DOLAR

34,2420$% -0.01

EURO

37,6608% 0.12

GRAM ALTIN

2.888,22%-0,72

ÇEYREK ALTIN

4.931,00%-0,48

TAM ALTIN

19.664,00%-0,47

İmsak Vakti a 05:36
Şanlıurfa AÇIK 28°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Oscar Wilde

ad826x90
ad826x90

Oscar Wilde (Oscar Fingal O’ Flahertie Wills Wilde) (Doğum: 16 Ekim 1854, İrlanda – Ölüm: 30 Kasım 1900, Paris, Fransa) İrlandalı mizahçı, şair, oyun yazarı, kısa öykücü ve romancı.

Oscar Wilde

Oscar Wilde, 1854 yılında İrlanda, Dublin’de eğitimli bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. 1864 yılında tıp bilimine katkılarından dolayı “Sir/ Şövalye” unvanını alan babası William Wilde, İrlanda’nın önde gelen göz cerrahlarındandı; annesi ise devrimci şiirler yazan Jane Francesca Wilde’di. Ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi.  Viktorya döneminin en başarılı oyun yazarları arasında yer alan Oscar Wilde 1900 yılında Paris’te vefat etmiştir.

Oscar Wilde, dokuz yaşına kadar evde eğitim görmüş ardından 1864-71 yılları arasında Portora Royal School’a (Portora Kraliyet Okulu) kayıt olmuş buranın ardından da 1871-74 yılları arasında Dublin’de Trinity College (Trinity Üniversitesi)’ne kayıt oldu ve 1847-78 yılları arasında Oxford’da kayıt oldğu Magdalen College’dan dereceyle mezun oldu. Bu dört yıl içerisinde yalnızca bir öğrenci, mizahçı olmakla kalmamış Ravenna adlı uzun şiiri ile 1878’de Newdigate Prize ödülünü de kazanmıştır.  John Ruskin, Walter Pater gibi sanatın hayattaki merkezi önemine dair öğretilerinden ve hayatta yaşanması gereken estetik yoğunluğa yaptıkları vurgudan etkilendi. Pater’ın “Her zaman sert, mücevher gibi bir alevle yanma” (to burn always with (a) hard, gemlike flame) görüşünden etkilenmiş ve aynı zamanda estetik duruş sergilemekten duyduğu zevk ile bu görüşü birleştirmiştir.

1880’in başlarında estetizmin Londra’nın öfkesi ve umutsuzluğu olduğu dönemde, sosyal ve edebi çevrelere gösterişiyle ve mizahıyla giriş yaptı. Mezun olduktan sonra ise edebi bir kariyer için Londra’ya taşındı. 1881 yılında Şiirler (Poems) adlı şiir kitabını yayımladı. Bu eserde Algernon Swinburne, Dante Gabriel Rosetti ve John Keats’in etkileri görülür. Bu eserin ardından daha da ün kazanma isteği içerişinde 1882’de Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da da konferans vermeyi kabul etti. New York’a giriş yaparken gümrükte “dehası dışında beyan edebileceği bir şey olmadığını” beyan etti. Basında bitkin pozları, kadife ceket, diz altı pantolon, siyah ipek çoraplardan oluşan kostümleri sebebiyle yaygın bir düşmanlık bir görmesine rağman on iki ay boyunca Amerikalılara güzelliği ve sanatı sevmelerini öğütledi. Bu sürecin ardından İngiltere’ye döndü ve Amerika izlenimlerini hakkında konferanslar verdi.

1884 yılında Constance Lloyd adlı İrlandalı tanınmış bir adamın kızıyla evlendi. Bu evlilikten Cyril ve Vyvyan adlı 1885 ve 1886 yıllarında doğan iki oğlu oldu. Wilde, bu arada Pall Mall Gazette adlı dergide eleştirmenlik yapmış ardından Woman’s World dergisinin editörü olmuştur. Yazarlık kariyerinin bu döneminde romantik bir alegori yeteneğini peri masalı formunda ortaya koyduğu eseri “Mutlu Prens ve Diğer Hikayeler” ( The Happy Prince and Other Tales) adlı eserini 1888 yılında yayımladı.

ad826x90

Hayatının son yıllarına doğru yaklaştığında kariyerinin en büyük eseri olarak kabul edilen Dorian Gray’in Portresi (The Picture of Dorian Gray) adlı kitabını yayımladı. Bu eser Lippincott’s Magazine dergisinde 1890 yılında, genişletilmiş ve düzeltilmiş altı bölümden oluşan kitap şeklini de 1891 yılında yayımlamıştır. Oscar Wilde, bu eserinde Gotik romanın doğaüstü unsurlarını Fransız dekadan kurgusunun günahlarını birleştirmiştir. (Fr.

Décadent: 19.yy sonlarında Fransa’da natüralistlere karşı ortaya çıkan sembolizm akımına öncülük eden sanatçılara, edebiyatı soysuzlaştırdıklarını ima ederek verilen isim. Akım, o zamana kadar gelen edebiyat geleneklerini yıkma, toplumsal ve sanatsal düzenin dışına çıkmayı amaçlamıştır. Daha önce görülmemiş imgeleri kullanmaya çalışmışlar ve imge kullanımında aşırı duyarlılığa sahip olan sanatçılardır. Bu akımda sıklıkla ahlaki olarak bozulmuş karakterler betimlenir ve aşırı zevklere kapılan, geleneksel olmayan arzuların peşinde koşan kişileri tasvir eder. Dekadan kurgu, geleneksel ahlaka meydan okur ve toplumsal normların sınırlarını zorlar. Süslü ve aşırı yazım tarzı, zengin sembolizmi ve karanlık ve duyusal temaların keşfiyle bilinir.)

Eleştirmenler, Dorian Gray’in Portresi’ni, kitabın sonunda Dorian’ın kendisini yok etmesine rağmen ahlaksızlıkla suçladılar. 1891 yılında Yönelimler (İntentions) adlı denemelerden oluşan Fransız şairler Theophile Gautier, Charles Baudelaire ve Amerikalı ressam James McNeill Whistler’dan etkilendiği ve estetik tutumunu yansıttığı eserini yayımladı. Wilde eserlerinin çoğunda bir günahın ya da patavatsızlığın ifşa edilmesi ve bunun ardından ortaya çıkan rezilliği temel taş olarak kullanır.

1891 yılında Queensberry Markisi tarafından yakın arkadaşı Lord Alfred Douglas ile olan arkadaşlığı sebebiyle oğlancılıkla suçlandı. Douglas’ın da teşvikiyle iftira davası açtı ancak davada deliller aleyhine işlendiği için davası düşürüldü. Arkadaşları tarafından Fransa’ya kaçması teşvik edilse de bunu reddetti, tutuklandı ve yargılandı. Bu yargılanma sırasında Wilde zekice bir ifade vermiş olsa da jüri bir karara varamadı, yeniden yargılandı ve 1895 yılında iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezasının büyük bir kısmını Reading Hapishanesi’nde geçirmiştir. 1897 yılında iflas etmiş bir şekilde hapisten çıktı ve yazar olarak kendini yenileme umuduyla Fransa’ya gitti. Fransa’da Max Beebohm ve Robert Ross gibi sadık dostları tarafından ziyaret edildi ve Douglas ile yeniden bir araya geldi.

Kulak enfeksiyonun yol açtığı akut menenjit nedeniyle 1900 yılında vefat etmiştir.

Oscar Wilde Edebi Kişiliği

Oscar Wilde’ın edebi kimliği gösteriş, zeka ve keskin bir mizah anlayışıyla bezenmiştir. Ustalıkla kullandığı kelime oyunları, iğneleyici söylemleri ve yarattığı komik diyaloglarla ünlüydü. Eserlerinde genellikle mizah ve toplumsal eleştiriyi birleştirerek Viktorya döneminin saçmalığını ve iki yüzlülüğünü ironi ve hiciv aracılığıyla ele almıştır. Wilde zekası, akılda kalıcı aforizmalar yaratmasına, toplumsal normları sorgulaması ve zengin insanların kusurlarını vurgulaması gibi durumlara yansımıştır.

Oscar Wilde Eserleri

  1. Mutlu Prens (1888)
  2. Sosyalizmde İnsan Ruhu (1890)
  3. Yönelimler (1891)
  4. Dorian Gray’in Portresi (1891)
  5. Narlı Ev (1892)
  6. Lady Windermere’in Yelpazesi (1892)
  7. Ehemmiyetsiz Bir Kadın (1893)
  8. Salome (1893)
  9. İdeal Bir Koca (1895)
  10. Ciddi Olmanın Üzerine (1895)

Dorian Gray’in Portresi’nden Alıntılar

  1. Akıl, başlı başına bir abartı biçimidir ve bir yüzde, var olan uyumu bozar.
  2. Çirkinler ve aptallar bu dünyada her şeyin en güzeline sahiptir. Kafaları son derece rahat, ağızları bir karış açık öylece oturup oyunu izleyebilirler. Zafer nedir bilmezler belki ama en azından, yenilgiyi de tatmazlar.
  3. Gülmek bir dostluğu başlatmak için hiç fena bir yol değildir ama bir dostluğu sona erdirmenin de kesinlikle en iyi yoludur.
  4. Ben insanlar arasında ayrım yaparım. Dostlarımı fiziksel güzellikleri, tanıdıklarımı güzel karakterleri, düşmanlarımı ise üstün zekalarına göre seçerim.
  5. Ruh ve beden, beden ve ruh; ne büyük gizemdi. Ruhumuzun hayvani, bedenimizinse ruhani bir tarafı vardı. Duyularımız keskinleşirken zihnimiz körelebiliyordu.
  6. İnsanın yarattığı her etki ona düşman kazandırır. Toplumda sevilen biri olmak için vasat, göze batmayan biri olmak gerekir.
  7. “Bu gece günlüğüme yazacağım”
    “Neyi”
    “Ateşten yananın ateşe doymadığını”
  8. Gerçek hayat kaostan ibaretti fakat hayal dünyasının kendi içinde ürkütücü bir tutarlığı vardı. İşlenen günahın ardından vicdan azabının gelmesine sebep olan da hayal gücüydü.
  9. İyimserliğin kaynağı düpedüz korkudur. İşimize yarayacak erdemleri komşumuzda görürüz diye kendimizi yüce gönüllü zannederiz.
  10. Evliliğin en büyük dezavantajı insanı bencil olma hakkından mahrum bırakmasıdır.

Reading Zindanı Baladı

I
Kırmızı ceketini giymiyordu artık,
Çünkü şarap kırmızı ve kırmızıydı kan da,
Ellerine de şarap, bir de kan bulanmıştı
Ölünün başucunda onu bulduklarında,
Sevdiği kadıncağız, sevgilisiydi ölen,
Öldürmüştü kadını vurarak yatağında.
O da yerini aldı Suçlular arasında,
Soluk gri bir tulum sarkıyordu sırtından;
Bir de kasket başında,
Kaygısız, şen gibiydi, adım atışlarından;
Ki hiç görmemiştim ben böyle bakan bir adam,
Bu kadar içtenlikle güne gözleri dalan.

Ben hiç görmedim böyle, böyle bakan bir adam,
Böyle dalmış gözleri
Küçük mavi örtüye,
Zindanda tutukluların gökyüzü dedikleri,
O salma salma süzülen bulutlara
Ki gümüş yelkenleri.

Öbür acılıların arasında yürürken
Bir başka bölmedeki,
Ne yapmıştı bu adam diye düşünüyordum,
Acaba yaptığı ne, suçu da ne olacak,
Ki bir ses fısıldadı yavaşçacık arkamdam,
“O yeni gelen adam yakında asılacak.”

Tanrım! O an zindanın taşları, duvarlar
Sarsılır gibi oldu, titredi birdenbire,
Gökler tepeme indi,
Kızgın çelik bir çember sıktı başımı;
Kendi acım kendime büsbütün yetiyorken
Birden hepsi silindi.

Anladım, onu hangi düşünceydi kemiren
Ve iten neydi böyle onun adımlarını,
Onun bu pırıl pırıl parlayan güne neden
Bu kadar içtenlikle böylesi daldığını;
Sevdiği kadını öldürmüştü bu adam
Ve şimdi buna karşı verecekti canını.
*
Ama gene de herkes sevdiğini öldürür,
Bu böyle biline,
Kimi bunu kin yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür,
Korkak, bir öpücükle
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür!

Kimi insan aşkını gençliğinde öldürür,
Kimi sevgilisini yaşlılığına saklar;
Bazıları öldürür arzunun elleriyle,
Altının elleriyle boğar bazı insanlar:
Bunların en üstünü bıçak kullanır çünkü
Böylelikle ölenler çabuk soğuyup donar.

Kimi insan az sever, kimisi de çok uzun,
Kimiler aşkı satar, kimiler satın alır;
Kimileri de yapar bu işi gözyaşıyla,
Kimilerinde aşka serin kanla kıyılır;
Hemen herkes bir türlü öldürür sevdiğini,
Ama bundan ötürü herkes asılmamıştır.

Kim gider ölümüne utandırılırcasına
Kapkara günlerini yaşarken hayatının,
Kimsenin idam ipi dolanmamış boynuna,
Ne maske örtmüştür üstüne suratının,
Ve ne de hiç kimsenin ayağının altına
Boşluğu serilmiştir döşeme kapağının.

Hiç kimse kalmamıştır suskun bir dar çevrenin
Durmadan gözetleyen bakışları altında;
İçimden ağlamak gelirken gözetleyen,
Dua etmek istese gözcüler arasında;
Kendini çalar diye göz ayırmadan bakan,
Cezaevinin avı, böyle gözler altında.

Hiç kimse görmemiştir uyanıp gün doğarken
Hücresinde toplanmış bir sürü ürkünç yüzü,
Tüm beyazlar giyinmiş din adamı titrerken,
Savcının ağırbaşlı durumundaki hüznü,
Valinin kara tören giysileri içinden,
Ölümü kesinleyen o sapsan yüzünü.

Ürkünç bir çabuklukla kimse uyarmamıştır
Suçlu giysilerini üstüne almak için,
Koca ağız bir doktor başucu durmamıştır
Son anlarında bakıp notunu almak için,
Elindeki saatin belirsiz tiktakları
Boğuk sesleri gibi, çok korkunç bir çekicin.

Kimseler, gırtlağını büzüp kupkuru eden
O tiksinç susuzluğu duymamıştır ölmeden,
Deri eldivenleri koskocaman, bir cellat
Bin sürgülü kapıdan içeri süzülmeden,
Ve kimse üç kayışla sizi bağlamamıştır,
Daha da kurumasın gırtlağın gibilerden.
Durup dinlemek için eğilmemiştir kimse
Ölüm Dualarını edenlerin sesini,
Taa içinden duyduğu bir ürkü kendisine
Duyurup duruyorken daha ölmediğini,
Tabutuyla yüz yüze gelmemiştir hiç kimse,
O korkunç çatkıların altına geçmemiştir.
Hiç kimse ufak bir cam tavan aralığından
Göklere doğru son bir bakışla bakmamıştır:

Hiç kimse, kireçleşmiş soluk dudaklarıyla
Çektikleri son bulsun diye yalvarmamıştır;
Titreyen yanağında
Ölümün soluğunu hiç kimse duymamıştır.

MUTLU PRENS’TEN ALINTILAR

  1. “Sana ruhumu satayım” diye cevap verdi. “Yalvarırım al ruhumu, ben artık ondan bıktım!”
  2. Mantığın yarısı kadar bile faydası yok…
    İnsanı da doğru olmayan şeylere inandırıyor.
    Doğrusu hiçbir pratik faydası yok.
  3. Nereyi seviyorsan dünyan orasıdır!
  4. Kıskançlık feci bir şeydir, herkesin kişiliğini bozar.
  5. “Aşk ne kadar da saçma!” Mantık gibi değil çünkü hiçbir şeyi kanıtlamıyor. Gerçek olmayacak şeyleri hayal ettiriyor.

Hazırlayan:
Kader Kayhan, Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

Pierre Loti

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.