34,2851$% 0.11
37,7139€% 0.29
2.905,61%-0,12
4.938,00%-0,60
19.683,00%-0,63
1930’lu yıllarda Sovyet Rusya’da güçlenen toplumsal gerçekçilik akımı, Türk Edebiyatı’nda 1930-1940 arasında yayılmaya başlamıştır. Nazım Hikmet, Attila İlhan başta olmak üzere Türk şiirindeki toplumcu şairlerin şiirlerini derledik.
Toplumsal gerçekleri devrimci bir doğrultuda ve Marksist bir yaklaşımla yansıtmayı amaçlayan bir edebiyat akımıdır. Nazım Hikmet’in etkisiyle 1940’lardan sonra toplumcu gerçekçi şairler yetişmiştir. Serbest şiiri, Garipçi’lerden önce kullanmışlardır. Kimi zaman uyak kullansalar da şiirde biçim anlayışını reddetmişlerdir. Toplumcu-gerçekçi şiirde toplum problemleri, savaş karşıtlığı, barış özlemi, işçilerin ezilmişliği, yoksulluk gibi temalar işlemişlerdir.
Nazım Hikmet’in 835 Satır adlı kitabının 1929’da yayınlanmasından sonra ortaya çıkan bu toplumcu- gerçekçi şiir akımı, farklı boyutlarda 1980’lere kadar gelmiştir. Nazım Hikmet toplumdan ilham alarak şiire toplumcu gerçekçiliği getirdi. Nazım, Türk şiirine yenilik olarak lirik toplumcu gerçekçiliği, somut güzellikleriyle gerçek doğayı, hayatta yaşanan gerçek romantizmi ve serbest vezinle şiir biçiminde özgürleşmeyi getirdi, devrim diyalektiğini ise şiirle bağdaştırabildi. Nazım’ı bu yeni şiir anlayışına götüren iki temel neden vardır. Birincisi gelişmiş bir şiir olan Sovyet Edebiyatı’nın şekil ve içerik olarak Nazım’ı etkilemesi, ikincisi de büyük şairin memleketin henüz küllenmemiş olan acılarına duyduğu yakınlıktır. Daha sonra birçok toplumcu-gerçekçi şair Nazım Hikmet’i takip etmişse de, onun yazdıklarının ötesine geçemedikleri, çoğu zaman da onu taklit ettikleri için eleştirilmişlerdir.
Güneşi İçenlerin Türküsü (835 Satır, 1929)
Bu bir türkü
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor
kanlı, kızıl bir meş’ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
Toplumcu-gerçekçi şairlerin başında gelen Rıfat Ilgaz, ilk şiir kitabı Yarenlik’te, toplumcu şiirin de gereği olarak halktan insanların, işçilerin, kimsesiz hastaların ve yoksulların dünyasını anlatır. Şiirlerinin teması dolayısıyla halk söyleyişinden de yararlanmıştır. Rıfat Ilgaz şöyle diyor: “1940 toplumcu kuşağı, gerçeği yaz da nasıl yazarsan yaz mantığında değildi hiçbir zaman. Bugün diğer arkadaşların şiirleri irdelendiğinde, konularımızın yaşamdan alınmış olunduğu görülür, ama bunu şiire dönüştürmek için verilen özgün çaba da görülür. Tabii herkes bunda başarılı olmamış olabilir. Her zaman da öyledir zaten. Önemli olan çabayı vermiş olmamızdır.”
Alişim (Yarenlik, 1943)
Kasnağından fırlayan kayışa
Kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zilelinin gitti ayakları,
Yazıldı onun da raporu:
“İhmalden!”
Gidenler gitti Alişim,
Boş kaldı ceketin sağ kolu…
Hadi köyüne döndün diyelim,
Tek elle sabanı kavrasan bile
Sarı öküz gün görmüştür,
Anlar işin iç yüzünü!
Üzülme Alişim, sabana geçmezse hükmün
Ağanın davarlarına geçer…
Kim görecek kepenek altında eksiğini
Kapılanırsın boğaz tokluğuna.
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
Beklesin mızrabını.
Sağ yanın yastık ister Alişim
Sol yanın sevdiğini.
Kızlarda emektar sazın gibi
Çifte kol ister saracak!
İlk şiiri 1941’de yayınlanan Attila İlhan, sanat hayatına Nazım Hikmet etkisiyle oluşmuş toplumcu-gerçekçi çizgide başlar. Attila İlhan 1940’lı yıllarda, ilk dönem şiirlerinde destan denemelerinin yanında, aşk şiirleri yazmayı da ihmal etmez. Fakat 1940’lı yıllarda aşk şiirleri yazmak toplumcu şairler arasında hoş karşılanmamaktadır. Dolayısıyla, Attila İlhan, bu şiirlerini ön plana çıkarmaz. Fakat bu şiirlerin ve bundan sonrakilerin hemen hemen tümünde, toplumsal mesajları estetik bir süzgeçten geçirerek sunar. Duvar’da 1940’lı yıllarda beliren ve gelişen toplumcu anlayışla şiirlerini kaleme alan şair, halk dilinden gelen söyleyişleri de kullanır.
Barakmuslu Mezarlığı (Sisler Bulvarı, 1954)
Kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
Gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
Buğdaysız, çavdarsız kara ekmeğe benzersin
Yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler
Kalbin neden durmuş rüzgarı kesilmiş değirmen gibi
Suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları
Barakmuslu mezarlığı kımıldanır için için
Barakmuslu mezarlığında seyran seyran ölüler
Kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
Gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
Ben ne inim ne cinim, ben bir garip ademim
Barakmuslu köyünden selamsız oğlu bekir
Yıkılası hanede sekiz boğaz altıma bakar
Ben kendimi toprak bilirim, toprak beni baba bilir
Şiirlerini 1944-1955 yılları arasında dönemin çeşitli dergilerinde yazan ve daha sonra Hasretinden Prangalar Eskittim ismiyle bir araya getiren Ahmed Arif, ele aldığı temalar ve söyleyiş bakımından dönemin diğer toplumcu şairlerinden farklı özellikler gösterir. Şiirlerinde Doğu Anadolu’nun yaban doğası, feodal yaşam koşulları, insanı, bu insanın sancılı, korkulu, güç yaşamı, isyanı, hepsi, yerel bir dil ve anlatımla dile gelir. Ataol Behramoğlu “Ahmed Arif’in dizelerinde bir tek kişinin değil, sayısız insanın sesini duyarız. İnsanca kederli, insanca sevecen, insanca tutkulu, öfkeli ve özlemli bir ses. Yoğun, derin ve sımsıkı.” der.
Vay Kurban (Hasretinden Prangalar Eskittim, 1968)
Dağlarının, dağlarının ardı,
Nasıl anlatsam…
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban…
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”
Yiğitlik, sen cehennem olsan bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu’dur ol hikayet,
Ol kara sevda.
Toplumcu şiirin bir başka temsilcisi Hasan Hüseyin daha çok Nazım Hikmet ve Attila İlhan etkisi taşıyan Kavel (1964), Temmuz Bildirisi (1965) ve Kızılırmak (1966) şiir kitaplarıyla ilgi uyandırmıştır. Hasan Hüseyin’in bireysel şiirlerinin yanında Anadolu’nun antik yönünü vurguladığı şiirleri ile haksızlık, adaletsizlik, emperyalizm ve eşitsizliğe karşı çıktığı toplumcu şiirleri de bulunmaktadır. Şiirlerinde masal, türkü ve ağıt gibi folklorik malzemeden yararlanır, ama bunu şiirinin teması için değil, şiirin söyleyiş güzelliğini arttırmak için yapar. Temmuz Bildirisi, Kızılırmak şiirleri gözden geçirilirse bu kaygı daha net görülür. Hasan Hüseyin bu özelliği ile diğer toplumcu şairlerinden ayrılır.
Azimeli Temmuz Bildirisi 1 (Temmuz Bildirisi, 1965)
Yolumun üstünde bir top temmuz – sen ne çok sevilgensin
Ey tutsak kırmızım benim, emzikli dalım, kavgabayrağım ey
Anamın toprak ağırlığı, yaramın dişikurdu, sabahım
Sen ne çok temmuzsun ey tükenmeyen – ey benim köprülü suyum
Diri yanım, susuzluğum, mapusanem, zincirim, kızgın arafem benim
Yanıyor yumruklarım susmaktan
İçimi susturmaktan karanlığı boyamaktan
ve göz göze serpilip gelişenle
Hiçkimse
Hiçkimse bilmeyecek yörüngede neden temmuzlar tutuştuğunu
Suya süren kısrakların al susuzluğunu
Geceleri mektupların acılığını
Ölçülerin hiçliğini hiçkimse
İçkilerin yenikliğini
Hiçkimse bilemeyecek
1930’larda Aydabir ve Resimli Ay Dergileri’nde Nazım’ın şiirleri ve Sabahattin Ali’nin öyküleri, Enver Gökçe’nin edebiyata olan bakış açısını büyük ölçüde şekillendirecektir. Enver Gökçe şiirinde, konuşma dili yalınlığı ile Nazım Hikmet şiirinin birçok özelliği görülür. Enver Gökçe, diğer toplumcu şairlerden farklı olarak dikkatleri köylerdeki yoksulluğun boğduğu halkın üzerine çeker. Şiirlerinde çoğunlukla köy halkının problemlerini, köye özgü bir anlatımla dile getirir. Zaman zaman bazı şiirlerinde siyasi ve politik tercihlerini estetik endişenin önüne koyan şair, kurulu düzeni lanetleyen söylemiyle propagandanın dar dünyasına düşer.
Memleketimin Şarkıları (Yaşamı ve Bütün Şiirleri, 1981)
Derdini, ekmeğini bölüştüğüm
Türküleriyle bizi ağlatan memleketlim.
Karadeniz’in Rumelikarı tütünü,
Bende türküler oldu ağlamaklı,
Bende türküler oldu dizim dizim.
Doldurdum sineme, ciğerlerime,
Doldurdum derdi mihneti
Pamuk tozunu, kömür tozunu;
Memleketimin şarkıları kadar acı çektim.
Ben Ahmet Çavuş’um
Attığım kurşunlar gitmezdi boşuna
Şimdi kuzgunlar iner taze leşime
İki kere kesemden everdiğim
Dost dediğim kıydı bana.
8 kardeşin yokluk ve hastalıklardan ölmeden sağ kalan üçünden en küçüğü Hasan İzzettin, 1909’da doğmuştur. Kısa bir süre sonra babası ve annesini kaybederek, yetimhanelerde büyümüş, yatılı okulda okumuştur. Kısa bir öğretmenlik deneyiminden sonra dönemin pek çok aydını gibi memuriyetten atılmış. Bundan sonra kendini, kalemiyle geçinme zorluğunun içinde bulmuştur. 1989’daki Nazım’dan Meltemler’e kadar geçen 11 kitaplık şiirler onun yaşamının ana hatlarını da vermektir. Hasan İzzettin Dinamo, genellikle Nazım Hikmet’in edebiyatımıza taşıdığı kesik mısralı şekli benimseyen toplumcu şairler arasında halk söyleyişini, dilini en asgari seviyede kullananlardan biridir. Dinamo, Nazım Hikmet gibi büyük bir şairi izleyen sanatçı olarak şiirinin ona yetişmesini istemiş, ona şiirler yazmış, onu en güzel konularından biri de yapmıştır.
Güzelliklere Maviliklere Şarkı (Özgürlük Türküsü, 1971)
Buğday denizinde Sivas’ın,
Amasya’nın elma bahçelerinde
Mutluluk salıncağında kolan vururuz.
Birlikte har vurur harman savururuz
Ah bir kez ekmeğin cennetine varalım
Şiir yazmaya modern bir çizgide başlayan ve önceleri Cahit Sıtkı Tarancı tarzında ürünler veren Cahit Irgat, Rüzgarlarım Konuşuyor, Ortalık ve Irgatın Türküsü kitaplarında toplumcu çizgiye özgü eserler verir. Şiirlerinde İkinci Dünya Savaşı’nın tahribatını, barış özlemini ve insan sevgisini işler.
Rüzgarlarım Konuşuyor (Rüzgarlarım Konuşuyor, 1947)
Yalan söylemeyen bir dünyada.
Ben de yalan söyleyemem.
Ve ben şeffaf, tertemiz
Pırıl pırıl bağırıyorum
Yetişir oltaya yem
Dile küfür olduğumuz,
Yetişir bozuk para gibi savrulduğumuz.
Gözlerim var, görüyorum:
Yarı çıplak, çırılçıplak
Ölülerle dolu toprak
Ölüler sarmaş dolaş
Ölüler sivil, asker, ihtiyar
Ölüler buram buram
Nefret kokuyor
A.Kadir, toplumcu şiirin önde gelen şairlerindendir. Onun şiirlerinin hemen tümü serbest vezinle kaleme alınmıştır. Ancak halkın dili ve halkın yaşayışından kaynaklanan söyleyiş hemen bütün şiirlerinde dikkati çekecek boyuttadır. A. Kadir, modern şiirin içerisine halkın dilini, söyleyişini, yaşama tarzını taşımıştır. Savaş, yoksulluk, sürgünlük, hapislik acılarını yaşayan insanın duygularını, iyiye, doğruya, eşitliğe olan özlemini yalınlık, gerçeklik ve lirizmle yansıttı.
Cibali (Bütün Şiirleri, 1988)
Cibali dendi mi,
Aklıma siz gelirsiniz, kadınlar
Kiminizin beş çocuğu,
Kiminizin nar gibi yanakları var.
Kiminiz kocasız kalmış,
Kiminiz ihtiyar,
Kiminiz daha körpe henüz.
Bana umulmadık,
Eskimiş türküler düşündürür
Siyah başörtüsü altında yüzünüz.
Parmaklarda tütün kokusu.
Tütün kokusu pazen entarilerde.
Biriniz ekmek alır fırından,
Biriniz durmuş öksürüyor ilerde,
Geçiyor bizim mahalleden biriniz.
Cibali dendi mi,
Aklıma siz gelirsiniz, kadınlar.
Çarpık ayakkaplarınız gelir,
Kahraman elleriniz
Şükran Kurdakul’un ilk dönem şiirlerinde bireysel konular, umutsuzluk, yalnızlık, melankolik duygular hakim olmuştur. 1943-1953 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerinden sonra toplumcu-devrimci şiire yönelmiştir. Kurdakul’un şiiri için, söyleyecek sözü olan fakat istenildiği kadar estetik değer kazanamayan, halk şiirinin söyleyiş ve biçim özelikleriyle oluşmuş kolay okunan şiirlerdir diyebiliriz.
Ağıt Değil (Şükran Kurdakul/ Seçme Şiirler)
Gücünüz varsa sizin
Sözcüğü tutuklayın.
Öğrenci, kitap, türkçe
En güzel kavramı dilimin
Özgürlüğü tutuklayın.
Ben ki düşünüyorum
Var olduğumdan beri
Silahlar bana dönük
Savaşlar sizin için
Gücünüz varsa artık
Usumu tutuklayın.
Açtı kendini, bir bayrak gibi işte
Ölümün üzerinde Hasan Tahsin…
Bu silah başka silah
Bu ölüm başka ölüm
Gücünüz varsa sizin
Ölümü tutuklayın.
Arif Damar, 1940 kuşağının ve bu akımın en tanınmış isimleri arasında yer almıştır. 1956’dan sonraki şiirlerinde ise, dünya görüşünü paylaştığı toplumcu gerçekçilerden, sanatı algılayış biçimiyle ayrılmıştır. Toplumcu gerçekçiler halk için sanat ilkesiyle şiir yazdıklarından, söyleyişten, sunuştan çok, içeriğe önem vermişlerdir. Bir başka ifadeyle, neyi söyledikleri, nasıl söylediklerinden daha önemli olmuştur. Arif Damar, sanatının ikinci döneminde (1956’dan sonra) halkın beğenisini yükseltmeye çalışan şiirler yazmaya çalışmıştır. Bu şiirler de, yine toplumcu, gerçekçi, ancak, sanat anlayışı yönüyle, toplumcu-gerçekçi değildir.
Gitme Kal (Arif Damar/Seçme Şiirler)
Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
“GİTME KAL” var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme aklına getir
Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırılçıplak kayada yeşerir inci ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir
Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir
Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir
Ne çok severdik seni aklına getir
Kaynak
1940 Kuşağı Toplumcu Şairleri ve Halk Şiiri, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Şiirine Dil Kullanımları Açısından Bakış, Yaşam, Eylem ve Edebiyat İçinde Şükran Kurdakul
Yalnızlık ve Yanlışlık
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.