34,2691$% 0.05
37,4437€% 0.11
2.922,22%0,18
4.942,00%0,10
19.707,00%0,10
Ursula Kroeber Le Guin, 21 Ekim 1929’da Kaliforniya’nın Berkeley kentinde üç erkek kardeşin ardından ailenin tek kız çocuğu olarak dünyaya gelir. İsmini, doğum tarihi olan Azize Ursula Günü’nden alır. Babası dünyaca ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi psikolog ve yazar Theodora Kroeber’di. Annesi, yaşayan son Kızılderili kabilesi Yahi üyesi olan Ishi’nin biyografisini yazdığı için Amerikan yerlileri tarafından tanınan ve sevilen bir aileye sahiptir. Le Guin, sanat ve kültür dolu bir evde büyür. Çocukluğunu geçirdiği ailevi, coğrafi ve kültürel ortam ilgi ve yönelimlerinin biçimlenmesinde de etkili olur. Le Guin, esin kaynağı Kızılderili efsaneleri ve masallar olan ilk öyküsünü, dokuz yaşında yazar.
Radcliff Collage’de Fransız ve İtalyan edebiyatı okuyan Le Guin, master eğitimini 1952 yılında Columbia Üniversitesi’nde tamamlar. Rönesans edebiyatı konusunda uzmanlaşır. Hemen ardından başladığı doktora çalışmaları için 1953-54 yılları arasında Fulbright Bursu ile Fransa’ya gider. Gemiyle Fransa’ya yolculuğu sırasında, tarihçi Charles Le Guin ile tanışır ve 1953 yılının Aralık ayında evlenirler. 1957 yılında kızları Elisabeth, 2 yıl sonra kızları Caroline, 1964 yılında da oğulları Theodore dünyaya gelir. Eşi Charles, Portland Üniversitesi’nde çalışmaya başlayınca oraya yerleşirler ve hayatlarının geri kalanını orada geçirirler.
Ursula K. Le Guin, annesi, babası ve kardeşleriyle (babasının kucağında)
Ursula K. Le Guin Radcliffe Collage’de, 1950
Ursula K. Le Guin, aslında 1950’li yıllarda fantastik öyküler ve romanlar yazmaya başlar. Ancak art arda dünyaya gelen çocuklarını büyütmesi nedeniyle yazılarını sınırlandırmak zorunda kalır. Le Guin, başlangıçta popüler edebiyat dünyasına girmek için adım atsa da, 1962 yılında yayınladığı ilk romanı Rocannon’un Dünyası ardından gelen Sürgün Gezegeni ve Yanılsamalar Kenti ile bilimkurgu dünyasına yerleşir.
“Dere üstlerinden gürültüyle akıyor, gökyüzü ağır ağır kararıyordu. Hava kararınca Rocannon geçirmezgiysisini çıkardı, derenin içinde gerinerek bütün vücudunu kaplayan suyun terini, yorgunluğunu ve gözlerini yalayan ateşi hatırladıkça duyduğu korkuyu temizlediğini hissetti. Çıkarıldığında giysi bir avuç dolusu şeffaf madde ve yarı görünür, kıl inceliğinde tüpler, teller, birkaç da tırnak büyüklüğünde yarı şeffaf küpçükten oluşuyordu.” (Rocannon’un Dünyası)
Ursula K. Le Guin ve Charles Le Guin
Yerdeniz ilk olarak, Le Guin’in 1964 tarihli The Wold of Unbinding isimli kısa öyküsünde ortaya çıkan, ancak daha sonra 1968 yılında basılan Yerdeniz Büyücüsü ile tanınan kurgusal bir evrendir. 1970 yılında Atuan Mezarları, 1972 yılında En Uzak Sahil ve 1990 yılında Tehanu ve on yıl sonra yazdığı Öteki Rüzgâr’la Yerdeniz dizisi bir beşleme haline gelir. Bu beşlemenin son kitabından önce yayımlanan Yerdeniz Öyküleri de aynı coğrafyada geçer.
Yerdeniz Serisi, büyücüleri, ejderhaları, takımadaları, sisli denizleri ve tılsımlarıyla, okuduktan sonra burnunuzda adaçayı kokularıyla, Yerdeniz’in gerçek olduğuna inanma eğilimi gösterebileceğiniz bir öykü. Le Guin bu kitabında doğumu, büyümeyi, cinselliği, ölümü, özgürlüğü, sanatı, dengeyi, bütünlüğü, bilinçaltını insanın korkularını, kötü ve zayıf yanlarını, bunlarla yüzleşmesini ve en önemlisi iç yolculuğunu anlatır. Serinin ilk kitabı Yerdeniz Büyücüsü’nde, Le Guin, kendi deyimiyle sanat hakkındaki görüşleri sanatçılara en yakın gelen psikolog Carl Gustav Jung’un gölge arketipini kullanır. Gölge, öteki yüzümüz, karanlık kardeşimizdir. O, masallardaki canavarlar, düşmanlar, yılanlardır. Kabul etmek istemediğimiz, yüzleşmediğimiz, bastırdığımız karanlık yönler ve eğilimlerdir.
“Senin içinde doğuştan büyük bir güç var ve sen o gücü, denetim altında tutamadığın, sonucunda aydınlık ile karanlığın, ölüm ile yaşamın, iyi ile kötünün dengesinin nasıl etkileneceğini bilmediğin bir büyüde uygulayarak, yanlış yerde kullandın. Ve bunu da nefret ve gurur yüzünden yaptın. Sonucun kötü olduğuna şaşmamak gerek.” (Yerdeniz Büyücüsü)
Ursula K. Le Guin ve Charles Le Guin
Ursula K. Le Guin, 1969 yılında ülkemizde de çok sevilen Karanlığın Sol Eli romanını yayımlar. Cinsiyet rollerini içine tıkılıp kaldığımız, başka türlüsünü düşünmediğimiz mevcut biyolojik referanslardan, zorunlu kadın ve erkek rollerinden ve ikiliğinden kurtardığı için feminist bilimkurgunun önemli örneklerinden sayılır. Kitapta, karşıtlıkların birbirini tamamladığı bu kurgusal düzende, cinsiyet, hem kadın hem erkek olarak aynı bedende toplanır. Artık kadın ya da erkek değil, uyum, anlayış ve eşitliğin sağlandığı bir bütün olarak insan vardır.
Le Guin, bilimkurgunun en önemli iki ödülü Hugo ve Nebula’yı alan kitabı Karanlığın Sol Eli’ni ise şöyle tarif eder: “Cinsiyeti ortadan kaldırdım ve geride ne kaldığına baktım.” Bu romanda anlatılan Kış adlı gezegendeki insanlar, sadece yılın belirli dönemlerinde, o anki hormonal durumlarına göre kadın veya erkek olmaktadırlar. O dönemler dışında cinsiyetsizdirler. Dolayısıyla bu gezegende cinsiyet bir güç veya otorite aracı değildir. Arkadaşlık, sevgililik, sahip olan, sahip olunan kavramlar değişmiştir. Bir gün bu gezegene uzaydan bir erkek elçi gelir ve sorgulama başlar.
“Bir erkek erkekliğinin dikkate alınmasını ister, bir kadın kadınlığının takdir edilmesini ister, bu dikkat ve takdir ne kadar örtülü, ne kadar dolaylı olsa da Kış’ta böyle bir şey olamaz. Bir insan sadece insan olarak dikkate alınır ve değerlendirilir, ürkütücü bir deneyim bu. “Kadın olduğunu hissettiğin en sonu anı hatırlıyor musun?” dedi. Adam. “Bilmem.” dedi Kadın… Hızlıca en son seviştiği anı, doğum yaptığı anı, aynanın karşısındaki boyanmış kadını düşündü… Belki emzirdiğim zamanlar diye düşündü bir an, ama ardından bedeninin örselendiği ve şiddete uğradığı an aklına geldi ve “Hiçbiri” demeyi tercih etti.” (Karanlığın Sol Eli)
1969
1974 tarihli Mülksüzler adlı romanında birbirine zıt ideolojilere sahip iki dünya yaratır. Biri, bir devlet düzeni olmayan Anarres adındaki gezegen (ki bu ülkedeki insanlar bilinçli ve istekli bir şekilde özgürlüklerini anarşik bir toplumdaki eşit şekilde dağıtılan güç dinamikleriyle tecrübe etmektedirler); diğeri de onun uydusu olan Urras’tır ki (Urras’taki kapitalist A-İo, ve komünist Thu adlı ülkelerle betimlenir) ve otoriter devlet sistemini yansıtır. Bu iki zıt kutbu yaratarak Le Guin ideolojilerin uygulanmaları olan değişik yönetim biçimlerinin başarısızlıklarını yansıtmayı başarır. Le Guin’e göre, ideolojilerin temsil edildiği devletlerin başarısızlığı, insanlara ortak bir hayali ideal olan uzlaşma ortamını sağlayıp, onlara mutluluk dolu bir ortam yaratamamasıdır. Le Guin’e gore, ideolojilerin temsil edildiği devletler başarısızlığa mahkumdur, çünkü insanlara mutluluk sağlamak için oluşturulmuş hayali sistemlerdir, ama ideal olmaktan uzaktırlar ve yanlış uygulamaları vardır.
Mülksüzler, Le Guin’in anarşist ütopyasıdır; ancak birçok insanın anladığı gibi bombalamak, yıkmak, tahrip etmek anlamında bir anarşizm değil. Devletin, paranın, baskının, mülkiyetin, toplumsal-bireysel anlamda aidiyetin olmadığı, otoritenin yok olduğu, bilincin, ahlakın, kollektif çalışmanın temel olduğu bir sistem olarak anarşizm. Anarres gezegeninde bu şekilde yaşayan bir toplum vardır. Anarresli bilimci Shevek, bizim dünyamıza oldukça benzeyen Urras gezegenine gittiğindeyse karşılaştırma başlayacaktır. Yazar bu romanında anlattığı anarşizm için şunları söyler: “Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist ister sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir. Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir, bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır.”
“Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar. Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve Kaya’dan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır. Yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın-ara vermeyi. Dünyanın ne kadar güzel oldugunu görmenin yolu, ölümün bakış açısından geçiyor.” (Mülksüzler)
Mülksüzler’den sonra zaman zaman bilimkurgu öyküleri yazmakla birlikte, romanlarında daha ziyade yan gerçekçi/yan fantastik temalar işler.
Le Guin’in romanları dışında, denemelerindeki tavizsiz, dolambaçsız dil, söyleyeceğini sonuçlarından ve yerleşik güçlerle düşeceği çelişkilerden korkmadan söyleyen üslubu, insanı en az bilimkurgu romanları ya da fantezileri kadar derinden etkiler. Bunun en önde gelen nedeni, Le Guin’in dilini kurgu dokusundan arındırdığınızda ortada tüm çıplaklığı, acımasızlığı bazen dehşeti ile kalan samimiyettir. Amacının daima kimsenin duygularını incitmeden mümkün olduğu kadar çok şeyi altüst etmek olduğunu söyler Le Guin.
Le Guin denemelerinde her şeyin belirsiz ve her şeyin mümkün olduğu, sinik ve bir tek ben bilirimci bir söylem yerine, daima öteki söylemi gözeten bir tavır benimser. Feministtir, ama anarşisttir de. Marksizmle arası iyidir, ama Aydınlanma akılcılığının yerinde Taocu bir mistisizm vardır. Freud’un erkekçi söylemine kızar, Jung’dan yanadır. Ama Jung’un kimi zaman ayakları yere değmeyen mistisizmini de masalların ve fantezilerin o çocukça, acımasız gerçekçiliğiyle sarmalar. Tüm bunlar tek bir torbaya tıkıştırılmış ideoloji parçacıkları gibi durmaz Le Guin’de. Tam olarak bir bütün oluşturdukları da söylenemez. Daha ziyade, ancak hayal edilebilecek bir bütünün farklı yönleri gibidirler.
“Şimdi durup net bir biçimde ne söylemediğimi söylemem gerekiyor. Bir yazarın çocukları olmalıdır demiyorum. Bir ana ya da babanın yazar olması gerekir demiyorum. Herhangi bir kadının kitap yazması ya da çocuk doğurması gerektiğini söylemiyorum. Anne olmak, bir kadının yapabileceği şeylerden biri, tıpkı yazar olmak gibi. Bir ayrıcalık. Bir yükümlülük ya da bir yazgı değil. Yazan annelerden söz ediyorum, çünkü bu konu neredeyse bir tabu. Çünkü kadınlara hem anne hem yazar olmaya kalkışmamaları gerektiği anlatılmış: Çünkü bunun bedelini hem çocuklar hem kitaplar öder, çünkü bu yapılamaz, çünkü bu doğal değildir.” (Balıkçı Kadının Kızı, Kadınlar Rüyalar Ejderhalar adlı deneme kitabından)
Ursula K. Le Guin yerleşik edebiyat tekniklerini kendine özgü bir ustalıkla bilimkurgu öğeleriyle harmanlaması, derinlikli çizimleriyle edebî alternatif toplumlar ve düşünce biçimleri yaratmasıyla tanınır. Genellikle fizik ve kimya gibi teknik bilimlerin ayrıntılarını betimlemekten kaçınmış; seçtiği izlekleri anlatıya büründürürken kültürel antropoloji, siyaset ve psikoloji üzerinde odaklanmıştır. Yapıtlarında telepati, zihin okuma gibi psişik fenomenlerden yararlandığı, karşılıklılık, birlik ve bütüncüllük gibi temaları öne çıkarışından da anlaşılacağı gibi Taoizm ve Zen felsefelerine yer verdiği görülür. Le Guin, dindar olarak yetiştirilmemesine rağmen doğu dini gelenekleri olan Taoizm ve Budizm’den etkilenir. Bu etkileniş hakkında “Taoizm bana hayata nasıl bakacağımı ve Tanrı’nın işine karışmadan hayatıma nasıl öncülük edeceğime dair fikir verdi” diyecektir.
Oğlu ile
Bilimkurgu türüne bilinenlerden farklı perspektiflerden yaklaşan bir yazardır. İyi bir eğitimden sonra yöneldiği düşünsel anarşizm, Taoizm, çevrecilik, feminizm ve sosyalizmle ilgili yaklaşımları eserlerine sıklıkla kullanır ve piyasa işi genel geçer bilimkurgu eserleri yerine, fonunda bilimkurgu olan ama çok daha bilinmedik açılardan sorular sormanın yolunu açan romanlar yazar.
Bilimkurgularda çokça rastlanan klişeleri kullanmak yerine, politika, sosyoloji, biyoloji ve psikolojiyi kullanarak konularını işler. Eserlerinde bilimkurgu ögelerini sadece okurun önündeki önyargıları aşmak için kullanmıştır. Teknoloji ve bilimsel gelişmeler, Le Guin’in kitaplarında sadece birer ayrıntıdır. Ülkemizde en çok bilinen romanlarından Mülksüzler, ideolojiler arasındaki farklılığa, Karanlığın Sol Eli ise cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekmektedir. Üstelik bunu bilimkurgu öğelerini kullanarak çok zarif bir şekilde yapmıştır.
Eserleri bilimsel açıdan ele alındığında, herhangi bir bilimsel kural ve yenilik işlemediği için sert bilimkurgu olarak nitelendirilmeyebilir, ancak türü bilimkurgunun çok daha ötesine, ciddi edebiyat seviyesine taşıdığı tüm edebi çevreler tarafından genel kabul gören bir düşüncedir.
Le Guin kitaplarında, iç ülkelere ve dış uzaya sayısız yolculuk yapar. Ancak onun anlattıklarıyla ne bir iç ülkeler haritası çizebiliyoruz, ne de dış uzaya yolculuk kılavuzu. Kendisinin de dediği gibi, “Seyyahlar kendi yolculuklarını anlatırlar, sizinkini değil.” Fantezi, bilimkurgu ya da deneme farkı gözetmeden, tüm Le Guin yazıları adeta birer yolculuk öyküsüdür.
Le Guin’in roman ve deneme kitapları yanında şiir kitapları da bulunur. Le Guin’in şiiri, bizi dünyayla buluşturan, insanlarla olduğu kadar kendi hayatımızla da yüzleşmeye yönelten, varoluşumuzun anlamını yeniden düşünmeye kışkırtan ve yaşamaya çağıran bir şiirdir. Onun şiirinde insanın sorunları ve çeşitli halleriyle birlikte, farelerin, kedilerin ve başka canlıların da dile getirilmesi, doğaya yönelik poetik bir kucaklamanın ve kavrayışın göstergesidir. İnsanı yalnızca insanla anlamanın ve dile getirmenin mümkün olamayacağın işaretleri Le Guin’in şiirlerinde fazlasıyla karşımıza çıkar.
Sınırda
Bir parçamız yaştır
bir parçamız Yıldız.
Duyarız dönmek istediklerini geri
olmak için yine bir taş, bir Yıldız.
Yaklaştıkça sınıra
fısıldarlar ruhuma:
Çoktan beri uzaktayız parçalarımızdan
ne zaman bir bütün olacağız tekrardan?
Çok yakında, der ruhum, çok yakında
Kederiyle, bilinciyle, gözleriyle kısa bir süre
Canınızı sıkan bu adam gözlerini kapandığında.
Çeviri: Gökçenur Ç. (Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak Kitabından)
Bütün bunların yanı sıra da iyi bir ev kadınıdır Le Guin, zira iyi bildiği iki şeyin yazmak ve ev işleri yapmak olduğunu söyler. nilufer escort
Kitaplarında yarattığı adalara, çocuklarının ismini veren bir annedir aynı zamanda. Kadın hakları ve fantastik kurguya dair birçok makale yazar. Tiyatro, çocuk ve gençlik edebiyatı alanlarına da yazar ve çevirmen olarak önemli katkılarda bulunmuştur.
Ursula K. Le Guin, Kongre Kütüphanesi Yaşayan Efsane Madalyası ile ödüllendirilir. Dünya Fantezi Ödülü, 2 Hugo, 5 Locus ve 4 Nebula Ödülü’nü kazanır. Le Guin, 22 Ocak 2018’de Portland, Oregon’daki evinde 88 yaşında bu dünyaya veda eder.
Kaynak
Dünyada ve Ülkemizde Bilimkurgu Türünün Doğuşu ve Gelişimi, Ursula K. Le Guin-Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar, Ursula K. Le Guin-Günün Geç Vakitleri, Mülksüzler: İdeolojik Bir Distopya, Le Guin Dünyasında Yolculuk, İnsancıl Aylık Kültür Sanat Dergisi Sayı: 356 Mart 2020
Rasim Özdenören’in Hayatı ve Eserleri
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.