İnsanlar harıl harıl yazıyor. Yeni bir tabir; Korona Günlükleri… Ne yaptın, ne ettin sualleri. “ Yediğin, içtiğin senin olsun gezip, gördüklerini anlat” cümlesinin güme gittiği bir gezi yazısı mahiyetinde zamanın yollarında duraklayarak yazılmış birer hatıra defteri… Kim bilir belki de bu satırlar yakacak birilerini!
Ben anlatayım biraz. Siz, sadece dinleyin. Zira dinlemek, herkesin olur olmaz yerlerde konuşmaya çalıştığı çağlarda şerefli bir baş kaldırıdır!
Sizler cümlelerini üç-beş kuruşa satmayan insanların kervanlarına katılın.
Bu acımasız salgın başlayıp da balık istifi evlere tıkıldığımız zamanlarda herkes bizlerden daha çok yazmamızı bekledi. Elbette zaman yazmak için gerekliydi ve elimizde bolca hatta biraz fazlaca zaman vardı. Peki biz ne yaptık? Yazdık tabiî ki… Ama her seferinde olduğu gibi pişman olduk. Zira bu vetire (süreç) insanlarda bir farkındalık oluşturur zannediyorduk. Yayınevleri biraz olsun banka mantığından uzaklaşır, insanlar bir sayfa olsun kitap okur, dergiler ünlü edebiyatçıların değil gerçek sanatseverlerin peşinden koşar, gazeteler doğruları söyler ve sözlerini tutar sanıyorduk. Şiirler yazıyorduk. İnsanların yüreklerine dokunur umuduyla… Masallar kaleme alıyorduk. Çocukları tablet başına değil kitap başına oturturlar diye. Vecizeler haykırıyorduk. Sesimiz duyulsun istiyorduk. Ama olmadı işte… Yine olmadı. Yine aziz ve necip (!) Türk halkı bizi şaşırtmadı. İnsanlar yine dizi, sigara, sosyal medya, futbol ve para dışında hiçbir şeyi umursamadı. Dediğim gibi şaşırmadık. Ama biliyor musunuz? Bu defa şaşırmayı çok isterdik…
Muhammet Baran ASLAN