34,5856$% -0.03
36,2401€% 0.47
2.968,53%-1,21
5.035,00%-0,74
20.080,00%-0,58
Ganîzâde Mehmet Nâdirî (d.1572 – ö. 1627) (Osmanlı âlimi, şair ve hattat)
Atai ve Katib Çelebi gibi müellifler tarafından doğum tarihini 980 (1572) olarak kaydedilen Ganîzâde Nâdirî kendisiyle aynı mahlası taşıyan Bağdatlı Nadiri ile karıştırılmaması için Ganizade olarak anılmıştır. Tam adı Abdülgani-zade Mehmed Nadir Efendi şeklindedir ancak asıl adı Mehmed’dir.
Bolu’nun Gerede kasabasından önemli bir kişi olan Bursa ve İstanbul’da çeşitli medreselerde müderrislik yapan Abdülgani Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Abdülgani Efendi medreselerdeki müderrislik görevi dışında Şam, Kahire ve İstanbul’da kadılık yapmış, kısa bir süreliğine Anadolu kazaskerliği yapmış ve 995’de (1587) Bursa’da vefat etmiştir. Aynı zamanda Ganizade’nin dedesi olan Bayezid Efendi de tanınmış bir kadıdır. Ailesinde hem babasının hem de dedesinin ilimle yakından ilişkisinin olması sebebiyle ilk eğitimi aile içerisinde almış ve Şehname’sinde belirttiği üzere ilim ve edebiyat meclislerinde bulunmuş, Keşşaf, Envar-ı Tenzil, Dürer ve Gürer, Mevakıf, Sahih-i Buhari, Mesabih, Tenkih ve Tavzif gibi medreselerde okutulan ders kitaplarını da okumuştur.
İyi bir medrese eğitimi aldıktan sonra III. Murad’ın da hocalığını yapan Hoca Sadeddin Efendi’den mülazim olmuştur. 1000 (1592)’de kırk akçe ile İstanbul’da Papasoğlu Medresesi’nde müderrisliğe başlamış ardından 1005’te (1596-1597) Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreselerinde görev aldı. Bu dönem içerisinde Şeyhülislam Sun’ullah Efendi’nin kızıyla evlendi.
1011 (1602)’de ilmiye sınıfından ayrılarak kadılık mesleğine geçmiş, bu geçiş Selanik kadılığına tayin edilmesiyle gerçekleşmiştir. Bu görevin ardından Kahire ve Edirne’de kadılık görevlerinde bulunmuş ve Edirne’de kadılık görevini sürdürürken I. Ahmed’in dikkatini çekmiş bu sebeple de İstanbul kadılığına tayin edilmiştir. 1018 şevvalinde (Ocak 1610) bu görevinden azledilerek Galata kadılığıyla görevlendirilmiş, iki yıl bu göreve devam ettikten sonra Anadolu kazaskerliğine yükseltirmiştir. 1028 şevvalinde (Eylül 1619) Şeyhülislam Zekeriyyazade Yahya Efendi’nin yerine Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir. Bir yıl sonra bu görevden emekliye ayrılmıştır fakat bu ayrılık bazı kaynaklarda azil şeklinde de yer almıştır. 1031 (1622)’de Galata kazası arpalık olarak kendisine verilmiştir ve bundan iki sene sonra tekrardan Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir. Bu görevden de 1034 şevvalde (Temmuz 1625) ayrılmış, altı ay kadar felçli olarak yatmış ve 1036’da (şubat 1627) İstanbul’da vefat etmiştir. Naaşı Fatih’teki Abid Çelebi Mescidi haziresine defnedilmiştir.
Ölümü için “el-Cennetü mesvah” ve “Nadiri gitti bu devrin hayfa” şekillerinde tarih mısrası düşürülmüştür.
Ganizade Nadiri üslubu içerdiği süs ve ahenk yönüyle Baki’yi, coşkulu ve sanatkarane anlatımı yönüyle Şeyhülislam Yahya ile Nef’iyi anımsatır.
Gazel ve kasidelerinde başarılıdır ve kasidelerinden en güzeli ise yetmiş dört beyitlik mi’raciyyesidir. Bu mi’raciyesi coşkun, samimi ve şairane bir üslupla yazılmıştır.
Şiirlerinde söz ve mana sanatlarını başarıyla kullanmış aynı zamanda vezin ve şekil bakımından da kusursuz sayılabilecek şiirler meydana getirmiştir. Birçok Arapça ve Farsça terkibe yer vermiştir şiirlerinde. Ganizade aynı zamanda sülüs, nesih, rik’a ve ta’likte devrin önemli hattatları arasında yer almıştır.
Şiirlerinde maddi aşk yanında ilahi aşk, dünya sevgisi yanında ahirete dair korkuya yer verdiği için mutasavvıf şairler arasında yer almasa da tasavvufu şiir için bir araç olarak kullanmıştır. Pek çok şiirinde karşımıza çıkmasa da bazı beyitlerinde hikemi söyleyişlere de rastlanır.
Tenasüp, teşbih, istiare, mecaz gibi edebi sanatlara şiirlerinde etkili bir şekilde kullanmıştır.
Şiirleri şekil ve vezin açısından kusursuz sayılabilecek düzeydedir. Çoğunlukla zengin kafiyeyi kullanmayı tercih etmiştir ancak tam kafiyeli ve cinaslı kullanımlara da yer vermiştir.
ŞEHNAME’SİNDEN BEYİTLER
Getür sakiya bir mey-i ergavan
Ki ser-mest ola neşvesinden cihanDiyem nice bin beyt-i safvet şi’ar
Olam ben de Firdevsi-i rüzgarCihan halkı yek-ser fena-der-fena
Heman vech-i Rabbünde ancak bekaFena-yı cihan vahy-i mansusdur
Hayat-ı ebed Hakka mahsusdur.Ne mümkin helalin virüp gayre merd
Diye sonra itsem gerektür neberdYedi başlu ejderdür ol nam-dar
Her iklimi bir başdan alsa ne varKasîde gazel tarzına Rûmiyân
‘Acemler kadar gerçi şânKanı Rûmda öyle bir mesnevî
Ki ma‘ni vü lafzı ola hep kavîBenem server-i Âl-i Cengîz Hân
Re‘âyâmuz olmuşdur ÎrâniyânNedür birkaç Îrânî-i hîle-cû
K’ola hayl-i Cengîz ile rû-be-rûAlup tâc-ı şâhı idem ser-nigûn
Nişîmen kılam bâze vakt-ı sükûnÇü şâha rücû’ eyledi Kârçıgay
O sâ‘at hemân itdi tebdîl-i câyBilince anı sadr-ı âlî- cenâb
Güher dökdi erkâna itdi hitâbKi ey serverân hâyli müşgil bu hâl
Ki şâh-ı ‘Acem karşu gelmek muhâlMeğer kim idüp Erdebil’e hücûm
İdem kahr ile anı me‘vâ-yi bûmSalup şâha bir şu‘le-i serkeşi
Uram kabr-i ecdâdına âteşiKi şâyed geçüp tîr-i gam cânına
Zarûrî gele ceng meydânına
DİVAN’INDAN GAZELLER
Gazel-1
fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilün
Ey zülâl-i meşrebünden reşha cûy-ı selsebîl
Âteş-i ‘ışk-ı cemâlünde semender Cebrâ’îlMeş‘al-i nûr-ı cebînün salike yol gösterür
Kârbân-ı mümkinâta zât-ı pâkündür delîl“Kâbe kavseyn”i güzâr itdi hadeng-i himmetün
Bulsa ‘arş anun makâmın sâkı eylerdi meyilPîşhân-ı mâh-ı bedrün bendini itdün şikest
Telh idüp bezm-i hevâyı Zühre’yi kıldun zelîlÜmmetün çün eylemiş âmâde millet ni‘metin
Meclis-i ‘âlemde hân-sâlâr-ı fazlundur HalîlKabzası mikyâs olup şekl-i esâbi‘ gösterür
Çünki Mısr-ı dîne âb-ı tîğ-i şer‘ün oldı NîlYâ Resûlullah bir ednâ çâkeründür Nâdirî
Hâk-i râhun merhem it fitrâk-ı reh-vârun fetîlGazel-2
fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilün
Ey vücûdun nahl-i bî-mânend-i nüzhet-gâh-ı dîn
Bülbül-i şeydâ gül-i ruhsâruna Rûhu’l-emînÇenber-i gerdûn elünde halka-yı engüşteri
Levh-i a‘lâ fass-ı hâtem nakşı Kur’ân-ı mübînSâyeni kaldurdı yirden sâye-bân itdi Hudâ
Sandı anı seyr iden üstünde ebr-i ‘anberînMeh degül şakk oldı eyvân-ı sipihrün zehresi
Rahş-ı ‘azmün cünbişinden şöyle deprendi zemînVar ise mühr-i nübüvvet merdüm-i bînendedür
Ol ten-i pür-nûra lâyıkdur disem ‘ayn’el-yakînSümm-i esbün anı çâk itdi degüldür mâh-ı nev
Çünkü ferş oldı yolunda atlas-ı çarh-ı berînYa Resûlullah gubâr-ı dergehündür Nâdirî
Kapmasun bâd-ı hevâ kıl reşha-i lütfun mu‘în
Hazırlayan:
Kader Kayhan, Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
Sahnede bir ilk: Yapışık İkizler!