34,7621$% 0.05
36,6393€% 0.19
2.957,77%-0,03
4.907,00%-0,04
19.626,00%-0,05
10 Eylül 2024 Salı
Bir zamanlar ülkenin bir yerinde çekirdek bir aile yaşarmış. Bu ailenin bir tane oğlan çocukları olur. İsmini Aydın koyarlar. Anne ve Baba işte çalıştıkları için çocuğuna bir bakıcı tutma kararı alırlar. Çünkü o kadar yoğun çalışıyorlardı ki, çocuklarının olduğunun sevincini tadamamışlardı. İşten eve, yatıp, kalkıp işe gidiyorlardı. Çocuklarının bakımı için bakıcı tutmaları şarttı. İlan verip, bayan bir bakıcı tutan ailenin kafası da içi de rahattı. Bakıcı Elena Hanım kendi evladı gibi sahiplenmişti adeta Aydın bebeği. Ve gün geçtikçe Aydın’a yabancı dil öğretip, gelişmesini sağlayan Elena, Aydını aynı zamanda harika yetiştiriyordu. Her şey güzeldi fakat Aydın Anne ve Babasını neredeyse hiç göremiyordu. Bakıcısına bu durumu yansıtmaya başlayınca Elena ailesiyle konuşma kararı alır. Annesi Sevda Hanım ile kapıdan çıkmak üzereyken konuşur. Tamda o esnada tesadüfen mutfaktan çıkan Aydın Annesinden şu sözleri duyunca yıkılır. “Elena sana boşuna para ödemiyoruz, bir şeyler söyle ve Aydın’ı oyala şu an çok yoğunuz” diyen Sevda Hanımın bu sözleriyle yıkılan Aydın odasına çıkar ve kendini kapatır. Ailesinden bu şekilde umursamaz cevapları duyan Aydın, öylesine çok üzülür ki, bakıcısı Elena gelir ve neden odasında sessiz oturum ağladığını sorar. Aydın ise “hiç dadı bir şey yok” der. Dadısı anne Babasını özlediği için zanneder, onun Annesiyle konuştuklarını düşünemez. Fakat uzun uzun düşünen Aydın evden kaçarak ailesine bir ders vermek ister. Sabah herkes uyurken, Aydın erkenden kalkarak dışarıya çıkar. Cadde ve sokaklar bomboştu. Kimseler yoktu daha yollarda ve havada üstelik buz gibiydi. Soğukta minicik elleri titreyen Aydın kendine bir kuytu bulup duvarın dibine yaslanarak uyuya kalmıştı. Sabah saatleri epeyce ilerlemişti. Uykudan uyanan Annesi Aydın’ı öpmek için odasına girer, işe gitmeden öpmek ister. Fakat Aydın’ı yatakta bulamayınca çok şaşırır ve eşi Faruk Bey’e haber verir. Faruk Bey ise odalarda arar ama nafile, Aydın’dan ses çıkmaz. Hemen karakola giderek, durumu anlatırlar. Elena ise Faruk Bey ile Sevda Hanım’a şöyle der, “size demiştim Sevda Hanım Aydın çok üzülüyor sizinle vakit geçiremediği için, siz beni azarladınız, sana boşuna mı para veriyoruz diye” der. Faruk Bey ile Sevda Hanım hatalarının farkına varırlar fakat artık çok geçti, Aydın ortada yoktu. Oğulları Aydın ise uyandığında rüya olmadığını ve günü dışarda geçirdiğini, titreyerek uyandığında anlar. O sıra onun yaşlarında, yüzü kirli, üzeri yırtık bir çocuk yanına gelir. “İsmin ne senin? Kimsen var mı? nerde oturuyorsun?” deyince, Aydın; “ben ailem benimle ilgilenmediği için evimi terk ettim der. Bu haberin karşısında yüzü kirli çocuk kendini tanıtır; “ benim de ismim Hasan ve az ilerde bize bakan bir abi var, ona çalışarak para getiriyoruz, biz yedi kişiyiz, sende gelirsen senide bakar sana da iş verir” der. Aydın düşünür ve sonra mecbur soğukta sokakta kalmaktan ise bu teklifi kabul etmek ona mantıklı gelir. Aydın arkadaş olduğu Hasan’ın peşine takılır ve yaşadığı yere giderler. Abi dediği Cengiz Hasan’ın yanında görünce Aydın’ı sevinir. “Gel bakalım çocuk, ismin nedir, ailen var mı? evin var mı?” diye sorar. Aydın ise olan biteni anlatır. Cengiz ise bu duruma oldukça sevinir. “Sana bundan sonra iş vereceğim ben bakacağım” der. Aydın çok mutsuzdu ve pişmandı, ama artık çok geçti. Eline bir el arabası verdiler, çöp bidonlarından atık şişe ve kâğıt toplamasını söylediler. Aydın bunu mecbur yapmak zorundaydı. Eline alıp yola koyulan Aydın sokakları dolaşmaya başladı O çöp bidonu senin, bu çöp bidonu benim derken; Elena Aydını görür. Kirlide olsa yüzü gözü onu asla unutamazdı, hemen bakışlarından tanıdı. Aradan tam beş ay geçmişti. Aydın’ın yanına gidip sarılan Elena, “hadi yürü ailen seni arıyor, sen nerelerdesin aylardır” der. Aydın ise; “benim ailem yok artık, onlar beni sevmiyorlar” der. Elena ailesinin hatasını anladığını ve seni çok sevip, merak ettiklerini söyler. Buna inanmayıp yalan söylediğini düşünen Aydın, inanmak istemese de dadısının ısrarı ile evine döner ve ailesini perişan halde görünce üzülür. Fakat durumu da anlatır. “Şimdi ben Cengiz abiye çalışıyorum ve ondan habersiz buraya geldiğimi duyarsa beni döver, belki de öldürür” der. Anne ve Babası bu durum karşısında olan biteni polise anlatır ve oradaki çocukları alıp yuvaya götürmelerini sağlarlar. Anne ve Babası o günden sonra çocuklarına gerekli ilgi ve sevgiyi göstererek kendi hatalarını telafi ederler. Bu öykümüzde de ailenin çocuklarına karşı görev ve sorumlulukları maddiyattan ibaret olmaması gerektiğinin dersini verir. Böylece bir öykümüzün daha sonuna geliriz.
KİMİSİ YORGUN KİMİSİ DARGIN HAYATA,
MUTLU OLMAK İSTEYİPTE HÜZNE UĞRAYAN ÇOK,
RUHLARI HAKİM ALMIŞ AÇ GÖZLÜ CANAVARLAR,
ZOMBİ MİSALİ HEPSİ ARAMIZDALAR,
ASASINI KAYBETMİŞ İYİLİK PERİLERİ,
DESTEKSİZ HAYATTA KALMAYA ÇALIŞANLAR,
HER KAFADAN FARKLI SESSLERLE İNLERKEN,
PARAYA TAPMIŞÇASINA ETRAFA SAÇANLAR,
DUVARA ÇARPIP YERLERE SÜZÜLENLER,
BİZE YOKMU YARDIM DEYİP ÜZÜLENLER,
ZALİM MEKTEPTE ÖĞRENMİŞ ZULMETMEYİ,
UNUTMUŞ YÜREKLER CANDAN SEVMEYİ,
KİMİ KOŞARAK KİMİDE SÜRÜNEREK BİLMİŞ YOL ALMAYI,
ZENGİN CEPLERİNİ ÇIKARTMIŞ MODA DİYE DIŞARI,
FAKİR TERS ETMİŞ YOKLUKTAN BULAMAMIŞ PARAYI,
BÖYLE DÜNYANIN BÖYLE DÜZENİN,
BEN NEYLEYİM DIŞARDAN İZLEDİĞİM SARAYI.
Ay gökyüzünde kıskanırken Güneş’i,
Güneş sesleniyor yaktım diyor yine ateşi,
Ne kadar zor oluyor anlatılmaz,
Bize keyifli gelse de yıldızların inişi,
Ağaçlar fısıldarken rüzgar diye,
Çiçekler tohumlarım düşmedi diyor niye,
Yağmur savaşırken inmek için yere,
Şimşek sinirle sesleniyor gökyüzüne.
İşte doğa böyle konuşurken arasında,
Güneş küsüp bırakıyor yerini Ay’a,
Ay sesleniyor ben geldim diye,
Bütün Dünya insanlarına.
Açın Gözlerinizi
Kaybetmiş kimliğini bir çok canlı cansız nesne,
Ey insan oğlu sen ancak kapat gözlerini esne,
Dünya elden gitti gidiyor sevdiklerimizde neyse,
Açın gözlerinizi artık ve sahip çıkın bu güzelliklere.
Ne hediyenin anlamı kalmış ne de armağanın,
Yıkılmış ülkemin her bir köşesi darmadağın,
Hakim almış beyinleri örümcek ağının,
Çıkın içinden artık ve sahip çıkın bu güzelliklere,
Oksijen kaynağı olan bir çok ormanlar,
Sevilmeye muhtaç kalmış masum hayvanlar,
Gözlerin yanı sıra kapatılmış kulaklar,
Duyun artık ve sahip çıkın bu güzelliklere,
Park istiyoruz çocuklar orada oynasın,
Orman istiyoruz oralara kimseler ev kurmasın,
Biz hayvanları korumak istiyoruz kimse elle vurmasın,
Sesler güneş olsun ve sahip çıkın bu güzelliklere.
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde; bir evin tek kedisi olan minnoş maskot mu maskotmuş. Oyun ve sahibine cilveler yaparak onların sevgi ve ilgisi kazanan akıllı ve zeki bir kediymiş. Sahibi bir gün kedileri minnoşu uyurken onu evde yalnız bırakıp pazara giderler. Bir süre sonra uykusunu alan minnoş uyanıp tüm odaları gezer fakat içeride kimsenin olmadığını fark edince minnoş camdan dışarı bakar. Aradan epey zaman geçmiş olmasına rağmen hala eve gelmemişlerdir. Minnoş ellerini çenesinin altına koyarak derin bir iç çeker. Bir de ne görsün evin içinde minik bir misafir dolaşıyordu. Tek bir hamle ile ona doğru atlar ve yakalayamaz. Evin misafiri bir fareydi. Fareye seslenir minnoş; ’’Arkadaşım bak sana söz veriyorum neredeysen çık ortaya sana zarar vermeyeceğim sadece seninle dost olmak istiyorum’’ der. Bu sözleri duyan minik fare duvarın deliğinden yavaşça burnunu çıkartarak; ’’ Bak kedicik bana sakın zarar verme benim beş tane yavrum var ve ben onlara bakmak zorundayım, çok küçükler bana ihtiyaçları var yavrularımın’’ der. Kedicik; ’’ Söz veriyorum sana gerçekten zarar vermeyeceğim hatta sahiplerim evde yokken sana yavrularını besleyecek kadar peynir verebilirim istersen’’ der. Minik fare kedicik minnoşun kelimeleri karşısın da yavaş ve çekingen bir halde duvar deliğinden çıkar.
Minnoş kedicik yanına giderek; ’’ Haydi beni takip et’’ der. Buz dolabının kapağını açar ve oradaki dilimlenmiş peynirleri patileriyle aşağıya düşürür. Minik fare dostu ise yanaklarına doldurmaya başlar. Peynirleri alan fare kedi ile beraber yuvasına gider ve yavrularına vermeye başlar peynirleri. Minnoş kedicik bu durumu görünce çok duygulanır. ’’Ben artık yeri biliyorum sana her fırsatta yiyecek getirip miyavlarım, sende kapıdan içeriye yiyecekleri taşırsın anlaştık mı’’ der. Farecik çok sevinmişti çok tatlı bir dost edinmişti. Derken sahiplerinin sessini duyan minnoş minik fareye sakın ortalarda görünme, yoksa sahibim seni yememi ister benden ve ben seni yemezsem beni evden atarlar’’ der. Minik fare başını sallar ve söz verir. Sahipleri kapıyı açarak içeri evlerine girerler. Minnoşun suçluluk ifadesiyle karşılaşınca sorarlar; ’’ Tatlı şey seni sen ne yaramazlık yaptın bakalım biz yokken’’ derler. Minnoş ise dolabı işaret eder ve sahipleri dolaptaki peyniri göremeyince, yere düşen tabağı görünce, suçluluk içinde olduğu ifadenin sebebini anlarlar. Başını okşayarak; ’’ Biz geç kaldık biraz eve tatlım bu kez sana kızmayacağız, sen de haklısın çok acıkmış olmalısın’’ derler. Kedicik hemen oyuna başlar, anlamadıkları için mutlu olur. Gece olur herkes yatar ve kediciği uyku tutmaz , çünkü minik farenin yavrularının ağlama seslerini duyar. Sessizce yavruların acıktığını düşünerek dolaba gider ve yine peynir tabağına uzanır ve yine yere tabağı düşürür. Sese sahipleri uyanır, ışığı açarlar ve kedilerini dolabın başında görürler. Başını okşayarak minnoşa; ’’ Sen peyniri çok mu sevdin’’ deyip, ona peynir verirler. Işığı söndürürler ve tekrar yatarlar. Kedicik minik dostu farenin kapısına gidip yavaşça miyavlar ve peynirleri kapının önüne bırakır. Anne Fare peynirleri yavrularına taşır ve onları besler. Sesleri kesilince minik kedi minnoşta uykuya dalar. Sabah olduğunda sese uyanan minnoş bir de ne baksın yavrular içeride dolaşıyorlar. Eğer sahipleri uyanırsa ne yapacağını kara kara düşünür. Minik dostu anne fareye seslenir ve uykudan uyanan fare bir bakar ki yavrular etrafta geziniyor. Artık büyüdüklerinden dolayı onları nasıl zapt edeceğini düşünür. Kedicik dört yavruyu alıp yuvaya koymuştu fakat beş’ inci yavru yoktu ortalıkta. Anne fare seslenir minnoş kediye; Burada uyuyormuş tamam ama bir çare bulmam gerek bunlar artık ayaklandı, görürlerse öldürebilirler. Kedicik düşünür taşınır ve anne fareye; ’’Sizleri yan tarafta ki kömürlüğe taşısam, hem orada kimseler sizi göremez’’ der. Anne farede sevinerek bu teklifi onaylar. Camı açarak yavruları taşımaya başlarlar ve onları kömürlüğe götürüp yerleştirir Minnoş kedicik ve vedalaşarak eve girer. Sahibiyle göz göze gelir. Sahibi; ’’ Tatlık minnoş sende bugünlerde garip tavırlar seziyorum, sana neler oluyor? ’’ deyince, Minnoş sahibine sırnaşarak yalamaya başlar ellerini. Sahibine bu durumu anlatmak ister ve bacaklarına dolaşarak onu takip etmesini ister. Sahibi Minnoş kediciğin peşine takılır ve kömürlüğe giderler. Kedicik ellerini birleştirerek onlara zarar verme dercesine sahibine hareketler yapar. Ve bir bakar ki bir anne fare, beş tane de yavru fare. Minnoş onların yanına gidip arkadaşları olduğunu anlatır. Sahibi ise bu durum karşısında donup kalır ve kedinin başını okşar ve bu merhametinin karşısında ise çok duygulanır. Minnoşu kucağına alarak; ’’ Peki bakalım minnoş madem senin arkadaşların evimize zarar vermeden onlarla oynaya bilirsin’’ der. Minnoş kedicik ile anne fare çok sevinmişlerdi. Bayan( CE sika’ ya ) çok teşekkür ederler ve bir kedi le farenin dostluğu da böyle güzel bir durumla sonlanır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.