DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

GRAM ALTIN

4.320,96%0,56

ÇEYREK ALTIN

7.017,00%0,27

TAM ALTIN

27.981,00%0,27

İmsak Vakti a 02:00
Şanlıurfa AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Nilay Şirin

Nilay Şirin

03 Ekim 2025 Cuma

KÖRLER DÜELLOSU

KÖRLER DÜELLOSU
5

BEĞENDİM

ABONE OL

Zamanın hafızası olduğuna küçüklüğümden beri inanırım. İnançlı insanların koşulsuz teslimiyeti ile hem de. Afili kurulmuş cümlelerle süslenmiş, evren enerjisi mi dersiniz yoksa karma etkisi mi bilemem. Ben yüce bir gücün sonsuz koruması ve adaleti diyorum. İnsan aklı noksan;  unutan, yanılan, mütemadiyen buhranlı dalgalanmalar yaşayan garip bir döngü içerisinde. Başımıza gelen en acılı anları zamanla silikleştiren, kırgınlıklarımızı hafifleten hatta kızgınlıklarımızı ve haksızlığa uğramışlığımızı unutturan bir döngü. Mamafih zamanın hafızası öyle değil. Bunu biliyor olmanın garip bir hazzı var insanın içini ferahlatan ve daima gülümseten.

Akıp giden ömür saatimizin içinde binlerce yüz selamlar yüreğimizi. Yolumuza dâhil olan herkes ve her şey bir imtihanın başlangıcı olur, kimi zaman iyi kimi zaman kötü. Anlar vardır, içinde olduğumuz vakitlerde geceler boyu gözyaşı döktüren, günlerce uykusuz bırakan anlar. İnsan aklı dedik ya zaman geçer ve acısı hafifler, unutur, sakinleşir. Yürek durulur ve yeniden kanatlanır kaldığı yerden. Yeniden çiçek açar kurumuş dallar ve yeniden gelir bahar. İnsan noksan oluşunun seyrinde unutur tüm yaşananları, gülümser yine içten bir tebessüm ile hayata. Herkesin ömründe yaşadığı ve süregelen yaşamında defaatle devam edeceği bir dönencedir adeta. Zamanın hafızası ise bizim bu garip seyrimizin içinde muazzam dilimlerde muazzam gösteriler sunar bize. Unutmadım! Diye bağırır avazı çıktığı kadar adeta. İşte o anlarda insana düşen sakinlik ve garip bir iç huzurdan başka bir şey değildir.

Velhasıl, herkesin kazanmak için çabaladığı hayatta, kaybederken zafer yaşayabilmektir aslolan. Körler düellosunda renklerini sergilemeni isterler senden, yapabilen kutsanan. Herkesin herkesleştiği bir toplumda aykırılık fakat devrimsel cinsten olan… Hesapsız yaşa, düşüncelerinle var ol ve bırak yaşam döngüsel seyrini izletsin sana. Plaketler onlara takdim, taşlar sana atılsın. Sen rengin asıl kaynağısın, inanmamaya adanmış bir gönle inan hiçbir şey anlatamazsın. Baharlar senin, bırak onlar yazı yaşadıklarını sansın.

NİLAY ŞİRİN

Devamını Oku

ANNEME MEKTUP

ANNEME MEKTUP
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaşamak mefhumunun sensiz geçen yedinci yılı doldu bugün. Ben hala yirmi iki yaşında toy, tecrübesiz ve adın geçince, öldüğünü gördüğüm rüyalardan sonra ağlayarak telefona sarıldığım, sesini duyunca hıçkırıklar içinde tesellini duyarak rahatladığım ama mütemadiyen ölüm korkunu içimden atamadığım yaştayım. Adın bu denli kutsal, varlığın bu denli nüfuzlu,  başkalarına anlatamadığım boğazımda düğümlenen yumru yüzün. Kabullenemediğim o kadar çok şey var ki gidişinde. Tığteber şah-ı merdan kaldık mı öyle ortada anneden noksan.

Sana yazıyor, sana anlatıyorum her şeyimi, biri beni gerçekten dinlemediğinde ya da derdimi dert edinmediğinde kocaman bir öfkeyle sen düşüyorsun dimağıma. Hangi yaşta olursam olayım hep çocuk ruhumdan takılıp düşüyorum eteklerinin dibine. Üfle yaralarımı anne! Zamanın hoyratlığı geçirmiyor senin acını, her şey geçiyor yaşım ilerliyor, ama senin gözlerin hep canlı hep tam karşımda, acısı içime işleyen bir bakışla dipdiri. Öyle olmasa hem, ölüme verdiğim ruhun için hala ölümden bu denli nasıl korkabilirim zaten? Yorgunum anne baştan başlasak hayata, yeniden doğursan tek başına karanlıkta, yeniden korkusuzca kundaklasan beni ama hiç kesmesen bu defa kordon bağımı, ayırmasan bedeninden beni. Yaşım ortalarda ama yüzyıllık yorgunluklar birikiyor saçlarıma, beyaz bu denli kederli hiç görünmemişti bana. Oysa siyahtı gamın, kederin rengi.

Yüzüm düşse yine ama konuşmaya ihtiyaç duymadan gelip sarılsan, yüzümün gölgesinden anlasan, bakışlarımın kırıklığından dokunsan ve ben konuşmadan anlaşılmanın rahatlığına bıraksam kendimi de omzunu memleket bilip hep oralı kalsam. Sahi memleketi olmayı bu denli alıştırdığın yerden nasıl yurtsuz bırakıp da gittin can yoncam? Suçlamıyorum seni, bil istiyorum, sorduğum her soruya bir cevabın olurdu senin, bunu da bil diye yazıyorum. Sorularımı yanıtla, sarıp sarmala, vatan toprağına hasret yüreğime bulaşsın her bir zerren.  Tek ihtiyacım yol göstermen. Ben bu acıyla baş edemiyorum. Sen takıldığım yerden tut kaldır annem…

Nilay Şirin

Devamını Oku

TOPLAN SEVDİĞİM GİDELİM

TOPLAN SEVDİĞİM GİDELİM
3

BEĞENDİM

ABONE OL

   Toplan sevdiğim gidelim! Buralar bize dar, buralar bize hasret, buralar bize gurbet hep. Toplan, kalkalım acısı içimize çökmüş çorak topraktan, kalkalım şerha şerha yarılmış; canımızdan can alan, can’ı alıp vermeyen, içimize kor düşüren, bizi yakıp yıkan bu topraktan.

  Toplan sevdiğim, vuslata erdir kalbimi! Yorgun, kederli, akı saçlarıma düşmüş bu özlemin.

Umudu bas bağrına, tut elimden, yeniden inandır! Aşkın her zorluğa baş kaldırabileceğinden bahset! Kalemin, zulmün hüküm sürdüğü coğrafyalarda bir bahar müjdecisi olabileceğinden bahset!

 Toplan sevdiğim gidelim! Sancısı başlayan vuslat doğumuna erdir ürkek kalbimi! Kurumaya yüz tutmuş içimin huzur çiçeklerini sula. Varsa bu hasretin devası, sun ellerinle! Ciğeri yanan anaların duası gibi gel de gir şu yaralı gönle!

  Toplan sevdiğim gidelim! Seninle uzasın yollar, hiç susmadan yürüyelim. Avaz avaz haykıralım, içimizde biriken tüm acıları, ağrıları, sevdaları… Belki o zaman çeker usturasını boğazımızdan, bitmeyen bu savaşın kirli davaları!

  Toplan sevdiğim gidelim! Sevgisizliğin hüküm sürdüğü bu topraklar bize yabancı! Kardeş kardeşten nefret ede ede davacı. Kalemin önüne geçince silah ve katran karası olunca tüm fikirler, yürekte lekesi çıkmayan bir acı.

  Toplan sevdiğim gidelim! Kalbimizin devrimidir bu sevda, bu sevda başımızın tacı.

                                                                                                               ‘NİLAY ŞİRİN’

Devamını Oku

ÖLEZ- Nilay Şirin

ÖLEZ- Nilay Şirin
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Canhıraş suskunlukların pençesinde bir tırnak darbesi bekler pıhtı tutmaz kanamalarım.” Yazdım önümdeki kâğıda.  Şair “Dürtme içimdeki narı, üzerimde beyaz gömlek var!” yazmış, kallavi bir söylem daha, edebiyatın yer altı dünyasında.  Zihnimizin afyonudur belki yazmak. Afili cümlelerle süsleyip gün yüzü görmemiş küfürler savuruyoruz belki de sanatsal uzantıları olan. Susmayı görev gibi öğrettiler bize, içimizden geçenleri söyleyemedikten sonra neye yarar? Kalbimiz dörtnala giden hoyrat bir atın çatlayıp yığılması gibi delibozuk atıyor. Ha kaçtı ha kaçacak ipin ucu! Yazmakta bunca suskunluğun kaçış rampası sanki kelimelerden oluşan dipsiz kuyu.

Zihnim hayli dağınık, düzen bildiğim her şeyin, yumağında sıkışıp kalmışlığımı yeni öğrendim. Öğrenme güçlüğü mü var bende? Neden bu kadar bekledim? Görmek ve bakmak arasındaki o ince çizgide ayaklarımdan akan kan mı bana bunu yapan? Dikiş tutar mı ölmüş hücreler, bile isteye kesilip atılan! Dağınıklığım yeni değil üstelik tüm organlarımı sarmış bir illet, bir yeri sıyırıp temizlesem bir başka yere bulaşıyor. Annem olsa bilirdi çaresini, anneler nasıl biliyor bu kadar şeyi? Anne olsam diyorum verebilir miyim o kadar inandırıcı cevaplar? Soru soran olmak her zaman daha kolay. Bazen diyorum hani bu kadar bastırılmasaydı konuşacaklarımız, midemizde taş gibi oturan o his hala olur muydu yerinde? Kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı, sınırlarımızı dile getirebilseydik düzeni olur muydu zihnimizin? Sorular, sorular, sorular…

Çocukluğumda sokağın köşesinde mütemadiyen oturan Hasan amca; durur durur, uzaklara bakar sonra: “Çivisi çıkmış bu dünyanın !” derdi. Çocuk aklımda yöresel tonlamasına ve bana göre somut dünyamdan öteye geçmeyen çivisi mi var dünyanın? Algısına takılı kalır bazen de kıkırdardım ağzımı kapatmayı ihmal etmeden. Soyut âlemde evet bir çivi vardı ve çocukluk hırkasını çıkaran her insan bir gün o çivinin çıkışını dile getiriyordu.  Çiviyi çıkaran da bizdik şikâyet edip homurdanan da…

Yorgunum, zihnim hayli dağınık, balkondan annem bağırıyor çocukluğuma, akşam ezanını okuyor Ali Hoca. Hava karardı, eve gitme vakti.  Hem yemekte hazırdır şimdi.

NİLAY ŞİRİN

Devamını Oku

BAŞLIKSIZ ZAMANLARA-Nilay Şirin

BAŞLIKSIZ ZAMANLARA-Nilay Şirin
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gitmek eyleminin ağırlığı altında eziliyorum. Varlığıma nüfuz etmiş sunturlu bir hayatın, doğrusu hayatın içindeki yaşanmışlıkların esareti ayaklarıma dolanan… Tüm savaşlarını verdim kalmanın; kalabilmenin demeliyim çünkü ihtimallere karşı direnmekti aslında yaptığım! Acziyetimin bastırılmış sesi içimde bir yerlerde, yüzüme derin çizgiler attı her vakit. Kalmak için verdiğim zorlu savaşın ortasında ‘gerçeklik’ kavramımı yitirdiğimi, acı sözler söyleyen bir dost olup yüzüme vurdu çoğu zaman. Benim ısrarım çabaladığım onca şeyin ziyan olup gitmesine el vermeyişiydi gönlümün…

Ekmek kırıntısı umutlarla, koskoca hayaller kurdum bir vakit!

Kalmak ömrümden aldı!

Kalmak ruhumdan aldı!

Kalmak duruşumdan aldı!

Kalmak sınırlarımdan aldı!

Kalmak gençliğimden, duygularımdan…

Kalmak beni benden sıyırdı aldı!

Gitmenin sorumluluğunu daha erken kabullenseydim, yüreğimin hakkına daha az girerdim belki. Uzun cümleler sarf edilmiş başarılı bir Rus edebiyatı klasiği misali geride bıraktıklarım. Her ayrıntısı farklı bir zamanın, hastalıklı izlerini taşıyor. Nefes almaya çalıştığım dört duvar üzerime geliyor. Uyumaya çalıştığım yastığım taştan doldurulmuş sanki! Okuduğum kitaplar gitmenin uçurumundan beni bu defa çekip almıyor. Artık tutunacak haklı bir cümlesi kalmamıştır belki kalbimin, realist bir felsefeci göz dokunmuştur belki düşüncelerine kim bilir? Gidenler kalanları hiç anlamadı, kalmaktan vazgeçenlerin savaşını ise kaybediş sandı. Odamın dışında da bir hayat var, benden bağımsız akıyor, yaşım ileri değil fakat düşüncelerim hayli yorgun. Duvarın dibinde bir yere sinmiş kendi kendimi izliyorum, yavaş yavaş sönüşünü gözlerimdeki ışığın…

Konuşuyorum, bağırıyorum da kimse duymuyor, aslında bu en derin suskunluğum! Gidiyorum; gitmenin ne demek olduğunu bilmeyenler gibi değil, uzun bir mücadelenin öğretileriyle bu kez!

İhtimaller garının son treninin son yolcusu uğurlanıyor! Rayların tiz çığlığı, kapıların tozlu kapanışı, saatin son vuruşu zamanı ve buğulu camda yazısı bozuk bir cümle: GİDİYORUM!

Devamını Oku

istanbul eşya depolama

casino siteleri