35,3487$% 0.5
36,7706€% 0.16
2.956,26%0,01
4.781,00%-0,99
19.156,00%-0,97
Türk Edebiyatı’nın önemli öykü yazarlarından Tomris Uyar, 15 Mart 1941’de İstanbul’da dünyaya gelir. İyi eğitim almış bir ailede büyüyen yazarın annesi Celile Girgin ve babası Fuat Gedik, hukuk öğrenimi görmüş, bunun yanında edebiyatla da ilgilenmiş kişileridir.
Tomris Uyar, dil eğitimine büyük önem veren ailesinden bir söyleşide şöyle bahseder:
“Annem Celile Girgin ile babam Fuat Gedik, hukuk öğrenimi görmüşlerdi. Ailedeki herkes (büyükannem ve büyükbabam da dahil) edebiyata düşkündü. Babamın mesleki kitaplarının yanı sıra edebiyat konusundaki denemelerini derlediği kitapları vardı. Ailemdekiler yabancı dil bilmelerine karşın benim önce Türkçe’yi sonra Osmanlıca’yı doğru tanılarıyla okumama özen gösterirlerdi. Belki koyu bir Türkçe aşığı olmamı bu özene borçluyum.”
Tomris Uyar, annesi Celile Gedik ile, 1942
Edebiyatla iç içe büyüyen Tomris Uyar, orta öğrenimini İngiliz High School’da tamamlar, ilk çevirilerine ortaokul ikinci sınıfta başlar. Bu dönemde babası tüberküloz hastalığı geçirir ve baba-kız ilişkilerinde kopukluk yaşanır. Bu durumu Uyar: “(…) hasta olmasaydı da ilişkimiz bu kadar olacaktı. Belki de hastalığı onun bana olan uzaklığını daha kolay kabullenmemi sağladı” diye anlatır.
1961’de Arnavutköy Kız Koleji’ni bitiren Tomris Uyar, lisede kurgu eğitimi alıp tiyatroyla ilgilenir. Tomris Uyar, hayran olduğu ilk yazarın Reşat Nuri Güntekin olduğunu söyler, daha koleje gitmeden önce klasiklerin çoğunu okuduğunu ve onu güncel edebiyatla tanıştıran ilk öğretmeninin Vildan Acuner olduğunu ekler. 1962’de Tagore’nin Şeker Bebek adlı masalını çevirir.
1963’te İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin Gazetecilik Enstitüsü’nde üniversite eğitimini tamamlayan Tomris Uyar, kolejde okuduğu zamanlarda tanıdığı Ülkü Tamer ile evlenir. Önceleri de ufak tefek çeviriler yapan Tomris Uyar, Ülkü Tamer ile evlendikten sonra, çeviri işini daha da genişleterek Varlık ve Yeni Dergi’de yayımlanacak çeviriler hazırlar. O dönemler hamile olan Tomris Uyar, hamileliğinin son aylarında annesinin ölümü sonrasında acı bir kayıpla daha karşılaşır. Eylül adındaki kızını emzirirken boğazına süt kaçıp boğulması sonucu kaybeder, bu acı olaydan sonra Ülkü Tamer’le olan evliliği de sona erer.
Ülkü Tamer ile Tomris Uyar’ın nikah töreni
1964 yılında R. Tomris imzasıyla çeviriler yapan Tomris Gedik’in, R’si kimilerine göre babaannesi Refia Hanım’dan gelir, kimileri de Richard Tomris diye dalga geçer. O dönemde İstanbul’a tayini çıkan Cemal Süreya ile tanışır. Birlikte edebiyat, sanat, tiyatro gibi sohbetlere katılıp yakınlaşırlar, çeviri yaparlar.
1965 yılında Uyar, John Hersey’in Hiroşima adlı romanını çevirir. G. Apollinaire’in Bir Aşk Kırgınının Şarkısı şiirini ve Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens adlı çocuk kitabını Cemal Süreya ile birlikte çevirir. Pablo Neruda’nın Yağmurdaki Atlı, Unutmak Yok, Ercilla, Yalnız Adam şiirlerini çevirir.
“Bir armağan gibi iç açıcıydı. Küçükken Noel ağacının ışıkları, gece duasının ezgisi, gülümseyen yüzlerin sevecenliği işte böyle bir parıltı katardı aldığım armağana. “Sizin dünyada insanlar,” dedi Küçük Prens, “bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar.” “Bulamıyorlar,” dedim. Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir.” “Doğru,” dedim. Küçük Prens ekledi: “Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir.” (Küçük Prens)
Cemal Süreya, Tomris Uyar, Yusuf Atılgan
Tomris Uyar, Tanışma Günleri/Anları kitabında “Bu çevirileri yapmak için Cemal Süreya’nın benim yardımıma gereksinimi yoktu. Fransızca’yı bilen oydu; bana, onun önerdiği Türkçe karşılıkları benimseyip benimsemediğimi belirtme görevi düşüyordu. Dilinin büyüsüne kapılıp çeviriyi özgün metine göre çok daha sevimli, alımlı hale getirebilecek bir şairin, bu eğilimini bir anlamda denetleyebilmemdi. Belki de evde sık sık yaptığımız bu tartışmayı somutlamak için bu ürünleri seçmiştik. Günler yetmiyormuş gibi geceleri de uykudan fırlayıp yeni önerileri sigara paketlerinin arkasına yazıyorduk. Gören olsa, dünyayı kurtarmakta kararlı olduğumuzu sanırdı. Birbirimizin diliyle zenginleşiyorduk galiba.” diye yazar.
Cemal Süreya ve Tomris Uyar eşlerinden ayrılmıştı; 3 yılı beraber geçirirler.
Ellerini alıyorum sabah kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
İstasyonda tren oluyor biraz
Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım
Cemal Süreya (Gül)
Cemal Süreya ile olan ilişkisi sorulduğunda şöyle der Tomris Uyar: “Beni bıraktı, rahat edemedi, ona göre bana sahip olunamazdı. Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikayen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim; benim ağzımdan kimse duyamayacak dedi ve doğrusu hiç yazmadı.”
1966 yılında Cemal Süreya ve Ülkü Tamer’le birlikte Papirüs isimli dergiyi çıkartırlar, daha sonra Papirüs’te çıkan bir yangından dolayı Tomris Uyar’ın öykü dosyası yok olur. Bu dosyada yer alan Kristin adlı öyküyü 1965’te Türk Dili’nin Mart sayısında yayımladığı için yok olmaktan kurtarır. Papirüs yandıktan sonra Tomris Uyar, Yeni Dergi’ye yazmaya devam eder.
“İlk öykülerim, Papirüs dergisi yangınında yandı. Onları unuttum. O dönemde sizi öykü yazmaya iten dergiler vardı, öykünüzün o dergilerden birinde yayımlanmasına sevinirdiniz. Mehmet Fuat’ın yönettiği Yeni Dergi’de söz gelimi. Papirüs’ü zaten Cemal Süreya ve Ülkü Tamer’le birlikte çıkarıyorduk. Cemal Süreya, sırtımın sıvazlanmasından hoşlanmadığımı bildiğinden hiçbir kayırma söz konusu değildi. Yine de Yeni Dergi’ye yazmayı da aksatamazdım ki kendi dergisinde yazıyor demesinler.”
Tomris Uyar, 1967 yılında Turgut Uyar’la evlenir. “Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim, o da eşinden ayrılmıştı İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatı bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hala duruyor bende. Genellikle şiir üzerine düşünceleri konuşurduk. Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönemden geçiyordu. Evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlikten şiiri de etkilenmişti. Yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum, ama çok konuştuğum ve çok şiir yazmasına yeltendirdiğim için nihayetinde yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.”
Tomris Uyar, Turgut Uyar, Selim İleri
Tomris Uyar, 1968 yılında F. Scott Fitzgerald’dan 1 Mayıs, bir yıl sonra da Edgar Allan Poe’dan Altın Böcek adlı öykü kitaplarını çevirir. Altın Böcek ilk çeviri kitabı olarak yayımlanır. Çeviriye önem veren Tomris Uyar, onlarca eser çevirisi yapar.
Kendisini tanımlarken bizzat yazar-çevirmen ifadesini kullanan Uyar, çeviri yapmaya Türkçe’deki yetkinliğini geliştirmek, anadilinin sınırlarını keşfedebilmek, dolayısıyla da Türkçe’nin olanaklarını zorlayarak kendince bir edebiyat dili kuran iyi bir yazar olabilmek amacıyla başladığını pek çok kez dile getirmiştir. Bu gibi ifadeler Uyar’ın çeviriyi yazarlığa giden yolda bir başlangıç noktası ya da bir eğitim aracı olarak gördüğünü akla getirse de, çeviri Uyar için geçici bir ilgi alanı değil, hayatı boyunca eserler üretmeyi sürdürdüğü, yazarlığıyla koşut ilerleyen bir diğer meslek olmuştur.
Öykülerinden önce İngilizce çevirileriyle tanınan Tomris Uyar’ın en güzel çevirileri Virginia Woolf’tan yaptığı çeviriler olarak kabul edilir. Virginia Woolf’u Türkçe’ye en iyi çeviren sanatçı olan Tomris Uyar, yazar kişiliğinde önemli etkisi olan Woolf’un kendisinden çok onu çevirmeyi sevmiştir. Dilini durulaştıran, Türkçe’sini yıkayan bir kaynaktır Woolf.
Günlüklerinde de denemelerinde de Virginia Woolf’a olan hayranlığından sıkça söz eden Tomris Uyar, özellikle Mrs. Dalloway romanının etkisinde kalmıştır: “Yığınla öykümü elimden almış bir o kadarına da esin kaynaklığı etmiş bir çeviriyi gözden geçiriyorum, yayına hazırlıyorum sonunda. Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway’ı bu roman.”
“Hepimiz birer mahkum değil miydik? Geçenlerde çok iyi bir oyun okumuştu, oyundaki adam hücresinin duvarına bir şeyler çiziyordu, hayat da böyleydi işte. Boyuna duvara bir şeyler çiziyorduk.”
“Zaman direklere çarpar. Kalakalırız. Duygudan yoksunuzdur, insanın gövdesini ayakta tutan, artık alışkanlıkların iskeletidir. O da bomboştur zaten.” (Mrs. Dalloway)
1969 yılında oğlu Hayri Turgut Uyar dünyaya gelir.
Yazarlık hayatına öykü ile başlayıp öykü ile devam eden Tomris Uyar, on bir öykü kitabı yazmıştır. Yazarın ilk öykü kitabı, 1971 yılında yayımlanan İpek ve Bakır’dır. Bunu 1973 yılında Ödeşmeler ve 1975 tarihli Dizboyu Papatyalar adlı öykü derlemeleri izler. 1979 yılında Yürekte Bukağı, 1981 yılında Yaz Düşleri Düş Kışları, 1983 tarihli Gece Gezen Kızlar ile üretkenliğini sürdürür. 1985 yılında Rus Ruleti/Dön Geri Bak adıyla yazarın bu iki kitabı bir arada basılır. 1986 tarihli Yaza Yolculuk ile ikinci kez Sait Faik Hikaye Armağanı’na layık görülür. 1990 yılındaki Sekizinci Günah’ı, iki yıl sonra Otuzların Kadını takip eder. Aramızdaki Şey 1998 yılında, son öykü kitabı Güzel Yazı Defteri ise 2002 yılında yayımlanır.
1970
Turgut Uyar için “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan öte bir şeydim, bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için sıkılıyordum tabii.” demiştir.
Turgut Uyar’ın ölümünden sonra kurduğu bir cümlede aralarındaki ilişkinin gücünü ele verir aslında. “Turgut beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.”
Turgut Uyar, Tomris Uyar, Edip Cansever
İpek ve Bakır’da sıradan insanların gündelik hayatından sahneler sunan öyküler yer alır. Yine de seçilen karakterler, bir yanlarıyla yalnız kalmışlardır; genel gidişatın bir şekilde dışındadırlar. Ödeşmeler’de yine bir şekilde hayatın dışında kalmış kişilerle onların kendileriyle ya da çevreleriyle giriştikleri ödeşmeler öykülere konu edilir.
1970’lerin ortalarına geldiğimizde, yalın, ama şiirsel dili kimi zaman hüzünlü, kimi zaman alaylı gözlemlerinin ışığı altında, dünyalarına girdiği sıradan insanların gündelik hikayeleri üzerine kurulu Tomris Uyar öykücülüğü, Dizboyu Papatyalar ile ufuklarını genişletir. Yürekte Bukağı’da yazarın, yeni anlatım olanaklarını araştırdığı ama temelde toplumsal baskının gölgesinde geçen yaşamlara yönelttiği bakışlarıyla kendini belli eden öyküleri yer alır.
Yaz Düşleri Düş Kışları, düşlerin peşine düşmüş bir Tomris Uyar’ı karşımıza çıkarır. Bu kez düşlerin egemenliğinde, gündelik gerçeklere sıkışmış insanların, kendilerini ve çevrelerini anlamlandırma çabaları öykülere konu edilir. Tomris Uyar, Gece Gezen Kızlar öykü kitabı ile o güne kadar şiirsel izlenimciliği, toplumsal olaylara olan duyarlılığı ve bunu yansıtmadaki yalınlığı sıradan insanların gündelik hayatlarına dikilmiş eleştirel, ama umutlu gözleriyle tanınan Tomris Uyar artık çağdaş masallara, metinler arası ilişkilere, soyutlamalara, çok katmanlı metinlere yönelir. 1987 Sait Faik Armağanı’nı alan Yaza Yolculuk’taki bütün öyküler, toplumsal çalkantıları, bir hikayenin verebileceği ölçülerle verirler; altını kalın kalın çizmeden, bağırmadan, abartmadan, insanlarla, insanların özlemleriyle, yalnızlıklarıyla, acılarıyla, umutlarıyla, umutsuzluklarıyla, soyut kavramlarla değil.
Tomris Uyar, soyutlamaları yüzünden belki bazı çevrelerce pek anlaşılamayan Sekizinci Günah’ta, herkesi, ama belki de daha çok kadınları ezen gündelik hayatın görünümlerini, fantezi ve belirsizlik kanallarından geçirterek bu türden modern bir hoşnutsuzluğu dile getirmek ister. Otuzların Kadını, geçmişle şimdiyi, yaşanmışla yaşanıyor olanı karşı karşıya getiren çok katmanlı bir metindir ve kurgu olanaklarını araştıran bir yazarın gelebileceği doruklardan birini göstermesi açısından önemlidir. Aramızdaki Şey’in, dikkati çeken özelliği deneyselciliği değil. Bu kitapta da yazar anlatım olanaklarını araştırır, kendini yinelemekten kaçınır; ama bu tutkusunda daha sakin olduğu sezilir. Tomris Uyar’ın bu kitabı, bir olgunluk dönemi yapıtı olarak, kendini kendine ispatlamış bir yazarın yazdığı öykülerden oluşur.
Hikaye hakkında düşüncelerini belirten Tomris Uyar, bir söyleşide en beğendiği ve severek okuduğu yazarları “Halit Ziya, Reşat Nuri, Sabahattin Ali, Sait Faik, Nezihe Meriç, Onat Kutlar, Vüs’at Bener… Yabancıları da sayarsak çok uzun liste olacak. Çehov ile Mansfield’i unutmamak gerek ama” diyerek belirtir.
Başka bir yazıda yine benzer bir soruya “Öykü idmanı için Çehov’u okuyorum hala, yazma keyfini kazanmak için Truman Capote’yi, Katherine Mansfield’i, Türk Edebiyatı’yla bağımı diri tutmak için Halit Ziya’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Reşat Nuri’yi, Sait Faik ile Sabahattin Ali’yi saymam zaten gerekmiyor, değil mi?” diye yanıt vermiştir. Böylelikle Tomris Uyar’ın öykü anlayışının oluşmasında etkili olan isimler daha net anlaşılır.
Her zaman öyküyü, romana göre daha yeni ve deneysel bulan Tomris Uyar’ın öykülerinde şiirsel bir dil vardır. Şiirsel bir dille şiir dilinin farklı olduğunu belirterek “Yalnızca roman değil, şiir de bana uygun değil” diye, kendisine en uygun türün öykü olduğunu söylemiştir.
Yaşadığı olayları ve izlenimleri günlüklerinde toplayan Tomris Uyar, ilk olarak 1975’te günlük yazmaya başlar. O zamana kadar yaşadıklarını anlatan Gündökümü, 1975 ile 1979’a kadar geçen senelerinin tamamını anlatan Sesler, Yüzler ve Sokaklar adlı günlükleri yayımlanır. Daha sonra aynı yılları kapsayan ve anılarının toplandığı kitap, Gündökümü adı ile çıkartılır. 1980 ile 1984 yılları arasını kapsayan dönemi anlatan Günlerin Tortusu iki baskı halinde yayımlanır. 1985 – 1989 yılları arasındaki dönemi Yazılı Günler adı altında yayımlanır, daha sonra 1990 – 1994 yıllarını anlatan Tanışma Günleri/Anıları ve 1995 – 1999 yıllarını anlayan Yüzleşmeler adlı günlükler takip eder.
Tomris Uyar’ın yazdığı tüm günlükler Gündökümü adı altında toplanarak Bir Uyumsuzun Notları alt başlığı ile yayımlanmıştır. Uyumsuz ifadesinin seçilmesi yazarın soyadının tersine, ironi yaratan bir kullanım olmasından dolayıdır. Bunun yanında yazarın yaşadığı, yazdığı dönemde, hayata karşı duruşu, direnişiyle, diğer insanlardan farklı kişilik yapısından ve sanatında etkilendiği isimlerden de kaynaklanmaktadır.
Tomris Uyar ABD gezisinde Grand Canyon’da, 1978
Tomris Uyar, sanat hayatı boyunca yaptığı çevirilerden ve yazdığı öykülerden dolayı birçok ödül almıştır. 1975 yılında Turgut Uyar’la birlikte Lucretus’tan çevirdiği Evrenin Yapısı adlı şiirle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü, 1980 yılında yazdığı Yürekte Bukağı adlı öykü kitabı ile ilk kez Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, 1986 – 1987 yılında çevirdiği Hiawatha ile Avni Dilligil Tiyatro Ödülü’nü, Yaza Yolculuk adlı öykü kitabı ile ikinci kez Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, 1999 yılında Tennessee Williams’ın Yağmur Gibi Söyle Bana oyununu ile Yılın Çeviri Kitabı Ödülü’nü, 2002 yılında yayımlanan son öykü kitabı Güzel Yazı Defteri ile de Yılın Telif Kitabı Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır.
1999 yılından beri yemek borusu kanseri nedeniyle tedavi gören Tomris Uyar, 4 Temmuz 2003’te hayata veda eder.
11 Mayıs 2020’de Google da Tomris Uyar’ı anasayfasında bir logo ile andı.
Kaynak
Kırıkkalem Dergisi-Altı Aylık Dergi Sayı: 11 Haziran-Aralık 2018 , Çağdaş Türk Edebiyatı’nda Kadın Yazarlar, Hayata Edebiyatla Direniş: Tomris Uyar ve Virginia Woolf’un Günlüklerinde Yükselen Kadın Sesi, Tomris Uyar’ın çevirmen ve yazar kimliklerinin etkileşimi, Türkoloji Sempozyumları (20-22 Ekim 2011) Bildirileri – Tomris Uyar’ın Öykülerinde Kurgu, Katherine Mansfield’in Bahçedeki Eğlence Adlı Öykü Kitabı ile Tomris Uyar’ın İpek Ve Bakır Kitabının Psikanalitik Açıdan Karşılaştırılması, Tomris Uyar’ın Öykücülüğünde Toplumsal Güncellik Ve Biçimsel Arayışlar
Birçok kişi PKKdan kaçıp eski yaşamlarına dönmek istiyor