DOLAR

34,7147$% 0.06

EURO

36,5743% -0.49

GRAM ALTIN

2.944,48%-0,58

ÇEYREK ALTIN

4.886,00%-1,00

TAM ALTIN

19.545,00%-0,99

İkindi Vakti a 15:22
Şanlıurfa AÇIK 10°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Ayfer Tunç’un Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

ad826x90
ad826x90

Ayfer Tunç 2 Mart 1964’te Bedri Tunç ile Yıldız Tunç’un çocuğu olarak Adapazarı’nda dünyaya gelir. Kendisinden dokuz yaş büyük bir ablası vardır. Müdür olan babasının tayininin Mardin’e çıkması üzerine oraya taşınırlar. Tunç 3,5 yaşındayken, babasını Mardin’de geçirdiği trafik kazasında kaybederler.


En çok beni sevdiği söylenen birini kaybetmiş olmamın yarattığı acıyla baş etme yoluydu sanırım, acıdan kaçma, kayıp duygusunu bertaraf etme. Benlik kendini korumanın yolunu buluyor, bende seçici hafıza olarak tezahür etti diye düşünüyorum.” Babasını kaybettikten sonra Ayfer Tunç,  dayılar, teyzelerin bulunduğu kalabalık bir aile ortamında büyür.

Okuryazar bir ailede yetişen yazar küçük yaşta okumaya başlar ve lise çağına gelinceye dek pek çok önemli eseri okur. Çocuklukta yaptığı okumalardan onu en çok etkileyen Milliyet Çocuk kitaplarından çıkan ve Naci Çelik tarafından derlenen En Güzel Seçme Türk Hikayeleri’dir. İlkokulda çocuk kitaplarından sonra Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Kerime Nadir gibi yazarları okur.

Ayfer Tunç 1

İlkokulu Adapazarı ve İzmit’te; ortaokulu ise Adapazarı’nda okur. İlkokul sıralarındayken yazma isteği duyan ve ikinci sınıfta Kemalettin Tuğcu’nun eserlerinden etkilenerek yoksulluk temalı bir roman yazmaya karar veren Ayfer Tunç, liseyi İstanbul’da Erenköy Kız Lisesinde yatılı olarak okur. Lisede çok başarılı bir öğrenci olmadığını söyleyecektir.

ad826x90

Sosyal bilimlere meraklı olan ve Siyasal Bilgiler okumaya karar veren yazar, İstanbul’u sevdiği için üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde okur. Aynı fakültede kendisinden iki sınıf yukarıda okuyan kendisi gibi edebiyatla ilgilenen ve aynı zamanda şiir yazan bir arkadaşıyla yaptığı evlilik on dört yıl sürer.

Üniversiteye kadar şiir sevmeyen ve şiir okumayan Ayfer Tunç, Edip Cansever’in Bezik Oynayan Kadınlar adlı kitabıyla şiire ilgi duymaya başlar.

Ayfer Tunç 2

Üniversite yıllarında yazmaya başlayan yazarın ilk yazısı olan “Caz ve Arabesk”, Edebiyat 81 dergisinde yayımlanır. Böylelikle yazarın yazı hayatına girişi denemeyle olur. İlk yazısını üniversite sıralarında iken yayımlayan Ayfer Tunç, bu esnada arkadaşlarıyla birlikte Tanım adlı bir dergi çıkarır. Bu dergide Edip Cansever’in Marine Marina Aquamerine ve Tenis Öğretmeni Rıza şiirleri ilk kez yayımlanır. Maddi yetersizlik sebebiyle dergi ancak iki sayı çıkar.

Tunç, 1987 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra Sokak dergisinde çalışmaya başlayarak yazın dünyasına girer. Sokak dergisinden sonra Güneş gazetesine geçer ve burada Ömer Madra, Enis Batur gibi isimlerle çalışır. Onlarla birlikte gazetenin pazar eki olan Peki’yi ve daha sonra Kutlu Özmakinacı ile birlikte Güneş Gençlik’i çıkarır. Uzun bir süre Milliyet Sanat’a kitap tanıtımları yazar.

Evvelotel

Yazarın Saklı adlı öyküsü Varlık dergisi tarafından geri çevrilir. Ancak bu öykünün de yer aldığı Saklı adlı öykü kitabı 1989 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alır. Bu ödül, hikaye yazmaya devam etmesini sağlar. Handan İnci’yle yaptığı nehir söyleşide Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Doğan Hızlan, Tomris Uyar’dan oluşan jürinin verdiği ödül için: “Bir yanıyla ödül alamazsam ödüllerin şaibeli olduğunu iddia eden koroya katılacaktım, bir yanıyla da bu saygın isimlerden oluşan jüri beni ödüle değer bulursa edebiyata devam edebilirim diye düşündüm. Onaylanmak istiyordum kısacası.”

Mağara Arkadaşları

Saklı’nın şiirsel üslûbu ve hikayelerin yeterince işlenmemiş oluşu zamanla rahatsız eder ve yeniden yazmaya karar verir.  Bunu şöyle ifade eder: “Saklı’nın naifliğinden huzursuzdum, şiirsel söyleyişe fazlaca yaslanan hali beni rahatsız ediyordu. Yazıldığı dönem için fena değildi ama eskimiş görünüyordu gözüme. Eski bir edebiyat lezzetine uygun düşüyordu. Ama beni yazmaya iten asıl şey, Saklı’nın hikâyelerinin taşıdığı potansiyeldi. Farklı uçlara götürülebilir, kuvvetli bir malzemesi var ama işlememişim. Tek boyutlu, tek bir kanaldan yürüyen, biraz aksak öyküler.

Tunç, Saklı’daki her hikaye için 2006 yılında yayımlanan kitabı Evvelotel’de yeni bir hikaye kurgular ve üst kurmacanın farklı bir tekniğini kullanır. Hikâye içinde dipnot vererek anlatıcıları geçmişe götürür.

Gariptir, o gittikten sonra alçalarak yaşadık. Evin önce tavan arasını terk ettik, oraya hiç çıkmaz olduk. Sonra üçüncü katı terk ettik, derken ikinciyi. Yaşadığımız alanı çok daraltmıştık, evi gözden çıkarmıştık, çatı akıyordu, çatı akıyordu, panjurlar merdivenler doğramalar çürüyordu, evin her gün bir tahtası ayrılıyordu diğerlerinden, bahçe haraptı, güller kurumuştu, aylandız almış başını gitmişti. Annem unutarak azalıyordu, ama biz unutamıyorduk, unutamadıkça içimizdeki taş ağırlaşıyordu.” (Evvelotel – Kibir)

Edebiyat serüveninin anlamlı başlangıcı” olarak nitelendirdiği Mağara Arkadaşları adlı öykü kitabı 1996 yılında yayımlanır. Yazarın ilk kitabındaki hikayelere göre daha hacimli hikayelerin yer aldığı kitapta dil ve anlatım yönünden de farklılaşma mevcuttur.


Ayfer Tunç 3

Güneş gazetesi kapandıktan üç yıl sonra gazeteciliğe tekrar döner ve 1994 yılında Yeni Yüzyıl’a girer. Bu sırada TRT’ye edebiyat uyarlamaları yapar. Tunç kendi öyküleri başta olmak üzere pek çok eserin senaryosunu yazar. “Alafranga İhtiyar” adlı öyküsü de “Ah!” adıyla çekilir.

Yeni Yüzyıl’dan ayrıldıktan sonra Yapı Kredi Yayınları’nda yayın yönetmeni olarak çalışmaya başlar. Burada çalışmaya başladıktan sonra Murat Gülsoy ile tanışır ve böylece Mart-Nisan 2001 sayısından itibaren Hayalet Gemi dergisine yazmaya başlar. Burada çalışırken Kitap-lık, Sanat Dünyamız, Cogito gibi dergileri çıkarır. Bu üç dergiye daha sonra 4. Kat dergisi de eklenir. Akşam gazetesi için de bir süre kitap eki olan Akşam-lık’ı hazırlarlar. Buradaki çalışma hayatı yazara önemli ölçüde katkı sağlar. Bundan dolayıdır ki yazar “YKY için bir üniversite daha bitirdim derim, Siyasal ve YKY mezunuyum ben.” der

Akşam-lık Dergisi (1)

Edebiyatımızda öykücülüğü ile ön plana çıkan Ayfer Tunç, yazdığı romanlarla da Türk edebiyatındaki önemli isimlerden biri haline gelmiştir. Romanlarında temel bir izlek bulunmayan Ayfer Tunç’un İlk romanından son romanına kadar roman türünde gelişim seyrine baktığımızda yazarın sabit bir izlek üzerinde ilerlemediğini ve her bir eserinin farklı bir tema üzerinde kurgulandığını görmekteyiz. Her ne kadar farklı temalar üzerine eserlerini kaleme almış olsa da Ayfer Tunç’un romanlarının benzer noktaları da bulunmaktadır. Bunlardan ilki, yazarın bireyin hikâyesinin arka planında toplumsal olaylara ve sorunlara da değinmesidir. Romanın zamanına bağlı olarak tarihî ve toplumsal olaylara yer verilerek bireysel hikâyeler üzerinden toplum eleştirisi de yapılır. Yazar kurgu içinde roman kişilerine farklı işlevler yükleyerek bireyin toplumla ve kendi benliğiyle olan çatışmasına yer verir.

Ayfer Tunç 4

1992 yılında ilk romanı hem de üçlemenin ilk romanı olan Kapak Kızı (Yeşil Peri Gecesi ve Osman) yayımlanır. Romanda merkez kişisi ile birlikte üç ayrı kişinin ailesi, yaşam koşulları ve hayatının diğer ayrıntıları anlatılır. Bu kişilerin yollarının bir noktada kesiştiği görülür.

Şebnem’in fotoğraflarını görmüş müdür, diye düşündü. Başkalarına baktı. Belki o adam görmemişti de, onun önünde ya da arkasında oturanlardan biri, belki şu gazete okuyan genç, belki şu kılıksız herif görmüştü. Belki şu anda, şu vagonda Şebnem’in çıplak, çok çıplak fotoğraflarına pis bir iştahla bakmış, gözlerini kapatıp onunla yatmış bir sürü adamla birlikte yolculuk yapıyordu.(Kapak Kızı)

Ayfer Tunç'un 3 Romanı

Aziz Bey Hadisesi, ilk olarak bu isim altında yazarın diğer öyküleriyle birlikte yayımlanır. 2000 yılında yapılan bu basımda Aziz Bey Hadisesi’nin yanı sıra “Kadın Hikâyeleri Yüzünden”, “Soğuk Geçen Bir Kış”, “Kar Yolcusu”, “Mikail’in Kalbi Durdu”, “Kırmızı Azap” adlı öyküler de yer alır. Öykü türüne göre hacimli bir eser olan ve yazarın da novella olarak nitelendirdiği Aziz Bey Hadisesi, 2006 yılında roman adı altında bağımsız olarak basılır.

Aziz Bey adlı başından geçen elim bir olay üzerine kurulu olan roman, yazarın geleneğe bağlı kaldığı, klasik bir kurguya ve alışılmış tahkiye üslubuna sahip bir eserdir. Yazar, gerçeği kurgu içinde eritmeyerek anlatının doğallığını korur ve kuru bir anlatım yerine şiirsel bir üslup kullanır.

Görebileceğini hiç sanmadığı halde, oğluna duyduğu  kinle kalbi taşlaşmış olan babasına yine gitti. Her defasında aynı şeyler oluyordu. Haftada birkaç gün, hazırlıksız yakalamayı umarak değişik saatlerde babasının evine gidiyor, uzun uzun zili çalıyor, babası perdeyi aralayıp birkaç saniye baktıktan sonra camın arkasında kayboluyordu. Aziz Bey bu inatçı ve küskün adamın perdenin ardından ona baktığını biliyordu. Bu yüzden camın önünde yarım saat kadar oturuyor, gözünü pencereye dikip kıpırdamadan bekliyor, bazen kâğıtlara ufak notlar yazıp kapının altından atıyordu.” (Aziz Bey Hadisesi)

Ayfer Tunç Roman Ve Öyküleri 2

Eserlerinde içeriği ön planda tutmakla birlikte biçimsel denemeler de yapan yazar, modern edebiyatın anlatım tekniklerinden de yararlanır. Geriye dönüş tekniği, tasvir, iç konuşma, iç çözümleme, leitmotif yazarın sıklıkla yararlandığı tekniklerdir. Yine modern edebiyatın önemli yöntemlerinden biri olan metinlerarasılık yöntemine de başvurur. Eserlerinde hem başkalarının ortaya koyduğu eserlere gizli veya açık atıfta bulunur hem de kendi eserleri arasında metinlerarasılık yöntemini kullanır.

Kırmızı Azap

Ayfer Tunç’un 2009 tarihli Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi adlı romanı, farklı roman kişileri hakkında birbiri ardına anlatılan öyküleri ile bir başat karakterin yaşamını ya da yaşamından bir kesiti anlatan geleneksel romana alışkın okuru şaşırtır. Bu geniş hacimli romanı, başat kişisi olan ve belirgin bir olay örgüsüne sahip geleneksel romana alışkın okuru daha ilk baştan itibaren şaşırtır. Bir Karadeniz şehrinde sırtı denize dönük olarak inşa edilmiş Ruh Sağlığı Hastanesi’ne konuşmak yapmak için gelen Psikoloji Doçenti Ülkü Birinci’nin çalıştığı özel üniversitede görev yapan akademik ve idari personelle ilgili verilen ayrıntılı bilgiler nedeniyle, roman ilk sayfalarında bir kampus romanı (akademik roman) izlenimi verir

Tunç, çok güzel bir gülmece romanı örneği verirken, hem toplumun çeşitli kesimlerinden, etnik gruplardan ve çeşitli ülkelerin vatandaşlarından oluşan bir grotesk beden yaratabilmiş ve farklı kişilerin aslında büyük bir bütünün parçaları olduklarını gösterebilmiş, hem de bazı tarihî olayları eleştirebilmiş, resmî doğruların güvenilmezliğini ve insanların özgür bir topluma olan özlemini dile getirebilmiştir.

Pazar yerlerinde ya da caddelerdeki karnaval kalabalığı yalnızca bir halk yığını değildir. Kendi yöntemleriyle, halkın yöntemiyle organize olmuş bir bütün olarak halktır. Festival zamanında askıya alınmış zorlayıcı sosyoekonomik ve politik organizasyonların varolan bütün biçimlerinin tersine ve onların dışında bir bütündür… Sıkışık izdiham bile, bedenlerin fiziksel teması, belli bir anlam kazanır. Birey bütünün ayrılamaz bir parçası, halkın kitlesel bedeninin bir parçası olduğunu hisseder… (Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi)

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi

Hikaye ve romanlarında aile, ölüm, aşk, yalnızlık gibi temalara sıklıkla yer verir. Hem hikaye hem de roman kişilerinin hayatlarındaki asıl yarayı aile içinde aldıkları görülür. Aile içinde yaşanan sorunlar bireyin hayatındaki farklı acıların, savrulmaların da başlatıcısıdır. Yazar bireysel olan bu temaları işlemekle yetinmez, bunların arka planında asıl unsur olarak toplumsal sorunlara da değinir.

Ayfer Tunç’un roman ve hikâyelerindeki kahramanların hayat hikayelerine bakıldığında otoriter ve/veya sevgisiz ebeveyn mağduru oldukları açıkça görülecektir.  Öykü ve romanlarında küçük insanın yani kenarda köşede kalmış; her gün yanından geçip gittiğimiz ama dikkat etmediğimiz insanın hikâyesini buluruz. Bu durum yazarın bilinçli bir tercihidir. Çünkü bir okuyucu olarak kendisi de edebiyatta yan veya yardımcı karakterlere düşkündür. Bu yüzden Tunç’un eserlerinde çoğu zaman öne çıkan tek bir kahramandan bahsedilemeyişin altında yazarın bu yönü yatar. Ayfer Tunç’un eserlerine bakıldığında mutsuz, karamsar ve her zaman kaybeden kahramanlar dikkati çeker çünkü umuda hiçbir zaman inanmaz. Umudun kandırıcı bir tarafı olduğunu düşünür. Kendisini gerçekçi bir yazar olarak tanımladığı için de hayalperest umutlara eserlerinde yer vermez.

Ayfer Tunç 5

İlk kez 2003 yılında yazarın diğer öyküleriyle birlikte Taş-Kâğıt-Makas kitabı içinde yer alan Suzan Defter, 2011 yılında roman adı altında bağımsız bir kitap olarak basılır. Ayfer Tunç’un Suzan Defter adlı romanı, gerek günlük roman tekniğinin oldukça yaratıcı bir örneğini sunması, gerekse kullanılan anlatı tekniklerinin zenginliği açısından dikkate değer bir eserdir. Son derece yalnız ve sadece başkalarının hayatına eklenti olarak var olmuş iki karakterin günlüklerini eş zamanlı olarak sunan eser, bu açıdan deneysel bir çalışma olarak nitelendirilebilir. Geleneksel günlük roman tekniğinin sınırlarını ve imkânlarını zorlar.

Romanın adı romanda üzerinde çok fazla durulan kadın karakter Suzan’ı işaret etmekle birlikte “yanan” anlamıyla da kullanılır. “Yanan defter” manasına gelen romanın adı, hem eserde yakıcılığıyla var olan en önemli tema olan aşkı hem de günlük formunda yazılan eserin biçimini vurgular.

Tanıdığım ve tanımadığım bütün insanlardan sıkılıyorum. Abimden bile. Hiçbir arkadaşımı aramıyorum. Artık onlar da beni aramaz oldular. Aramasınlar. Böylesi daha iyi. Konuşulacak hiçbir şeyimiz kalmamış. Hep aynı şeyleri tekrarlıyoruz: Ne güzel günlerdi! – Nesi güzeldi? Güzel olsa hatırlamaz mıydık? Hatırlayıp avunmaz mıydık?” (Suzan Defter)

Ayfer Tunç Suzan Defter

Üçlemenin ilki Kapak Kızı’ndan sonra ikinci kitabı Yeşil Peri Gecesi 2010 yılında yayımlanır. Üçleme olan bu kitaplar bağımsız olarak da okunabilir. Kapak Kızı’nda merkezde olan fakat düşüncelerine, olaylara bakış açısına tanık olamadığımız Şebnem, bu romanda anlatıcı konumundadır. Dolayısıyla Kapak Kızı’nda anlatılmış olan bazı olayları bu romanda Şebnem’in bakış açısıyla tekrar okuma ve kavrama imkanı buluruz.

Küçük yaşta yatılı okumaya başlamak, hem toplumun sorunlarını görme hem de insanları yakından tanıma açısından yazar için önemli bir deneyim olmuştur. Yeşil Peri Gecesi adlı romanında bu sırada yaşadıklarından, edindiklerinden büyük ölçüde beslenir.

Ben Ali’de babamı aradım. Sonra babam yaşındaki adamlarda Ali’yi aradım. Babamda eski babamı aradım. Bu zincir böyle giderken Osman bende annesini aradı. Ben kendimi annesiz hissettiğim için anne olmaya korktum. Benden iyi bir anne çıkmamasından, kendi parçamdan yaratacağım varlığın, sefillikte beni geçmesinden korktum. Doğurmadım. Ama Osman’ın annesi oldum. Osman’ın annesi olduğum anlar bir sonraki güne uyanmama yaradı.(Yeşil Peri Gecesi)

Ayfer Tunç 6

Dünya Ağrısı romanı  2014 yılında yayımlanır. Tunç’un diğer romanlarıyla karşılaştırdığımızda bu roman için en ağır ilerleyen, en derin roman dememiz mümkündür. Yazar bu romanında, mekân olarak seçtiği taşranın birbirini tekrar eden monoton günlerini ve sıradan havasını, başkarakterin acı çeken ve “dünya ağrısı”na tutulan ruhunu yansıtacak bir üslubu benimser.

Babasına kendi adını koyarken ne düşündüğünü sormadı. Gençliği boyunca yediği azarlardan biliyordu çünkü. Serserilik etme, adına layık ol, kardeşlerine yol göster. Babasının bu sözünü her hatırladığında kendine hangi yolu diye soruyor. Hayat başı sonu belirsiz, bulut gibi dağınık, ansızın yön ve biçim değiştirme yeteneğine sahip bir şey. Hayat tanımlanamayan bir şey. Hatta belki sadece bir fikirdir hayat, daha ötesi değildir. Böyle tanımsız bir bulutta nasıl bir yol olabilir ki?” (Dünya Ağrısı)

Dünya Ağrısı

Ayfer Tunç’un Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura adlı romanı 2018 yılında yayımlanır. Biçimsel denemeler yapan ve yeniliklere açık bir yazar olan Tunç, bu eserinde yenilikçi yönünü yansıtan bir biçimi tercih eder. Eser, biçimi yönünden yazarın yenilikçiliğini yansıttığı gibi dil ve üslup açısından da Tunç’un yazarlık başarısının göstergesidir.

Eski Türkler insanın adıyla kaderi arasında bir ilişki olduğuna inanırlarken haksız değillerdi bence. Tanıdığım bütün Sevgiler sevgiyi aradılar, Özlemler yanıp durdu, Yiğitler, Mertler hayatın içinde ezilip gitti, Kahramanlar öldü ve Umutlar teselli edilemiyor.” (Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura )

Aşıklar Delidir

Yeşil Peri Gecesi romanının başkahramanı Şebnem’in kocası olarak karşımıza çıkan Osman, 2020’de yayımlanan romanı Osman’da bu defa romanının başkahramanı olur. Dominant bir babanın baskısı altında özgür olmak için çırpınan fakat bunu hiçbir zaman başaramayan bir karakterin hayâl kırıklıklarıyla dolu hayatını okuruz. Aziz Bey Hadisesi hikayesi, Dünya Ağrısı ve Osman romanlarının ortak yönü; kurgunun baba-oğul çatışması çerçevesinde işlenmesidir. Osman’ın hayatı başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarıyla doludur. Kibar, duygusal ve sıcak bir karaktere sahip olması insanlarla kolayca arkadaş olmasını sağlarken; aşırı hassaslığı, özgüven eksikliği, korkaklığı, sorumsuzluğu ve zayıflıkları kurmuş olduğu bu sosyal bağların kalıcı olmasını engellemektedir.

Bir sürü arkadaşım olduğu halde zaman zaman kendimi çok yalnız hissediyorum, bu akşam olduğu gibi. Yalnızca çok sevdiğim eşyalarımla dolu bir dünyam olduğu, insansız, dolayısıyla cansız bir varlık sayılabileceğim hissine kapılıyorum. (Osman)

Bir Maniniz Yoksa Annemler Gelecek

Ayfer Tunç’un roman ve hikayeleri dışındaki kitaplarına gelirsek: 2001 yılında yayımlanan ve kült kitaba dönüşen Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek’te, sıradan gibi görünen şeylerden yola çıkarak Türkiye’nin 1970’ li yıllarının kimi zaman gülümseten, kimi zaman hüzünlendiren bir panoramasını sunar.

Çeşit çeşit misafirlik vardı. Kadınlar arasında yapılan kabul günleri, akşam oturmaları, yatılı misafirlikler, yemek misafirlikleri… Hepsinin kendine göre bir adabı, uyulması gereken kuralları vardı. Kabul günlerinin kendine özgü kuralları daha belirgindi, ama yıllarla birlikte niteliği en çok değişen misafirlik türü oldu. 70’lerde kabul günleri kadınlar arasında herhangi bir özel amaç taşımadan yapılan ziyaretlerdi. Ancak zamanla dehşetli değişimlere uğradı, ticari bir nitelik kazandı, klasik misafirlik ve ev sahipliği anlayışını yıkarak önce altın gününe, sonra dövizin daha karlı bir yatırım aracı olmasıyla birlikte dolar ve mark gününe dönüştü.” (Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek)

Ayfer Tunç, 2007 yılında yayımlanan ve tanıtım metninde “Öyküleşmiş söyleşiler ya da söyleşilmiş öyküler” olarak tanımlanan Ömür Diyorlar Buna kitabında, yaşanmış, tanık olunmuş insan hikayelerini anlatıyor.

Yaşlıların yalnızlıklarıyla ne tuhaf ilişkileri olduğunu düşündüm. Yalnızlıklarını hem delicesine bağlıydılar, en yakınlarına bile tahammül edemiyorlardı hem de şiddetle korkup kurtulmak istiyorlardı. Yalnızlık avuçlarında bir kor parçası gibi duruyordu, ne kimseye vermeye kıyabiliyorlar ne yanmaktan kurtulabiliyorlardı.” (Ömür Diyorlar Buna)

2012 yılında yayımlanan deneme ve hikaye karışımı olan Memleket Hikâyeleri adlı eserinde ise , memleket fikri, aynı memleketli olma, taşra hayatı üstüne hem tespitler hem de hikayeler bulunur. Refik Halit’in Memleket Hikâyeleri isimli kitabına gönderme yapan eser; Memleket Yazıları, Fotoğraflar Anlatıyor, Memleket Hikâyeleri olmak üzere üç bölümden oluşur.

“… farklı olana duyulan öfke ve şiddet arzusunun bu kadar kolayca, pervasızca ve haklılığından hiç şüphe etmeksizin ortaya çıkabilmesi. Öfkenin öfkeyle sınırlı kalmaması üstelik, şehvetle büyümesi, sahibine haz vermesi.(Memleket Hikayeleri)

Karanlıkta Kelimeler

Ayfer Tunç, edebiyat ile ilgili görüşlerini Harflere Bölünmüş Zaman adlı eserinde dile getirmiştir.

Derler ki, hattatlar uzun yaşarlar, çünkü yazarken bir hata yapmamak için nefeslerini tutarlar. İnsan ömrünün, ilahi gücün insana bahşettiği sayılı nefesten ibaret olduğuna inananlar için her an alıp verdiğimiz nefes, ömrü belirleyen bir zaman birimidir ki, bu durumda zamanı adlandırmak, bölmek ya da işaretlemek için kullandığımız kelimelerin hiçbir anlamı yoktur; her nefes son nefes olma ihtimalini taşır ve son nefesin tutulabildiği ölçüde ömür uzar. Bu da son nefesin son saniye olmadığı anlamına gelir.(Harflere Bölünmüş Zaman)

Ayfer Tunç’un, yaşamı ve yazarlığı üzerine okurlarına önemli ipuçları sunan bir metin olan  ve 2016’da yayımlanan Karanlıkta Kelimeler, Handan İnci ile yaptığı söyleşilerden oluşur. Kitap, Ayfer Tunç’un çocukluğuna, ailesine, edebiyat serüvenine, okuduklarına ve yazdıklarına, zaman zaman da özel hayatına dair bilgiler içerir.

Bence iki tür okur var. Bir grup tamamen kendini iyi hissetmek için okuyor. Okuduklarının içinde kendini görmek istemiyor, aramayı bile reddediyor. Bu tür genellikle popüler ürüne düşkün okurdur. Sinemaya da böyle gider, romanı da böyle okur. Hep başkalarının başına gelenleri okumanın rahatlığı içindedir. Yapıtın derdiyle arasında kırılmaz bir cam duvar vardır. O camın arkasından izler her şeyi. İkinci okur türü tam aksidir, okurken bir yandan kendini deşer. Onu ilgilendiren şey de olay akışı değil, karakterlerin çeşidi durumlar karşısında verdiği tepkidir. Sanıldığının aksine karakterle özdeşleşmez, kendinin farklı bir kişi olduğunun bilincinde olarak okur. Kendini karakterin yerine koymaz ama o yakıcı insanlık hallerini hisseder...” (Karanlıkta Kelimeler)

Aliye

Ayfer Tunç’un 2003 yılında Sait Faik’in öykülerinden hareketle yazdığı Havada Bulut adlı senaryosu filme çekildi ve TRT’de gösterildi. Pek çok öykü ve roman kitabının yanı sıra hem kendi ismiyle hem de Yıldız Tunç mahlasıyla, televizyon dizisi senaryoları da yazmıştır.

Ayfer Tunç Adıyla Yazdığı Senaryolar:

2019 – Leke (TV dizisi)

2011 – 72. Koğuş (sinema filmi)

2008 – Usta (sinema filmi)

2007 – Sessiz Fırtına (TV dizisi)

2004 – Aliye (TV dizisi)

2003 – Havada Bulut (sinema filmi)

1995 – Düş, Gerçek, Bir de Sinema (sinema filmi)

1992 – Kızlar Yurdu (TV dizisi)

Yıldız Tunç Adıyla Yazdığı Senaryolar:

2018 – Bir Zamanlar Çukurova (TV dizisi)

2014 – Paramparça (TV dizisi)

2010 – Aşk ve Ceza (TV dizisi)

2009 – Güldünya (TV dizisi)

2006 – Binbir Gece (TV dizisi)

Kaynak
Deneysel Bir Günlük Roman Örneği: Suzan DefterKarnavaleks Roman ÖrneğiOlarak Ayfer Tunç’un Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç’un Roman ve Hikâyelerinde Sosyal Benlik ile Aile Kurumu İlişkisiAyfer Tunç (d. 02 Mart 1964 / ö. -) Yazar, Gazeteci, Eleştirmen (Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)Ayfer Tunç’tan Bir Yeniden Yazım Örneği Olarak EvvelotelMurat Gülsoy-Ayfer Tunç Söyleşi Ayfer Tunç’un Romanlarında Toplumsal CinsiyetAyfer Tunç’un Hikaye Ve Romanlarında Kadın

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Göbeklitepe Dünyanın En Eski Tapınağı ve Belgeseli

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.