34,5544$% 0.13
36,1970€% -0.17
2.963,31%0,06
5.046,00%0,08
20.120,00%0,07
İlkokula Maraş’ta başlayıp, eğitimini burada bitiren Bayazıt, ortaokul tahsiline de bu şehirde başlar. Aynı zamanlarda babası Tahsin Bayazıt’ın, 6 ay içerisinde 3 farklı yere tayini çıkar. Önce Pazarcık’a, ardından Kayseri’nin Pınarbaşı kazasına giden aile, son olarak tekrar Maraş’a döner.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi Mustafa Atatanır, Haldun Taner’in öğrencisi Handan Hanım ve Yusuf Ziya Bey, Bayazıt’ın sevgiyle söz ettiği, kendisini yazmaya sevk eden öğretmenlerdir. Fakat Handan Hanım, hem destek olacak, hem de Bayazıt’ın edebiyata olan ilgisini keşfedecektir. Şairin ortaokul üçüncü sınıfta yazdığı “Toprak ve Adam” şiirini çok beğenir. Bayazıt, öğretmeninin şiiri hakkında söylediklerini hiç unutmaz ve o günü şöyle anlatır: “Beni öğretmenler odasına çağırmıştı. Bu yaşta nasıl böyle ölümü düşünebiliyorsun?’ diye hayret etmişti.”
Son tayinle Bayazıt ailesi Maraş’a döner. Buraya temelli yerleşmek şairin hayatında, yeni bir sayfa açacaktır. Uzun süreli arkadaşlıklarının temelini atacak olan Bayazıt, lisede aynı sınıfta edebiyata meraklı başka öğrencilerle tanışacak böylelikle, edebiyat çevresinde “Yedi Güzel Adam” olarak bilinen önemli isimler yavaş yavaş bir araya gelmeye başlayacaktır.
Lise ikinci sınıfta, Bayazıt ve arkadaşlarının ilgisi Hamle Dergisi’nde yoğunlaşır. Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Cahit ve Said Zarifoğlu, Ali ve Ahmet Kutlay kardeşler, Bayazıt’ın lisede birlikte olduğu arkadaşlarındandır. Bunlara lise üçüncü sınıfta Akif İnan da katılacaktır. Bayazıt’ın Cahit Zarifoğlu ile tanışması aslında daha eskilere dayanır. Zira ikisi çocukluktan beri aynı mahallede büyümüşlerdir. Şiir, roman, hikâye, deneme ve eleştiri gibi türlerde yazılar yazan böyle bir gruba dâhil olması, sanat hayatının şekillenmesine de çok büyük bir etki yapacaktır. Yedi Güzel Adam diye adlandırılan grubun, her birinin karakteristik özelliğini, Rasim Özdenören çok sonraları ifade edecektir; “Erdem’se gerçek anlamda prensti” diye tanımlar. 1958 yılında, Hamle ve Gençlik dergilerinde Bayazıt’ın ilk şiirleri yayımlanır.
Bayazıt, üniversite eğitimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başlar. Kargaşalı bir dönemde İstanbul’a gelen şair, hayal ettiği edebiyat-sanat ortamını burada bulamayacaktır. Siyaset ortamına bu yıllarda ilgi duymayacak, sonraları ise yolu ilginç bir şekilde siyasetle kesişecektir. 1960-1961 yıllarında Hukuk Fakültesi ikinci sınıfa devam eder, fakat maalesef maddi sıkıntılar ortaya çıkmaya başlar. Okulda devam mecburiyetinin olması, onu bir süre Ankara’da yaşamaya yöneltecektir. Öncesinde kısa bir zaman da Maraş’ta kalan Bayazıt, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki kaydını Ankara Hukuk Fakültesi’ne aldırır. Bu arada 1963-1965 yılları arasında askerlik görevini yapar. Askerlik dönüşü, dergi editörlüğü yapmayı istese de ummadığı bir şekilde memurluğa başlayacaktır.
Nuri Pakdil’den Ankara’ya gelmesi konusunda bir mektup alacak, böylelikle meslek hayatına adım atmış olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlar ve Basılı Eğitim Malzemeleri Müdürlüğü’nde çalışan Bayazıt’ın bu yıllarda maddi sıkıntıları devam etmektedir. 1966 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Basın Bürosu’nda memurluğa başlayan Bayazıt, aynı yıl üniversite sınavlarına katılır ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt yaptırır, böylelikle hukuk eğitimini yarım bırakır.
Erdem Bayazıt’ın şairlik hayatında üç dönem göze çarpmaktadır. Diriliş, Edebiyat ve Mavera. 12 sayı çıkan Diriliş Dergisi’nde ilk üç sayıdan itibaren şiirleriyle yer alır Bayazıt. Ancak 1967 yılının Mart ayıyla birlikte Diriliş’in son üç sayısı bir arada yayımlanır ve Sezai Karakoç Diriliş’in yayınını durdurur. Bayazıt için büyük bir üzüntü kaynağı olsa da, bu süreç onun için yeni bir dönemin de başlangıcı olacaktır.
1969 yılında çıkarılan Edebiyat Dergisi, Erdem Bayazıt için gerçek bir tecrübe olur. Fakat dergi daha çok Nuri Pakdil’in elinden çıkmakta, bu yönüyle kişi odaklı bir dergi özelliği göstermektedir. Mavera bu ihtiyaçtan doğar; Rasim Özdenören ve Cahit Zarifoğlu, Mavera Dergisi’nin yayımlanmasını sağlayanların başında gelirler.
Erdem Bayazıt, 1972 yılında Ankara’dan ayrılarak evlenmek niyetiyle Maraş’a gider. Beyazıtlılar ailesinden Naciye Hanım’la evlenen şair, aynı zamanlarda Maraş Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmaya başlar. Öğretmenliği 6 ay gibi kısa bir zaman sürer, o günlerde Maraş Kütüphanesi’nin müdürlüğü boşalmıştır. Oraya geçer, iki yıl bu görevde çalışmaya devam eder.
İlk şiir kitabı olan Sebep Ey 1973 yılında yayımlanır. Bu kitabında, toplumsal düzende insanların maruz kaldığı psikolojik baskılar, sıkıntılar ve bunların sonucunda yaşanan toplumsal buhran şairi, şiirlerinde gür sese, insanı merkeze alan güçlü bir edaya ve seslenişe, içinde bulunulan duruma tepkiye, dirilişe ve kurtuluşa yönelten temalar işlemeye sevk eder. Bayazıt, bütün bu temaları dinî motiflerle süsleyerek mistik ve metafizik bir düzlemde ele alır.
Sebep Ey
Ürperir tabiat, üfleyince rüzgârı derin gök soluğu
Ulu ses dokununca çarka
Düşer ölümün gölgesi eşyaya.
Başlar eşyada hareket kurtulmak için kendinden
Daha öteye geçmek için arınmak gibi elbiseden
Yakalar ölümsüzlüğün sonsuz ipini
Sonra ses olur
Zamanın idrak incisi ses döner, döner, döner de
Yönelir sebebe
Sebeb ey!
Daha sonra birkaç farklı görev de alan Bayazıt, bu görevler için İstanbul ve Ankara’da bulunur. Fakat şartlar onu 1976 yılında yine Maraş’a sürükleyecek, Mavera Dergisi de bu dönüşünde çıkacaktır. Cahit Zarifoğlu’nun desteği ile Ankara’ya taşınan Bayazıt, 1977 yılından 1984 yılına kadar derginin iradesiyle ilgilenir. Derginin farklı birinin yönetiminde çıkması kararlaştırılınca Bayazıt, dergiyle ilişkisini keser.
Afganistan’da on yıl süren (1979-1989) Sovyet işgali, şairin duygularını derinden etkiler. Bu nedenle 1981 yılında, Ajans 1400 ekibiyle beraber Cahit Zarifoğlu’nun projesi olan İran, Pakistan ve Afganistan seyahatine katılır. Bayazıt’ın iki aylık zorlu seyahati ve bu seyahatte karşılaştığı manzaralar şairin şiirine yön verir. Böylece kendisinde dinî sorumluluğu yoğun bir şekilde hisseden ve bunu kendisine vazife bilen şairin, şiirlerinde mistik-metafizik yönelimler görülür. Bu yolculuk sırasında kamera görüntüleri ve fotoğraflar da çekilmiştir. Afganistan Özel Sayısı’nda çekilen fotoğraflara, siyah-beyaz ve renkli olarak yer verilmiştir. Böylece Mavera’da ilk kez fotoğraf basımı gerçekleşmiştir. Bu gezisini 1981 yılında, İpek Yolu’ndan Afganistan’a adıyla kitaplaştırır.
“Emperyalizme karşı yalnız Afganistan’da yaşayan Müslümanları değil, yeryüzündeki tüm Müslümanları birleştirecek tek bağın Allah’ın yüce buyrukları, Resûlünün sünneti, Kur’ân-ı Kerîm’in ahkâmı olduğunu şu anda felakete uğramış Afgan halkından daha iyi kim takdir edebilir!…” (İpek Yolu’ndan Afganistan’a)
İkinci kitabı Risaleler’i 1987 yılında yayımlar. Bu kitabın yayımlanmasından bir yıl sonra Türkiye Yazarlar Birliği 1988 Yılı Şiir Ödülü’nü kazanır.
Aşk Risalesi
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.
Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan
Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen
Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi, Yusuftu, Kaystı
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu.
Ferhan Şensoy ve Tiyatronun simgesi Kavuk hikayesi