40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
02:00
Kütüphanede Bir Temizlikçi Kız
Yazan: Meltem Yalçın
Liseyi yeni bitirmiştim. Üniversite sınavı hayal kırıklığıyla geçmiş, evimizse sessiz bir çıkmaza dönüşmüştü. Babam bir kazadan sonra işsizdi. Annem zaten yıllardır evin içinden dışarı çıkmazdı. Paramız yoktu. Kardeşim hâlâ okula gidiyordu. Ben… evdeydim. Bir elim boşlukta, bir elimde kitaplar, hayal kuruyordum.
Hayal kurmak, bazen karanlığın ortasında bir pencere gibidir. Ama yoksulluk içinde umut etmek, kolay değildir.
Çaresiz hissetmek dayanılır gibi değildi. Annemin sessizce ne pişireceğini düşünmesi, babamın pencere önünde dalıp gitmesi, bana “Bir şey yapmalıyım,” dedirtti. Bir gün gazetede özel bir üniversitenin temizlik görevlisi ilanını gördüm. Başvurdum. Kabul edildim.
Sessizce işimi yapıyordum. Elime biraz para geçiyor, eve katkıda bulunuyordum. Artık büyük hayallerim yoktu. Tek isteğim: sağlıklı olmak, bir akşam yemeğini ailemle paylaşmak ve faturaları ödeyebilmekti. Bu kadarı yeterdi.
Kadın emeği, çoğu zaman görünmezdir. Ama bazen bir hikâye, her şeyi görünür kılar.
Çalıştığım firma kalabalık ve karmaşık bir yerdi. Her türden insan vardı: açgözlüler, kurnazlar, işi birbirine yıkmaya çalışanlar… Güçsüz olanı ezmeye meyilli bir ortam. Herkes kendi çıkarının peşindeydi. Samimiyet yoktu, merhamet yoktu, yalnızlık çoktu.
Öğle molalarını merdiven boşluğunda geçirirdim bazen.
Bir öğle arasında kütüphaneyi keşfettim; o büyük hazineyi. Temizlik malzemelerini alıp sanki görevdeymişim gibi sessizce içeri girdim. Öğrencileri rahatsız etmeden, rafların önünde kitaplara bakmaya başladım. Sonra kütüphane müdürüyle konuşup molalarda kitap okuyabileceğim iznini aldım. Çok mutlu olmuştum ama üzerimde iş kıyafetiyle, öğrencilerin arasında kitap okumak utandırmıştı beni. O yüzden oturmazdım. Ayakta durur, elimde sarı temizlik beziyle temizlik yapar gibi kitap karıştırırdım.
Bir elim bez, bir elim kitap…
Bazı iş arkadaşlarım durumu fark etti.
“Kitap mı okuyorsun sen? Ne olacaksın yani, profesör mü?” diye alay ettiler.
Oysa ben kimseye zarar vermeden, sadece kendime ait küçük bir dünya kuruyordum.
Bir gün kütüphanede, raflara kitap dizerken fark ettim onu. Yaşlıca bir adam, gözlüğünü burnunun ucuna indirip dikkatle bana bakıyordu. Gülümsedi. Elindeki kitabı kapatıp yanıma geldi. Masaya, küçük bir kesenin içinden çıkardığı renkli taşları bıraktı.
“Senin gibi birini fark etmek için göz değil, kalp gerekir,” dedi. Sonra sessizce gitti.
Birkaç gün sonra aynı saatte yine geldi. Biraz benim hayatım hakkında ve kitaplar hakkında konuştuk. Bana dönüp şöyle dedi:
“Bak kızım, bu hayat kolay değil. Ama zor olduğu için kıymetlidir. Kendini küçümseme. Temizlik yapman, fikir üretemeyeceğin anlamına gelmez. İnsan, hangi işi yaptığıyla değil, nasıl düşündüğüyle büyür. Okumaya devam et. Yaz. Kimseden onay bekleme. Kendi ışığını bul.”
Bu sözler içimde yankılandı. Molalarımda okumaya, yazmaya, düşünmeye devam ettim. Kendime küçük defterler aldım. Onlara yalnızca başkalarının duymayacağı cümleleri yazdım.
Sonra bir gün yine geldi, cebinden bir kalem çıkardı ve defterimi işaret etti.
“Yazdığın her cümle, içindeki karanlığa karşı yaktığın bir ışıktır,” dedi.
“Devam et. Bir gün geriye dönüp baktığında, kimseye benzemezsen, işte o zaman yolunu bulmuşsundur.”
Gerçekten değiştim. Ama mesele “adam olmak” değildi.
Ben sadece doğru kalmaya çalıştım.
Karanlıkla kirlenmemeye, başkası gibi olmamaya direndim.
Çünkü biliyorum:
Hayat bazen zor olabilir ama sen dürüst kaldıkça, iyiye inandıkça, bütün kötülüğün içinde bile bir kapı açılır.
Ben, o kapıdan içeri kitapla girdim.
Bir elimde bez, diğerinde hayal…
Meltem Yalçın
Bir Köy Düğününün Resmi – Bir Hayalin İçine Düşmek