34,5602$% 0.15
36,1926€% -0.17
2.973,03%0,39
5.064,00%0,41
20.194,00%0,43
XV. YÜZYILIN HÜKÜMDAR ŞAİRLERİ
II. SULTAN MURAD’DAN
1403-1451
KIT’A
Sâkî, getür getür yine dünkü şerabumı
Söylet, dile getür yine çeng ü rebâbumı
Ben var iken gerek bana, bu zevk u bu safa
Bir gün gele ki görmeye kimse türabıımı.
BEYİT
Varalum bir iki gün zikredelüm Mevlâyı
Bize ısmarladılar mı bu yalan dünyâyı?
BEYİT
Çalınur çengler ayaklar karsılur
Raks urur rakkas, çardak sarsılur.
FATİH SULTAN MEHMED’DEN
1430-1481
(Fâtih Sultan Mehmed, devrinin seçkin şairlerindendir. Bir divan dolduracak kadar çok şiir yazmıştır. Farsça beyitleri de vardır. Cihan tarihinde zaferleri ve kültür hamleleri ile devir açmış olan büyük vasıflı genç padişahın, bazı gazelleri de devrinin büyük üstatları olan Necâti ve Ahmet Paşaların şiirleri ile kıyas edilecek değerdedir. Kimi şiirleri onlara nazireler şeklindedir. Onların da Araf ye nazireleri vardır.
Genç dâhinin o kadar cenk, sefer ve uğraşmalar arasında, benliğinin içli, derviş, mert ve hayran temayüllerini tam samimiyetle veren bu şiirleri yazmaya nasıl vakit bulduğu daima hayretle düşünülmüştür.)
GAZEL
Bir güneş yüzlü melek gördüm ki âlem mâhıdur
Ol kara sümbülleri âşıklarınım âhıdur.
Karalar geymiş meh-i tâbân gibi ol serv-i nâz
Mülk-i Efrengün meğer kim hüsn içinde şâhıdur.
Ukde-i zünnârına her kimse kim dil bağlamaz
Ehli imân olmaz ol, âşıklarun gümrâhıdur.
Gamzesi öldürdüğine lebleri canlar verür
Varise ol rûh-bahşun dini, İsâ râhıdur,
Avniyâ, kılma güman kim sana ram oh nigâr
Sen Sitanbul şâhısın, ol Golata’nın şâhıdur.
GAZEL
Kime yâr olam cihan içinde yârum var iken
Kime kul olam o şâh-ı tâcidârum var iken
Hâr u hüsn, neşvünema bulur bahar irince ah
Ben hazân-ı hecre düşdüm nevbahârum var iken
Bülbül ü gül işi, nâz ile niyaz ola benüm
Hâsılum dâğ-ı cefadur lâlezarum var iken
İntisâbum, hizmettim bî-rağbet oldı akıbet
Hâr u zar oldum, aziz ü kâmkârüm var iken
Leşker-i gam, şâh-ı ışka nice bulsun dest-res
Avniyâ meyhane gibi bir hisârum var iken
GAZEL
Her zaman âşıklara varmak-durur cânâna güç
Arz-ı hâl itmek gedâlar, hazret-i sultâna, güç,
Âşıka dünya vü can terk eylemek âsân olur
Işk canan terkini itmek gelüptür cana güç.
Avniyâ, Zâl-i zamanun mekrine aldanma var,
Kim zenânun çevrini çekmek gelür merdâna güç.
İKİ BEYİT
Benüm sen şâh-ı meh-rûya kul olmak iledür fahrum
Gedâ-yı dilber olmak yiğ, cihânun pâdişâsından
Nola oîdı ise Avni, cihan sultanlarun hânı
Ki düşdi üstine saye, senün destün hümâsından.
CEM SULTAN
1459-1494
Şehzade Cem, ağabeyi Sultan II. Bâyezîd ile yaptığı taht kavgası, Rodos’ta, Fransa’da, Vatikan’da geçen maceralı ve talihsiz ömrü ile yakın dostluk kurduğu Baron de Sassenagerin kızı Helenele sevişmesi ile olduğu kadar gurbet ve hasret hissi taşıyan şiirleri ve II. Bâyezîd’e yazdığı manzum mektupla da tanınmış çok dikkate değer bir şahsiyettir. Biri Parsça, biri Türkçe iki divanı vardır. Arapça ve Farsçadan başka Lâtince de bildiği söylenir.
Cem Sultan iyi incelenirse, babası Fâtih gibi anası Çiçek Hatun ‘dan da derin izler almış olduğu anlaşılacaktır, Meselâ bir oğlunun adı Oğuz Han’dır. Bu oğlu ölmüş ve Cem, onun için güçlü bir mersiye yazmıştır. Sadece bu Oğuz Han ismi bile onun Türk soyu ve atalarıyla ne kadar yakından ilgilendiğini gösterir.
Cem Sultan’ın Türk töresine, milli efsane ve destanlarımıza bağlılığını, halk menkıbeleriyle ilgisini gösteren önemli bir olay da şudur:
Ebül-hayr Rûmî, bilindiği gibi Saltuk-nâme’yi derleyerek yazmıştır. Niçin yazdığını da şöyle anlatmaktadır:
Fâtih, Uzun Hasan’a karşı savaşa çıktığında (1473) Cem’i Edirne’ye vali bırakmıştır. Cem, Ebül-Hayr’ı çağırarak o bölgede çok yaygın olan Sarı Saltuk menkıbelerini, halk arasında dolaşarak derlemesini istemiştir. Ebül-Hayr, Sultan Cem’in, Saltuk menkıbelerini, Hamzâ-nâme’lerden daha fazla sevdiğim de nakletmektedir.
Cem Sultan’ın aşağıya aldığımız uzun gazeli hem bir otobiyografi olarak şehzade şairin gurbetteki hayatını anlatması, hem içindeki realist sahneler bakımından hem de kardeşi Sultan Bâyezîd’e sitemi ve gücenikliğini ifade edişiyle çok dikkate değer.
Yaşanan zevkli günlerin böyle kudretli ve şuh anlatımına ancak Bakî ve Nedîm gibi üstadlarda rastlayabileceğiz. Genç, muhteşem, fakat murada ermemiş bir Fâtih şehzadesinin kin’den tevekküle, dünya zevklerinden cezbeli İslâmlığa geçerek değişik ruh hâllerini de gösteren bu şiiri, aynı zamanda tarihten bir hayat hikâyesidir.
Nitekim Sultan Cem’in, Rodos şövalyelerinin hilesine kapıldıktan sonraki hayatından bazı safhaları, esaret sırasında maiyetinde bulunan bir yazıcı Vâkıât-ı Sultan Cem adiyle kaleme almıştır. Buna göre şehzademiz 17 Ekim 1482’de Fransa’nın Nice {Nis) şehrinde karaya çıkmıştır. Kendisi bu şehir hakkında:
Acayîb şehrimiş bu şehri n’itse
Ki kalur yanında her kim ne itse
beytini yazmıştır. Vâkıât yazıcısı ise buradaki serbest, zevkli hayatı şöyle anlatır:
Merhumu (Şehzadeyi) dört ay miktarı eğlendirdiler. Şehrin bakire güzellerini getirip hora (dans) teperlerdi. Onların âdetlerinde örtünme yoktur. Belki öpüşmek, kocuşmakla öğünürler. Oynayıp dinlenmeli olunca, yabancı erlerin dizlerinde otururlardı, boyun kulak açık. Aralarında çok güzel bir mahbûbeye Merhum meyil etmiş idi.
Şiirde geçen Frenk Prensesi ise. Sassenage Baronu’nun güzel kızı Philippine-Helene’dir. Vâkıât yazıcısı, bu macerayı şöyle anlatmaktadır:
Şehzadeyi Sasanoja nâm bir hisara (şatoya) götürdüler. Anda ol hisar beyinin bir benzersiz mahbûbe kızı varidi. Merhumla muaşaka (sevişme) vâki olup orada bir hayli muhabbet, buluşma, gidip gelme olurdu.
Baron Jacques de Sassenage’in üç kızından en güzeli olan Helene’le geçen bu aşk macerası, o diyarın (Juliee çevresi) halkınca unutulmadı. Nis dolaylarındaki Fransız halk rivayetlerini 17. asırda toplayan Guy Aliard adlı bir yazar, Zizimi Prince Ottoman, Amoureus de Philiphine- Helene de Sassenage adiyle bir tarihî roman yazdı.
GAZEL
Câm-ı cem nûşeyle iy Cem, bu Frengistân’dur
Her kulun başına, yazılan gelür, devrândur.
Kâbetullâh’ı varup bir kez tavaf eyledüğün
Bin Karaman, bin Acem, bin milket-i Osmândur.
Çok şükür Allah’a kim geldün Firengistân’a sağ
Sağlığınca her kişi nefsince bir sultândur.
Ayş kıl bu şehrde şehzâde-i Efreng ile
Kim beg-âyet nâzenîn ü server-i hûbândur.
Sana bu hüsn ile ol şehzade sağar sunduğı
Taht-ı Çin, mülk-i Yemen İrân ile Tûrân’dır.
Padişahlık bundan özge olamaz iy Şâh Cem
Hâtırun hoş eyle câm iç, meclis-i rindândur
Minnet ol Allah’a kim tapunda her dem
Hüsrevâ Hûblar, bân oğlı banlar lûtfuna hayrândur.
Sağlu sollu baş urup ayağuna düşenlerin
Her biri mülk-i frengin birine bir bândur.
Hûblar kendü dilince nağmeler âğaz ider
Raks ile reftâr idenler, hûrîdür, gılmândur
On iki bân oğlu bân karşımda altın câm şeker
On sekiz saki bu meclisde güzel devrandur
Cümlesi zerrin kemer altunlu dibalar ile
Başları altın külah, hem kolları uryândur.
Gül yanaklu mül dudaklu mehlikâ mahbûblar
Hüsn içinde her biri bir mihr ü meh-i tâbândur
Bunlar ile iy civan Şehzade Sultan Cem sana
Bir gece zevk eylemek her şeylere rüchândur.
Husrevâ, gönlüni hoş tut, ayşa meşgul ol müdâm
Çünkü bu dünya evinün âhiri virândur.
Hükmidenler bu cihan mülkine Şark u Garb’da
Ger Süleyman, ger Sikender cümlesi mihmândır.
Pâdişâh oldur ki, hergiz zâtına irmez zeval
Hayy u Bakı, Kadir ü Hallâk-ı ins ü cândur.
Âlemi bir emr ile var eylemek, hükmindedür
Yine bir emr ile yoğ itmek ana âsândur.
Vir salâh Mustafa’ya tâ ki Hak âzad ide
Şol yiğitler kim Frenkde bend ile zindândur.
Didi Cem bu şi’ri Sultân Bâyezid’ün yâdına
Ancak ol meclisi akan gözümden kandur.
Yürü var iy Bâyezîd sen, süregör devrânunı
Saltanat bakı kalur dirlerse bu yalandur.
GAZEL
Can dimağına inip bûy-ı vatan
Dil, diler kim görine rûy-ı vatan
Çeşme-i hayvandan iy dil, hoşdurur
Ben garîb üftâdeye cûy-ı vatan
Nola candan istesem, çün yiğ durur
Bağ-ı cennetden bana küy-ı vatan.
Gönlüm eyler dâima anı taleb
Bend olaldan bana giysû-yı vatan.
Hurrem olup cân-ı Cem, hadi(?) safa
Dil sabâdan alalı bûy-ı vatan.
OĞUZ HAN’A MERSİYE’DEN
(Oğuz Han, Sultan Cem’in, kaybettiği oğludur.)
Gözlerinden Yakûb’un kan indürüben
Yûsufı Geh kuyuya bıragup geh itdüren zindan felek
Mülk-i Yunan’a serâser hükm iderken âh kim
Eyledün mesken bize şimdi Frengistan felek
Yakamı yırtup elünden nicesi âh itmeyem
Cânumı odlara atdı derd-i Oğuz Hân felek
Ağlamakdan ol ciğer-gûşem firakından müdâm
Kara kara kanlara boyandı bahristân felek
Başuma karanulık itdün cihan aydınlığın
Kara yüzlü (vü) kara bulutlu pür-bârân felek
Bir kılma virseler virmezdüm Oğuz Hânumun
Genc-i Kârûn ile bin bin milket-i Osman felek
Âh u vaveyla dirîg u hasret ü sad derd ü âh
Kim Oğuz Hânum dahi görmeğe yok imkân felek
Kimseyi âlemde hergiz kılmamışsın şâdmân
Âh idüp ağlar elünden bende vü sultân felek
II. SULTAN BAYEZÎD’DEN
(1447-1512):
Bilgin ve şairleri koruması ile tanınan ve sayısız mimarî şaheserler yaptıran II. Bâyezîd, aynı zamanda hattat ve şairdir. Şiirlerinde ADLÎ mahlasını kullanmıştır.
MÜNACAAT
Hudayâ, Hudalık sana yaraşur
Nitekim gedâlık bana yaraşur.
Çü sensin penâhı cihan hallanun
Kamudan sana iltica yaraşur.
Şeh oldur ki, kullığun itdi senün
Kulun olmayan şah, gedâ yaraşır
Sen eyle, anı ki sana yaraşur
Ben ittim, onu ki buna yaraşur.
Şu günde ki bir çâresi kalmaya
Ana çâre-res Mustafâ yaraşur.
AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI TARİHİ, 2.CİLT
Uzun Yıllar Sonra Kybele heykeli ziyaretçilerini ağırlamaya başladı