35,2260$% -0.02
36,8222€% 0.18
2.977,54%0,50
4.850,00%0,24
19.371,00%0,20
Bu yüzyılın en önemli özelliği Fransız İhtilali’ndan yayılan milliyetçilik fikrinin etkisi ile Osmanlı’da yaşayan Balkan uluslarının bağımsız olmak amacıyla sürekli isyan etmeleridir. Osmanlı devlet adamları bu isyanları önlemek için bir yandan milliyetçilik fikrine alternatif Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık gibi yeni fikirler bulup; diğer yandan bu fikirlerin etkisi ile Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Meşrutiyet gibi tarihinin en köklü ıslahatlarını yapacaktır. Osmanlı Devleti, bu yüzyılda artık iyice güçten düşmüştür.
Kendi topraklarını kendi gücüyle koruyamadığı için denge politikası temel politika haline gelmiştir. Ekonomik açıdan da durum son derece kötüdür. Sanayi İnkılâbının etkileri, kapitülasyonlarla birleşerek Osmanlı ekonomisini yok etmiştir. Öte yandan, devletin içinde bulunduğu ekonomik durum, siyasi ve daha fazla ekonomik tavizi beraberinde getirmiştir. Bu tavizler de ekonominin daha da bozulmasına neden olmuştur.
1792 yılında imzalanan Yaş Antlaşması ile başlayıp 1922 yılına kadar devam eden Dağılma ya da Yıkılma Döneminde, 19.yy başlarında Osmanlı Devletinin güçsüzlüğünden yararlanmak isteyen Avrupa devletleri Osmanlı egemenliğinde yaşayan Hıristiyanların durumlarını iyileştirmesini bahane ederek Osmanlı’nın iç işlerine karışırlar. 19.yy ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devletinin Avrupa topraklarından çıkarılması ve buraların paylaşımı ile İstanbul’u alarak yeniden Bizans İmparatorluğunun canlandırılması şekline dönüşür. Bu süreçte Rusya’nın kışkırtması ile Balkanlardaki Hıristiyan azınlıkların isyanlarının başlamasına neden olur. 20.yy da ise Avrupa devletleri artık Osmanlı topraklarından pay alma yarışına girerler.
Hatta o çok bilinen “Hasta Adam” tabiri, Rus Çarı 1. Nikola’nın İngiliz elçisi Sir Hamilton Seymour’a söylemesiyle ortaya çıkar. Rus Çarı İngiliz Büyükelçisine hitaben : “Bakınız sayın büyükelçi ortada hasta bir adam var. Her an öldü ölecek. O ölmeden önce biz topraklarını paylaşmalıyız. Biz aramızda anlaşamadan ölürse korkarım büyük bir savaş çıkar.” der. İngiliz büyükelçi ise, (o dönemde İngiltere, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını ve Rusya’nın daha fazla güçlenmesini istemediği için) “Sayın Çar, neden biz bu hastayı öldürmek yerine iyileştirmeyelim? ” diye sorar.
Dağılma Dönemi padişahlarını sıralarsak:
Athanasios Karantzoulas, II. Mahmud Portresi
II. Mahmud Dönemi: I. Abdülhamit ile cariyesi Nakşıdîl Sultan’ın oğlu olarak 20 Temmuz 1785’te Topkapı Sarayı’nda dünyaya gelir. Kişiliği ve zihniyeti, reformist kimliğiyle bilinen kuzeni III. Selim’in on sekiz yıllık saltanatında şekillenir. Devrinin önemli devlet ve sanat adamlarının gözetiminde eğitilen II. Mahmud şair, hattat ve müzisyen padişahlar arasında önemli bir yere sahiptir.
II. Mahmud, Osmanlı tarihinin belki de en büyük ıslahatçısıdır. Neredeyse her alanda çok büyük ıslahatlar yapıyor, Osmanlı Devleti’ni tam anlamıyla bir dönüşüm içerisine sokuyor. O kadar fazla ve köklü ıslahat yapar ki; Osmanlı tebaası ona “gavur padişah” bile der. II. Mahmud’un yapılan tüm ıslahatların iki genel amacı vardır:
II. Mahmud’un Tuğrası
III. Selim devri, Kabakçı Mustafa isyanı ile sona erer. İstanbul’da ortaya çıkan bu isyanı haber alan ve Nizam-ı Cedid yanlısı Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, kendi kuvvetleriyle harekete geçer. İstanbul’a gelerek isyanı bastırır. Bu arada isyancılar III. Selim’i öldürür. Bu yüzden yenilik taraftarı olarak bildiği II. Mahmud’u tahta çıkarır. Sultan’da, kendisini tahta çıkaran Alemdar Mustafa Paşayı sadrazam yapar. Anadolu ve Rumeli’deki ayanların hayli güçlendiğini ve başına buyruk hareket ettiğini düşünen II. Mahmud bu duruma son vermek ister. Alemdarın aracılığı ile ayanlar ile görüşülür ve 1808 yılında Sened-i ittifak imzalanır.
Ayan: 18 yüzyıldan itibaren İltizam ve Malikâne sistemleri ile Osmanlı Taşrasında giderek güçlenmiş ve devlet otoritesine rakip hale gelmiş yerel güçler.
Senedi İttifak’a göre:
Ayanlar da devlet memurları gibi anlaşmaya uyacaklar. Uymayanlara karşı birlikte hareket edilecek.
Padişah ağır vergiler koymayacak, eşit ve adaletli vergi alacak.
İstanbul’daki yeniçeri ve diğer ocaklarda isyan çıktığında ayanlar emir beklemeksizin İstanbul’a gelerek isyanı önleyecekler.
Bu belge ile ilk kez padişahın mutlak otoritesi sınırlandırılmış, Ayanların hakları ve varlığı tanınmıştır. Ancak Sened-i ittifakın imzalanmasında rol oynayan Alemdar Mustafa Paşa kısa bir süre sonra Eşkinci Ocağına tepki gösteren yeniçerilerin isyanı sonucu öldürülür. Ayanların gittikçe güçlenmesinden rahatsız olan II. Mahmut ayanları ortadan kaldırarak, sarsılmış ve sınırlandırılmış durumdaki merkezi otoriteyi tekrar güçlendirmeye çalışır. Bu dönemdeki Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı’ndan ayrılan özelliği; Senedi İttifak’ta hiçbir batılılaşma çabası, Fransız İhtilali etkisi, azınlık isyanı etkisi yoktur.
<
p style=”text-align: center;”>II. Mahmud 1829 yılında gerçekleştirdiği kılık-kıyafet inkilabı sonrasında.
Yönetim Alanında Yapılan Yenilikler: Divan-ı Hümayun kaldırılır; yerine, Avrupalı devletlerde olduğu gibi Kabine Sistemi yani Nazırlıklar kuruldu. Buna göre:
1.Divan-ı Hümayun yerine Heyet-i Vükela, günümüzün Bakanlar Kurulu (Hükümet),
Polis teşkilatı, posta teşkilatı kurulur. Devlet memurları iç ve dış diye ikiye ayrılır. Dahiliye (içişleri) memuru Bürokrat, Hariciye (dışişleri) memuru Diplomat olarak adlandırılır. Memurlara pantolon, ceket ve fes giyme zorunluluğu getirilir. Memurlara maaş bağlanır zira eskiden Kalemiye sınıfı yaptıkları iş üzerinden harç alıyorlardı. Bu da rüşvet gibi sıkıntılara neden oluyordu. Köy ve mahallelerde muhtarlıklar oluşturulur. Askeri amaçlı ilk nüfus sayımı yapılır (sadece erkek nüfus sayılır). Yurt dışına çıkışlarda pasaport uygulaması başlar. İstanbul’a giriş çıkışlarda vize uygulaması başlar. Takvim-i Vekayi adlı ilk resmi gazete yayımlanır. Müsadere usulüne (devletin, haksız kazançla zengin olmuş görevlilerin mallarına istediği zaman el koyabilmesi) son verilir; böylece devlet memurlarının özel mülkiyet hakları güvence altına alınır.
Askeri Alanda Yapılan Yenilikler: Nizamı-ı Cedid benzeyen Eşkinci Ocağı kurulur ancak bir yeniçeri isyanı ile kaldırılır. Ardından Sekban-ı Cedit ocağını kurulur fakat yeniçeriler yine ayaklanır; onun için bu ocak da kapatılır. Halk bu ayaklanmalardan çok rahatsızdır. En sonunda 16 Haziran 1826’da, Yeniçeri Ocağı’nın topa tutularak yok edilmesi ve sağ kalanların ise idam edilmesi ile sonuçlanan Vaka-ı Hayriye denilen olay ile Yeniçeri Ocağı kaldırılır. Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kurulur.
Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Yenilikler: Medrese eğitiminin yanında yeni anlayışla eğitim yapan okulların açılmasına öncelik verilir. İstanbul da kız ve erkek çocuklarına ilköğretim zoruna hale getirilir. İşlevini kaybeden Enderun’un yerine devlet adamlarını yetiştirmek amacıyla Mektep-i Maarif-i Adliye açılır. Tercüme odaları kurulur. İlk defa yurt dışına öğrenci gönderilir. Mekteb-i Tıbbiye (Tıp Fakültesi), Mektebi Harbiye (Harp Okulu), Mızıka-ı Hümayun (Bando ve Mızıka Okulu), Mektep-i Ulum-u Edebiye ve Rüştiye adlı orta dereceli okullar açılır.
Mızıka-ı Hümayun, 1900
Ekonomi Alanında Yapılan Yenilikler: II. Mahmud ekonomi alanında bir takım yeni uygulamalar başlatır. Ticaret nezareti kurarak tarım ve ticaret işleri düzene sokar. Ayrıca açılan imalathane ve fabrikalarla ülke sanayisini canlandırmak ister. Yerli malı teşvik edilir, Feshane kurulur. Bakırköy de bez fabrikası açılır. Osmanlı tüccarlarının Avrupalı tüccarlar ile rekabet edebilmesi için gümrük vergilerine kolaylık sağlanır.
Eugenio and Raffaele Fulgenzi, Portrait of Sultan Mahmud II, 1838
Bu dönemde Osmanlı devleti dışarıda Sırp, Yunan isyanları ile oldukça sıkıntılı bir süreç yaşar. Osmanlı Devleti’nde, Fransız ihtilali’nden etkilenerek, milliyetçilik fikrinin etkisi ile isyan eden ilk azınlık Sırplardır. Milliyetçilik hareketleri sonucu imtiyaz elde eden ilk toplum da Sırplar olur. 1812 tarihinde Ruslar ile yapılan Bükreş Antlaşması ile özerklik kazanırlar.
II. Mahmud’un tahta geçtiğinde 1806 yılında başlayan Osmanlı-Rusya arasındaki savaş devam ediyordu. Rusya, Fransa arasında bazı sorunlar yaşanması; Osmanlı ordularının da yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi nedeniyle iki devlet, 1812 yılında Bükreş Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalır.
Osmanlı donanmasının 1827 yılında Navarin’de yakılması ve Rusya’nın Osmanlı’ya ödemesi gereken savaş tazminatını ödememesi üzerine Osmanlı-Rus Savaşı kaçınılmaz olur. II. Mahmud, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni ordusuyla savaştan yenik ayrılır ve 1829 yılında Edirne Antlaşması imzalar.
Auguste Couder, Kavalalı Mehmed Ali Paşa, 1841
Osmanlı Devleti, Yunan isyanını bastırma karşılığında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’ya Mora ve Girit valiliğini vaat eder. Ancak Yunanistan bağımsız olunca Mora kaybedilir; bunun üzerine Kavalalı, Girit ve Suriye valiliği ister. İsteği kabul edilmeyince oğlu İbrahim Paşa’yı Suriye’ye yollar; Adana sonrada Kütahya da Osmanlı ordularını yenen İbrahim Paşa İstanbul’u ele geçirme planları yapamaya başlayınca zor durumda kalan Osmanlı Devleti; İngiltere ve Fransa’dan yardım ister. İngiltere olayı iç sorun olarak değerlendirdiği için, Fransa ise Kavalalı’yı desteklediği için yardım etmez. Yardım isteğini kabul eden Rusya donanmasını İstanbul’a gönderince, telaşa kapılan Avrupa devletleri, Mehmet Ali Paşa’yı zorlayarak 1833’de Kütahya Antlaşması’na razı ederler. Buna göre Mehmet Ali Paşa’ya Mısır valiliği yanında Girit ve Suriye valiliği verilir. Oğlu İbrahim Paşa’ya Adana ve Cidde valiliği verilir.
Bu durum karşısında 14 Mayıs 1833’de Kavalalı ile Kütahya Antlaşması imzalanır. Mehmet Ali Paşa’ya Mısır valiliği yanında Girit ve Suriye valiliği, oğluna da Adana ve Cidde valiliği verilir. Ancak II. Mahmud hem Kavalalı’ya hem de Avrupa devletlerine güvenmediği için Rusya ile 1833 yılında Hünkar İskelesi Antlaşması’nı imzalar.
Boğazlar sorununun ortaya çıktığı bu antlaşma ile Osmanlının boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını kullandığı son antlaşmadır.
David Wilkie, Kavalalı Mehmed Ali Paşa
Abdülmecid Dönemi: Sultan II. Mahmud ile Gürcü ya da Çerkez cariye Bezmiâlem Kadınefendi’nin oğludur. Küçük yaşta tahta çıkan (16 yaşında) padişahların, uzun bir aradan sonra sonuncusudur. Babasının başlattığı köklü değişimleri devam ettiren Sultan Abdülmecid; birçok ilke imza atarken batıyı taklit eden reformlarıyla da eleştirilir. Fatih’ten beri kullanılan Topkapı Sarayı’nı terk edip; Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırarak, değişimi saraydan başlatır.
3 Kasım 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nı ilan eder. Gülhane Parkı’nda okunduğu için Gülhane Hattı Hümayunu’da denir. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmış olan ferman ile başlatılan Tanzimat, Osmanlı modernleşmesi açısından yeni bir dönemi ifade etmektedir. Bu fermanın ilanı ile Osmanlı padişahı, kendi hak ve yetkilerini belirlenen yeni kurallara göre sınırlandırmayı kabul etmiş ve bunu yemin ederek onaylamıştır. Bu ferman ile amaçlanan, Osmanlı’da yaşayan herkesi eşitleştirmek; böylece gayrimüslimlerin devlete karşı isyan etmesini engellemektir.
Maddeleri:
Mısır meselesinde Avrupalıların desteğini almak, Avrupa devletlerinin azınlık haklarını bahane ederek iç işlerimize karışmalarını engellemek için Tanzimat Fermanı, 1840 Londra konferansından önce ilan edilir. Ancak böyle olmadığı gibi daha fazla karışmalarına neden olur.
Sultan Abdülmecid (Fransız ressam Jean Portet veya Osmanlı ressamları Sebuh veya Ruben Manas tarafından yapılmıştır.)
Osmanlı Devleti’nin ekonomisi zirai ürünler ihraç eden ve buna karşılık mamul meta ve belirli gıda maddeleri satın alan bir ekonomi haline gelir bu yıllarda. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı nedeniyle devlet ekonomik bakımdan zor bir dönem içerisine girer. Diğer taraftan hazinenin zarara maruz kalması mevzubahis olduğu için bu dönemde politik bazı eğilimler ekonomiyi de etkiler. Rus tehlikesine karşı Osmanlı Devleti, İngilizlerden yardım almak için 16 Ağustos 1838’de İngilizlerle Balta Limanı Ticaret Antlaşması’nı imzalar.
Antlaşmaya göre: Mısır meselesinde İngiltere’nin desteğini almak için İngiltere’ye verilmiş ticari ayrıcalıkları içerir. Bu antlaşma, iç gümrük duvarlarını yıkarak tüm Osmanlı ülkesini pazar haline dönüştürmüştür. Bu durum, Osmanlı ekonomisinin çöküşünü hazırlar, Osmanlıyı İngiltere’nin yarı sömürgesi haline getirir.
Mustafa Reşit Paşa
1840 yılında, Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İngiltere, Avusturya İmparatorluğu, Prusya ve Rusya ile Londra Antlaşması’nı imzalar. Antlaşmaya göre: Mısır, Osmanlı’da kalacak fakat valiliği Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın, ondan sonra da, onun soyundan gelenlerin olacak. Suriye, Adana ve Girit Osmanlı yönetiminde kalacak. Böylece; Mısır özerk bir eyalet haline gelir.
Mısır sorunun çözümünde Avrupa devletlerinin verdiği destek ayrıca Hünkâr İskelesi antlaşmasının süresinin dolması boğazlar konulu bir konferansın toplanmasına neden olur. Konferansın sonunda 1841 yılında Londra Boğazlar Sözleşmesi imzalanır.
Sözleşmeye göre: Boğazlar Osmanlı’da kalacak. Boğazlar barış zamanları tüm devletlerin savaş gemilerine kapalı, ticaret gemilerine açık olacaktı. Böylece boğazlar ilk defa uluslararası statü kazanır. Ancak Osmanlı boğazlar ile ilgili tek başına karar verememiştir; bu yüzden, bu anlaşma ile Osmanlı’nın egemenlik hakları zedelenir. Bunun yanında Rusya’nın sıcak denizlere inmesi engellenmiş, İngiltere ve Fransa karlı çıkarken Rusya Hünkâr İskelesinde elde ettiği haklarını kaybetmiştir. Bu da, Kırım savaşına sebep olmuştur.
David Wilkie, Portrait of Abdülmecid
1853-1856 yılları arasında Kırım Savaşı patlak verir. Nedenlerini sıralarsak: Rusya’nın, Osmanlı’yı İngiltere ile paylaşma teklifini reddetmesi üzerine bunu tek başına yapmak istemesi; Rusya’nın Londra boğazlar sözleşmesi ile kaybettiği hakları geri kazanmak istemesi; Osmanlı’nın Kudüs ve çevresinin temsilcilik hakkını Katolik Fransa’ya vermesinin Rusya’yı rahatsız etmesi.
Rusya’nın, Eflak ve Boğdan işgali ile Kırım Savaşı başlar. İngiltere ve Fransa Osmanlı’ya destek için boğazlara gelirler. Rusya, 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi’nin çiğnendiğini iddia ederek Sinop’ta Osmanlı donanmasını yakar. Bu Osmanlının denizlerde uğradığı 4. felakettir. Bu durum üzerine İngiltere, Fransa, Piyemonte Osmanlı’nın yanında savaşa girerek Kırım’a asker çıkarır. Ayrıca Avusturya, Balkanlar üzerinden Rusya’ya saldırıya geçer. Rusya’nın barış istemesi üzerine 1856 yılında Paris Antlaşması imzalanır.
Antlaşmaya göre: Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak ve Avrupa devletleri hukukundan yararlanacak. Osmanlı devleti toprak bütünlüğü Avrupa devletleri garantisi altında olacak; böylece Osmanlı ilk kez Avrupa devleti sayılmıştır. Karadeniz tarafsız bir deniz olacak. Osmanlı’da Rusya’da Karadeniz’de donanma bulundurmayacak. Rusya’nın sıcak denizlere inme hayali bir kez daha suya düşer. Boğazlar Londra sözleşmesine göre yönetilecek. Eflak ve Boğdan’a özerklik verilecek.
Osmanlı Devleti bu savaş sırasında ilk kez İngiltere’den dış borç alır. Osmanlı Devleti Paris Konferansından hemen önce Islahat Fermanı’nı ilan ederek, Avrupalıların konferansta azınlık haklarını gündeme getirmesini, dolayısıyla iç işlerimize karışmalarını engellemek ister. Ancak buna engel olamadığı gibi, Islahat Fermanı, Paris Antlaşmasının metnine eklenerek fermanda vaat edilen hakların gözetimi Avrupalı devletlere verilmiş olur.
Sultan Abdülmecid
Sultan Abdülmecid, Tanzimat fermanı ile başlayan yenileşme hareketlerinin devamı getirmek; devletin dağılmasını engellemek için 18 Şubat 1856’da Islahat Fermanı’nı ilan eder. Fermanın Amacı; Osmanlı’da yaşayan Müslüman ve gayrimüslim tebaayı eşit hale getirmektir.
Fermanın yayınlanmasında etkili olan dış sebepler ise: Paris Konferansı’nda Osmanlı Devleti üzerindeki baskıları azaltmak, konferanstan olumlu sonuçlar almak. Balkanlardaki isyanların sona erdirmek. Avrupalı devletlerin, özellikle Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışarak azınlıkları kışkırtmasını engellemektir.
Maddeleri
1.Müslüman olmayan halka din ve vicdan özgürlüğü sağlanacaktır.
1o. Gayrimüslimlere kendi banka, şirket, okullarını açma imkânı verilmiştir.
Böylece gayrimüslimler, müslümanlarla eşit vatandaşlar haline getirildi. Osmanlıcılık düşüncesi doğrultusunda gayrimüslimlerin devlete olan bağlılıkları artırılmaya çalışıldı. Ancak gayrimüslimler tanınan hakları yeterli bulmadılar. Onlar, müslümanlarla eşit olmayı değil, bağımsız olmayı istiyorlardı. Müslüman halk ise gayrimüslimlere daha fazla hak tanınmasından rahatsızlık duydu. Üstelik Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin iç işlerimize karışmalarını da engelleyemedi.
Rupen Manas, Portrait of Abdulmecid I, 1857
Sultan Abdülmecid döneminin diğer ıslahatlarını sıralarsak: 1857’de Maarifi Umumiye Nezareti kuruldu Milli Eğitim Bakanlığı), Arazi kanunnamesi çıkarıldı, Darü’l muallimin erkek öğretmen okulu açıldı. Muhassıllıklar (vergi tahsilinden sorumlu makam) kuruldu, ceza, ticaret kanunları hazırlandı. Polis, posta ve jandarma teşkilatları kuruldu. Bankacılık faaliyetleri başladı. 1851’de Encümeni Daniş (Bilim akademisi ) kuruldu. İstanbul’da ilk belediye teşkilatı ve il genel meclisleri kuruldu. Kafa kâğıdı denilen kimlikler çıkarıldı. Heybeliada’da Ruhban okulu açıldı. Şirketi Hayriye (denizcilik işletmesi) kuruldu; 1856’da ilk demiryolu İzmir-Aydın arasında kuruldu. İrlanda’daki kriz için para yardımı yapıldı. Kırım Savaşı sırasında, Edirne-Varna-Kırım arasında ilk telgraf hattı kuruldu.
Şirketi Hayriye Jetonu
Abdülaziz Dönemi: Sultan II. Mahmud ile Kafkasyalı Şapsığ Çerkez kökenli Pertevniyal’in oğludur. Halk arasında Sultan Aziz olarak tanınır. Osmanlı Devleti’nin en buhranlı asrında tahta geçen Sultan Abdülaziz; yenilikleri sürdüreceğini bildirir. 1 Nisan 1868’de devlet yönetiminde köklü değişikliklere gidilir. Kuvvetler ayrılığı prensibi kabul edilir; mahkemeler bağımsız hale getirilir. Bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temeli olan Şûrâ-yı Devlet kurulur.
Sultan Abdülaziz gittikçe şiddetlenen mali sıkıntı ve Balkanlarda peş peşe ayaklanmalara rağmen; yönetimdeki kontrolünü gevşetmek niyetinde değildir. Alınan sıkı tedbirler, devletin mali durumunu biraz düzelttiyse de; sonraki yıllarda saray masraflarının aşırıya kaçması ve Avrupa’dan alınan borçlarla yürütülen yenileşme çabaları, mali vaziyeti tam bir iflas noktasına getirir. Abdülaziz döneminde baş gösteren mali sıkıntının en önemli nedenlerinden biri yaptığı yeniliklerdir. 1863 yılında yerli üretimi canlandırmak ve modernleştirmek üzere Islah-ı Sanayi Komisyonu kurulur. Bu doğrultuda Hazine-i Hassa’dan esnafa düşük faizli kredi verilir.
Abdülaziz tahta geçtikten sonra önceliği Rus tehdidine karşı ordu ve donanmanın yenilenmesine verdi. Silahlanmaya hem kendi tahsisatından hem de borçlanmalarla düzenlenen devlet bütçesinden milyonlarca lira harcadı. Satın alınan büyük çaplı toplarla Boğazlar ve sınır kaleleri tahkim edildi. Prusya’dan uzman subaylar getirtilerek 1866’da Harbiye Mektebi yeniden düzenlendi. Askerî Rüşdiyeler açıldı. Bugün Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi merkez kampüsü olarak kullanılan kompleks Seraskerlik olarak hizmete açıldı. Denizciliğin gelişmesi için Bahriye Nezareti kuruldu (1867). Donanmanın güçlenmesine çalışıldı. Avrupa’dan zırhlı gemiler alındı. Denizcilik eğitimine önem verildi.
Bayındırlık ve askeri alanda yapılan yeniliklerini sıralarsak: Tersane ve Tophane’nin modernleştirilmesi, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Avrupa’dan alınan toplarla tahkim edilmesi, Taksim, Gümüşsuyu, Taşkışla kışlalarıyla; Mekteb-i Harbiye ve Seraskerlik binalarının inşa edilmesini sayabiliriz. Bunun yanında Feshane’nin genişletilmesi, Haydarpaşa-İzmit, İzmir-Aydın ve İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryollarının yapımı; telgraf şebekesinin genişletilmesi, dünyada ilk metrolardan biri olarak kabul edilen Karaköy-Beyoğlu tünelinin açılması, ilk atlı tramvayın hizmete sokulması, donanmanın yenilenip büyütülerek güçlendirilmesi ve modern askeri fabrikaların kurulması.
Eğitim alanındaki yenilikler ise: Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi), Darülfünün (İstanbul Üniversitesi), Dârülmuallimât (kız öğretmen okulu), tıbbiye ve sanayi mektepleri gibi modern okulların açılması; eğitim sistemini yeniden teşkilatlandırmak üzere Maarifi Umumiye Nizamnamesi’nin kabul edilmesi sayılabilir. Türk matbuatının gelişmesi, özel gazete ve mecmuaların artan sıklıkta yayın hayatına başlaması, kahvehane ve tiyatro binalarının çoğalması; kulüp, suare ve baloların sosyal hayatta yaygınlaşması Abdülaziz döneminde gerçekleşir.
Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876’da başta Serasker Hüseyin Avni Paşa olmak üzere diğer bazı Osmanlı bürokratlarının tertip ettikleri bir darbe ile tahttan indirilir. Abdülaziz’in tahttan indirildikten üç sonra yapılan resmi açıklamada, gözetim altında tutulduğu Topkapı Sarayı’nda intihar ettiği kamuoyuna duyurulur. Ölümü çokça tartışılan bir konu olarak tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamaz.
Sultan Abdülaziz
V. Murad: Sultan Abdülmecid ile Çerkez asıllı cariye Şevkefza Kadınefendi’nin oğludur. Osmanlı tahtında en kısa süre kalan padişahtır. (93 gün – 3 ay). Tahta çıkınca bu kadar yükü kaldıramayacağını bildiği için olsa gerek sinirleri alt üst olur. Tahttan inince Çırağan Sarayı’na yerleştirilen V. Murad’ın hastalığı sonradan iyileşir. Vaktini okumak ve torunlarını okutmakla geçirir.
II. Abdülhamid Dönemi: Sultan Abdülmecid ile Çerkez asıllı cariye Tirimüjgan Kadınefendi’nin oğludur. Sultan II. Abdülhamid hakkında bugüne kadar olumlu ve olumsuz olarak pek çok şey söylenir ve yazılır. Onun için kimileri çok olumlu kimileri ise çok olumsuz şeyler yazmıştır.
II. Abdülhamid
II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra Osmanlı dış politikasında çok zor bir döneme girilir. Yeni Osmanlıların (Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa, Agah Efendi ) baskısıyla II. Abdülhamid, 23 Aralık 1876’da, I. Meşrutiyet’i ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve son anayasası Kanun-i Esasi’yi ilan eder. I. Meşrutiyet, hem Avrupa devletlerinin baskısı hem de çökmekte olan Osmanlı Devleti’nin yenilenmesi ve yaşatılması amacıyla ilan edilmiştir. Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis ise 19 Mart 1877’de açılır.
Osmanlının balkanlardaki eyaletlerinin yönetim şeklinin düzenlenmesini isteyen Avrupa devletlerinin yaptığı İstanbul (Tersane) Konferansı’nın toplandığı gün, Osmanlı Devleti Meşrutiyeti ilan eder. Avrupalı devletlere “konferansın toplanmasına gerek yok; Azınlık haklarını sizin korumanıza da gerek yok. Çünkü biz Meşruti yönetime geçtik. Yani artık Osmanlı topraklarında yaşayan herkes temsil edilecek, herkes kendi hakkını koruyabilir.” demeye çalışmışlardı.
Meşrutiyetin ilanı ile Osmanlı Devleti’nin yönetim şekli (rejimi) değişir. Mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçilir. Tarihimizde ilk kez halk sınırlı da olsa Padişahın yanında yönetime katılmıştır. Sadrazam Mithat Paşa başkanlığındaki bir heyet tarafından tarihimizin ilk Anayasası olan Kanun-i Esasi hazırlanır. Böylece tarihimizde ilk kez Anayasal düzene geçilir. Yani bundan sonra Padişah, devleti istediği gibi değil, Anayasanın kendisine çizdiği sınırlar içerisinde yönetecektir. Yasama gücünün kullanımı iki meclise verilir. Meclis-i Mebusan: Üyeleri halk tarafından, 4 yıllığına seçilen mebuslardan (milletvekili) oluşan meclistir. Meclis-i Ayan: Üyeleri, Padişah tarafından, ömür boyu seçilen ayanlardan (bürokrat) oluşan meclistir.
II. Abdülhamid
İstanbul (Tersane) Konferansı’nda alınan Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık verilmesi, Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e özerklik verilecek olmasını Osmanlı Devleti kabul etmez. Bunun üzerine 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı (93 harbi) başlar. Osmanlı-Rus savaşını bahane gösteren Sultan; 1877 yılında Kanun-i Esasi’yi yürürlükten kaldırır; böylelikle I. Meşrutiyet sona erer. Plevne’de Gazi Osman Paşa’nın destansı savunması ve Doğu Anadolu’da Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın bazı başarıları dışında Osmanlı ordusu Rus ordusu karşısında tutunamaz. Rus ordusu Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar gelir; İstanbul düşmek üzeredir, barış yapmak zorunludur.
3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalanır. Bu antlaşma ile Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını elde eder. Tuna boylarından Akdeniz bölgesine kadar ise büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulur. Osmanlı Devleti’nin ise Avrupa’da Trakya, Bosna Hersek ve Arnavutluk toprakları kalır. Ayastefanos Antlaşması ile birlikte Rusya, Balkanlar’da egemen bir hale gelir. Ancak Ayastefanos Antlaşması imzalansa da uygulanmaz.
Ayastefanos Antlaşması’nın imzalandığı konak
Rusya’nın, Osmanlı Devleti üzerinde hakim bir duruma gelmesi, Avrupa devletlerini, bilhassa İngiltere’yi harekete geçirir. Rusya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Fransa ve İtalya ve İngiltere ile 13 Temmuz 1878 yılında Berlin Antlaşması imzalanır. Antlaşmaya göre:
2) Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya verilecek, Doğubayazıt Osmanlılarda kalacak.
3) Bosna ve Hersek Osmanlı toprağı sayılacak. Ancak yönetimi geçici olarak Avusturya’ya verilecek.
4) Ermenilerin yaşadığı yerlerde ve Girit’te ıslahat yapılacak.
5) Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş tazminatı verecek.
6) Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsız olacak.
İngiltere’nin bu antlaşmada Osmanlı topraklarının parçalanmasına izin vermesi 19. yüzyıl boyunca uyguladığı Osmanlı topraklarını koruma politikasını terk etmesi anlamına gelir. Hatta Berlin konferansından önce bir oldu bitti ile Kıbrıs’ı da işgal eder. Osmanlı Devleti ise konferansta İngiltere’nin desteğini kaybetme endişesiyle buna ses çıkarmaz.
Günümüzde İstanbul Erkek Lisesi olan Düyûn-ı Umûmiye Binası
II. Abdülhamid, Mebusan Meclisi’ni feshettikten sonra planladığı mali politikasını geliştirmek için imkan bulur. Padişah kendi geliştirdiği, içinde çok önem verdiği mali konuların bulunduğu Osmanlı mali sisteminin hemen tamamını kapsayan programını, 1879 yılı başlarından itibaren uygulamaya başlar. 1881 yılında Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını denetleyen ve 7 üyesinin sadece 2’si Türk diğerleri Avrupa Devletlerinden oluşan Düyûn-ı Umûmiye İdaresi kurulur. Ne yazık ki bu kurum, Osmanlı mali kaynaklarının önemli bir bölümünü doğrudan denetleyecek ve sağladığı gelirleri Avrupa ülkelerine aktaracak ve merkezi hükümetin bağımsız kararlar almasının da önünü tıkayacaktır. II. Abdülhamid döneminde, devlet siyasetinde özellikle eğitim, sağlık ve kültürel alanlarda değişim yoğun olarak yaşanır. Döneminde yapılan ilk kız okulları, Etfal Hastanesi, Darüşşafaka, Darülaceze gibi kurumlar, Avrupa’da görülen sosyal politika uygulamaları örnek alınarak oluşturulur.
24 Temmuz 1908’de İttihat ve Terakki’nin baskıları ve ayaklanmaları karşısında II. Meşrutiyet ilan edip, Kanun-i Esasi’yi yeniden yürürlüğe koyar. II. Meşrutiyet çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğunu kurtarmak amacıyla ve uzun süren bir baskı dönemine tepki olarak ilan edilir. II. Abdülhamid 31 Mart Ayaklanması sonrasında; ayaklanmanın bastırılmasında etkin rol oynamadığı; hatta onlarla birlikte olduğu iddiaları ile 27 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilir. II. Abdülhamid tahtan indirildikten sonra üç buçuk sene Selanik Alatini Köşkü’nde gözaltında tutulur. Balkan Savaşları sırasında İstanbul Beylerbeyi Sarayı’na nakledilerek burada gözaltı süreci devam eder; 10 Şubat 1918 tarihinde İstanbul’da vefat eder.
Sultan V. Mehmed Reşad
Sultan V. Mehmed Reşad Dönemi: Sultan Abdülmecid ile Çerkez cariye Gülcemal Kadınefendi’nin oğludur. Annesinin Sofia adında ve Arnavut asıllı olduğunu yazan kaynaklarda vardır. Sultan V. Mehmed Reşad tahta çıktığında 65 yaşındadır. Jön Türkler’in tercih ettiği bir padişah değildir. V. Murad sonra Yusuf İzzeddin Efendi tercih edilir; fakat sağlık problemleri nedeniyle tek aday olarak kalır. Sultan Reşad, Sultan II. Abdülhamid’in padişahlığı sırasında hapis hayatı yaşadığı için devlet işlerinde tecrübe edinemez; zaten yumuşak huylu ve zayıf iradelidir. Bu nedenlerle padişahlığı sırasında devlet yönetimi daha çok İttihat ve Terakki Partisi’nin genç ve dinamik ileri gelenlerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın elinde kalır. İttihat ve Terakki’nin yönettiği saltanat yılları halk arasında; Sultan Reşad Zamanı, Devr-i Meşrutiyet, Hürriyet olarak anılmıştır. Reşat Altınını piyasaya süren; zırhlılara, gemilere, köy ve kasabalara Reşadiye adını veren İttihat ve Terakki Fırkası liderleri, kapalı kapılar ardında padişahın bunaklığından söz ederler.
V. Mehmed’in ilk saltanat günlerinde adi suçluların ve özellikle 31 Mart Olayı ile ilişkili ve İttihat ve Terakki Partisi aleyhtarı siyasi suçluların kentin meydanlarında asılmalarına onay vermeyeceğini mabeyn üyelerine ısrarla bildirmesine rağmen; İttihat ve Terakki’nin ısrarlarına karşı gelemeyip bunlara onay vermek zorunda kalır. Şehir halkı meydanlarda kurulan darağaçlarına asılan suçluların cesetleri İstanbul’da olağan görüntüler haline gelir. Mehmed Reşad saltanat döneminde, çok sayıda kanun, kararname ve irade-i seniyye hiçbir itiraz şerhini koymadan; hatta farkına varmaksızın onay verir.
Enver Paşa
Padişah olarak ilk icraatları ikamet ettiği sarayı ve cuma alaylarını değiştirilmesi olur. Abdülhamid’in ikamet sarayı olan Yıldız Sarayı’ndan ayrılır ve Dolmabahçe Sarayı’na yerleşir. Haftalık cuma alayı semtin değişik camilerinde yapılmaya başlar; bu nedenle Abdülhamid döneminde kullanılmaması nedeniyle çürüyen landolar ve saltanat arabaları onarılır. Şehir yollarına alışık yeni atlar satın alınır; seyis ve arabacılara yeni sırmalı üniformalar hazırlanır. Alman hayranlığının zirvede olduğu yıllardır. Hatta V. Mehmed’in bıyıkları bile etkilenir bundan; Wilhelm kâri bıyık erkeklerin simgesi olur.
Sultan V. Mehmed Reşad’ın saltanatının ilk yıllarında; Doğu Anadolu’da, Balkanlar’da çeşitli karışıklıklar çıkar. Sultan Reşad bu karışıklıkları önlemek için Rumeli’ye gider. 1911-192’de Trablusgarp Savaşı’nda, içlerinde Atatürk’ün, Enver Paşa’nın da bulunduğu genç subayların başarılı direnişleriyle İtalyanlara karşı başarı elde edilse de; Balkan Savaşı’nın başlamasıyla bu yetenekli subaylar İstanbul’a çağrılır.
Sonunda, İtalyanlarla Uşi Antlaşması (1912) imzalanır. Antlaşmaya göre: Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara bırakılır. 12 ada ise, Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti’ne geri verilecekti; ancak İtalyanlar sözlerinde durmazlar ve böylece Ege’deki Türk egemenliği de sarsılmaya başlar.
Atatürk, Trablusgarp
8 Ekim 1912’de yaşanan I. Balkan Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti Makedonya’yı, Batı Trakya’yı, Edirne’yi, İtalyan işgali dışında kalan Ege adalarını kaybeder; 30 Mayıs 1913 yılında, Balkan Savaşı’nı kaybetmesi nedeniyle Bulgaristan Krallığı ile Londra Antlaşmasını imzalamak zorunda kalır. Bu antlaşma ile; Ege adalarının geleceğinin belirlenmesi Arnavutluk sınırlarının çizilmesi büyük devletlere bırakılır. Girit hukuken Yunanistan’a bırakılır, Midye-Enez hattının batısında kalan topraklarda Balkan Devletlerine bırakılır, Edirne Bulgaristan’da kalır.
Balkan Savaşları’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı bozgunun ardından; 22 Ocak 1913 günü Meclis toplanır ve Balkan devletleri ile nasıl bir anlaşma yapılması gerektiği konusu tartışılır. Bu toplantıdan bir an önce barış anlaşmasının imzalanması kararı çıkar. Hükümete muhalif olan ve Bulgar kuşatması altında bulunan Edirne kentinin barış müzakereleri döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tertiplediği ve başrolde de Enver Paşa’nın bulunduğu bir girişim neticesinde Kâmil Paşa kabinesi kanlı bir şekilde devrilir. Bâb-ı Âli Baskını olarak tarihe geçen bu olayın ardından 23 Ocak 1913 Perşembe günü Mahmut Şevket Paşa, Sadrazamlık makamına getirilir. İttihat ve Terakki Partisi artık siyasi olarak bütün kontrolü ele geçirir. Bu askeri darbe Kâmil Paşa’nın istifası ve Nâzım Paşa’nın öldürülmesi ile sonuçlanır. İttihatçı fikirlere sahip bir grup genç subayın yaptıkları bu operasyon sonucunda İttihat ve Terakki’nin diktası tam anlamıyla başlar. Bu baskınından sonra artık Sultan V. Mehmed Reşad devlet yönetimindeki bütün denetimini yitirir.
Sultan Mehmed Reşad
Birinci Balkan Savaşı sonrası, oluşan sınırlar yüzünden tüm devletler rahatsızdır; toprak paylaşımının adaletsiz ve taraflı olduğunu, Bulgaristan’ın hak ettiğinden daha fazla toprak aldığını düşünürler. Bu savaşın, tek hedefi Bulgaristan’dır. Böylece Yunanistan, Romanya, Karadağ, Arnavutluk birlik olunca, Bulgaristan ağır bir yenilgi alır. Bunu fırsat bilen Enver Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, 21 Temmuz 1913 tarihinde Edirne’ye girer. Tek kurşun atmadan, Edirne, Kırklareli ve Dimetoka geri alınır. II. Balkan Savaşı sonrasında imzalanan antlaşmalar arasında, en zararlı çıkılan Yunanistan ile imzalanan 14 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşması olur. Antlaşmaya göre: Selanik ve Yanya Yunanistan’a verilir. Osmanlı, Girit’in Yunanistan’a ait olduğunu kabul eder. Yunanistan’da yaşayan Türklere azınlık hakları verilir.
İttihat ve Terakki liderlerinin özellikle de; Enver Paşa’nın etkisiyle devlet hiç hazır olmadığı Birinci Dünya Savaşı’na girer. Sultan Reşad, Birinci Dünya Savaşının sonucunu göremeden 3 Temmuz 1918 tarihinde vefat eder.
Sultan VI. Mehmed Vahdettin
Sultan VI. Mehmed Vahdettin Dönemi: Sultan Abdülmecid ile Çerkez asıllı cariye, Gülüstü Kadınefendi’nin oğludur. Sultan V. Mehmed Reşad tahta çıktığında Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzettin veliaht olur. Kendisinden 6 ay büyük kardeşi Şehzade Süleyman’ın o yıl ölmesiyle Vahdettin tahtın ikinci varisi olur. Yusuf İzzettin intihar edince Vahdettin veliaht olur.
Vahdettin tahta çıktığı sıralarda, Birinci Dünya Savaşı hemen her cephede Osmanlı ordularının yenik düşmesiyle bitmek üzereydi. Saltanatının daha dördüncü ayını bile doldurmadan zor duruma düşen Sultan, zaman kazanmaya çalışır. Devletin içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesinin ancak İngiltere ve Fransa’nın kazanılmasıyla mümkün olabileceğine inandığından İngiliz dostluğu ve Fransız yakınlığı politikasını benimser.
I. Dünya Savaşı’nın sonlarında ortaya çıkan şartlar, müttefiklerinin durumu, mali sıkıntılar, Irak, Suriye-Filistin ve Hicaz cephelerindeki başarısızlık ile birlikte; Trakya üzerinden İstanbul’a yönelik bir harekat ihtimali karşısında Osmanlı yöneticileri mütareke istemekten başka çıkar yol bulamazlar. İtilaf Devletleriyle 30 Ekim 1918 tarihinde, Osmanlı devletini fiilen bitiren Mondros Mütarekesi’ni imzalarlar.
Antlaşmaya göre: Boğazlar tüm devletlere açık olacak ve İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek, bütün haberleşme-ulaşım araç ve gereçleri İtilaf Devletleri’nin kontrolüne verilecek, güvenliği sağlayacak askerden fazlası terhis edilecek, Osmanlı savaş gemileri derhal teslim edilecek ve gösterilecek olan Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacak, İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktı.
13 Kasım 1918’de İstanbul, İtilaf Devletlerince işgal edilir. İstanbul’da, işgal ya da mütareke dönemi denen 4 yıllık acı dolu günler başlar. Bütün bu gelişmeler karşısında hiç bir varlık gösteremeyen Vahdettin, Meclis-i Mebusan’da görünür ve 21 Aralık 1918’de meclis fes edilir. İzmir başta olmak üzere Ege bölgesinde işgaller başlar. 16 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal Paşa padişahla görüşüp Bandırma Vapuruyla Milli Mücadele’nin başladığı nokta olan Samsun’a hareket eder. Vahdettin, Şura-yı Saltanatı toplar; birtakım kararlar alır ama bunların uygulanması imkansızdır. İşgalleri protesto amacıyla Fatih, Sultanahmet, Üsküdar, Kadıköy’de mitingler yapılır.
Vahdettin’e en çok zarar veren kişilerden biri olan kayınbiraderi Damat Ferit Paşa; Anadolu’da başlayan Kuvayı Milliye hareketine karşı Kuvayı İnzibatiye hareketini oluşturur.
10 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan toplanır; Rauf Orbay, saltanat hükümetiyle temaslarda bulunur. Devlet yönetiminde artık iki başlı bir durum söz konusudur: İstanbul Hükümeti ve Atatürk önderliğinde Milli Mücadele Hareketi. 11 Nisan 1920’de Sultan Vahdettin Meclis-i Mebusan’ı kapatır. Dağılan meclis üyelerinin birçoğu Ankara’ya giderek, 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’ye katılırlar.
Sadrazam Damat Ferit Paşa 22 Temmuz 1920’de, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Ermenistan, Yunanistan, Polonya, Hicaz, Romanya, Çekoslovakya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ile Sevr Antlaşmasını imzalar. Misak-ı Milli’ye aykırı olması ve Türk milletinin bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıran bir anlaşma olması nedeniyle TBMM tarafından tanınmaz ve hiç uygulanmaz. Atatürk bir yıldız gibi parlar ve Milli Mücadele hareketi ile bağımsızlığımızı kazanırız.
Milli Mücadele’nin kazanılmasının ardından hayatını tehlikede gören Sultan Vahdettin, İngilizlere sığınır. Sığınma talebini kabul eden İngilizler önce onu Malta’ya götürür ancak burada fazla kalamayan Vahdettin; Hicaz Kralı’nın daveti üzerine Mekke’ye gider. Bu arada İngilizler onun halife sıfatından faydalanmayı düşünmüşlerse de; bu hususta ciddi teşebbüslerde bulunmazlar. Hicaz’ın havasına alışamayan son sultan bu kez vefatına kadar ikamet edeceği San Remo’ya gider; 16 Mayıs 1926’da orada vefat eder.
Osmanlı Tarihi (1789-1908), Tanzimat Dönemi Ve Osmanlı İmparatorluğunda Değişen Yönetim Anlayışı, Atatürk İlkeleri Ve İnkilap Tarihi I, 19. Yüzyılda Osmanlı Devşeti (Dağılma Dönemi)
Hasan Sabbah Kimdir? Alamut Kalesi Nerededir?