35,2068$% 0.3
36,7672€% 0.92
2.968,33%1,32
4.853,00%0,96
19.410,00%0,95
Amerikan Edebiyatı’nın en önemli yazarlardan biri olan Toni Morrison 18 Şubat 1931’de Ohio’da doğar. Yoksul bir aileye mensuptu; babası George Wofford Ohio, Lorain’in çelikhanesinde kaynakçı olarak, annesi Ramah ise bir lunaparkın tuvaletinde çalışıyordu.
Asıl adı Chloe Anthony Wofford olmasına rağmen bu ismi kullanmaz. Kolay telaffuz edilebilmesi için adını Toni’ye çevirir. Afrika kökenli olan yazar, çocukluk ve gençlik dönemlerinde Afrikalı Amerikalıların yaşadığı ırk ayrımı, sınıfsal fark, cinsiyet gibi bütün baskılara maruz kalır, ancak yaşadığı bunalımlı dönem, sonra pek çok eser vermesine ilham kaynağı olur.
Kendisinin de kabul ettiği üzere, babası kindar bir ırkçıydı. “Beyazların çoğundan hoşlanmazdı” diyecektir Morrison babası için. Hatta bir gün evlerinin yakınında yürüyen beyaz bir adamı döver; zira adamın kızlarını taciz etmek istediğini düşünür. Bu sırada Morrison da, babasına tezahürat yapar; sonradan, “O sayede kazanmanın mümkün olduğunu anlamıştım” itirafında bulunur.
1949 yılında Amerika’da siyahların en prestijli okulu Howard Üniversitesi’ni kazanır. 1955 yılında Cornell Üniversitesi’nden mastır derecesiyle mezun olur. Güney Texas Üniversitesi’nde ders vermeye başlar; 1957 yılında bu görevini Howard Üniversitesi’nde devam ettirir. 1959 yılında Jamaika doğumlu mimar Harold Morrison ile burada tanışıp evlenir; altı yıl süren evliliklerinde iki oğlu dünyaya gelir.
Eşinden ayrıldıktan sonra Random House’ın ilk siyahi editörü olarak işe başlar. Burada neredeyse yirmi yıl kalır ve bir yandan da yazarlık kariyerini ilerletir. Editörlüğü sırasında aralarında Gayl Jones, Toni Cade Bambara, Chinua Achebe ve Athol Fugard’ın da olduğu çok sayıda önemli Afrikalı ve Afrikalı-Amerikalı yazarı keşfeder. Romanları satmaya başlayınca kanatları altına aldığı yazarları maddi olarak da desteklemeye de başlar Morrison. Küçük meblağlı çekler gönderir, çekin yanına da çalışmalarını desteklemek için sembolik bir ödül aldıklarını söyleyen bir not iliştirirdi.
Toni Morrison’un ilk romanı En Mavi Göz, 1970 yılında yayımlanır. Bu eserinde, Batı merkezli güzellik anlayışı ve bu güzelliğe sahip olamadığını düşünen Afrikalı-Amerikalıların kendilerinden nefret etme eğilimlerini konu edinir. Romanın ana karakterlerinden biri Pecola Breedlove adlı siyahi genç kız, ten renginden dolayı kendisini çirkin bulur. Pecola roman boyunca mavi gözlere sahip olmayı arzular, böylelikle toplumda herkes tarafından sevileceğini düşünür ve kabul göreceğine inanır.
“Beyaz taş bebekleri paramparça ettim. Ama asıl dehşet verici olan, aynı dürtüleri beyaz kız çocuklarına karşı da duymamdı. Onları baltayla parçalarken ki hissettiğimi sarsacak tek şey, bunun için duyduğum arzuydu. Başkalarının üzerindeki, benim akıl erdiremediğimi o sihirli etkilerinin sırrını keşfetmek istiyordum. İnsanların bana değil de onlara baktıklarında hayranlıkla of çekmesine; siyah kadınların sokakta onlara yaklaşırken gözlerini kaydırmasına, onlara sahiplenici bir nezaketle davranmasına sebep olan şey neydi?” (En Mavi Göz)
Edebiyat eleştirmenlerinden çok olumlu yorumlar alan Morrison bu romanın ardından 1973 yılında ikinci romanı Sula’yı yazar. Bu romanında, kendi aileleri dahil hiç kimseye, hiçbir yere ait olmayan yapayalnız, Sula ve Nel adında iki kadının 40 yıl süren dostluğunu anlatır. Hayata birlikte tutunur ve birbirlerini tamamlarlar.
“Senin hayatını yaşamıyorum diye nasıl bir hayatının olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun? Bu ülkede bütün siyahi kadınların ne yaptığını biliyorum. N’apıyorlarmış? Ölüyorlar. Tıpkı benim gibi. Ama tek fark, onlar kesilmiş bir ağacın kökü gibi ölüyorlar. Bense, bir servi gibi yıkılıyorum.” (Sula)
Bu eser, ona Ulusal Kitap Ödülü’nü kazandırır. 1977 yılında Süleyman’ın Şarkısı, 1981 yılında ise Katran Bebek adlı romanları yazar.
1988 yılında beşinci kitabı Sevilen ile Pulitzer ödülü kazanır. Siyahi ırk, annelik ve kadın erkek ilişkilerini ele alan, aynı zamanda da Afro-Amerikan tarihini ve kültürünü yansıtan Sevilen, köleliği arkalarında bırakamayan insanların hikayesidir. Morrison’ın Sevilen adlı eseri bir roman olmasının yanı sıra, büyük bir felaketin izlerini ve acılarını silen bir dua niteliği de taşımaktadır.
Yaşamından kesitler taşıdığı düşünüldüğünde, diğer Afrika kökenli yazarlar gibi ümitlerin, özlemlerin ve zenci kadınların geçmişlerindeki anılarını sergileyen yeni bir tür roman arayışının ürünüdür. 1870’li yıllarda Ohio eyaletinde bulunan Cincinnatti’nin kırsal kesimini anlattığı Sevilen için şöyle der: “Sevilen hiç kimsenin hatırlamak istemediği bir hikayedir. Karakterlerin hatırlamak istemediği, benim hatırlamak istemediğim, siyah insanların hatırlamak istemediği, beyaz insanların hatırlamak istemediği… Hiç kimsenin hatırlamak istemediği bir şey varsa o da köleciliktir.”
“…hepimiz etten kemikten yapılma canlılarız; ağlayan, gülen canlılar, otların üzerinde, çıplak ayak dans eden bedenler. sevin onu. bedeninizi sevin. bütün yüreğinizle. dışarıda bedeninizi sevmeyenler var. ondan nefret ediyorlar. gözlerinizi sevmiyorlar; ilk fırsatta onları oymaya hazırlar. sırtınızdaki deriyi de sevmiyorlar. o deriyi yüzmeye hazırlar. ah, benim güzel insanlarım; onlar ellerinizi de sevmiyorlar. o elleri yalnızca kullanır, bağlar, zincire vurur, kesip atar, ya da boş bırakırlar. ellerinizi sevin! sevin. onları kaldırın ve öpün. bir elinizle öteki elinize dokunun, okşayın; ellerinizi yüzünüze sürtün, çünkü onlar yüzünüzü de sevmiyor. yüzünüzü siz seveceksiniz, siz! yo, ağzınızı da sevmiyorlar elbette. orada, dışarıda, ağzınızın yarıldığını görmek, onu bir daha yarmak isteyenler var. o ağızdan çıkan hiçbir şeyi önemsemeyecekler. o ağızdan fırlayan çığlığı duymayacaklar. bedeninizi beslemek için o ağza sokacağınız her lokmayı çekip alacak, size kendi artıklarını verecekler. hayır, ağzınızı sevmiyorlar. onu siz sevmek zorundasınız. işte burada, böyle bir bedenden söz ediyorum. sevilmesi gereken bir bedenden. dinlenmeye, dans etmeye gereksinen ayaklar; dayanağa gereksinen sırtlar; kollara, güçlü kollara gereksinen omuzlar. ey halkım; dinle beni. onlar demirsiz, urgansız ve dik boynunuzu da sevmiyorlar. öyleyse, sevin boynunuzu; ona dokunun, onu süsleyin, okşayın ve dik tutun. ilk fırsatta, domuzların önüne atmaya hazır oldukları iç organlarınıza gelince; onları sevmek zorundasınız. o kara, kapkara ciğeri sevin… sevin onu. ve yüreği, o çarpan yüreği büyük bir aşkla sevin! gözlerden, ayaklardan da çok. özgür havayı içine çekmesi gereken ciğerlerden de çok. yaşam taşıyan rahminizden, yaşam veren özel organlarınızdan da çok. beni dinleyin: kalbinizi sevin! çünkü o bir ödüldür.” (Sevilen)
Toni Morrison, 1992 yılında Jazz adlı romanı yazar. Jazz’da, 1920’li yıllara giderek kentsel bir atmosfer yaratır. Amerika’nın İç Savaş’tan sonraki yeniden yapılanma dönemine atıfta bulunur. 1998 yılında Cennet, 2003 yılında Aşk, 2008 yılında A Mercy’i yazar.
A Mercy, Morrison’ın diğer eserlerinden farklı olarak on yedinci yüzyıla gider. Bu romanında Morrison köleciliğe farklı bir bakış açısı getirir. Romandaki kölecilik ırksal kölecilik değildir. Irk ayrımına uğramadan köle olma durumunu anlatır. İlk bakışta Morrison’un diğer romanlarında kullandığı kölecilik, ırkçılık, annelik, baskı altına alınan kadın, sınıfsal fark gibi motiflerle ördüğü bir roman gibi görünse de, özenli bir irdeleme sonucunda bu romanın pek çok yönden diğer eserlerinden farklı olduğu anlaşılır. Morrison bu eserinde köleciliğe yirmi birinci yüzyıl bakış açısı ile bakarak özellikle ırk farkına dayanmayan köleciliğe farklı yaklaşımlar sunmuştur.
“Korkmayın! Yaptıklarıma rağmen anlattığım şeyler sizi incitmez, sessizce ağlayarak karanlıkta uzanacağıma, kim bilir belki de gözlerimin önünde kan varken, bir kez daha söz veriyorum. Fakat bir daha kollarımı açmayacağım, diş göstermeyeceğim. Bunu söylüyorum. Bir köpeğe benzer bir şeyin çaydanlık buharında oynadığı şu sıralarda size anlattığım şeyi sadece rüyalardakine benzer acayipliklerle dolu bir itiraf olarak düşünebilirsiniz, eğer isterseniz. Ya da rafta duran mısır kabuğundan yapılmış bir oyuncak bebeğin, odanın köşesinde dışa doğru uzayıp gittiğini görürsünüz, ayrıca onun buraya getirilişinin günahı çok büyüktür. Her zaman her yerde garip şeyler meydana gelir. Biliyorsunuz, bildiğinizi biliyorum. Size bir soru ‘’bunun sorumlusu kimdir?” (A Mercy)
Morrison 1981 yılında Newsweek’e kapak konusu olur ve Zora Neale Hurston’dan beri (1943) tüm Amerika çapında okunan bir dergiye kapak olan ilk kadın konumunu elde eder. Kendisi gibi adaylar arasında olan Amerikalı yazarlar Thomas Pynchon ve Joyce Carol Oates’u geride bırakarak, 1993 yılında edebiyat dalında Nobel Ödülü’nü kazanır. Bu seçim herkesi memnun etmez. Siyahi romancı Charles Johnson olayı “siyaseten doğruluğun zaferi” diye niteler. Erica Jong ise “ödülün yalnızca sanatsal değerlendirme sonucu verilmediğini” ileri sürer. Morrison’u ağır eleştiren, Afrikalı-Amerikalı kültürel eleştirmen Stanley Crouch ise Sevilen’i “protest ucuz roman” diye niteler; devamında “umarım ödül onu daha iyi kitaplar yazmaya teşvik eder” der.
Toni Morrison’ın eserlerinde doğaüstü unsurlara bolca rastlanır. “Siyahlar büyüye inanır” der bir röportajında. Hayaletlere inanıp inanmadığı sorulduğunda ise, “Evet, inanıyorum tabii; siz mikroplara inanıyor musunuz? Hayaletler bizim kültür mirasımızın bir parçasıdır” diyecektir. Morrison çocukluğunda ailesinin doğaüstü yaşamla iç içe olduğunu, hatta büyükannesinin lotoda ikramiye kazanacak sayıları bulmasına yardımcı olmak için Morrison’a özel bir rüya defteri tutturduğunu söyleyecektir.
Morrison 1998 yılında The New Yorker’a yazdığı bir makalede ABD başkanı Bill Clinton’ı, Amerika’nın “ilk siyah başkanı” ilan edince, çok tepki çeker. “Beyaz tenine rağmen, Clinton çocuklarımızın yaşadığı süre içinde seçilebilecek herhangi siyahi birinden daha siyah… Kendisi siyahilikle bağdaştırılan hemen her klişeyi bünyesinde barındırıyor; ailesi tek ebeveynli, ortamı yoksul, işçi sınıfından, saksafon çalan, McDonald’s ve fast food seven Arkansaslı bir oğlan.”
Aslında komedyen Chris Rock, Morrison’ın bu tartışmalı ifadesinden iki yıl önce stand-up komedilerinde Clinton’dan siyahi başkan diye söz ediyordu. Ancak Morrison’un bunu dile getirmesi ciddi bir tartışma yaratır.
Toni Morrison, Princeton Üniversitesi’nde 20 yıl çalıştıktan sonra 2006 yılında emekli olur. 5 Ağustos 2019’da 88 yaşında yaşama veda eder.
Kaynak
Toni Morrison’un A Mercy Adlı Eserine Yeni Tarihselci Bir Yaklaşım, Tarihin Kaybolmayan İzleri, Toni Morrison‟ın Sevilen (Beloved) Adlı Romanında Unutulmayan Geçmişin En Acı Yüzü : Sevilmeyen Sevgili , Postkolonyal Çalışmalar Işığında Afro-Amerikan Edebiyatından Örnekler (1890-1950), Büyük Yazarların Gizli Hayatları
Remziye Acemoğlu “Konuşan Dikiş Makinesi” Röportaj