34,4980$% 0.08
36,5098€% 0.4
2.945,45%0,37
5.059,00%0,33
20.159,00%0,49
Açıldı sofa… Şehre rengini veren gri kuşlar uçuştu dört bir yana. Bir külah şeklinde tasarlanmış çatıların altında yaşayan insanlar vardı. Günleri binbir telaşla geçen, hüznü hiçbir zaman bitmeyen insanlık. Her masada bir dağınıklık, her odada başka bir sır. Bazen birbirini en çok gören insanlar birbirine daha yabancı olur. Aynı evde, aynı derde tutunduğunu sandıkları ama zihinlerinde bambaşka sanrıların dolaştığı birbirine yabancı insanlar…
Açıldı sofa… Bahar kokusu evlerin içine karıştı. Birkaç saat bile olsa insan, tüm dertlerini unutabilirdi. Kalabalık olduklarında insanlar, daha fazla uzaklaşırdı kendinden. Ancak bu bir zaman sonra antidepresan gibi alışkanlık yapar, ne zaman yalnız kalınsa o zaman unutulan dertler daha da insanın üzerine hücum ederdi. Bir odaya saklanmış bir kızın kimselere söyleyemediği yavuklusu o gün askere gitmişti. Annesi kızın içindeki kıyametten habersiz onu komşusuna götürdü. Dul bir yetimdi komşusu. Mahalleli ne zaman dertlense bu kadıncağıza fal baktırırdı. Kadın bir zaman sonra fallarının çıkması sebebiyle sevdikleri dışında kimsenin falına bakmamaya yemin etti. Kızın annesi de falcı kadının sevdikleri arasındaydı. Beton bir balkona serilmiş kırmızı eski bir halının üzerine üç büyük minder atılmıştı. Öncesinde de balkonun önündeki bahçe sulanmıştı. Bir bahar akşamında güneş batarken duyulan toprak kokusu fallarda çıkmazdı. Ne zaman bakkalın önünden geçse alacağını isteyecek diye ecel terleri döken mahallenin sakinleri, şehrin arka sokaklarından evine gitmenin derdine düşmüşlerdi. Bir alacaklıdan nasıl kaçılması gerektiği de fallarda çıkmazdı. Elektrik borcu nasıl ödenir, emekli maaşı ile nasıl geçinilir, insan ne ile yaşar? Bunların hiçbirinin cevabını veremezdi falcı kadın. Kendi de bilmiyordu.
Annesi kızının arka odada hüngür hüngür ağlamasını duymuş ancak derdinin ne olduğunu kızına soramamıştı. Korkmuştu. Kızının derdine derman olamazsa kahrolurdu. Belki bir bahane ile falcı kadın derdini öğrenebilirdi. Falcı kadın, anne ve kızı tebessümle karşıladı. Kadının hâlinden bir derdi olduğunu hemen anladı. Onları balkonuna davet etti, hiçbir şey söylemeden mutfağa geçip kahvesini pişirmeye başladı. Falcı kadının mutfağı karanlıktı. Ufak bir penceresi vardı önceden. Onu da sinekler dadanmasın diye siyah bir tahta ile kapattırmıştı. Yanan ocağın ateşi göz bebeklerinden yansıyordu. Falcı kadın fala baksa da fala inanmıyordu. Ancak bunu kendinden başka kimseye itiraf etmemişti. Fala, insanlara birazcık umut vermek için bakıyordu. Bir de yalnızlıktan kurtulmak için… Sevdiklerinin evine sığınması onun bu hayattaki tek mutluluğuydu. Çünkü elindeki hayatı başka mutluluklarda ziyan etmişti. Biraz sonra taşan kahvenin sesiyle irkildi. Üç fincan kahveyi balkona götürdü. Kız ile annesi suspus oturuyordu. Sorun kızdaydı. Gözlerindeki mutsuzluğu hiçbir fal iyileştiremezdi. Yine de anne kıza iyi gelecek bir şeyler söylemeliydi.
“Üç vakte kadar mutlu olacaksın yavrucuğum. Gözünün yaşı bitecek. Ama iyileşmek istiyorsan annene de söylemelisin derdini. Çünkü annen sana derman olacak. Öyle değil mi? Bak nasıl da gözlerinin içi gülmeye başladı. Ah tatlı kızım, yaşamak her birimize bir kez verilen bir oyun. Biz bazen bu oyunu çok ciddiye alırız. Tek bir noktaya odaklanınca bir yerden sonra insan diğer güzellikleri göremiyor. Kafanı kaldır, bak ne güzel gökyüzü. Akşam mı oldu? Yarın yine olacak. Kış mı geliyor? Bahar yine bizi bekliyor olacak. Ömrün sonbaharında bazen koşsan da yetişemiyorsun mutluluğa. Sen ömrünün ilkbaharındasın. Ah be güzel kızım, sen gel beni dinle anlat annene derdini. Sonra da yarını bekle.”
Genç kızın gözündeki parıltı dudağında bir tebessüme dönüştü. Şehre rengini veren gri kuşlardan bazıları bahçedeki ağaçlara üşüştü. Annesine bakıp tek bir şey söyleyebildi. “Seviyorum…” Gerisini mahcubiyetten getiremedi. Falcı kadın, boş kahve fincanlarını mutfağa götürdü. Bir külah şeklinde tasarlanmış çatıların altında yaşayan insanlar vardı. Günleri binbir telaşla geçen, hüznü hiçbir zaman bitmeyen insanlık. Her masada bir dağınıklık, her odada başka bir sır.
Tolga Alver
KIRMIZI PENCERE – Emrah Korkmaz