34,5197$% 0.16
36,4538€% 0.26
2.958,20%0,80
5.069,00%0,31
20.184,00%0,31
24 Nisan 2024 Çarşamba
Bir dağın yamacında gezinirken
Adımlarımı yavaş ve sakin sakin atarken
Kendime dair düşüncelerin içerisinde ve
Bir yüzleşmenin eşiğinde bulundum birden.
Kimdim ben, bu düşünceler benim miydi sahiden
Yoksa
Şu zamana kadar yaşadıklarımın sesi mi yükselmişti
Kendi içimdeki çocuğun sesini artık duyamıyorken
Bunca şeye sebep olan neydi o halde
Hata, yanlış nerede nasıl yapılmıştı?
Kendi özümü tanımayı
Kendimle iletişim kurabilmeyi
Ve belki de en önemlisi
Kendime dost olabilmeyi
Hepsi bir zamanlar bir yerlerde yapılıyorken
Şu an neden hiçbiri yapılamıyordu?
Kaçtıklarımın esiri değildim
Yaptığım hataların mahkûmu olmadığım gibi
Her gelenin gittiği, her gidenin ise daha güzel geleceği bir dönüş.
Ve kendimle kaldım tekrardan
Yalnız ve yalnız bir şekilde yürürken dağın yamacında
Gözlerim kapandı istemsizce
Yorulmuştu onlar da savaşmaktan
Ve bir damla yaş süzüldü yanağımdan.
Kalbim ve aklım ağlıyor muydu halime
Sakin sakin düşünürken bunları
Kaldırdım kafamı ve sonsuz o maviliğin içerisinde
Buldum kendimi birden
Yeşilliğin içinde kaybolup gezinirken olduğu gibi.
NASIL OLACAKTI YAŞAM
Tarifsiz bir gün…
İnsan hafızasında çoğu şey tutar ve unutmamak için de çabalar örneğin bunlardan biri de sevdiği günlerin tarihlerinin olmasıdır. Doğum tarihi, sevgilisine açıldığı ilk gün… ama her zaman öyle olmuyordu, bu kez de insanoğlu hiç unutamayacağı bir gün hafızasında yer etmişti. Kalacaktı o gün ve unutamayacaktı olanları, ne olursa olsun ne yaşanılırsa yaşanılsın.
Sarsıntılarla geçen bir andı o gün ve yaşantıların da ona göre şekillendiği durumlar meydana gelmişti. Gün içerisinde her şey normal akışında ilerlerken bir taraftan da günün telaşı içerisinde idik. Akşama doğru ev halkının bir araya gelerek toplanması, yenen yemekler, edilen sohbetler ve havadaki o kahkaların dolaştığı o zaman dilimi. Zaman ilerledikçe sadece zamanın değil de bazılarımızın yaşamın bitişine doğru gittiğini bilmediğimiz o gece. Ve gecenin sonuna doğru da yatmak için yapılan hazırlıklar, her şeyi bir kenara bırakarak uyumaya hazırlanılan o saatler ve rahat yatağına girdiğinin son kez olduğunu bilmeyen insanlar.
Ve saatlerin dakikaların birbirini kovaladıktan sonra ansızın o an’ın gelmesi ve olanların olması, bitmeden devam etmesi… O an her şeyin kendin için bittiğini görmek, çevrenin de daha kötü durumlarda olduğunu görmek ve bunun idrakinde olamamak. İnsanoğlu ne olduğunu anlayamamıştı ve hepsinin bir şaka olmasını en çok bugün istiyordu.
Telefona gelen çağrılar, mesaj sesleri… Dışarıda insanlarla göz göze gelinmesi, tanıdık birilerini görme isteği… Belki de en çok hissedilen duyguydu çaresizlik ve hiç kimsenin var olan durumu o an değiştiremeyeceği ve olanları öylece beklemenin de kötü bir yanı olduğunu görebilmek. Ve haberlere bakarak içine düşen o acının, yalnızlığının ve ölüm korkusunu tüm vücudunu sarması ve bununla mücadele edilen bir an. Ağlamaların ve “neredesiniz, iyi misiniz” sorularının etrafında yankılanması ve ona göre hareket edilmesi.
Hiç geçmeyecek bir zamandı ve geçmedi de. O an orada zaman geçmedi, onlar için zaman durmuştu adeta. Nefes almak imkânsız hale gelmişti. Daha sonradan ise insanın olacaklardan habersiz devam etmesi gerekiyordu hayatına. Olanları hiçe sayarak kenara iterek yaşayamazdı ama. Bunların da acısını, yasını çekmesi gerekiyordu.
Üzerinden günler geçti ve tam bir yıl oldu ve yıllar da geçecekti. Ama orada kalanlar için, canlarını kaybedenler için, evlerini, mallarını kaybedenler için ve bu evlerin içinde yaşanmışlıkları, sevinçleri, umutları da kaybedenler için yılların geçmeyeceği gerçeğiyle karşılaşılan bir zamansızlıktı. Hala bu konuların konuşulmaya devam edildiği, yaşanamamış acıların söze döküldüğü ve döküldükten sonra da göz yaşlarının bu duruma eşlik ederek yavaş yavaş yanağından süzüldüğü o zamanlar.
Deprem sadece fiziksel olarak yaşanmamıştı, kişilerin iç dünyalarında da bu deprem şiddetiyle devam etmişti. Belki de insanoğlu en çok o an anlamıştı ne kadar çaresiz olduğunu ve bir gün öleceği gerçeği ile yüzleştiği o zamandı. Zordu bu durum ve bunları o an orada sevdikleri insanlar ile yaşamak daha da zordu ve atlatması da imkânsız olacaktı. İlerde de bu durumların izleri hala yaşanmaya devam edecekti. Sadece ölümün ardından sonra yasın yaşanmadığını, evini, sevdiklerini ve yaşanmışlıkları kaybetmenin de kendi içerisinde yası getirdiğini unutmuştu insanoğlu. O gün de bu gerçekle yüzleşmeye hazır olmasa da bunu görmesi gerekiyordu. Ve gördü de. O anlarda geleceğe dair düşüncelerin, umutların, planların hepsinin yok olduğunu ve yerine “ben şu an ne yapacağım” sorusunun gündeme gelmesi de bazı gerçekleri ortaya koyuyordu. Geçmişi düşünemiyordu ama o günden öncesini de hatırlamıyordu. Bazılarımız için o gün doğmadı güneş ve ısınamadı o gün eller tam tersi her şeyi ile üşümüştü insan.
Daha sonraları ise insanların durumlara alışması sonucu kendinin de normalleştirmesi gerektiğini ve yaşamaya devam etmesi gerektiği ile de yüzleşti insanoğlu. Çünkü alışılmıştı bu duruma ve unutulmaya yüz tutacaktı. Yaşayanların ise aklından çıkamayacağı bir gün olarak kalacaktı. Sokaklar, oynanılan oyunlar bir daha gelmeyecekti gelse bile aynı kalmayacaktı. Sadece kenara çekilerek ağlamak ve ağlayarak durmak istiyordu. Her şeyden elini eteğini çekerek bu durumları yaşamak istiyordu.
Saatler geçti, günler birbirini kovaladı ve aylar birbiri ardına tüm hızıyla geçti. Tüm olmuş olanlara rağmen insanlar onlardan hayata karışmasını bekliyorlardı, hayatın da bir şekilde devam ettiğini gördü insanoğlu o anda. Gösterdiler bunu tüm her şeyi ile. Konuşurken gülerken yemek yerken yani insani fonksiyonlarını yerine getirirken aklından çıkmıyordu olanlar. Aynada kendiyle göz göze gelmekten imtina ile kaçıyordu insanoğlu, ne ile karşılaşacağını bilmiyordu çünkü.
Ve alıştı insan, alışmaktan ziyade kabullendi durumu. “Kabullenirsem yaralarımı sarabilirim” diye düşündü ve düşündüğünü yapabildi mi? Hayat buna izin verdi mi? O gece bir kez daha anladı insanoğlu; yaşamın da bir gün kendisinden alınacağını ve bununla beraber de geride acıların kaldığını gördü. Sonlu olan bu dünyada her şeyin ve öncelikle de kendi yaşamının da sonu olduğunu gördü. Gördüğü ile bundan sonra nasıl yaşayacağı ise kendine bırakılmış bir karardı.
Sahi, artık nasıl olacaktı yaşam?
KENDİ KENDİNE SERZENİŞ
Uzun bir yol var önümde yürüyerek bitiremediğim
Tıpkı takvim yapraklarının tüm hızıyla bitişi gibi
Ömür dediğimiz şey ise hiç duraksamadan gidiyor.
Her geçen günle yaşlandığımı da hissedebiliyorum
Saçlarıma düşen aklar gösteriyor her şeyi
Bedenimde ağrılarımın artması bir tarafta dururken
Unutmam dediklerimi unutmaya başladığımı da fark ediyorum
Görünmeyen kısımda ise ruhumdaki yorgunluklar otağ kurmuş
Sona doğru gidişimizin en net simgesi sanırım bu haller de.
Hem bedenimde hem de ruhumda hatırladıklarımın acısını görebiliyorum
Keşke yapmasaydımlarla keşke söyleseydimlerle geçen bir hayat
Alışmanın getirdiği yorgunluk bir tarafta bekliyor
Her şeye alışır diyorlar insanlar için ama öyle değil
Alışmıyorum, alışamıyorum ve ne yapacağımı da bilemiyorum.
Çevremde gördüğüm insanlara tekrar tekrar bakıyorum
Sanki aradıklarım onlardaymış gibi ama değil
Bu gerçekle yüz yüze geliyorum her defasında
Çünkü öyle olduğuna inanmak istiyorum
Öyle bir inanış ki her şeye iyi gelecek, sanki.
En çok yoran ve üzen şey ise aitlik hissinin ruhumda peyda olamayışı
Bu insanlara bu eve ve belki de bu dünyaya?
Nasıl ait hissedebilirim kendimi buralara peki?
Hissetmeden yaşanılır mı ya da yaşanılsa buna yaşam denilir mi?
Ama insanların kalmadığı gittiği bu diyarda aitlik hissi aranır mı ki?
Cevap hayır ise neden aranmamalı ve ne yapılmalı o zaman?
Evet ise bu sorunun cevabı; nereye, kime, ne şekilde olabilir?
Zamanın içerisindeki dakikalarda bile aynı kalamıyorum
Sürekli değişim içerisindeyim gibi hissediyorum
Sahi, böyle hissetmemde benim de payım olabilir mi?
Gün sonunda kendimle kalıyorum insanlardan uzak bir şekilde
Kendi yalnızlığıma çekiliyorum her şeyden iltica ederek
Tenhada ve kuytuda oluyor zaten ne oluyorsa
Geçmiş ve gelecekle bir savaş hali içerisindeyim bu anlarda
Girdiğim bu savaşsa benden bir şeyleri götürüyor bırakmadan
Aldıklarımı ve verdiklerimi bir terazi kefesinde tartıyorum
Ben ise ortada bir yerde bekliyorum sonucu, son kalan ümidim ile.
Beklemenin getirdiği o sorumluluk hissini yaşıyorum o anda
Bundan sonra ne olacaklarla ilgili düşünceler durmadan akın ediyor aklıma;
Bütün bunların hepsi bir anda ve bir kişide oluyor;
Yani bende, ben ve içimde kalan diğer şeyler de.
HAYAT BİR “UMUT”
“Gecelerimiz çok karardı ve çok kararan gecelerin sabahları da pek yakın olur.”
Hayatın içerisinde bazı zor anların içerisinde bulunuruz. Bu sorunları yer yer çözerken çözemediğimiz anlar da olur. Böyle anlarda bizlerde de bir takım bazı değişiklikler meydana gelir. Sinirlenebiliriz, üzülebiliriz ve umudumuzu da kaybedebiliriz. Bu durumların oluşması da normaldir çünkü anormal olana normal tepki verebiliyor olmak normaldir.
Bir şeylerin düzeni bozulmuştur ve bu düzeni eski haline getirmekte haylice zordur. Biraz da bu durumların içerisinde olmak, bu durumlarla hemhal olabilmek ve yaşayarak bazı şeyleri görmek gerekebilir. Durarak görmek ve görerek harekete geçebilmek misali. Durunca ve var olduğumuz yerde telaş etmeden kalınca oluşan durumu daha iyi analiz ederek bir şeylerin yerini değiştirebiliriz. Gecenin kararması doğaldır çünkü var olan bir durumdur ve bu karanlık geceler insanlar için de dinlenme alanlarından biri haline gelmiştir. Gün içerisinde ne yapılmış ise neyin arkasından koşturulmuş ise gecede bunları bir kenara bırakma hali içerisine gireriz. Vücudumuz normal gün içinde de dinlenirken zihnimizi dinlendirmek pek mümkün değildir. Bu gece vakti de zihnin dinlenebilmesi için insanlara verilmiştir. Gecenin içerisinde her şey sessizleşir ve sadece kendi kendimizle kalırız. Kendimize söylediklerimizin ve söyleyemediklerimizin sesleri yükselir. Bu kararan gecelerde yolları bulmak da zordur çünkü aydınlığa giden yolları çıkmakta kendi başına zorluk oluşturur. Ama nasıl ki her gecenin sabahı oluyorsa ve bu sabahın içerisinde de bizlere verilmek istenen şeyler gizleniyorsa ve bunları bulabilmek de bize düşüyorsa bunları yapabiliyor olmakta bu durumdan çıkmanın göstergesidir.
Hep aynı hal üzerinde kalmayız, sürekli olarak değişik ruh halleri içerisinde buluruz kendimizi. Umutsuz olarak bu durumların geçmeyeceğini düşünmek bizi var olan o konumumuzdan aşağıya çeker, yukarıya çıkartmaktansa. İnsanın fıtratında bu özellik yer almıştır, zor zamanlarda ayağa kalkabilmek, kalkamadığında ise bu durumun bizimle bir ömür boyu kalmayacağını bilebiliyor olmak, kendi var oluşumumuzda saklanmıştır. Saklı olanı gün yüzüne çıkarmakta ve çıkardığımızda neler olacağını görebilmekte bizlere bırakılmıştır. Kendi hayatımız üzerinde düşündüğümüzde bile bu halleri görebiliriz.
Hayatta en çaresiz kaldığımız ve en zor olarak nitelendirdiğimiz durumları düşündüğümüzde şu an hali hazırda olmadığını bizimle gelmediğini sadece o an’a ve o zamana has kaldığını görebilmekteyiz. Hayata karşı var olan bakışımızın, duruşumuzun farkında olabilmek gerekiyordur belki de. Var olanın üzerine giderek nelerin değişebileceğine ve nelerin sabit kalacağına karar verebiliyor olmak ve bunlar için de bir girişimde bulunabilmek önemini korur.
Hayatı kendi kabımızda şekil verebileceğimiz “bir oluşum” olarak gördüğümüzde, bireysel olarak bu hayattan ne istediğimize ve hayatın da bize ne sunmak istediğini ve neyi önümüze getirdiğini gördükten sonra bu “oluşuma” karşı bir şeyler yapabiliriz. Bize sunulan hayata baktığımızda da bazı detayları görebiliriz; yaşanılan bu hayat bize rahat ve mutlu olmamız için verilmemiştir aslen. Bu mutluluğu ve rahatı yakalıyor olabilmek hayatın getirilerinden biridir.
Zor anlarda büyümekte bu hayatın bize sunduklarından sadece biridir. Zor anlarla karşılaşarak büyürüz, gelişiriz, olgunlaşırız ve bazen de üzülerek acı çekerek bunları yaşıyor oluruz. Bu öğrenmeyi ve büyümeyi kabul etmediğimizde var olan o sorunlar sadece şekil değiştirerek hayatımıza gelmeye devam eder, biz anlamını anlayamadıktan sonra. İnsan bu duruma karşı umutsuz da olabilir ama her zaman bu hal içerisinde kalması sağlıklı olan değildir. Bu halden sağlıklı olarak çıkmasını, ümidini korumasını ve dayanıklı olarak kalmasını beklememiz ve görmemiz gerekir. Bu hallerin içerisinde kalarakta bu durumlar için zamanımızı veririz, daha çok zamanımızın olmasını bekler ve isterken.
Ömür kısa diyerek şikâyet ederiz, şu an bile arkaya dönüp baktığımızda hatırlayabildiğimiz çok az şey vardır ve belki de hatırlayabildiklerimizin içerisinde bazı anıları biz kendimiz üretmişizdir başkalarından duyarak ve görerek. Bu anıları hatırlayarakta ‘kendi yaşantımızdan bir parça olduğu’ yanılsamasının içerisine gireriz. Bu şikâyetin içerisinde de bazı çelişkiler vardır; gün dediğimiz an’da olmak olarak nitelendirdiğimiz şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için çok şeyler yaparız. Yaptıklarımıza bakacak olsak neler görürüz?
Bu gecelerin de elbet bir gün biteceğini, bitmeyen tek şeyin ömür olduğunu ki o da bilinmeyen bir zamanda biteceğini biliyor oluşumuz ve o buhranlı dönemlerde de nasıl ayakta kalabileceğimizin farkında olmak gerekmektedir. Var olan sosyal çevreyle, destekle veya kendinle kalarak zor zamanlardan çıkmanın mümkün olduğu gibi de farklı şeyleri denemekte iyi gelebilir.
Bunu da yaşayarak ve deneyerek görmek hem kendimizin hem de o dönemimizin iyileşmesine katkısı kaçınılmazdır.
YAŞAMIN İŞ BİRLİĞİ
Hayatta bazı gerçekler var, bu gerçekleri ister kabul edelim istersek etmeyelim ama bunların var olduğu anlamını değiştiremeyiz. Bu hayat akışında çoğu şeyle karşı karşıya kalırız bazen de bu karşılaşmalardan zorlanır ve bu zorluklarla beraber de yorulur ve kaçış yerleri ararız.
Yaşamanın getirdiği sorumluluklar da vardır, bu sorumlulukların içerisinde aldıklarımız olduğu gibi bırakmamız gerekenle de olacaktır. Bu sorumluluklarımızı bazen biz seçeriz bazen de hiçbir şey yapmadan gelir bulur bizi.
Bir yerde var olmayı seçiyorsak diğer taraftan da seçmediğimiz seçenekler arasında olmamayı seçeriz. Bu seçimlerimizde de zorluklar yaşarız, diğerini düşünür ve gönlümüz orada o anda kalır. Bu durumun çok farklı alanlarda yansımasını da görebiliriz; mağazadan bir kıyafet aldığımızı ve evde kullandığımızı varsayalım. Bu kıyafeti giyerken bile aklımıza “diğeri nasıldı, acaba o daha mı güzel olacaktı” tarzı düşünceler gelir. Burada da bunlara “dur” diyerek seçimimizin sebeplerini kendimize açıklarız. İsteklerimizi ve seçimlerimizi makul bir zemine oturtmak isteriz, oturturuz ki kendi içimiz rahat etsin, kararlarımızdan mutlu olalım. Ama her zaman bu durum devam etmez, bazen de içerden gelen o sesi susturamayız ve bize yanlış karar verdiğimizi söyler. Ne kadar bununla o an çok ilgilenmesekte düşünceler gelmiştir bir kere ve öyle kolay gitmeyecektir.
Hayata karşı yaptığımız seçimlerden ve seçemediklerimizden de bir o kadar sorumlu olduğumuzu görebiliriz. Karar veremeyenlerden olmaktansa belki de kararın kötü olması bile karar anı oluşturmak için daha iyi olabilir ve bize hayatta bir etkimiz olduğunu da gösterebilir.
“Ölmemiştim ama yaşamamıştım da” dememek için belki de bir şeyler yapmalıyız. Bazı şeylerin kararını verip ve sadece kararlarımızla kalmayarak harekete geçmemiz gerekir. Elimizde ne varsa onu kullanabilmeliyiz ve ne kadar kullanabileceğimiz de bizlere bağlıdır. Belki de bu yaşadığımız yerden gittiğimizde cebimizde “iyi ki”lerin olması “keşke”lerin olmasından daha iyi olacaktır.
Yaptıklarımızla ve yapamayacaklarımızla bir bütünüz ve bu insanlığın bir üyesi olarak da bu bütünlüğü korumak ve aynı zamanda bizden sonrakiler için bir şeyler yapıyor olmamız da gerekmektedir. Kendi versiyonumuzdan yola çıkarak bu durumu en iyi ve en mutlu duruma getirebilmek bizlerin elinde olmalı. Hayata karşı iş birliğinde bulunamazsak çok şeyler kaybedebiliriz. İnsanlarla iş birliği yapmadan nereye kadar nasıl gidebiliriz? Yaşadığımız bu gezegende her şey insanlığa hizmet ederken biz kendi türümüze nasıl hizmet ediyoruz? Ya da edebiliyor muyuz?
Verdiğimiz nefesi bile alırken çoğu şeyin aynı anda gerçekleşmesi gerekiyor, biri eksik kalsa belki de sonumuz gelecek. Bu düzenin içerisinde düzensizliği göremediğimiz gibi bazen de kendi çabalarımızla bazı şeylerin dengesini bozabiliyoruz. Yaptıklarımızla, seçimlerimizle ve belki de en önemlisi söyleyemediklerimizle bu durumun oluşmasını sağlıyoruz. Bu düzenin farkında olan kendindeki düzensizliklerden de kurtulur, değişmesi ve değiştirilmesi için adım atar. Atmalı da.
Bu gezegende tek biz yaşamıyoruz, “bunlardan banane, benim ne katkım olabilir” diye düşünemeyiz. Her birimiz birbirimizle ilişkiliyiz, bir bedenin uzuvları gibi insanlar da bu değişimlerden etkilenir. İnsan bedeninde oluşan ağrılarda diğer uzuvlar “bundan banane, kendi işini kendin hallet bana bulaşma” diyemez, o acının geçmesi için işlevi neyse onu yaparak oraya destek verir ve aynı şekilde ruhumuza iyi gelen bir şeyde de bedenimiz tepkisiz kalamaz. Ruhtaki bu değişime bedende kayıtsız kalmaz ve ne oluyorsa onun olmasını devam ettirir.
Belki de biraz daha bu durumları düşünerek geniş perspektiften bakabilmemiz gerekir. Bulunduğumuz durumların içerisinde var olan şeylerin gerçekliğini göremeyebiliriz ancak oradan biraz uzaklaşınca belirsizliği daha da netleştirebiliriz.