34,5432$% 0.18
35,9876€% -0.69
3.007,10%1,53
5.115,00%1,03
20.396,00%1,19
Yazan: Henri Keroul & Albert Barre, Çeviren: Refik Kordağ ve Muammer Karaca
Nejat Uygur, 1960
Cibali Karakolu hali hazırda varlığını koruyan pek çok gerçeğe ışık tutarak geçmişten günümüzü yansıtan eleştirel bir ayna olmayı başarıyor. Öğrenilmiş kadın erkek ilişkileri başta olmak üzere, paranın ilişkilerdeki etkisi, çeşitli kurumlardaki eksikliklerin neden olduğu yetersizlik, toplumsal ve politik yaşama dair eleştirilerle biçimlenen oyun, güldürmek kadar yeniden cevaplanması gereken pek çok soruyu da beraberinde getirmektedir.
1951 yılında Muammer Karaca’nın kurduğu Muammer Karaca Tiyatrosu’nın açılış oyunu olarak oynandıktan sonra Türkiye’nin en uzun süre afişte kalan oyunu oldu. 1966 yılında filmi de yapıldı. 1980’li ve 1990’lı yıllarda Nejat Uygur tarafından tekrar sahneye kondu. 2014-2015 tiyatro sezonunda İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından sahneye konuldu.
Yazan: Ekrem Reşit Rey, Müzik: Cemal Reşit Rey
Lüküs Hayat, Türk toplumunun Batı ile yüzleşmesi ve bu çerçevede yaşanan gülünçlükleri sahneye taşırken, bu durumun değişmezlerini yıllardır sahnede diri tutuyor. Türk operetlerinin en ünlüsü ve halk arasında en fazla beğenileni olduğuna ilişkin geniş bir görüş birliği bulunan Lüküs Hayat’ın konusu, külhanbeyi bozuntusu, hırsız Rıza’nın, bir kostümlü baloda Zonguldaklı zengin Rıza Bey sanılması ve bu balo sırasında kendini lüks hayatın cazibesine kaptırması üzerine kuruludur.
1930’lu yılların ilk yarısında yazılan ve ilk kez 1933 yılında sahnelenen Lüküs Hayat, 1946 yılına kadar sahnelenmiş, şarkıları Hazım Körmükçü tarafından taş plağa okunmuş, 1950 yılında Ömer Lütfi Akad yönetiminde sinemaya uyarlanmıştır. Lüküs Hayat, 1985 yılında Haldun Dormen’in yönetiminde yeniden sahnelenir. Eserin bu dönemde topladığı ilgi, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda topladığı ilgiden daha büyüktür. Halen İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından sahneye konulmakta ve 1985 yılından bu yana kapalı gişe oynamaktadır. Oyunculukları ve yönetmenliği ile Lüküs Hayat’la özdeşleşen isimler, Haldun Dormen, Suna Pekuysal ve Zihni Göktay’dır.
Yazan: Haldun Taner, Müzik: Yalçın Tura
Oyun büyük bir kentin gecekondu mahallesinde geçer. Sinekli olarak bilinen bu mahallenin kahramanı Ali’dir. Keşan’dan gelme, sevgilisi Zilha’nın dayısını öldürdüğü için dört yıldır içerde olan, yokluğunda kurşun işlemez niteliği kazanmış, adına destan yazılmış, çulsuz, sahipsiz Ali… Çamur İhsan’ı gerçekten öldürüp öldürmediği belli değildir ama tüm umudunu Ali’ye bağlayan mahalleli gerçeği istediği biçimde saptamıştır bir kez.
Haldun Taner, Keşanlı Ali Destanı’nı 1962’de yazar ve önce İstanbul Operası’na, sonra Devlet Tiyatrosu’na sahnelenmek üzere verir. Eserin müziğinde değişiklik yapılması teklifi üzerine yazar oyununu geri çeker. Yazıldığı tarihten iki yıl sonra 1964’te Gülriz Sururi-Engin Cezzar Topluluğu tarafından sahnelenir. Oyun, kapalı gişe olarak aylarca oynanır. Altı yedi yıl içerisinde Türkiye’de 130 defa sahnelenir. 1964 yılında aynı adla Atıf Yılmaz tarafından beyazperdeye aktarılmıştır.
Yazan: Cevat Fehmi Başkut
Öykü, öğretmenin toplumdaki seçkin yerini kaybettiği dönemde, kendini öğrencilerine adamış bir eğitim neferini anlatır. Köşe dönücüler, gericiler, sindikleri yerlerden çıkmaya, spekülasyonla, rantla, vurgunla elde ettikleri kazançlarıyla toplumun üst basamaklarına doğru tırmanmaya başlamış ve edindikleriyle görgüsüzce övünürlerken bunların iftirasına uğrayıp meslekten ayrılma durumunda kalan öğretmen bakkallık yapmaktadır. Son sahnede, gece inmeye başlarken boşalan dükkanında bakkal, hala içinden bir türlü atamadığı öğretmenlik tutkusuyla, çocuklarına hayali bir ders verir ve ”Paydos çocuklar, paydos” sözleri üzerine perde iner.
Cevat Fehmi, Paydos’u 1947 yılında yazmıştır.Paydos ilk kez 1948-49 sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu Tatbikat Sahnesi’nde Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. Daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları’nda 140 kez sahnelenmiştir. Başkut’un en ünlü oyunu Paydos, yurtdışında oynanan ilk Türk oyunu oldu. Atina’da Argiropulos Tiyatrosu’nda 65 kez oynandı. 1968 yılında Ülkü Erakalın tarafından aynı adla sinemaya aktarıldı. Ayrıca plağa da okunmuştur Paydos.
Yazan: Sholom Aleichem (Tevye ve Kızları adlı eserinden)
Oyun, 1905 yılında Rus Çarlığı topraklarında yer alan Yahudi köyü Anatevka’da yaşayan Tevye ve ailesi etrafında gelişen olaylar merkezinde geçmektedir. Arka planda ise Rus toplumundaki değişimleri ve Yahudi toplumunun yaşadığı zorlukları anlatmaktadır. İlk olarak 1964 yılında Broadway’de Fiddler on the Roof adıyla müzikal olarak sahnelenmişti. Damdaki Kemancı, Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından 1969 tarihinden başlayarak Büyük Tiyatro’da sahnelenmeye başladı, başrolü de muhteşem oyunculuğuyla Cüneyt Gökçer oynamıştır. Aynı adla 1972 yılında Hulki Saner tarafından sinemaya da aktarılmıştır.
Yazan: Aziz Nesin (Toros Canavarı adlı öykü kitabından)
Aziz Nesin’in deyimiyle izahı olmayan şeylerin mizahının yapıldığı oyunda, Nuri Sayaner isimli mülayim bir memur emeklisi, ailesiyle birlikte monoton bir hayat sürmektedir. Aile bir taraftan geçim sıkıntısıyla diğer taraftan onları apartmandan atmak isteyen ev sahibiyle uğraşmaktadır. Tahliye davasını kazanan Sayaner ailesinin sevinci çok uzun sürmez. Ev sahibi, alt-üst kata yerleştirdiği adamlarla ve çevirdiği türlü oyunlarla apartmanı zindana çevirir. Nuri Bey, ailesinin ısrarları sonucu karakola gidip şikayetçi olmak zorunda kalır. Yıllardır aranmakta olan Toros Canavarı adıyla nam yapmış seri katil yerine, emekli memur Nuri Bey polisler tarafından derdest edilir. Nuri Sayaner’in karakola adımını attığı o geceden sonra herkesin kaderi değişecektir. 1965’te Ulvi Uras’ın Toros Canavarı’nda Nuri Sayaner rolüyle olağanüstü betimlemeyle çizmiş olduğu kompozisyonu ve yarattığı karakter hafızalara yer etmiştir. 2015’te yeniden Şehir Tiyatroları’nda sahnelendi.
Yazan: Peter Shaffer
Karakterinin oturmaya başladığı, çok erken ve hassas bir dönemde, farklı toplumsal görüşlere sahip anne ve babasının arasında kalan ve 17 yaşına geldiğinde tutkularının esiri olması sebebiyle, altı atın gözünü kör eden İngiliz genci Alan Strang’in ve onu kurtarmaya çalışan doktoru Martin Dysart’ın hikayesidir. Yargıç tarafından görevlendirilen Dr. Dysart tıpkı bir dedektif gibi, çözmeye başlar sırrı. Bunu yaparken, anne ve baba arasındaki değer yargıları farklılığının, bir çocuğu yetiştirmekteki önemini sorgular ve bununla da kalmayarak toplumdaki değer yargılarının bir insana neler yaptırabileceğini ve insanların bu baskılar sonucu çevresini ve kendi doğasını nasıl tahrip edebileceğini gösterir. İlk kez 1973 yılında Londra’da sahnelenen, ülkemizde de 1974 yılında Cüneyt Gökçer rejisiyle, seyircisiyle buluşan Küheylan, hiç kuşkusuz hala güncelliğini koruyan bir oyun. Cüneyt Gökçer, Alan Strang rolü için 16 yaşındaki Mehmet Ali Erbil’i seçer. Bugün bambaşka birisi olsa da o oyunda sergilediği oyunculuk hala söylenir, zaten aynı yıl da Yılın En İyi Oyuncusu Ödülü’nü almıştır.
Yazan: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Bir Delinin Hatıra Defteri’nin yazarı Nikolay Vasilyeviç Gogol, kitaba palto ve burun hikayelerini de eklemiştir. Memur İvanoviç’in patronun kızına aşıktır. Patronu kızını generallerle evlendirme düşüncesindeyken zaten yaşantısından memnun olmayan İvanoviç delirir ve gittikçe daha da kötüye gider, işte bu sırada kendini yeni İspanya kralı olduğuna inandırır. Kitabın tarzı, adaletsiz dünyanın bir delinin bakış açısından gösterilmesidir.
Gogol’un kitabının da konusu olan makam kavramı, günümüzde de geçerliliğini koruyan, üst makamlarda bulunan kimselerin, kendilerini diğerlerinden üstün görmelerine neden olup, belirli bir mevki sahibi olamamışların ezilmesi ile karşımıza çıkmaktadır. İlk kez Genco Erkal’ın, 1965 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelediği, daha sonra 1969 ve 1992 yıllarında değişik yorumlarla iki kez daha yönetip oynadığı oyun, Türkiye’de oynanan ilk tek kişilik oyun olarak da tarihe geçti. Muhteşem performansıyla adeta kendisiyle özdeşleşen oyunu 77 yaşında geçen yıl yine sahneledi. Aynı oyunu 2008’den beri kapalı gişe oynayan Erdal Beşikçioğlu’nun sergilediği olağanüstü oyunculuk ile de izlemek gerekir. Her iki oyunculuk da muhteşem.
Yazan: Ahmet Kutsi Tecer
Devlet Tiyatroları’nın ilk sahnesi olan Ankara’daki Küçük Tiyatro’nun açılış oyunu olma özelliğini taşıyor (27 Aralık 1947). Köşebaşı uzun yıllar aralıklarla da olsa Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’nda sergilendi. Eser, Rüstempaşa semtinde, içinden yol geçirileceği için bazı evlerinin yıkılması gündeme gelen bir mahalle, bu mahallenin değişim sürecindeki insanları, eski değerlerin temsilcileri, karşısında yenilikçiler ve iki tarafın da eleştirildiği tartışmaları konu alıyor. Eser, The Neighbourhood adıyla İngilizce’ye çevrilmiş, ABD’de sahneye konmuştur. 2008 yılında tekrar sahnelendi, yönetmen Ahmet Kutsi Tecer’in kızı Leyla Tecer’di.
Yazan: Anton Çehov
Çehov’un 1896’da kaleme aldığı bu eser, Anton Çehov’un yazdığı 4 büyük tiyatro eserinden ilkidir. Günümüz insanının, şöhret merakı, yalnızlığı, yüzeyselliği, cahilliği, eylemsizliği, tembelliği, yaşlılığa ve ölüme duyduğu korkusu, güce olan tapınması gibi duyguları ile yakından ilgili olması sebebiyle, 21. yüzyılda da geçerliliğini koruyor.
Çehov, Martı’da bir çiftlikte bulunan orta ve aydın tabakaya mensup insanların yaşayış tarzını anlatmaktadır. Sakin bir akşamüstünde Sorin Çiftliği’nde başlar oyun. Çiftliğin hemen yanı başındaki göl ve martılar önemlidir kurguda. Martı, 1962-63 sezonunda ilk kez Kent Oyuncuları’nın (Yıldız Kenter ve Müşfik Kenter) performansıyla seyircisine ulaştı, adeta onlarla özdeşleşti. Yıllar içerisinde tekrar sahnelendi. Birçok özel, devlet tiyatrosu tarafından sahnelendi.
Kaynak
Şehir Tiyatroları
İş Sanat Masal Tiyatrosu etkinlikleri internetten ücretsiz yayınlanacak