40,0711$% 0.06
46,9055€% -0.17
4.271,95%0,14
6.961,00%-0,06
27.757,00%-0,06
Burası kavurucu sıcakların olduğu, aylarca bir damla suyun düşmediği, insanın insana zulmettiği, yoksulluğun, cehaletin kol gezdiği, çıplak ayaklı çocukların, duvarı, damı yıkılmış evlerin olduğu ve daha sayamadığım her türlü musibetin olduğu bir yer. Buradaki insanlar zalim. Belki de yoksulluğun, yokluğun neticesinde insanlar böyle olmuştur. Bilemiyorum. Ama öyle olsa bile insanda bir parçacık merhamet bulunur. Buradaki insan yığınında merhamet denen duygunun, insanlık namına azıcık da olsa bir parçanın olmadığını biliyorum.
Öğretmen olarak atandığım bu uzak diyarın uzak bir köyünde iki yıldır yaşıyorum. İki yılın nasıl bir ömre denk geldiğine yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım şahit. Çok fena şeyler duydum, gördüm ve yaşadım. Tüm bunları tek tek anlatmaya gücüm yok. Bu iki yıl içinde beni derinden sarsan, uzun bir süre beni uykusuz bırakan olay yedi çocuklu olan ve sekizinciye de hamile olan Necla’nın sekizinci çocuğunu doğurması oldu.
Necla kırklı yaşlarda, yedi çocuk doğurmasına rağmen hala genç görünen sert, asabi, dediğim dedik bir kadın. Kocası Nuri tarla işçisi. O da kırklı yaşlarda ama Neclanın tam tersi kendi halinde, çocuklarına karşı merhametli, bu anlattığım coğrafyaya zıt bir kişilik. İçinde insani duyguları bir nebze olan tek kişi Nuri diyebilirim.
Zannediyorum Eylül, Ekim aylarıydı. Nuri tarla işleri için uzun bir süre gelmemek üzere başka köylere çalışmaya gitmişti. Bu sırada Neclanın da doğumu yaklaşıyor artık her an sekizinci çocuğun dünyaya gelmesi bekleniyordu. Necla ve Nuri’nin önceki çocuklarından ikisi engelliydi. Yürüyemiyorlardı ve ikisi de bakıma muhtaçtı. Anneleri Necla’nın o güzelim çocuklara yaptığını hiçbir insan oğlu başka bir insana yapmamıştır. Yer yüzünde insandan daha zalim bir varlığın olmadığına neclanın o çocuklara yaptıklarını gördükten sonra karar vermiştim. Üstelik bunu yaparken annesi de yanında oluyordu. Necla’nın annesi en az Necla kadar despot, merhametsiz biriydi. Onun da kaynanasına, kahınbabasına yaptıklarını duymuş ve yine bir o kadar sarsılmıştım.
Necla ve annesi bir keresinde iki engelli çocuğu ahıra koymuş günlerce ikisine de yemek vermemişti. Her konuşmasında “sizi doğuracağıma taş doğursaydım, gebermiyorsunuz da kurtulayım sizden diyordu”. Bu cümle artık o kadar pelesenk olmuştu ki diline söylerken farkında bile değildi artık.
Bir annenin çocuklarına bu kadar merhametsiz davranacağını düşünmek bile insanı derinden sarsarken ben tüm bunların canlı şahidi oluyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Birkaç kere ilçedeki jandarma karakoluna şikayet ettim ama beni pek ciddiye almadı karakoldaki komutan. Her defasında beni tersleyerek, hatta Necla’nın ailesini çok iyi bildiğini, o aileden öyle birinin çıkmayacağını; dolaysıyla benim dediklerimin de uydurulmuş şeyler olduğunu söyleyerek beni neredeyse kovuyordu.
Nuri gideli bir kaç hafta olmuştu. Bir sabah vaktinde Necla’nın evlerinde kalabalık olduğunu görünce doğum olduğunu anladım. Köyün ebesiyle birlikte köyün yaşlı kadınlarından da birkaç tanesi vardı. Neclanın annesi de oradaydı. Aralarındaki en telaşlı kişi de oydu. Acaba bu çocuk da mı engelli olacaktı? Anlattığına göre sağlıklı çocuğa hasret kalmışlardı. Yedi çocuğun ikisi zaten yürümüyor, geri kalan beşi de beş para etmezdi ona göre. Evlerimiz bitişik olduğundan tüm bunları duyuyor, içim ürperiyordu.
Bir süre sonra çocuğun doğduğu haberi geldi. Kısa bir gürültüden sonra uzunca bir sessizlik çöktü eve. Kimse tek kelime konuşmuyordu. Çok sonra doğan çocuğun erkek olduğu ama iki kolunun olmadan doğduğu anlatılıyordu. Sekizinci çocuk doğmuş ama iki kolu olmayan bir erkek çocuktu. Bu, Necla ve özellikle de annesi için bir yıkım demekti. Annesi göğsüne vura vura ağıt yakıyordu neredeyse.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra ömrümce unutamayacağım bir cümle duydum Necla’nın annesinden: “Bu çocuğu götürüp tarlaya bırakalım, orada kuşlar, hayvanlar yesin. Babasına da ölü doğdu deriz. Zaten bu veletler başımıza bela oldu. Bir de bunu çekemeyiz. Yol yakınken kurtulalım bundan”. Bu cümlenin ağırlığını daha üzerimden atamamışken, orda bulunanlardan biri itiraz eder diye beklerken Neclanın annesini onaylaması, sonrasında orda bulunan herkesin bu düşünceyi onaylaması karnıma bri taş oturur gibi oturdu. Bir an önce ilçeye gidip şikayet etmek istedim ama elimden bir şey gelmedi. Çünkü köy ilçeye çok uzaktı ve ilçeye ulaşmak için hiçir ulaşım ve iletişim aracım yoktu.
Öylece bekledim. Korkunç zamanlar içerisindeydim. Çocuğu nereye götürdüklerinden, ne yaptıklarından haberdar olamadım bir süre. Ama yeni doğan çocuğun ağlama sesi hiç gelmiyordu evden. Düşündükleri korkunç planı uygulamışlardı sanırım.
Korkunç geçen iki günün sonunda Nuri geldi. Daha eve girmeden ben yakaladım Nuriy’i. Olanı tek tek anlattım. Ben anlattıkça Nuri’nin gözleri yaş doldu. Olan biten her şeyden haberinin olduğunu, küçücük çocuklara yapılanları bildiğini ama elinden bir şey gelmediğini hıçkıra hıçkıra ağlayarak anlattı. Biraz da olsa vijdanım rahatlamış bir şekilde eve döndüm. Nuri’nin eve girdikten sonra neler yaşandığını duymamak için kulaklarımı tıkayıp uyumaya karar verdim. Ama uyumak ne mümkün. Yatağımda kıvranıp durdum. Gözüme ne damla uyku girmedi. Gece zifiri karanlık. odanın içi ve vijdannlar da zifiri karanlık.
Sabahın erken saatlerinde Nurinin ağlayarak bağırmasına uyandım. Kucağında yeni doğan çocuğu ile birlikte bağırıyor, ağlıyordu zavallı adam. ” Ben bu çocuğu tarlada, ağacın altında buldum. Açlıktan, ağlamaktan morarmış, ölmek üzere bu çocuk .Sizde hiç mi vicdan, merhamet yok. İnsan insana bunu yapar mı, bir anne çocuğuna bunu yapar mı”? Konuşamıyordu, ağlamaklı bir şekilde söylüyordu. Onunla birlikte çocuk da ağlıyordu.
Akşama doğru Necla ve annesinin ellerinde bohça ile evden ayrıldıklarını gördüm. Nuri kovmuştu ikisini de. Hem de sekiz çocuğu olmasına rağmen. Tek başına sekiz çocuk ile birlikte evin bir köşesinde otururken gördüm Nuriy’i. Sekiz çocuk ve iyi yürekli bir baba…
Ablam
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.