DOLAR

38,8645$% 0.15

EURO

43,7669% 0.12

GRAM ALTIN

4.033,09%0,09

ÇEYREK ALTIN

6.694,00%-0,37

TAM ALTIN

26.698,00%-0,35

İmsak Vakti a 02:00
Şanlıurfa KAPALI 24°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

6 Ayda Kendini Baştan Yaratmak: Bir Dönüşüm Hikayesi

6 Ayda Kendini Baştan Yaratmak: Bir Dönüşüm Hikayesi

O kadar çok çalışıyordum ki, artık duygularımı bile hissedemez olmuştum. Ne bir şeye gerçekten seviniyor, ne de üzülüyordum. İçimde bir yerlerde beni izleyen sessiz bir “ben” vardı… ama çok derinlerde, uykuda gibiydi.

Çalışmak, düşünmemek için bir bahaneydi belki de.

Evde kalınca huzursuzlanıyor, boşlukta gibi hissediyor, kendi bedenime bile yabancılaşıyordum.

Ama bedenim sessiz çığlıklar atıyordu.

Yorgundum.

Uykusuzdum.

Gözaltlarım torba torba, cildim solgun, içimde ağır bir sis vardı.

Orta yaşın görünmeyen, ama kemiklere işleyen hüznü omuzlarıma çökmüştü.

Bir sabah elimde çay bardağı, pencerenin önünde öylece dururken içimden şu cümle döküldü:

“Hayatım yapamadığım şeylerle dolu…”

O an durdum.

Çünkü biliyordum; hâlâ yaşanacak çok şey vardı.

Ama nereden başlamalıydım?

Hanı bazı televizyon programları olurdu; yaralı,darmadağın insanları alırlar,hayatlrına dokunurlar,güzelleştirirler ve yeni birisi olarak ortaya çıkarırlardı.

“Keşke,” dedim içimden, “keşke bir okul olsaydı…

Yaralı ruhları kabul eden, onları yeniden hayata bağlayan bir yer…

Birileri gelse, bana dese ki:

‘Sana bir teklifimiz var. Altı ay boyunca bizimle yaşayacak, kendi özüne döneceksin.’”


Sıfır Noktam

Ve sonra…

Bir gün kapım çaldı.

Simsiyah takım giymiş, gözlüklü, birkaç kişi karşımdaydı.

Hiçbir şey sormadım.

Sadece onlarla gittim.

Lüks ama sade bir araçla şehirden uzaklaştık.

Giderek doğanın içine, teknolojinin bile insana hizmet ettiği bir başka boyuta geçtim sanki.

Yüksek güvenlikli ama ruhu özgür bırakan bir merkeze geldik.

Burada ilk gün her şey ölçüldü:

Kan değerlerim, hormon seviyelerim, vitamin eksiklerim, uyku kalitem, stres düzeyim…

Ama daha da önemlisi, ruhumun frekansı değerlendirildi.

Gelişmiş duygu analizleri, zihin haritaları ve bilinçaltı taramalarıyla, tüm geçmişim bir tablo gibi önüme serildi.

Ve bir ekran…

Yüksek yapay zeka destekli bir sistem, bana özel bir içsel dönüşüm planı oluşturdu.

Bu, beden-zihin-ruh üçgeninde bir yeniden doğuş yolculuğuydu.

Ve o sabah…

Gerçek anlamda, hayatımın ilk sabahıydı.


Günün Doğuşu

Saat 05:30.

Alarm sesi yoktu.

Odamdaki akıllı sistem, yavaş yavaş ışığı yükseltti.

Sanki bir melek, sabahı usulca üzerime serdi.

Doğal aromaterapiyle tasarlanmış bir banyo alanında, lavanta ve nane kokularıyla duş aldım.

Zeytinyağlı sabun…

Yumuşak müzik…

Bedenim ilk kez bu kadar sevilmiş hissediyordu.

Kahvaltıda içi yaban mersini, ceviz, chia tohumu ve vanilya özüyle hazırlanmış bir smoothie vardı.

Her lokmada sadece karnım değil, hücrelerim bile besleniyordu.

Günün ilk aktivitesi “nefes teknolojisi” ile desteklenmiş bir terapiydi.

Sanal gerçeklik destekli bir sistem, nefesimi takip ediyor, bedenimdeki tıkanıklıkları tespit ediyor ve gerçek zamanlı öneriler sunuyordu.

Ama en güzeli…

Ben ilk kez ciğerlerimle değil, ruhumla nefes alıyordum.

Ardından “toprakla temas seansı.”

Ayaklarım çıplaktı.

Akıllı sensörlü yürüyüş alanında toprağı, çakılları, çimleri hissettim.

Bedenim, dünyaya kök salmayı hatırladı.

Ve bir göl kenarında yürüyüş…

Günün devamında beni bir bakıma aldılar.

Yüzüm arındı, cildim nemlendi, saçlarım hafifçe tarandı.

Bir insan sevgiyle dokunulunca, gözleri parlarmış.

Benim gözlerim, o sabah yeniden doğdu.


Ve O Okul…

Sonra beni sessiz bir salona aldılar.

Bu okulda sadece ben vardım.

Ama önümde dev bir ekran vardı.

Ve ekranın içinden, yüzyılların bilgeliği benimle konuşuyordu:

Platon, Sokrates, Nietzsche, Mevlana, Carl Jung, Virginia Woolf, Simone de Beauvoir, Rumi…

Onlar konuşuyordu, ben dinliyordum.

Hayatı… İnsanı… Kendi özümü…

Yapay zeka tabanlı öğrenme sistemleri sayesinde, her bilge benim içsel ihtiyaçlarıma göre seçiliyordu.

Her gün başka bir pencereden bakıyor, başka bir katmanımı keşfediyordum.

Bilim insanlarının fikirlerini ve son gelişmeleri öğreniyordum.

Yemekte bitkisel proteinler, zeytinyağlı sebzeler, taze otlar…

Bedenim hafifliyordu.

Ama asıl beslenen ruhumdu.

Öğleden sonra kısa bir meditasyon ve ardından yoga…

Zihin temizliği için dijital sohbetler: sanatçılarla, düşünürlerle, bilim insanlarıyla canlı bağlantılar…

Kimi zaman sanal gerçeklik gözlüğüyle, kimi zaman hologram desteğiyle…

Sonrasında yarım saatlik bir öğle uykusu…

Her gün kendimi biraz daha genişliyormuş gibi hissediyordum.


Hayatla Temas

Günün bir bölümünde tüm dijital sistemler kapanıyordu.

Elime bir defter alıyor, yazıyordum.

Bazen bir şiir, bazen bir mektup, bazen çocukluğuma bir selam…

İçimde bir kitap başlatmıştım.

Her gün birkaç cümleyle besliyordum.

O kitapta aslında ben vardım.

Gönüllü projelerle çocuklara, yaşlılara, kadınlara ulaşıyordum.

Sanal toplantılarla fikirlerimi paylaşıyor, gerçek hayatla bağımı yeniden kuruyordum.

Ve akşam…

Hafif bir çorba, bir dilim ekmek…

Kucağımda bir kedi, göz göze geldiğimizde içimden şu cümle geçiyordu:

“İyi ki geldin.”


Altı Ay Sonra…

Geldiğim günkü insanlar, vedalaşmak için kapımı çaldılar.

Ama ben artık eski “ben” değildim.

Gözaltı torbalarım gitmişti, evet.

Ama asıl değişen, gözlerimin içindeki ışıktı.

O ışık…

Kendini yeniden doğuran her insanın gözünde beliren o huzurlu, parlak ışıktı.

Ben artık hayatımı “yapamadıklarımla” değil, yapabileceklerimle tanımlıyordum.

Ve anladım ki…

Belki de o siyah kıyafetli adamların gelmesine gerek yoktu.

Belki de hayatımı değiştirmek için, kendi kapımı çalmam gerekiyordu.

Belki de o lüks tesise değil, sadece kendimin içine gitmeliydim.


Ve belki de o okul, zaten içimdeydi.

Benim yazdıklarım, benim öğretmenimdi.

Benim hayallerim, en büyük yol göstericimdi.

Ve artık…

Ne mucizelere, ne zengin tekliflere, ne de başkalarının onayına ihtiyacım var.

Sadece kendime…

Ve bir deftere.

Her gün yazacağım.

Her gün bir adım atacağım.

Ve altı ay sonra, kendime dönüp şöyle diyeceğim:

“İyi ki başladın.”

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Zaman ve Unutmak: Acıların Sessiz Dönüşümü

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.