DOLAR

34,4939$% 0.09

EURO

36,4473% 0.25

GRAM ALTIN

2.954,41%0,67

ÇEYREK ALTIN

5.043,00%0,06

TAM ALTIN

20.111,00%-0,24

Akşam Vakti a 17:49
Şanlıurfa HAFİF YAĞMUR 16°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Nilay Şirin

Nilay Şirin

13 Eylül 2024 Cuma

ÖLEZ- Nilay Şirin

ÖLEZ- Nilay Şirin
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Canhıraş suskunlukların pençesinde bir tırnak darbesi bekler pıhtı tutmaz kanamalarım.” Yazdım önümdeki kâğıda.  Şair “Dürtme içimdeki narı, üzerimde beyaz gömlek var!” yazmış, kallavi bir söylem daha, edebiyatın yer altı dünyasında.  Zihnimizin afyonudur belki yazmak. Afili cümlelerle süsleyip gün yüzü görmemiş küfürler savuruyoruz belki de sanatsal uzantıları olan. Susmayı görev gibi öğrettiler bize, içimizden geçenleri söyleyemedikten sonra neye yarar? Kalbimiz dörtnala giden hoyrat bir atın çatlayıp yığılması gibi delibozuk atıyor. Ha kaçtı ha kaçacak ipin ucu! Yazmakta bunca suskunluğun kaçış rampası sanki kelimelerden oluşan dipsiz kuyu.

Zihnim hayli dağınık, düzen bildiğim her şeyin, yumağında sıkışıp kalmışlığımı yeni öğrendim. Öğrenme güçlüğü mü var bende? Neden bu kadar bekledim? Görmek ve bakmak arasındaki o ince çizgide ayaklarımdan akan kan mı bana bunu yapan? Dikiş tutar mı ölmüş hücreler, bile isteye kesilip atılan! Dağınıklığım yeni değil üstelik tüm organlarımı sarmış bir illet, bir yeri sıyırıp temizlesem bir başka yere bulaşıyor. Annem olsa bilirdi çaresini, anneler nasıl biliyor bu kadar şeyi? Anne olsam diyorum verebilir miyim o kadar inandırıcı cevaplar? Soru soran olmak her zaman daha kolay. Bazen diyorum hani bu kadar bastırılmasaydı konuşacaklarımız, midemizde taş gibi oturan o his hala olur muydu yerinde? Kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı, sınırlarımızı dile getirebilseydik düzeni olur muydu zihnimizin? Sorular, sorular, sorular…

Çocukluğumda sokağın köşesinde mütemadiyen oturan Hasan amca; durur durur, uzaklara bakar sonra: “Çivisi çıkmış bu dünyanın !” derdi. Çocuk aklımda yöresel tonlamasına ve bana göre somut dünyamdan öteye geçmeyen çivisi mi var dünyanın? Algısına takılı kalır bazen de kıkırdardım ağzımı kapatmayı ihmal etmeden. Soyut âlemde evet bir çivi vardı ve çocukluk hırkasını çıkaran her insan bir gün o çivinin çıkışını dile getiriyordu.  Çiviyi çıkaran da bizdik şikâyet edip homurdanan da…

Yorgunum, zihnim hayli dağınık, balkondan annem bağırıyor çocukluğuma, akşam ezanını okuyor Ali Hoca. Hava karardı, eve gitme vakti.  Hem yemekte hazırdır şimdi.

NİLAY ŞİRİN

Devamını Oku

BAŞLIKSIZ ZAMANLARA-Nilay Şirin

BAŞLIKSIZ ZAMANLARA-Nilay Şirin
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gitmek eyleminin ağırlığı altında eziliyorum. Varlığıma nüfuz etmiş sunturlu bir hayatın, doğrusu hayatın içindeki yaşanmışlıkların esareti ayaklarıma dolanan… Tüm savaşlarını verdim kalmanın; kalabilmenin demeliyim çünkü ihtimallere karşı direnmekti aslında yaptığım! Acziyetimin bastırılmış sesi içimde bir yerlerde, yüzüme derin çizgiler attı her vakit. Kalmak için verdiğim zorlu savaşın ortasında ‘gerçeklik’ kavramımı yitirdiğimi, acı sözler söyleyen bir dost olup yüzüme vurdu çoğu zaman. Benim ısrarım çabaladığım onca şeyin ziyan olup gitmesine el vermeyişiydi gönlümün…

Ekmek kırıntısı umutlarla, koskoca hayaller kurdum bir vakit!

Kalmak ömrümden aldı!

Kalmak ruhumdan aldı!

Kalmak duruşumdan aldı!

Kalmak sınırlarımdan aldı!

Kalmak gençliğimden, duygularımdan…

Kalmak beni benden sıyırdı aldı!

Gitmenin sorumluluğunu daha erken kabullenseydim, yüreğimin hakkına daha az girerdim belki. Uzun cümleler sarf edilmiş başarılı bir Rus edebiyatı klasiği misali geride bıraktıklarım. Her ayrıntısı farklı bir zamanın, hastalıklı izlerini taşıyor. Nefes almaya çalıştığım dört duvar üzerime geliyor. Uyumaya çalıştığım yastığım taştan doldurulmuş sanki! Okuduğum kitaplar gitmenin uçurumundan beni bu defa çekip almıyor. Artık tutunacak haklı bir cümlesi kalmamıştır belki kalbimin, realist bir felsefeci göz dokunmuştur belki düşüncelerine kim bilir? Gidenler kalanları hiç anlamadı, kalmaktan vazgeçenlerin savaşını ise kaybediş sandı. Odamın dışında da bir hayat var, benden bağımsız akıyor, yaşım ileri değil fakat düşüncelerim hayli yorgun. Duvarın dibinde bir yere sinmiş kendi kendimi izliyorum, yavaş yavaş sönüşünü gözlerimdeki ışığın…

Konuşuyorum, bağırıyorum da kimse duymuyor, aslında bu en derin suskunluğum! Gidiyorum; gitmenin ne demek olduğunu bilmeyenler gibi değil, uzun bir mücadelenin öğretileriyle bu kez!

İhtimaller garının son treninin son yolcusu uğurlanıyor! Rayların tiz çığlığı, kapıların tozlu kapanışı, saatin son vuruşu zamanı ve buğulu camda yazısı bozuk bir cümle: GİDİYORUM!

Devamını Oku

NİLAY ŞİRİN-AN GELECEK…

NİLAY ŞİRİN-AN GELECEK…
2

BEĞENDİM

ABONE OL

“Hangi yaşta ölürsek ölelim, tamamlanamayan cümlelerimiz olacak!” yazılıydı kâğıtta. Yarım kalmışlığın acısını mı hissetmişti bunu yazarken yoksa umutsuzluğun ilmeğinde mi sallanıyordu da yazdı? Tamamlanamayan çokça cümleyle göçüp gittiği aşikârdı… Belki ardından gözyaşları sel olan bir anne ağlayacak, belki bir baba umutsuzca buz utmuş elini tutacaktı yahut o cümleyi yazmasına sebep, âşık fakat gururlu bir adam bir haber alabilmek adına saatlerce açılmayan telefonunu arayacaktı…

Zaman insana en iyi öğretmen, fakat şefkatli değil elleri öyle ki bazen fazlaca hoyrat öğretileri. Bir bakışın keskinliğinde, söylenmiş son bir sözün kırgınlığında, sonra ile başlayan cümlelerin ağır ağdalı yükleri altında bırakıp gidenlerin yasını tutturuyor bazen. Sonra en derininden yaralananlar bir daha sonralara saklamıyor cümlelerini, sevinçlerini, umutlarını hatta kederlerini… Biliyorlar bir sonranın olmama ihtimalini, öğrenmenin en zorlu sınavıyla biliyorlar! O sebeple özürleri gururlarına, gülüşleri kederlerine, gözyaşları kalabalıkların meraklı bakışlarına takılmıyor. Biliyorlar, bilmenin ne demek olduğunu bilmeyenlerin suskunluğuna kızgınlıkları bitmiyor ama onlar biliyorlar…

An gelecek bir gün saat bizim için de sonsuzluğa duracak. Ardımız sıra üzülenlerimiz, içinde bize söylenmemiş sözlerle veda edenlerimiz olacak. An gelecek biz de birinin kapanmayan yarası, toprağına sarıldığı hasreti, keşke ile başlayan cümleleri olacağız. Bir gün biz de birinin kaybediş öğretisi olacağız.

Kalmanın acısını yüklenenlerin kederi gözlerinden okunur. Gülüşleri yarım, cümlelerinin sonu hep bir yumrunun boğaz acısıyla doludur. Bir kitapta okumuştum, “Hayatlarımıza vicdan azabı gibi oturanlar bir gün yerinden kalkar mı?” yazılmıştı. Kalkmaz, ondandır türkülere konu olan kavuşmaların mahşere kalışı! İçinde söylenmemiş sözleri bırakıp gidenlere vuslatın narıyla kavrulur geride kalanlar, vicdanlarının mahkemelerinde milyon defa kırarlar kendi kalemlerini, geçmiş yargıcı, gelecek zindanı olur.

Kalmak Safa’sı, bilmek Merve’si olur da ikisi arasında ki mesafede kaybolurlar…

Geride kalmak baharın ortasında yağan kar misali… Bilmek harlı ateşin en azgın alevi…

6 Şubat 2023 Deprem Anısına… (Rahmetle)

                                                                                      NİLAY ŞİRİN

                                                                                         6 Şubat 2024

Devamını Oku

BİR KELEBEK ÖLÜYOR YÜREĞİMİN ORTA YERİNDE

BİR KELEBEK ÖLÜYOR YÜREĞİMİN ORTA YERİNDE
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir kelebek hüznü gelip oturmuş omuzlarıma, son dakikalarının kanat çırpış acısı sıkışıp kaldığım… İnsan paramparça oldukça mı bütünleşip yeniden kalkar ayağa, yoksa her sırtından vuruluşunda ‘güçlendirdiniz!’ naralarının beyhudeliğinden mi bakar hayata?

Zaman kirli, zaman katran katıklı acılarla sunuyor baldız tadı sevinçlerini! Annem hep derdi ki: ‘İki iyilik kimseye aynı anda verilmez kızım!’ Sahi bir insan hep haklı olabilmeyi nasıl başarır aklım almıyor! Aklım bu aralar hiçbir şeyi almıyor işin açığı. Muğlâk bir acının için için kanayan ihanet yaralarıyla dolu zihnim. En sevdiklerim… İnsan kimi en çok sever? Kime en çok güvenir? Kimi kendinden bilir de dayanır fütursuzca? Ve yüzüstü çamurlu bir yolda düşünce, etrafına bakıp tutunacak kendinden başka kimse olmadığını görünce mi anlar yeniden ve sancılı yalnızlığını? Yoksa sanrılı iyilik marazıyla yine aynı mı düşünür!?

Bir kelebek kanat çırpıyor içimde cansız, heyecansız, hüznü boğuyor beni! En ince yaralarımın kabuklarını kaldırıyor, kanatları her bir yaramın kan kırmızısına bulanıyor! Hangi yaramın cerehatli sancısı bu çektiğim? Hangi ateşli rüyalarda inanır insan iyiliğe, merhamete, sevgiye?

Bir kelebek ölüyor yüreğimin orta yerinde…

Nüfuzlu bir çığlık kesiyor düşüncelerimi…

Kendi gidiyor asırlık hüznü kalıyor omuzlarımda…

Kelebek hüznü çırpınışlarım, hiç durmamaya yeminli kanayan yaralarım!

Bir kelebek ölüyor yüreğimin orta yerinde!

Susuyorum…

Nilay ŞİRİN

Devamını Oku

NOKSANLIĞI YÜREĞİMİN-Nilay Şirin

NOKSANLIĞI YÜREĞİMİN-Nilay Şirin
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Zaman muğlâk sevinçler yaşatmayı bırakıp, mutluluğun öz benliğini sunmuştu gözlerinde… Savunmasızdım! Bazen bir çocuk bazen bir kadın, yürüdüğüm yol Habil ve Kabil çıkmazı! Bir adım atsam sana sonsuz bir derya ama noksanlığı yüreğimin ‘ben yüzme bilmiyorum!’ isyanı… Kulaç atsam sana doğru fıtrattan bilgiler ile varacağım senin kıyına!

Sanki… Sonsuz bir sanki bölüyor duygularımın şeker tadı yangısını. Bıraksam sana kendimi bilim bu ya yanılmaz hani şu meşhur kaldırma kuvveti! Taşır mısın tüm bedenimi, zihnimi, duygularımı ve dahi düşüncelerimi? Tutmaya korkuyorum avuçlarımda, son nefes tesellisi gibi duruyor deryanın suyu! Avuçlarımı sıktıkça sızıyor her yerinden parmaklarımın, tutamıyorum! Savaşmalı mıyım? Yoksa bu yoldan geri mi dönmeli?

Derdi neydi, zihnimin alacakaranlık sokaklarıyla kavgası niye hiç bitmedi? Sorular, sorular, sorular! Bilmese demez ya atalar boşa koyup dolmamak, doluya koyup almamak meselesi. İki farklı tarafın ellerinde hayatım, biri bir ucundan tutmuş diğeri diğer ucundan. İp atlardık eskiden taaa çocukken yani bir yüzyıl evveldi galiba. Ne kadar hızlı sallarsa ipi tutanlar o kadar hızlı hareket etmek zorundaydık yorulmaya imkânın olmazdı eğer yorulursan ip ayağına dolanır ve asfalt zemin üstüne afili bir düşüşle sonlanırdı. Yorulmaya başlıyorum hatta galiba düşüyorum, emin değilim! Tutup çıkar mıyım tutsan ellerimden bu amansız mahzenden? Gücü var mı yüreğimin beklemeye, seyretmeye akıp giden zamanı? Zaman mı saracak yaralarımı yoksa sunacak mısın panzehirini yüreğinin?

Kalmalı mı yoksa alıp ceketimi gitmeli mi? Noksanlığı yüreğimin, cevapsız soruları zihnimin… Boğuluyorum!

NİLAY ŞİRİN

@_nilay_sirin

Devamını Oku