34,4809$% 0.05
36,4697€% 0.29
2.951,26%0,56
5.030,00%0,06
20.058,00%-0,25
Yolculuk, zaman ve mekân içinde her ne kadar sıradan bir yer değiştirme anlamı taşısa da, mistik anlamda, insanın mevcut varlığını bir tarafa bırakıp metafizik bir tecrübe yaşamasıdır. İnsanı yani yolcuyu olgunlaştıracak, onu değiştirip dönüştürecek olan seyahat oldukça zorlu, tehlikeli ve sıkıntı vericidir.
Edebiyat aslında bir yolculuktur… İnsan zihninin zaman, mekan, kültür, dil, ilim ve hayat ülkesine yolculuğu… Duygu ve düşüncelerin söz vasıtası ile dış dünyaya gerçekleştirdiği esrarengiz seyahat… Kalbin ve ruhun genişlemesi… İç dünyamızda kopan ruh fırtınalarımızın başka vadilere, başka iklimlere doğru esişi… Gönlümüzün gözesinden kaynayan şiir ırmağından ölümsüzlük denizine doğru sonsuz akışı… Şiir yazmak, görünmezden görünene, içten dışa bir zihinsel seyrüsefer ise; edebiyatı, şiiri anlamaya mümkün kılan çaba da görünenden görünmeyene, aşikârdan gizliye, dıştan içe doğru gerçekleşen bir yolculuktur.
Imran Kadir, Traveller, Malezya
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
gölgem gibi demiyorum
çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da
Ellerim ayaklarım gibi de değil
uykudayken yitirirsin elini ayağını
ben hasreti uykuda da yitirmiyordum
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
açlıktı, susuzluktu demiyorum
sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değil
giderilmesi imkânsız bir şey
ne sevinç ne keder
şehirlerle bulutlarla türkülerle de ilgisiz
içimdeydi dışımdaydı
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan
hasretten gayrı
Imran Kadir, Separate, Malezya
Bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla,
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim.
Imran Kadir, Entangled, Malezya
İstediğiyle çıkardı yollara
Giderdi hiç istemediğiyle
Imran Kadir, Abandon Jetty, Malezya
“Şimdi” ve “burada” olmanın kederine karşı çıkmadım.
dünyada iki kapılı bir han gibi durmanın,
buraya böyle gelmiş olmanın,
geçene yol açmanın, ki içinden rüzgar geçirmenin
ne büyük güç istediğini anladım. durmanın ne büyük sabır…
içimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki,
bölünmüş bir hatırayım ben
dünyaya dağılan.
ve şimdi biliyorum, neden,
yaş akıyor
atımın sol gözünden.
Imran Kadir, Timeless, Malezya
Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,
Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık
Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ…
Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala
O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;
Hilkatin gördüğü rü’yâ biter, etrâf ağarır.
Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri…
Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;
Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.
Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,
Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nereye?”
Ayılıp neş’eni yükseltici sarhoşluktan,
Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,
Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.
Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!…
İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.
Imran Kadir, Goodbye Yesterday, Malezya
ikimiz otobüsle uzak bir şehre gidiyormuşuz
kars’a mı desek
ardahan’a mı desek
yollarda kar bulut mavisi/dağlar duman
derin bir uykusuzluğa sarkmış uykusuzluğa sarkmış yolcular
bir uçuruma sarkar gibi
tedirgin
ürkek
gizli böcek çıtırtıları şoförün radyosundan
camlar buğulandı
sabah oluyor
omuzumda uyuyorsunuz
anlaşılmayacak şey mi ağır yorgunluğunuz
hanidir başkasının hayallerinde yaşıyorsunuz
kolay değil bir hayalden öbürüne yetişmek
belki bir gece yarısı acil serviste hekim
kaza olmuş/durmadan yaralı getiriyorlar
(“RH negatif taze kan getiriyorlar”)
yarın o pavyon kızı ölesiye sevdiğim
onu neden sevdiğimi bir türlü anlamıyor
ağzı temmuz sıcağı bakışları sonbahar
sanki saman ateşi için için yanıyor
belki berber belki terzi/en iyisi kuşkusuz
öğretmen olmasıdır/tayini doğuya çıkmış
erzincan’a mı desek
artvin’e mi desek
ikimiz otobüsle uzak bir şehre gidiyormuşuz
buzdan birer kılıç kavaklar yola çakılmış
kargalar patırtı kıyamet ansızın fırladılar
besbelli birazdan “çay molası” verilecek
camlar buğulandı
sabah oluyor
omuzumda uyuyorsunuz
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
şu küçük yağmuru kirpiklerinizde parlayan
iki üç ağaç buldum getirdim / ıhlamur ağaçları
komşulardan öğrendim bunları severmişsiniz
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersinizbir avuç ışık serpeceğim
şöyle ankara uzaktan
şunlar gece reklamları toz yeşili canavar sarı
belki yok balkonlarda hanımeli istersiniz
cankurtaran sirenleri karanlık sokaklardan
bilmem bulabilir miyim / gücüm bu aşağı yukarı
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
biraz bulut saklamıştım geçen sonbahardan
mehtabın yaldızladığı bir deniz kenarı
koyduğum yeri unutmuşum
fakat görebilseydiniz
n’olur çabuk gelin manzara dağılmadan
fazla uzun sürmez hayallerimin ayarı
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
Imran Kadir, Broken Piano, Malezya
Yollar
Ki gider kimsesiz, tehî, ebedî,
Yollar
Hep birer hatt-ı pür sükût oldu
Akşamın sine-i gubârında
Imran Kadir, Curiosity, Malezya
Yarın gece gideceğim bu kentten
Bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
Yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
Sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
İçimde acıyla yürüyorum yolları
Çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten
Yorulsam da bir daha binmem o trenlere
Kimse karşılamasın istasyonlarda beni
Kuşsuz bir kent gizli uzayan saçlarımda
Aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi
Ardımda usulca akan küçücük sular
Bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
Sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
Kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
Söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
Sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı
Imran Kadir, In Between li, Malezya
kendimi yollara adadım,
şiirlerimi de…
bir şiirimde,
yollar, uzaklıklardır, demiştim;
yürüdüm dilegelmek-
le gelmemek arası bildiğim yerde…
demiştim, bir başka şiirimde…
giden ben değilim, yoldur…
dizesi de benimdir;
‘yollarsa her zaman biraz küskündür,
Yokuşlarda ve inişlerde..
dizesi de…
ve başka dizeler:
ben hep yollar düşledim,
derin yollarda yürürken…
yolların gül sesleri olduğunu
ben söyledim;
onların beni yazın tâ içine
çağırdıklarını söyledim
sevgilime…
o zamanlar uzaktaydı ve ben ona,
yüzüne yolların gülüşü
var, demiştim;
ben, tenime yürüdüm
diyen de bendim;
ve şairler de:
yunus yana yana yürüdüydü,
mevlâna döne döne,
bense kana kana yürüdüm
demiştim de…
unuttum hepsini şimdi,
unuttum…
artık sadece yolculuk var şiirlerde…
Imran Kadir, Twin, Malezya
Bir yolculuktu bu ve yolun sonunda
Ulaşmak istediğim kendimdi
Yalnızlığımın parmak izlerini
Bırakarak geçtiğim yollara
İçimde gitmek mi kalmak mı duygusu
Tenin seslenirken tenime
Ve çekerken beni derinliklerine
Gözlerinin yeşil uçurumu
Yürürdüm aşarak bütün engelleri
Gökyüzü çıldırtan maviliğini
Ve yaz hüzünler biriktirirken
Yürüdüm ölümsüz, büyük bir sabaha
O çocuk düşü bir kez daha
Başlasın diye yeniden
Imran Kadir, Arrival, Malezya
Bir kırlangıç bir su birikintisi bir parça gök.
Bir şiirden düşmüş olmalı bunlar.
Böyle diyordu yoldan geçen biri.
Imran Kadir, Little Island, Malezya
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar…
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler…
Imran Kadir, Journey of Life, Malezya
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler
Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar
Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun
Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Imran Kadir, Large Burden, Malezya
Meğer ne tuhaf şeymiş
kavuşmak!
Şimdi ben
Uzak ülkelerin birinde
Çocuk bahçelerinde oturmuş,
Ya da üçüncüsünde bir trenin
Limon, üzüm, portakal
Yerken yanımdakiler
Ya da
Yağmurlu bir gece yarısı
Bir garda
Tren beklediğim zaman
Kavuşmayı düşünemeyeceğimden korkuyorum
Imran Kadir, The Visitor, Malezya
Çaresizlik akşamında düşünülmüş
Bakıp bakıp kör pencereden
Bir yudum suyun bir solukluk havanın
Sudan da havadan da üstün dost yüzünün özleminde
Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız
Alıp başımı düşlerin çıkmazından
Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…
Imran Kadir, Silhouette, Malezya
Ne var ki yolculukta
Her sefer ağlatır beni.
Ben ki yalnızım bu dünyada?
Bu sabah kızıllığında
Yola çıkarım Uzunköprü’den;
Yaylının atları şıngır mıngır;
Arabacım on dört yaşında,
Dizi dizime değer, bir tazenin,
Çarşaflı, ama hafifmeşrep;
Gönlüm şen olmalı değil ml?
Nerdee…!
Söyleyin ne var bu yolculukta?
Okumanız Gereken Rus Edebiyatı Eserleri