$%
€%
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
Türk dilinin yazılı ilk kaynakları olarak kabul edilen Göktürk (Köktürk) Kitabeleri (Orhun Yazıtları), yazı dilimizin tarihi geçmişine ışık tutmakla kalmayıp sosyal ve siyasi hayata dair ipuçları da vermektedir. Devletin devam edebilmesi için yöneticilere ve halka düşen görevlerin sıralandığı bengü taşlarda tam bir iç hesaplaşma, öz eleştiri örneği görülür.
576 yılında gerçekleşen Kerç Kuşatması’ndan sonra Göktürk’lerin ulaştığı en geniş sınırlar.
Orhun abideleri, Göktürk devrinden kalma kitabelerdir. Göktürkler, Hunlar tarafından kurulup, değişen sülaleler ve boylar idaresinde 6. asırla 8. asır arasında hüküm sürmüşlerdir. 6. asrın ilk yarısında Türk devletinin başında Avarlar bulunuyordu. 552 tarihinde Bumin Kağan, Avar idaresine son vererek Türk devletinin, Göktürk hanedanı devrini açar. O devirde büyük kağanlığın merkezi devletin doğu kısmında idi; batısı ise doğuya bağlı bir kağanlıkla idare ediliyordu. Bumin Kağan’nın kardeşi İstemi Kağan, 576 yılına kadar batı bölümünün kağanıydı. Bumin Kağan, Göktürk hakimiyetini kurduğu sene ölür ve sırasıyla üç oğlu kağanlık yapar. Birincisi 553’te, ikincisi 553-572’de, üçüncüsü de 572-581 tarihlerinde hüküm sürerler.
Göktürk Alfabesi
Daha sonra Göktürkler, bir yandan kuvvetli hakanların yokluğu, devleti oluşturan kavimlerin çekişmesi ve Çin’in entrikaları yüzünden bir sürü karışıklık yaşar. 630 yılında devletin doğu kısmı Çin hakimiyetine geçer. Kutlug Kağan ya da diğer adıyla İltiriş Kağan, Çin hakimiyetine son vererek 680-682 yılında devleti yeniden toparlar. İltiriş Kağan ve 691 yılında ölünce, küçük yaşta olan oğulları Bilge ve Kül Tikin yerine, kardeşi Kapgan Kağan geçer ve döneminde devlet yeniden eski gücüne ulaşır. Kapgan Kağan, 716 yılında ölünce idareyi onun oğulları almak istese de; Bilge ve Kül Tikin idareyi ele geçirirler. Devletin yeni kağanı; Bilge Kağan olur ve kayınpederi Tonyukuk’un da yardımıyla devleti daha da kuvvetlendirir. 731 yılında Kül Tigin, 734 yılında ise Bilge Kağan ölür. Bilge Kağan’ın ölümünden 10 sene sonra da, Uygurlar devleti ele geçirerek 745 tarihinde Göktürk hakimiyetine son verirler.
Bilge Kağan’a Ait Olduğu Düşünülen Heykel
İlk olarak Rus çarı I. Petro’nun emriyle Sibirya’nın bitki örtüsünü incelemek için görevlendirilen bitki bilimci Daniel Gottlieb Messerschmidt ve kendisine rehber olarak verilen 1709 yılında Rusya ile İsveç arasındaki Poltava Savaşı’nda esir düşen İsveçli subay Johan von Strahlenberg, 1721 yılında Güney Sibirya’da, Yenisey Irmağı’nın yukarısında bu yazı ile yazılmış ve Kırgızlara ait oldukları düşünülen mezar taşlarını içeren Yenisey Yazıtları’ndan bir tanesini keşfeder. Bir yıl sonra tutsaklığı son bulan Strahlenberg, İsveç’e dönüşünde bu inceleme ile ilgili izlenimlerini kitap haline getirip 1730 yılında Stockholm’de yayınlar. Böylece Orhun Yazıtları bilim dünyasının dikkatini çeker. Bu gelişmeye rağmen Sibirya’ya araştırma amacı ile ilk bilimsel heyetler ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru gönderilebilir. Bu ilk heyetler, 1887 ile 1888’de Finlandiya’dan Sibirya’ya gönderilen Fin araştırma heyetleridir. Fin heyetlerinin bu bilimsel gezileri sonucu Yenisey mezar yazıtlarının kopyaları ilk kez olarak yayımlanır. Aynı yıl Rus arkeologlarından Nikolay Mihailoviç Yadrintsev Moğolistan’da, Orhun Irmağı kıyılarında aynı yazı ile yazılmış çok daha büyük iki yazıt bulur, bununla ilgili eserini ise 1890 yılında yayımlanır.
Moğolistan’daki bu yeni keşif üzerine Axel Olai Heikel başkanlığında bir Fin araştırma heyeti Orhun Irmağı kıyılarına gider. Fin heyetinin yaptığı bu bilimsel gezi sonunda Orhun Yazıtları’nın mükemmel kopyaları yayımlanır. Orhun Yazıtları aynı yıl Rusya’da da yayımlanır. Bu ikinci yayın Vasili Radlof’un başkanlığında yapılan Rus bilim heyetinin gezisi sonucu ortaya çıkar. Orhun Yazıtları’nın Finlandiya’da yayımlanan atlası bu taşlardan birinin üzerinde bulunan Çince yazıtın okunabilen kısımlarının bir çevirisini de içerir. Bu kısa Çince metin hiç şüphesiz bilinmeyen bir yazı ve dille yazılmış olan asıl metnin çeviri olamazdı; fakat bu Çince metin bu iki yazıttan birinin 732 yılında ölen bir Türk prensinin anısına dikilmiş olduğunu haber veriyordu. Böylece, bu yazıtların kimlere ait olduğu ve hangi dilde yazıldığı sorusunu cevaplamış olur.
Bu iki yazıt Türklerin atalarında kalma idi; bunlarda kullanılan dil de eski bir Türk lehçesinden başka bir şey olamazdı. Bu konu, ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen’in 15 Aralık 1893’te Kopenhag Bilimler Akademisi’nin bir toplantısında Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan “runik” yazıyı çözümlediğini bilim dünyasına duyurduğu zaman hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde aydınlanır. Vasili Radlof, daha 1894 Mart’ında Orhun Yazıtları üzerine hazırlayacağı eserinin ilk kısmı olan Erste Lieferung’u yayımlar. Bu eserin ikinci kısmı aynı yılın Mayıs ayında, üçüncü kısmı da 1895 yılında yayımlanır. Orhun ve Yenisey yazıtlarının bu yayını acele ile hazırlanmış bir eser olduğundan okuma ve açıklama yanlışları ile doludur. Radlof gibi aceleci davranmayan Thomsen ise bu yazıtlarla ilgili yayınını 1896 yılında gerçekleştirir.
Türkiye’de Orhun Yazıtları ile ilgili ilk kitap 1924 yılında Türkolog Necib Asım tarafından Osmanlı Türkçesi ile yazılmış ve Orhun Abideleri adıyla yayımlanır.
Kül Tikin Yazıtı
Orhun Abideleri Göktürk alfabesi ile kaleme alınmıştır. Orhun alfabesi de denilen Göktürk alfabesi 38 harflidir. 4’ü sesli 34’ü sessiz harftir. Göktürk yazısında harfler birbirleri ile birleştirilmez, kelimeler de birbirinden üst üste konmuş iki nokta ile ayrılır. Yazı sağdan sola, istenirse yukarıdan aşağıya doğru yazılırdı. Orhun Abideleri’nde ise satırlar yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve sağdan sola doğru istif edilmiştir. Orhun Abidelerinden ilk defa Cüveyni, Tarih-i Cihângûşa adlı eserinde söz eder. Çin yıllıklarında da adı geçmesine rağmen abideler uzun yıllar bilinmez.
Kül Tigin’e Ait Heykelin Başı
Orhun Yazıtlarının ilki olan Kül Tigin abidesini, ağabeyi Bilge Kağan 732 yılında diktirir. Kağan olmasında ve devletin kuvvetlenmesinde birinci derecede rol oynamış bulunan kahraman kardeşine karşı Bilge Kağan’ın duyduğu minnet duygularının ebedî ifadesidir. Bilge Kağan abide inşaatının başında oturup, eserin hazırlanmasına bizzat nezaret eder. Abidedeki hitabe onun ağzından yazılmıştır. Abidenin civarında türbe enkazı, pek çok heykel parçaları ve abideye çıkan iki tarafı heykeller, taşlarla dizili 4,5 kilometrelik bir yol bulunur. Bu heykel parçaları arasında son zamanlarda Kültegin’in başı ile karısının gövdesi ve yüzünün bir kısmı da bulunur. Abidenin ve türbenin inşasında Türk ve Çin sanatkârları beraber çalışmışlardır.
Kül Tigin yazıtı kireç taşı ya da mermerden yapılmış dört yüzlü tek parça büyük bir taştır. Taşın yüksekliği 3.75 metredir. Taşın doğu ve batı yüzleri dipte 1.32 metre, üstte ise 1.22 metre genişliğindedir. Yazıtın kuzey ve güney yüzlerinin eni de 46 ile 44 santimetredir.
“10 yok çıgan bodunug koop kuubratdım çıgan bodunug bay kıtlım az bodunug üküş kıtlım azu bu sabımda igid bargu türük begler bodun bunı eşidiñ türük bodun tirip il tutsıkıñın bunta urtum yañılıp ölsikiñin yeme“
Günümüz Türkçesi: “10 yoksul (ve) fakir halkı hep derleyip topladım: fakir halkı zengin yaptım, az halkı çok yaptım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? (Ey) Türk beyleri (ve) halkı, bunu işitin! Türk (halkı) yaşayıp devlet sahibi olduğunu buraya (taş üzerine) hakkettim; yanılıp öleceğini de“
Bilge Kağan Yazıtı
İkinci yazıt olan Bilge Kağan abidesini ise ölümünden 1 yıl sonra, 735 yılında Bilge Kağan’ın oğlu tarafından diktirilir. Bilge Kağan Abidesi, Kül Tikin abidesinin bir kilometre uzağındadır. Şekli, tertibi ve yapısı tamamıyla birincisine benzemektedir. Yalnız bu bir kaç santim daha yüksektir. Bu yüzden doğu cephesinde 41 ve dar cephelerinde de 15’er satır vardır. Bunun da batı cephesinde Çince kitabe vardır, onun üstünde ayrıca Türkçe kitabe devam etmektedir. Çince kitabe hemen hemen tamamıyla silinmiştir. Bu abidede de Bilge Kağan konuşmaktadır. Bilge Kağan abidesi hem devrilmiş, hem de parçalanmıştır. Onun için tahribat ve silinti çok fazladır. Bu abideyi de yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Her iki abide de Bilge Kağan’ın sözlerinin dışında Yollug Tigin’in abide kayıtlan ve ilaveleri yer alır. Bu abidenin etrafında da yine türbe enkazı ve daha az olmak üzere heykeller, balballar ve taşlar vardır.
“Türk begler budun bunı eşiding. Türk [budun ti] rip il tutsıķıngın bunda urtum. Yangılıp ölsikingin yine bunda urtum. Neng neng sabım erser benggü taşķa urtum. Angar körü biling”
Günümüz Türkçesi: “Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin.”
Tonyukuk Yazıtı
Üçüncü kitabe olan Tonyukuk abidesi ise 720-725 arasında kendisi tarafından diktirilir. Tonyukuk Abidesi, diğer iki abidenin biraz daha doğusunda bulunur. Devrilmiş, dikili dört cepheli iki taş halindedir. Birinci ve daha büyük olan taşta 35, ikinci taşta 27 satır vardır, ikinci taşta yanlar daha itinasızdır ve aşınma da daha çoktur. Bu abidenin yazıları Kültegin ve Bilge Kağan’ınki kadar düzgün değildir. Bu abidede de yazı yukarıdan aşağı yazılmıştır. Fakat diğer ikisinin aksine satırlar soldan sağa doğru istif edilmiştir. Tezyinatı da diğer abidelerdeki kadar sanatkârane değildir. Tonyukuk abidesinin yanında da büyük bir türbe kalıntısı, heykeller, balballar ve taşlar vardır.
“Bilge Tonyukuk ben özüm tabgaç ilnge kılındım. Türk budun Tabgaçka körür erti. Türk budun kanın bulmayın Tabgaçda adrıldı kanlandı. Kanın kodup Tabgaçka yana içikdi. Tengri anca timiş erinç: Kan birtim, kanıngın kodup içikding.”
Günümüz Türkçesi: “Bilge Tonyukuk ben kendim Çin ilinde kılındım. Türk milleti Çin’e tâbi idi. Türk milleti hanını bulmayıp çinden ayrıldı, hanlandı. Hanını bırakıp tekrar teslim oldu. Tanrı şöyle demiştir: Han verdim, hanını bırakıp teslim oldun.”
Göktürk Kağanlığı dönemine ait buluntular. (Ulan Batur, Moğolistan)
Kültegin ve Bilge Kagan Abideleri günümüz Moğolistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde, Baykal gölünün güneyinde Orhun nehri vadisinde Koşo Tsaydam gölü civarında bulunmaktadır. Tonyukuk Abidesi ise biraz daha doğuda Tola Nehri’nin yukarı mecrasında Bayn Çokto denilen yerin yakınındadır. Orhun civarında, başka kitabeler de bulunur. Belli başlıları altı tanedir. Ancak en büyükleri ve mühimleri bu üç tanesidir.
Bir Göktürk Atlısı duvar resmi. (Moğolistan)
Türk adının geçtiği ilk devlet olmalarının yanında Türk dilinin gelişip yüksek bir anlatım gücüne sahip olması da Göktürkler zamanında olmuştur. Kitabelerde iyice düşünülmüş, özenle düzenlenmiş gerçek bir sanat eseri olarak kullanılmasına bakarak bazı dilciler, Türkçenin böylesine mükemmel bir anlatım gücüne sahip olabilmesi için uzun zaman önce yazıya geçirilmiş bir dil olduğu görüşündedirler. Son yıllarda yapılan arkeolojik kazılardan ele geçen malzemelere dayanarak Türkçenin milattan önceki yüz yıllarda da yazı dili olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Yazıtlardaki sanatlı anlatım, yinelemeler, benzetmeler, aktarmalar, renkler aracılığıyla yapılan somutlamalar, karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla oluşturulan anlatım zenginlikleri, yer yer başvurulan atasözü ve deyimler, kalıplaşmış ifadelerin kullanılması, 1300 yıl öncesine ait bir kitabe için oldukça yüksek bir edebi değer taşır. Bu kitabelere bakıldığı zaman devlet felsefesi, iskân, komşularla ilişkiler ve devleti yönetenlere itaat vb. konular net bir şekilde görülür. Adeta bir anayasa niteliği taşır. Bu kitabeler, Türk halkının bu konularda bilgi edinmesini amaçlandığı için birer ders kitabı özelliği taşır.
Kaynak
Orhun Abideleri, Muharrem Ergin, Göktürkler, Tarih Yüksek Lisans Programı, Orhun Yazıtları, Talat Tekin, Göktürk Kitabe’lerindeki Dil Ve Anlatımın Günümüz Öğretim İlke Ve Yöntemleri Açısından İncelenmesi, Orhun Yazıtları, Osman Sezgin
Göç, Göçmen, Mülteci Kavramı ve Sorunu