38,8634$% 0.15
43,7624€% 0.12
4.040,22%0,27
6.695,00%-0,40
26.699,00%-0,55
Neden Bu Kadar Çok Çalışıyoruz? | İşçiliğin Sessiz Tarihi ve Modern Sorgulama
“Daha çocukken işçiliğe mi hazırlanıyoruz?”
Hiç düşündünüz mü…
Biz bu hayata sadece yaşamak için mi geliyoruz, yoksa çalışmak için mi?
Daha çocukken bile “dersin ne oldu?”, “sınavın var mı?”, “işin gücün olsun” cümleleriyle büyütülüyoruz.
Küçük yaşta bile başarı ve sorumluluk üzerinden değerlendiriliyoruz.
Peki bu normal mi?
Bu soruların cevabını bulmak için, işçiliğin ve emeğin kökenine bakmamız gerekiyor.
Bir zamanlar dünya sessizdi.
Fabrikalar yoktu, mesailer yoktu, sınavlar yoktu.
İnsanlar doğayla iç içe yaşarken, hayatta kalmak için çalışıyordu.
Ama o çalışma, bugünkü gibi başkası için değil, birlikte yaşamak içindi.
Kadınlar doğayı gözlemledi, şifacılar oldu.
Çocuklara bakanlar, ilk öğretmenlerdi.
Taşları yontanlar, ilk ustalardı.
Çalışmak, bir görev değil, sevgiyle yapılan bir katkıydı.
İlk iş bölümü böyle başladı.
İlk emek, böyle kutsandı.
Yaklaşık 10.000 yıl önce tarım devrimiyle birlikte, insanlar toprağa yerleşti.
Ve bir anda yeni bir gerçeklik doğdu:
Mülkiyet.
Toprağı olanlar güç kazandı.
Toprağı olmayanlar, onların tarlasında çalışmaya başladı.
İlk kez insanlar, başkaları için çalışmak zorunda kaldı.
Emeğin özgürlüğü, işte burada zedelenmeye başladı.
Antik Mısır, Roma, Mezopotamya…
Büyük medeniyetler büyük yapılarla anıldı.
Ama bu yapıları kim inşa etti?
Piramitleri köleler taşıdı.
Arenaları zincirli insanlar yaptı.
Tarihin en görkemli eserlerinin ardında,
emeğin ve insanlığın susturulmuş sesi vardı.
Orta Çağ’da insanlar artık zincirli köleler değildi.
Ama bu sefer topraklara bağlıydılar.
Kazandıklarının büyük kısmı, efendilere gidiyordu.
Emek yine özgür değildi.
Üretmek zorundaydılar. Ama yaşadıkları hayat, kendilerine ait değildi.
Fabrikalar, çalışma saatleri, ücret sistemleri…
İnsanlar köylerden kente göç etti.
Ama umut ettikleri hayat;
karanlık fabrikalarda saatlerce çalışmak ve hayatta kalma savaşı vermek oldu.
Kadınlar, çocuklar, yaşlılar aynı düzende sıkıştı.
Günde 14-16 saat çalışma
Düşük ücret, iş kazaları, sendika yasağı…
İşte burada modern işçi sınıfı doğdu.
İnsanlar artık sessiz kalmadı.
Sendikalar kuruldu, grevler başladı.
1 Mayıs, bir kutlamadan çok bir hatırlatma oldu:
“İnsanca yaşamak, alın terinin karşılığını istemek bir haktır.”
Bugün yapay zekâ her alanda.
Kodlar yazıyor, içerik üretiyor, makineler kendi kendine öğreniyor.
İnsansız üretim dönemi başladı.
Ama soru hâlâ geçerli:
Biz neden varız?
Çalışmak dışında bir değerimiz var mı?
Bugün çocuklar okula başlar başlamaz “iş odaklı” eğitiliyor.
– “Dersini çalış.”
– “Sınavdan yüksek al.”
– “İyi bir işin olsun.”
Kimse çocuğa sormuyor:
“Ne hissediyorsun?”
“Ne istiyorsun?”
“Nasıl bir yaşam hayal ediyorsun?”
Biz farkında bile olmadan, geleceğin çalışanlarını yetiştiriyoruz.
Sevgiyi, sanatı, merakı değil…
Verimliliği, disiplinli olmayı ve sistem içinde kaybolmamayı öğretiyoruz.
Ve Belki Bir Gün…
Belki bir gün işler, sadece geçinmek için değil;
insanca yaşamak, sevmek, anlam bulmak ve birlikte iyileşmek için yapılır.
Belki herkesin işi, kendi ışığını dünyaya yaymak olur.
Son Söz: Sadece Çalışıyor Muyuz, Yoksa Yaşıyor Muyuz?
İşçilik tarihi sadece üretimin değil, insanın varoluş mücadelesinin tarihidir.
Emeği yeniden kutsamak, insanı yalnızca çalışan değil,
hisseden ve hayal kuran bir varlık olarak hatırlamak zorundayız.
Belki de en kıymetli iş,
dünyayı değil, önce kendimizi anlamaktır.
Zamanın Farkında Olmak: Kaçırılan Anılar ve Geri Gelmeyen Günler
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.