre çevirir ve mensur destanlardan söz etmeye başlarız. Bunun sebepleri arasında, aktarıcının usta bir şair olamaması etkili olduğu kadar, eserin oluşturuluş amacı ve dil faktörü de etkilidir. Örneğin Arapça’dan edebiyatımıza gelmiş olan Battalnameler, Arapça dil ve şiir kurallarının tam olarak aktarılamaması nedeniyle, manzum-mensur karışık veya tamamen mensur olarak aktarılmıştır. Ölçülü nesir destan ise Dede Korkut destanlarında görüldüğü şekliyle, manzum-mensur karışık olarak oluşturulan destanlarda, nesir kısmının şiir diline yatkın olarak yazılması halidir.
İçeriğine göre destanları genel bir belirlemeyle, arkaik destan, kahramanlık destanı, tarihi destan, aşk destanı, mitik-masalsı destan, halk destanı ve milli destan olarak temel çerçeveye yerleştirebiliriz.
Masal kavramını destan olarak tanımlasalar da, destan ve masalın birbirinden farklı türler olduğu 19. yüzyıldan itibaren anlaşılır. Ancak iki türün de birbiriyle ortak yönleri bulunur. Mitoloji kaynaklı olan masal ve destan arasında yazınsal akrabalık da vardır.
Destanların kaynakları içerisinde efsaneler de bulunur ve hatta efsaneleri manzum hale getirerek destanlaştırmak veya efsane motiflerini kullanarak destanlar oluşturmak, şairlerin sıklıkla kullandığı bir yöntem olur. Yaradılışı konu alan destanlarda, menşe miti oluşumunu dile getiren destanlarda ve doğrudan mitolojik anlatılara yaslanan destanlarda, efsaneler ve efsane motifleri yer bulur.
Mitoloji ve destan ilişkisine baktığımızda çok yakın bir ilginin mevcut olduğunu görürüz. Destan, söz noktasında değil, kahramanlık anlatıları ekseninde de mitoloji ile birleşir. Destanlar, bir millete ait olan en geniş mitsel malzemeyi kendisinde bulunduran anlatılardır. Destanlar, kendilerini mitolojik özden kopmadan asırlar boyu yaşatmanın yolunu yine mitlerle bulurlar. Kişileri nazardan korumak, hastalıkları tedavi etmek, kötü ruhların gazabından korumak gibi sağaltıcı fonksiyonların mitoloji ile derin ilişkisi yanında, büyü vs. gibi ayinsel birtakım olayları da mitsel dünya etkisiyle yönlendiren şiirler, destanlar vasıtasıyla da hem mitolojiyi hem de mitik dünyanın sosyal gerçekliklerini ve ön tarih bilgisini sonraki nesillere iletir.
Destanlar, milli değerlerin taşıyıcısıdır ve milli şuurlanmayı hızlandırarak, milli dayanışmayı güçlendirmek amacıyla kaleme alınır. Müşterek şuurla ortaya çıkan ülkü, emel, gelenek gibi unsurlar, destanlara toplumun felsefesini sembolize eden hareketler olarak yansıtılır. Bu yönüyle destanlar, milletlerin soy özellikleri, sosyal yapıları, milli değerleri, gelenek-görenekleri üzerinde yapılacak araştırmalarda ilk temel kaynakları oluştururlar. Tarihsel metinler olan destanlar, tarihi gerçekliklerin, kurgulanmış ve özel bir işlev yüklenmiş edebi kompozisyonudur.
Oğuz Kağan yürüdü, yakınına ışığın
Oturduğunu gördü, ortasında bir kızın!
Bir ben vardı başında, ateş gibi ışığı,
Çok güzel bir kızdı bu, sanki Kutup Yıldızı!
Öyle güzel bir kız ki, gülse gök güle durur!
Kız ağlamak istese, gök de ağlaya durur!
(Oğuz Kağan Destanı)
Efsane kelimesi Türkçe’ye girdikten sonra geçmişten günümüze gelinceye kadar, eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayali hikaye, söylence, inanılması mümkün olmayan tuhaflıklar, anlatılar, yalan, boş söz, bir işte çok başarılı olmak gibi çeşitli anlamlar kazanmıştır. Türkçe’de kullanılmakta olduğumuz efsane terimi dilimize Farsça’dan geçmiştir. Farsça sözlükte efsane kelimesinin karşılığı, masal, hikaye ve öyküdür.
Efsaneler, sözlü geleneğin ürünü mensur anlatılardır, yazılı kültür ortamında bir yazar tarafından yazılmış, uzun ve sanatlı bir üslupla oluşturulan efsaneler olmakla birlikte, sözlü ve elektronik kültür ortamlarında daha çok kısa anlatmalar olarak yer alması, bazen birisinden duyduğuma göre, anlatılanlara göre, bu gerçekten olmuş, gerçekten de böyleymiş vb. gibi başlangıç formellerine sahiptir. Tarihi ya da yaşanılan anla ilgili bir olay, tarihi veya dini bir şahıs veya bir yeri konu edinir, gerçeklik unsurunun yanında olağanüstülük, kutsallık ve inandırıcılık özelliklerine de sahiptir, yarı tanrıları, insanı ya da belli başlı mekanları konu edinir.
Diğer kültür unsurları gibi efsaneler, yazının icadından önce sözlü kültür ortamında kulaktan kulağa sözlü olarak aktarılmıştır. Yazının icadıyla birlikte ise efsaneler, özellikle hikâyeci (rivayetçi) tarih anlayışının da etkisiyle kaleme alınan yazılı kaynaklar, daha çok da tarih kitapları, vasıtasıyla korunarak gelecek nesillerle aktarılmıştır.
Efsane yerel bir üründür, içinde yer alan mitolojik, tarihi, dini ya da fantastik kökeni, çekirdeği yeşerttiği, büyüttüğü ve serpildiği gözlenebilir. Sürekli olarak bir biçim değişikliğine ve dönüşüme uğrayan canlı bir metabolizmadır. Efsanelerde yer alan kahramanları herkes tanır veya bir zamanlar tanımıştır. Efsaneler, tam olarak tarih içinde ve tarih tarafından yenilendiklerinden çeşitlidir, değişken ve çok sayıdadır. Aynı inanış, kişi, yer ya da olay toplum muhayyilesinde çok çeşitli ve çok sayıda anlatı doğurabilir.
Efsaneler, insanların merak ettikleri sorulara cevap vermesi ve olağanüstü durumlara açıklık getirmesi, öğüt vermesi, örnek göstermesi, toplumsal kural ve davranışları öğretme ve uygulamaya yönlendirmesi, toplumca hoş karşılanmayan tutum ve davranışları yasaklaması ve bunlardan caydırması, evren, dünya, insan ve diğer canlılar, maddeler, toplumsal olgu, davranış ve kurallar ve sosyal kurumların kökeni ve işlevi hakkında açıklayıcı bilgi vermesi, toplumsal hafızanın ve toplumsal ideallerin canlı tutulmasına hizmet etmesi gibi özelliklere sahiptir.
Kaynak
Yeni Türk Şiirinde Destan, Dilek Çetindaş, Türk Halk Edebiyatı Anlatı Türleri, Halk Bilimsel Bir Terim Olarak Efsane Üzerine Bazı Dikkatler, Türk Dünyası Mitolojik Destanları İle Kalevala Destanı Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma, Destandan Halk Hikayesine Değişen Beden Tasvirleri, Yazıda Kullanılan Resimler Kekai Kotaki‘ye aittir
Sait Faik Abasıyanık Hayatı ve Hikayeleri
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.