DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

GRAM ALTIN

4.320,96%0,56

ÇEYREK ALTIN

7.017,00%0,27

TAM ALTIN

27.981,00%0,27

İmsak Vakti a 02:00
Şanlıurfa AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Zamanın Sonunda Bir Hayat: The Life of Chuck Üzerine

Filmin altındaki asıl teori şudur: Zaman, yalnızca bilincin var olduğu sürece anlamlıdır. Bir yaşam sona erdiğinde, o kişi için geçmiş ve gelecek de yok olur. Yani her ölüm, küçük bir evrenin sessizce sönmesidir. Bizler, sonsuz zamanın içinde birer küçük evren taşırız — her biri kendi anlamını yaratan, ama sonunda sessizce yokluğa karışan minik bilinç noktalarıyız. Bu açıdan film “hiçlik” temasını korkutucu değil, şiirsel biçimde işler. Hiçlik burada yokluk değil; bir dönüşümdür. Tıpkı bir yıldızın sönüp enerjisini başka formlara bırakması gibi, bir bilinç de yok olurken varlığın bütününe karışır. Son sahnede Chuck’ın gülümsemesi bu yüzden bu kadar dokunaklıdır:

Zamanın Sonunda Bir Hayat: The Life of Chuck Üzerine

Geçenlerde The Life of Chuck filmini izledim.

İlk bakışta sıradan bir yaşam öyküsü gibi başlıyor ama kısa sürede fark ediyorsun ki film, insanın varoluşuna, bilince ve zamanın doğasına dair derin bir sorgulama.

Stephen King’in aynı adlı öyküsünden uyarlanan bu film, “dünyanın sonu” ile “bir adamın hayatı”nı aynı çizgide anlatıyor — öyle ki sonunda bu ikisinin aslında aynı şey olduğunu fark ediyorsun.

Film üç bölümden oluşuyor:

Evrenin yavaş yavaş çöktüğü, şehirlerin karanlığa gömüldüğü bir dünyada, herkesin “Thank you, Chuck” (Teşekkürler Chuck) yazılı tabelalar gördüğü sahnelerle başlıyor.

Kimse Chuck’ın kim olduğunu bilmiyor, ama onunla birlikte her şeyin anlamı da kayboluyor.

Sonraki bölümler geriye dönüyor: Chuck’ın çocukluğu, sıradan anları, küçük sevinçleri, ölüm korkusu, bilincinin yavaşça çözülüşü…

Sonunda anlıyoruz ki “dünyanın sonu” aslında bir insan bilincinin kapanışı.

Evren, onun zihninde var olmuş ve onunla birlikte yok olmaktadır.

Bu noktada film büyüleyici bir felsefi düşünceye dokunuyor:

Evren, tıpkı bir insan gibi doğar, büyür, yaşar ve ölür.

Onun organları galaksilerdir, damarlarında akan şey yıldız tozudur.

Atar damarı Güneş’tir, nabzı ise zamanın kendisidir.

Büyük Patlama, evrenin ilk nefesidir;

her süpernova, onun kalp çarpıntısı;

ve nihai çöküş — kara deliklerin sessizliği — evrenin gözlerini kapattığı andır.

Eğer evren bir insansa, bizler de onun hücreleriyiz.

Kısa bir süre var olur, sonra yerimizi başkalarına bırakırız.

Ama bu küçüklük anlamsızlık değil — tam tersine, varoluşun dokusuna dokunan bir bilinçtir.

Bir hücre ne kadar küçük olursa olsun, bütünü yaşatır.

Biz de evrenin bilincini taşıyan minicik kıvılcımlarız.

Film bu evrensel döngüyü Chuck’ın hayatı üzerinden anlatır.

Çocukluğu bir sabahın aydınlığı gibidir,

gençliği öğle güneşi gibi parlak,

yaşlılığıysa gün batımı kadar dingin…

Ve sonunda, evrenin kendi ölümüyle eşzamanlı olarak Chuck gözlerini kapatır.

Tabelalarda yankılanan o cümle artık sadece bir teşekkür değil, bir vedadır.

Bu fikir filmin felsefi merkezini oluşturur:

Evren, gözleyen olmadan var olabilir mi?

Belki her şey bir bilincin içinde yaşanıyordur.

Chuck’ın ölümü, aslında evrenin kendi bilincini yitirmesidir.

Bu, hem kuantum fiziğinin “gözlemci etkisi” düşüncesine,

hem de Budist “her şey zihindedir” öğretisine dokunur.

Filmin altındaki asıl teori şudur:

Zaman, yalnızca bilincin var olduğu sürece anlamlıdır.

Bir yaşam sona erdiğinde, o kişi için geçmiş ve gelecek de yok olur.

Yani her ölüm, küçük bir evrenin sessizce sönmesidir.

Bizler, sonsuz zamanın içinde birer küçük evren taşırız —

her biri kendi anlamını yaratan,

ama sonunda sessizce yokluğa karışan minik bilinç noktalarıyız.

Bu açıdan film “hiçlik” temasını korkutucu değil, şiirsel biçimde işler.

Hiçlik burada yokluk değil; bir dönüşümdür.

Tıpkı bir yıldızın sönüp enerjisini başka formlara bırakması gibi,

bir bilinç de yok olurken varlığın bütününe karışır.

Son sahnede Chuck’ın gülümsemesi bu yüzden bu kadar dokunaklıdır:

Çünkü o artık anlar —

yaşamın anlamı uzunluğunda değil, farkındalığındadır.

Bir insan evren kadar büyük olamaz belki,

ama evreni fark eden tek şey insandır.

Ve son bir kez evren fısıldar gibi söyler:

“Her şey güzeldi. Güneş, yıldızlar, dostluklar, aile…

Teşekkürler Chuck — teşekkürler hayat.”

#film

#filmönerisi

#bilimkurgu

#felsefi

#evren

#insan

#hayat

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

‘’KAFKA ;  İNCELİKLİ SÖZLERİN KALEMİ’’

HIZLI YORUM YAP

istanbul eşya depolama

casino siteleri