34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
Ahmet Paşa (d. 1426 – ö. 1497) 15. yüzyıl Divan Şairi
Ahmet Paşa, 15. yüzyılda Sultan II. Mehmed ve Sultan II. Beyazıd dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevleri yüklenmiş bir ulema sınıfı mensubu ve çok tanınmış bir Divan Edebiyatı şairidir.
Kendisi Fatih Sultan Mehmet’in öğretmenidir. Ahmet Paşa, Sultan II. Murat saltanat dönemi kazaskerlerinden Veliyüddin bin İlyas Efendi’nin oğludur.
Ahmet Paşa’nın nerede ve ne zaman doğduğu bilinmemekte ve değişik yerler ve tarihler ileri sürülmektedir. Latifi’nin Tezkire‘sinde ve Gelibolulu Ali’nin Kühnü’l-ahbar adlı eserinde Bursa’da doğdugu yazılıdır. Sehî Tezkiresi ve Güldeste yazarı Beliğ ise onun Edirne’de doğduğunu söylerler. Aşikpaşa Tezkiresi yazarı ise, Ahmed Paşa’nın varisi olan amca oğlu Edirneli Nâzır Çelebi’den alınan bilgilere göre, Edirneli olduğunu bildirir. Fuad Köprülü’ye göre , “Edirne’de yaptırılan cami ve imaret vakfiyesinin Veliyüddin tarafından tanzim edildiği ve şairimizin memuriyet hayatı hakkındaki kayıtlar düşünülürse, bu tarihten (830/1426) biraz evvel ya da biraz sonra doğmuştur” (İslâm Ansiklopedisi Ahmet Paşa maddesi). Son zamanlara kadar Edirne’de ‘Veliyüddin oğlu’ ismini taşıyan bir mahallenin ve mescidin bulunması, Ahmed Paşa’nin Edirne’de doğduğuna dair bir sağlam bir ipucu sayılabilir.
Ahmet Paşa eğitimini II. Murat döneminde Edirne’de yapmış ve o dönemde geçerli bilgiler yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. Eğitimini bitirdikten sonra, önce Bursa’da Muradiye Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmiş ve sonra 1451 (hicri 855)de Edirne Kadısı görevine atanmışdır. Fatih Sultan II. Mehmed’in tahta geçmesinden sonra kazasker olmuş ve onun muhasipliği ve öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Sonra vezirlik rütbesine yükselmiştir.
Sehî, Latîfî, Şakâik, Hasan Çelebi, Beyânî Tezkirelerine göre Fatih’in hizmetkârlarından birine laf attığı için; diğer kaynaklara göre padişahın bir gözdesine göz koyduğu için ve Âşık Çelebi’ye göre ise birkaç fesatçının iftirasına uğradığı için gazaba gelen padişah tarafından vezaretten azledilmiş ve hapse atılmıştır ve hatta öldürülmesi çok olasılık kazanmıştır. Bu olayın ortaya çıkması büyük bir ihtimalle bir saray entrikası, rekabeti, iftirasi ve tevzirati sonucudur. Yine söylentiye göre Ahmed Paşa “Kerem” redifli 35 beyitten oluşan ünlü kasidesini padişaha sunmuş ve bu nedenle affedilmiştir. Fakat edebiyat tarihçisi Ali Nihad Tarlan “Kerem” redifli kasidenin yazılışının başka bir nedeni olduğunu ve anlatılan olayın olasılığı gayet az, bir güzel hikaye olmaktan ileri gitmediğini belirtmektedir.
Ahmet Paşa, daha sonra otuz akçe yevmiyeli olarak Bursa’ya tayin edilip orada Orhaniye, Muradiye ve Emir Sultan medrese vakıflarının mütevelliliği ile görevlendirilmiştir. Sonra sırasıyla Sultanönü (Eskişehir), Tire ve Ankara’da sancak beyligi görevine atanmıştır. Fatih’in 1481’de ölümünden sonra II. Bayezid’in zamanında tekrar eski itibarını kazanıp Bursa’ya sancak beyi olarak tayin olunmuştur. O görevde iken 1496 (hicri 602) yılında Bursa’da ölmüş ve Muradiye Camii yanında kendi yaptırdığı medrese yanında gömülmüş ve sonradan bir türbe inşa edilmiştir.
Ahmed Paşa’nin zeki, zarif, nüktedan ve hazırcevap bir kişiliği olduğu belirtilmiştir. Ahmed Paşa yaşsdığı zamanlarda devrinin en büyükü şairi olarak kabul edilmiş ve saygı görmüştür.
Ahmed Paşa hem gazel hem de kaside türlerinde başarılı eserler yaratmış; şarkı ve murabbada da olgun örnekler vermiştir.
Dizeleri divan şiirinin söz ve anlam özellikleriyle örülüdür. İşlediği konular genellikle din dışı olup beşeri aşk konusundaki şiirler de Divan’inda önemli yer tutmaktadır. Dinî ve tasavvufî konulara rağbet göstermemiştir.
Şiirleri gayet ahenklidir ve aruz veznini çok ustaca kullandığı görülür. Kendi çağında “şairlerin sultanı” diye anıldığı bilinmektedir. Bütün tezkereciler Ahmed Paşa’nın şiirlerinden takdirle bahsederler. Sonra gelen nesil şairlerden Ahi, Lamii, Necati, Zati ve Baki ona nazireler yazmışlardır. XIX. yüzyılda Ziya Paşa, üç şairi, Ahmed Paşa, Necati ve Zati‘yi, “Türki suhana temel komuşlar” olarak tarif etmiş ve Ahmet Paşa’nın “Şeyhi ile Necati arasında yetişen şairlerden en büyüğü” olduğunu ifade etmiştir. Şairin ünü Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını aşmıştır.
Ancak bazı edebiyat kritikleri Ahmed Paşa’yi orijinallikten uzak görerek İran şairlerinden çevirmiş olduğu beyitleri kendine mal etmekle suçlamışlardır.
Ahmed Paşa’nın sanatının ve eserlerinin uygun bir şekilde değerlendirilmesi için aşırı övgü veya aşırı yerginin gerekmiyeceği şüphesizdir. Onun Türkçe divan şiirini yeni bir merhaleye ulaştırdığı ve onun için bir büyük şair sayılması gereği inkar edilemez.
Kaynakça: Cengiz, Halil Erdoğan, Divan Şiiri Antolojisi, Bilgi Yayınevi Ankara 1972
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül (Murabba)
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül
Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönülBizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm
Pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm
Kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelüm
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönülFelekün nûş iderem nîşini sâğarlar ile
Doğradı hâr-ı cefâ bağrumı hançerler ile
Baş koşam dimez idüm ben dahi dil-berler ile
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönülYarun itden çog uyar ardına ağyâr diriğ
Bize yâr olmadı ol şuh-ı sitem-gâr diriğ
Kıldı bir dil-ber-i hercâîyi dil-dâr diriğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönülBen dimezdüm ki hevâ yolına ser-bâz gelem
Ney-i ışkunla gamun çengine dem-sâz gelem
Dir idüm ışk kopuzun uşadam vâz gelem
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönülDil dilerken yüzinin vaslını cândan dahi yiğ
Bir demin görür iken iki cihândan dahi yiğ
Akdı bir serve dahi âb-ı revândan dahi yiğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönülAhmedem kim okınur nâmum ile nâme-i ışk
Germdür sözlerümün sûzile hengâme-i ışk
Dil elinden biçilübdür boyuma câme-i ışk
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Der Medh-i Sultan Mehmed Hân (Kerem Kasidesi) (Kaside)
Ey muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı keremMatla-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek izz ü alâ dâver-i devrân-ı keremTâc bahş-ı ser-i sultân-ı salâtin-i cihân
Zînet-i taht u nigîn Hazret-i sultân-ı keremZıll-ı Hakk Şâh Muhammed ki işiği gökinün
Kem-terin ılduzı olur meh-i tâbân-ı keremAyağı toprağıdur cevher-i iksir-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i ayân-ı keremAçılur hulk-ı nesîmiyle gül-i gülşen-i cûd
Bezenür lutfi zülâliyle gülistân-ı keremBahr-ı ahzar ne durur kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı keremBî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i haşmunı bürhân-ı keremKefi bir demde nisâr itdüği gencin oşrin
Haşre dek vezni demez kefe-i mizân-ı keremNe melek hûy meliksin ki dem-i lutfun ile
Kevser-i cûd akıdur ravza-i Rıdvân-ı keremNe kerâmet kodı Hakk zât-ı kerîmünde kolur
Ayağun basduğı yir çeşme-i hayvân-ı keremBulmasa nâm-ı şerîfünle şeref-nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı keremGün gibi saltanatun topı göğe ağsa ne tan
Sana buldı bu meydânda çü çevgân-ı keremBahr-ı cûdun nice şerh olakonun reşhasıdur
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ummân-ı keremSaltanat hilatini kaddüne hayât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı keremNe kadar zer var ise dest-i zer-efşânun ile
Harf-i zer gibi perâkendedür ey kân-ı keremSîm sûretde sitem şekline yazıldığıçün
Tağıdursın anı düşman gibi ey hân-ı keremGök tenûrında kurı kurs okınur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı keremKâse-i hırs toyar sofra-i ihsânundan
Dest-i inâmun ile âm olalı hân-ı keremMihr-i cûdun çemen-i lutfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergis-i bûstân-ı keremBûy-ı hulkundan urur müşk gibi dem ki tutar
Hoş revâyihle cihân bâğını reyhân-ı keremAhmedün gam makası kesdi dilin şem gibi
Sana Rûşen diyemez hâlini sultân-ı keremSen Süleymânı ne dille öğe bir mûr-ı zaîf
Getüre nutka meger lutfun ile anı keremHusrevâ pâreledi cevr eli sabrum yakasın
Dest-gîr olsa demidür bana dâmân-ı keremMidhatün bülbülini gam kafesine koma kim
Hayfdur tûtiye zehr ey şeker-istân-ı keremEkremül-halksın ey vâsıta-i ikd-i kirâm
Her leîmün sözin işitme budur şân-ı keremKul hatâ kılsa nola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elüm kanda imiş kanı keremUmaram cürmümi gark itmeğe rahmet suyına
Mevc-i ihsânun ile cûş ide ummân-ı keremBir kara toprağam ihyâ-yi memât itmek içün
Yağsa cûdın bulıdından nola nîsân-ı keremNice kiklîm-i mürüvvetde geçe hükm-i vefâ
Nice keyvân-ı atâda tura dîvân-ı keremNice kinsân ola âlemde abîdül-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi-i fermân-ı keremDest-i ihsânun ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrün ile yucala eyvân-ı keremNice kim Kabe müsâfirlerini lutf-ı İlâh
Rahmeti hânına her sâl ide mihmân-ı keremÎd-i ferhundene kurban ide adânı felek
Sen ehibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı keremÖmr-i hasmun ire târih gibi pâyâna
Nâmunı nâme-i ikbâl ide unvân-ı kerem
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı
Masonlar: Dünyanın En Eski ve En Gizemli Örgütünün Tarihi