40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
02:00
Antonin Namık
Geçenlerde Antonin Dvořák dinliyordum. Ama öyle her gün Dvořák dinleyen biri değilim; yanlış anlaşılmasın. Benimki daha çok, YouTube’un “bak bunu da seversin” diye önüme attığı şeylere denk gelince tıklayan sıradan bir hâl.
Ana sayfama düşmüştü. On saatlik bir senfoni. Kafa dağıtmak için kullandığım tek platformda. Düşünmeden bastım.
İkinci dakikadan sonra müziği dinlemediğimi fark ettim. Daha çok etrafı seyrediyordum. Ses sanki bitmiş gibiydi ama bitmemişti. Kapatmak için mouse’u çubuğa götürdüğümde, on saatlik videonun sadece üç dakikasını dinlediğimi gördüm.
O an Dvořák’la göz göze geldik.
Portrede bana bakıyordu. Sanki bir şey söyleyecek gibiydi. Ben de refleksle sağ gözümü kısıp kafamı salladım. “Ne var ulan?” der gibi. Herhâlde bütün senfonilerini dinlememi bekliyordu. İçimden gülerek “maalesef” dedim.
Tam kapatacaktım ki, sağ tarafta Namık Kemal çıktı.
Bir Dvořák’a baktım, bir Namık Kemal’e.
Ulan, bunlar benziyor.
Benzemiyorlar aslında ama insan bazen benzetmek istiyor. Kafa o an oraya çalışıyor.
Yapmamam gerekeni yaptım. Müziği tekrar açtım. Bir yandan Dvořák’ın o ağır senfonisi, bir yandan kafamda Namık Kemal’in dizeleri dolanmaya başladı. Ben de kendimce biraz kurcaladım:
“Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet! Esîr-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk muzik listelerinden.”
Buna ben bile güldüm.
Sonra düşündüm: Biz bunları niye seçiyoruz?
Gerçekten seçiyor muyuz, yoksa YouTube’un bir yerlerde, kim bilir kaç satırlık bir algoritmayla önümüze düşürdüklerine mi tıklıyoruz sadece?
Bir deney vardır. Sıçanın beynine elektrot bağlarlar. Önüne bir tuş koyarlar. Bastıkça mutluluk hormonu. Sıçan basar. Bir daha basar. Bir daha. Yemek yemeyi unutur. Sonra açlıktan ölür.
Bir de bilge sıçan vardır. O basar ama ara verir. Gider işini görür, geri gelir. Yetinmeyi bilir.
Biz hangisiyiz, orası biraz karışık.
YouTube, Spotify, Netflix… Ne dersen de. Önümüze düşen her öneri küçük bir tuş gibi. Bir tık: biraz keyif. Bir tık daha. Sonra bir şey eksikmiş gibi.
Kimse açlıktan ölen sıçanı başarı hikâyesi diye anlatmaz. Çünkü o sıçan seçtiğini sanıyordur. Aslında sadece basıyordur.
Matrix olmasa da biz de öyleyiz belki.
Dvořák’a tıklarken özgür irade sandığım şey, belki de algoritmanın bana attığı bir kemikti. Namık Kemal’le göz göze gelmem de tesadüf değildi; ikisi de sistem için sadece “izlenme süresi”.
Bilge sıçan farklıdır. Tuşu bilir ama ona tapmaz.
Belki de özgür irade, önümüze geleni seçmek değil; bazen kapatabilmektir.
O gün videoyu kapattım.
İki dakika sonra tekrar açtım.
Çünkü kimin ana sayfasına on saatlik Antonin Dvořák senfonisi düşer ki zaten?
Belli ki algoritma beni olduğumdan biraz daha entelektüel sandı.
Kayıtsızlığın Gölgesinde Duran Vicdan: Kötülüğe Karşı En Büyük Silahımız