DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

GRAM ALTIN

4.320,96%0,56

ÇEYREK ALTIN

7.017,00%0,27

TAM ALTIN

27.981,00%0,27

İmsak Vakti a 02:00
Şanlıurfa AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Meltem Yalçın

Meltem Yalçın

16 Aralık 2025 Salı

“Hayat Donmasın Diye: Üstüne Talaş Çuvalı”

“Hayat Donmasın Diye: Üstüne Talaş Çuvalı”
1

BEĞENDİM

ABONE OL

 “Hayat Donmasın Diye: Üstüne Talaş Çuvalı”

Ankara kışıydı o.

Dize kadar kar yağan zamanlardan değil; herkesin birbirine muhtaç olduğu o uzun aralıktan söz ediyorum.

Devlet kurumlarında çalışan odacı komşularımız vardı. Sobanın ömrü onlara emanet gibiydi. Sanki bütün Ankaralılar devlet dairelerinde çalışırdı.

Babam hariç. O serbest meslek insanıydı; emir altına giremezdi.

Adliye’den dönen bir adam, elinde tomar tomar gazeteyle gelirdi. Sobalık… tandırda yakılacak.

Okunmadan yanmanın hüznü de belki tam olarak buydu.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışan başka bir komşu; yazılmamış ajandalar, yüzü eskimiş dergiler getirirdi.

Kışlık kütüphanemiz böyle kuruldu: kırık raflı, bedava.

Ruhu besleyen şeyler daima atıklar arasından çıkar.

Denizimiz yoktu, evet. Ama şehrin göbeğinde hamsi kokusu dolanırdı.

Hamsi, fakir sofrasının Akdeniz’iydi belki.

Traktörle gelen o devasa lahanalar… Kış, lahananın altında birleşirdi.

Sabahları kömürlükte soba kovası doldurulurken, talaşın içinden çıkan sanayicilerin ürettiği sanat eserleri:

kare, üçgen, çarpık odun parçaları.

Yere serilmiş gazetenin üstünde düşler kurardık. O odunlardan, evimizde hiç olmayan koltuk takımları, gökdelenler, arabalar, çöp bebeklerimize dünya yapardık.

Oyunlarımız sobanın dibinde başlar, yeni kesilmiş bal kabağının çekirdekleri usulca kururken, bir kış boyunca sürerdi.

Annem… Ellerini bilirim: Ispanağı hep tuzlu, bal kabağının altını hep tuttururdu.

O eller, geceleri su saatini örterdi. Torba torba talaşla.

Hayat donmasın diye. Vananın üstüne düşen o talaş torbasının alnındaki direnç yazısı.

Böyledir işte; kadınlar her şeyi örter, korur.

Haftada bir gelen, kapı kapı dolaşan, yaşlı, beli bükük, bereli bir dilenci vardı. Omzunda çuval, içinde topladığı kuru erzaklar: bir kap bulgur, iki parça yufka ekmeği…

Perşembe günleri Hızır çöreği yapılırdı: yumurtasız, sütsüz. Tuzlu, kuru ve birkaç eve bölüştürülmüş.

Bir komşu nine gelirdi bazen; sessiz, dertli bir film gibi.

Gelini yüz vermezdi: “Git de biraz evleri temizleyeyim,” derdi, soğukta.

Kadınların derdi hiç bitmez, bilirim.

Bir baba, geç kalan oğlana söylenirdi: “Askere gitsin de aklı başına gelsin.”

Askere gitmek, bir akıl yamağı mıydı sahiden? Derin bir aşk acısı da aynı işi görürdü belki; uslandırırdı insanı.

Sonra o gelin kaynana oldu. Şimdi gelininin evine sığamama sırası ondaydı.

O asi oğul baba oldu.

Geçmişi silen bir ses titredi: “Korkuyorum, geç kalıyor,” dedi. Oğluna yasağı koyup bağırıp çağırırken.

Mahalle sonra yıkıldı sanki üst üste dizilmiş o tahta parçalarının yıkılışı gibi.

Sanki bir film aniden, sessizce bitti.

O odalar, o ajandalar, o talaşlar…

Hepsi birer mekân yitimine dönüştü.

Orada olan herkes, bir film biter gibi yok oldu.

Ankara’nın kışı böyle bir iz bıraktı.

Meltem Yalçın

#Ankara

#Mamak

#Kış

#Talaş

#Hamsi

#Nostalji

#Gecekondu

#mahalle

#şiir

#kar

Devamını Oku

Nostaljik Bir Yılbaşı Hatırası

Nostaljik Bir Yılbaşı Hatırası
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Nostaljik Bir Yılbaşı Hatırası

Yarın okulun son günü… Ardından uzun zamandır beklediğim tatil başlayacak. Türkçe ödevim için Kınalı Mehmet ezberlemem gerekiyor. Eve girdiğimde kapıdan yüzüme vuran o kalabalık, o telaş… Çünkü bu yıl yılbaşı bizde kutlanıyor.

Teyzemle eniştem ta köyden gelmiş. Babam, eniştemle dükkâna inmiş. Annemle teyzem, sofra bezinin üzerinde hızla hazırlık yapıyor. Sobanın önünde yalancı baklava açılıyor. Kuru yufkanın hışırtısı, sobanın gürül gürül yanışı… O sıcaklık içimi sarıyor, dışarıda ise keskin bir ayaz.

Defterimde ödev için kocaman bir boşluk duruyor: Özet çıkarmalıyım. Televizyonda Burhan Çaçan’ın sesi yankılanıyor, içimi bir tuhaf yapıyor. Yüksek sesle Kınalı Mehmet’i okuyorum. Teyzem dinliyor, gözleri doluyor. “Yine oku balım,” diyor. Hüzün, ezberimi daha da pekiştiriyor.

Ama defterimde yer kalmamış. Silgim de yok. Öğretmen ödevimi yazmadığım için tembel sanacak diye endişeleniyorum. Dışarı çıkıp karlı avluda gözümü yere dikiyorum ve eski bir traktör lastiği parçası buluyorum. İşte silgi! Fakat defteri silerken sayfa yırtılıyor. İçimdeki büyük yük artıyor. “Unuttum ödevimi,” demeye karar veriyorum. Tembellik, yoksulluktan daha iyi diye düşünüyorum o yaşta.

Ertesi gün okulda kek kokusu, patlamış mısır ve şarkılar… Yeni yılı sınıfça kutluyoruz. Eve erken dönüyorum. Bahçede bembeyaz kar. Annem kazın tüylerini temizliyor, içinden yumurta çıkıyor. Yanık tüy kokusu her yere yayılıyor. Yemek hazır; yılbaşı sofrası kuruluyor. Babamın sesi yükseliyor:

“Bu akşam sabaha kadar uyumak yok!”

Televizyonda artık hayatta olmayan birçok ünlü yüz… Pilav tabakları dolaşıyor. Üstünde kaz eti. Annem ısrar ediyor, midem bulanıyor ama yemem gerektiğini biliyorum. Kuruyemişlerden fındıkları seçip leblebileri anneme bırakıyorum. “O an gerçek miydi?” diye soruyorum kendi kendime yıllar sonra.

Sabaha karşı bir ara uykuya dalıyoruz. Ocak güneşi doğduğunda yeni yıl başlamış oluyor. Televizyonda Mesudiyeli Mesut bitmiş, gitmiş. Babam gazeteleri almış. Çıka çıka sadece amorti… Yine de “Yeni yıl hayırlı olsun,” diyoruz.

Ocağımız, vatanımız, huzurumuz daim olsun…

Meltem Yalçın

#yılbaşı

#ocak

#aralık

#kış

#nostalji

#aile

#mutluluk

Devamını Oku

Hansel ve Gratel Güncesi

Hansel ve Gratel Güncesi
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Hansel ve Gratel Güncesi

Bizi attılar ormana; Hansel ve Gratel kardeşler gibi.

Yabancı bir kaderin

soğuk avuçlarına düştük.

Fırın kapısı gıcırdadı, sonra kapandı ardımızdan—

sanki bir lokma fazla yaşamayalım,

var olmanın yükünü geri iade edelim diye.

Hansel ile Gretel kırıntı bırakmıştı,

bizimkilerse korkuydu:

mideye inmeden buharlaştı.

Dünya, unutulmuş bir Wi-Fi şifresi gibi

önümüzde titredi.

Oysa biz, bu terk edilişe sürülmüş

absürt bir vetoyduk.

İnatla yürüdük;

bacaklarımız, kayıp yuvayı arayan

kanla çalışan bir GPS gibi.

Dönmek bir istek değil,

kronik bir zorunluluktu.

Karanlık Orman üzerimize çökerken,

vergi dairesi memurlarının soğuk yüzleri gibi

tutamaçsız, kaçınılmazdı.

Sonra o ışık belirdi uzaktan—

kurabiye evlerinden sızan sahte bir parıltı;

Ultra HD bir umut.

Melek sandıklarımız stok görsel çıktı,

canavarlarsa geç saatte düşen bir “görüldü” bildirimi.

Hepsi bizi tüketmek için pusuda,

zorunlu bir sistem güncellemesi gibi.

Çünkü fazlaydık;

onlara benzemeyen, uyumsuz, dışarıda kalan.

Ama döneceğiz.

Bu bir hüzün değil—

kronik bir kararlılık.

Yuvayı yeniden kurmak için değil,

yuvanın kalpte bıraktığı ağrıyı söküp atmak için.

Telefon kulübesinin soğuk camında durmuş bekliyoruz;

son jetonu atmaya bir saniye kala,

dünya nefesini tutuyor.

Bu his bir arıza mı?

Bir virüs mü?

Yoksa insan doğuyorsa bu derinlikle,

bu katmanlı iç yapıyla,

acıya pas rengi değdiğinde bile titreyerek…

Bunun adı depresyon değil.

Bu senin karakter mührün—

sonradan edinilmiş bir yara değil,

fabrika ayarın.

Belki de acıyı sevme biçimimizdir bu.

Hayatı keskinleştiren,

dünyayı daha derin sevmeyi öğreten

tuhaf bir sadakat.

Şimdi bir sıra daha yürüyoruz.

Hansel’le Gretel’in inatçı, yorgun ruhuyla soruyorum:

Ev nerede usta?

Ev, ormanın dibinde—

kendi yalnızlığımızı kucakladığımız,

absürt ve gürültülü bir sessizliğin tam ortasında.

Ev, şu anda, bu satırları okurken

aldığın nefeste.

Devamını Oku

​Kayıtsızlığın Gölgesinde Duran Vicdan: Kötülüğe Karşı En Büyük Silahımız

​Kayıtsızlığın Gölgesinde Duran Vicdan: Kötülüğe Karşı En Büyük Silahımız
2

BEĞENDİM

ABONE OL

​Kayıtsızlığın Gölgesinde Duran Vicdan: Kötülüğe Karşı En Büyük Silahımız

​ Derin acı ve adaletsizlik hissiyle başa çıkma rehberi. Kötülüğün varlığını bilerek, vicdanımızı koruyarak ve Fred Rogers’ın umut felsefesiyle nasıl direnebiliriz? Empatik insanlar için hayatta kalma notu.

​Korkunun ve Adaletsizliğin Gölgesinde Hayatta Kalmak

​Hepimiz biliyoruz. Bazen dünya, sanki sadece acı, sorumsuzluk ve adaletsizlikten ibaretmiş gibi görünüyor. O trajik olaylar, o bitmeyen haksızlıklar… Bizi çevreleyen bu kaosta, hepimiz derin bir korku ve çaresizlik yaşıyoruz. Kendimizi, o devasa kötülük karşısında görünmez ve yalnız hissediyoruz.

​Aklımızdan sıkça şu soru geçiyor: “Gözümü kapasam, bu kötülük duracak mı?” Hayır. Kötülük, biz bakmasak da orada devam ediyor. Peki, vicdan sahibi, empati yeteneği yüksek insanlar olarak ne yapmalıyız? Terapistler “Kendini koru, haberleri izleme” derken, içimizdeki ses “Mücadele et, görmezden gelme!” diye bağırıyor. İşte bu gerilim, aslında bizim insanlığımızın en güçlü kanıtıdır.

​## Kötülüğe Karşı Direniş : Korku Enerjisini Eyleme Çevirmek

​Dünyayı Cehennem yapan şey, sadece kötülük değil, aynı zamanda iyilerin eylemsizliğidir. Sürekli haber tüketmek bizi felç eder ve pasif bir seyirciye dönüştürür. Oysa bizim görevimiz, pasif seyirci olmaktan aktif direnişçiye geçmektir.

​Unutmayın: Korku ve öfke, yanıcı bir enerji kaynağıdır. Onu kaygıya dönüştürmek yerine, odaklanmış bir eyleme dönüştürün.

​Çocuk programlarının efsanevi sunucusu Fred Rogers’ın dediği gibi: “Korkutucu şeyleri gördüğünüzde, her zaman yardım edenlere bakın. Her zaman yardım eden insanlar bulursunuz.” Bizim görevimiz, o yardım edenlerden biri olmaktır. İyiliğe odaklanmak, çaresizliğe karşı en büyük silahtır.

​## Hayatta Kalma Rehberi :Üç Cephede Duruş Sergilemek

​Bu cehennemin içinde ayakta kalmak için üç temel prensibe tutunmalıyız:

  • ### 1. Kendini Korumak :Hayatta Kalma Eylemi Başkasından zarar görmeden hayatta kalmaya çalışmak, bencilce bir eylem değil, bir direniş eylemidir. Gücümüzü tüketirsek, kimseye yardım edemeyiz. Kendinize iyi bakmak, iyilik yapma kapasitenizi korumanın ilk adımıdır. Ruh sağlığı, adalet mücadelesinde bir önceliktir.
  • ### 2. Çevreni Korumak : Empati Eylemi Çevremizde zarara uğrayanları fark etmek, görmezden gelmemek, ses olmak. Bu, adalet çağrısının fısıltısıdır. Belki büyük sistemleri değiştiremeyiz ama kendi etki alanımızdaki bir kişiye kalkan olmak, kötülüğün yayılma hızını keser.
  • ### 3. Farkındalıkla Direnmek : Umut Eylemi Bu karanlık ve akıl almaz dünyanın içinde bir şeyler yapabileceğimizi bilmek. Bu, umudu kaybetmemek demektir. Unutmayın, umut, edilgen bir bekleyiş değil; yapılacak bir şeyin her zaman var olduğuna dair aktif bir inançtır.

​## Anlam Arayışı ve Güç Kaynakları : Sanatçıların ve Düşünürlerin Mirası

​Tarih boyunca, insanları en kötü zamanlarda güçlü tutan şey, anlam arayışı olmuştur.

  • ​Soykırımın dehşetinden sağ çıkan psikiyatrist Viktor Frankl, “Bize yapılan her şeyi elimizden alabilirler, bir şey hariç: Tutumumuzu seçme özgürlüğümüzü” der. Biz de bu dünyadaki kötülüğe karşı tutumumuzu seçebiliriz.
  • ​Sanatçı Frida Kahlo acısını tuvale dökerken, yazar Albert Camus absürt ve anlamsız dünyada bile insan onurunu savunmayı seçmiştir.

​Bizim de gücümüz, bu korku ve karanlığın içinde vicdanımızı, empati yeteneğimizi ve eylem ruhumuzu korumaktan geliyor.

​Korkunun Karanlığını Yenecek Işık

​Hayatta kalmaya çalışan, vicdanlı ve empatik dostum. Unutmayın, kötülüğün devam ettiğini bilmek sizi yormuş olabilir, ama sizin varlığınız ve direnişiniz, dünyadaki iyiliğin de devam ettiğinin en güçlü kanıtıdır. Korkunun karanlığını yenecek olan ışık, sizin attığınız her küçük, vicdanlı adımdır. Hayatta kalmaya çalışmak, en büyük isyandır.

Devamını Oku

​ Metamorfoz ve Simidin Kokusu

​ Metamorfoz ve Simidin Kokusu
2

BEĞENDİM

ABONE OL

​ Metamorfoz ve Simidin Kokusu

​Bir sabah, ansızın aklına gelir.

O kafe masası, o buğulu cam.

Gazetede bir ilan, elde bir simit,

Gözlerde yarınsız bir korku o gençlik…

Hep öyle devam edecek,

Hayat orada sıkışmış,ilerlemiyor gibiydi.

​Şimdi ona bakınca,

O an sanki hiç yaşanmamış da bir hayal gibi.

Böylesine yabancı, böylesine eski.

Sadece yüzümüzün çizgileri değil değişen,

İnandıklarımız, “asla” dediğimiz o kalın duvarlar.

​Annemden ayrılmam, diye yemin eden,

Şimdi uzak bir kıtada,en çok o arayıp sormuyor annesini.

Seni seviyorum, diyen,

Mahkeme koridorlarında bitmek bilmeyen boşanma işlemlerinin esiri.

​O kurban adanan devlet işi,

Şimdi her gün “istifa” diye fısıldayan bir kafes.

​Korktuğumuz şeye dönüştük,

Ulaşılmaz sandığımız zirveye çıktık,

Ve anladık ki zirve, sadece yeni bir başlangıç.

​Ne eski dostlar kaldı, ne eski sevgili.

Ne de o hayır demeyi bilmeyen silik gölge.

O insanlar, bizim değişen benliğimizin yan karakterleriydi.

Biz kabuk attıkça, onlar sahneden çekildi.

​Ve bu kopuş…

Bu, bir ihanet ya da bir kayıp değil.

Bu, kendi katı kurallarımızdan,

Kendi eski yeminlerimizden özgürleşmek.

​Tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi,

Her anımız, yeni bir benliği doğuruyor.

O eski, korkak, ezilmiş olana yabancılaşmak,

İşte bu, hayatın bize sunduğu

En sıcak, en sahici kurtuluştur.

Devamını Oku

istanbul eşya depolama

casino siteleri