34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
20.381,00%1,12
AFFEDEMEMEK
Yıllar önce beni terk eden anne ve babam tam karşımda oturuyordu. Bin pişmanlıkla gözlerimin içine bakıyorlardı. Onları affedeceğimi zannedip umutlanıyorlardı. Ben de korkusuzca onların gözlerinin içine bakıyordum. İçimde onlara dair hiçbir duygu yoktu. Ne sevgi, ne öfke, ne nefret ne de özlem… ben yirmi yıldır onlarsız yaşıyordum ve buna alışmıştım. Anne babaya en ihtiyacım olduğu zamanlarda yoktular. Şimdi olmalarının ne anlamı vardı? Ellerimi masanın üzerine koydum. Gözlerimi diktim ve dedim ki “bunca yıl sonra beni aradınız, buldunuz. Elinize ne geçti?” Bu soruyu o kadar sakin sormuştum ki onları önemsemediğimi iliklerine kadar hissetmişlerdi. Annem, ellerini ellerimin üzerine koydu. “Kızım,” dedi “biz sana kendimizi affettirmek, bir aile kurmak istiyoruz.” Yavaşça arkama yaslandım. Sinsi bir gülüş attım. “Aile olmak mı?” diye sordum. “Benim bir aileye ihtiyacım yok. Bir çocuğun aileye ihtiyacı vardır. Ben o yaşı çoktan geçtim.” Bu cümleler, bir balığın istemeden oltaya takılması gibi ağzımdan dökülüvermişti. Annem, bu laflarımdan sonra gözyaşlarına hakim olamadı. Musluktan boşalır gibi döküldü gözyaşları… bu sefer babam lafa atladı. “En azından bizi bir dinle. Belki affedersin,” dedi. Duyduklarıma inanamıyordum. Yeni doğmuş bir bebeği cami avlusuna bırakıp kaçmanın neyi açıklanabilirdi ki? Bir anne, çocuğu için ölümü bile göze almaz mıydı? O kadar şaşırmış ve o kadar üzülmüştüm ki birden bütün sesler uğultuya dönüştü. Tüm bu yaşananları sindirmeye çalışıyordum. “Biraz hava almam lazım,” diyerek yanlarından uzaklaştım. Dışarı çıkınca yüzüme tuzlu bir rüzgar çarptı. İçime temiz havayı çektim. Burnuma uzaklardan deniz kokusu geldi. Başımın döndüğünü hissettim. O an etrafımdaki her şey birbirine benzemeye başladı. Kulağımdaki uğultular artıyor, gözlerim kararıyordu. Tekrar temiz havayı içime çektim. bu sefer tuzlu bir koku geldi burnuma. Daha iyi hissedene kadar bekledim. Sonra tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım. Yüzüme çarptığım su beni kendime getirdi. Anne ve babamın yanına geri döndüm. Ben gelene kadar onlar da kendilerini toparlamışlardı. Sandalyeme oturdum. Babam, “daha iyi misin?” diye sordu. “Evet,” diye yanıt verdim. Kendimi daha iyi hissediyordum ama içimde bir eksiklik vardı. Bu eksiklik taa derinlerden geliyordu. Güçsüz bir biçimde, “anlatın,” dedim. Bunu söylerken gözlerinin içine bakmadım. Bu cevap önce içimden çıktı, sonra ağzıma geldi ve oradan babamın kulaklarına ulaştı. Onlar anlat dememe o kadar sevindiler ki babam sanki olduğu yerden göklere zıplamıştı. Annem de mutluluktan ne diyeceğini şaşırmıştı. Babam anlatmaya başladı: “Biz annenle evlendiğimizde çok gençtik. İşimiz, evimiz, paramız hiçbir şeyimiz yoktu. Ailelerimiz de genç yaşta evlendiğimiz için bize kızgındı. Bu yüzden bize yardımcı olmadılar. Sonra sen girdin hayatımıza. Biz bir şekilde açlığa, soğuğa dayanırdık ama sen dayanamazdın. Senin yetimhanede daha rahat bir hayat yaşayacağını düşündük. Bu yüzden terk ettik. Ne yaptıysak seni sevdiğimiz için yaptık.” Bu cümleler kulağmda uğultuya dönüştü. Olduğum yer sanki daraldı ve beni ikiye katladı. Nefes almakta zorlanıyordum. Gözlerimden yaşlar akarken “herkes anne ve baba olmamalı,” deyip ayağa kalktım. “Sizi bir daha görmek istemiyorum,” diyerek oradan uzaklaştım. Gökyüzünün bile dar geldiği bu dünyadan kaçarak kurtulamıyordum. Arabalar yanımdan hızlıca geçiyor, hepsi bana kırgın hayatımı hatırlatıyordu. Gözyaşlarım, gözümün içinde kurumuş kalmıştı. Umutsuzca nişanlımın yanına gittim. Onun kollarında ağladım. “Kalbimi söküp alsalar benden. Sonra da paramparça etseler canım bu kadar yanmazdı,” dedim. Elleriyle yüzümü okşadı. Gözyaşlarımı sildi. Ona olan biten her şeyi anlattım. “Sen bilirsin ama,” dedi “herkes ikinci şansı hak eder.” Onları affetmeyi düşününce içimdeki nefret dağ olup taşıyordu. O kadar öfkeleniyordum ki dünyaya sığamıyordum. Çocukluğum geliyordu aklıma. Düştüğünde, dışlandığında, sevindiğinde kimsesi olmayan çocukluğum.. bir sığınağı olmayan çocukluğum… o zaman sinirlerim daha da artıyordu. Ateşim herkesi yakacak kadar yükseliyordu. Beni tüm bu duygu karmaşasından sevdiğim adam kurtardı. Benimle öyle güzel ilgilendi, beni öyle güzel sevdi ki biraz olsun sakinleştim.
Anne ve babamı affetmem tam iki ayımı aldı. İki ayın sonunda onlarla görüşmeye başladım. Bir süre beraber vakit geçirdikten sonra onları nişanlımla tanıştırdım. Nedenini bilmediğim bir şekilde bu ilişkiye karşı çıktılar. O an sinirden gözüm döndü. Sinirle ayağa kalktım. “Siz benim yanımda yokken o vardı. Yaralarımı sardı, sizin esirgediğinizi sevgiyi, ilgiyi, şefkati her şeyi bana o verdi. Sizin küçümsediğiniz o adam benim ailem. Ayrıca sizi affettiysem onun sayesinde. Bana sizi o affettirdi ama siz hiçbir şeyi hak etmiyorsunuz. Yürü sevgilim gidelim.” Dedim beraber el ele tutuşup oradan uzaklaştık. Bir daha da onları hiç affetmedim.
BURAK GÜRDAL- Güvercin Kovalayan Memur