Zekâ Kavramının Tanımı ve Başlıca Zekâ Kuramları Nelerdir?

Bazı psikologlar, bireyin çevreye uyumu üzerinde dururlar, kişinin çevresine uyumu ile zekâ düzeyi arasında önemli bir ilişki olduğunu söylerler. Bazı psikologlara göre de zekâ öğrenebilme yeteneğidir. Bazıları ise zekâyı soyut düşünebilme yeteneği olarak tanımlar. Zekâ insanın bilişsel gücünün öteki adıdır; zaten bilişsel psikolojide zekâ kavramı yerine, bilişsel güç kavramı kullanılmaktadır.

Bazı psikologlar, bireyin çevreye uyumu üzerinde dururlar, kişinin çevresine uyumu ile zekâ düzeyi arasında önemli bir ilişki olduğunu söylerler. Bazı psikologlara göre de zekâ öğrenebilme yeteneğidir. Bazıları ise zekâyı soyut düşünebilme yeteneği olarak tanımlar. Zekâ insanın bilişsel gücünün öteki adıdır; zaten bilişsel psikolojide zekâ kavramı yerine, bilişsel güç kavramı kullanılmaktadır.
İlk zekâ testini yapan Fransız psikolog Alfred Binet’e göre zeka; belirli bir amaca yönelmek, amaca erişmek için direnmek, uyum sağlayabilmek ve kendini eleştirebilmek eğilimidir. Psikolog William Lois Stern’e göre zekâ, düşüncesini bilinçli olarak yeni bir işe yönlendirebilme konusunda genel bir beceridir; hayatın gerektirdiği yeni sorumluluk ve taleplere zihinsel olarak genel bir uyum sağlayabilmedir.

Zekâ, birbirinden farklı alanlara yayılan beyin gücünün kapasitesi, bu kapasitenin verimli kullanılabilmesi, bu kullanımın dengesi olarak tanımlanan bir sinerjidir. Zekâ, dünyanın bizden beklediklerine en iyi uyum gösterebilme yeteneğidir. Kişinin anlama, kavrama, öğrenme kapasitesidir; zihinsel performansı gösterir. En geniş anlamıyla zekâ, genel bir zihin gücü olarak tanımlanabilir.

Başlıca zekâ kuramları şunlardır. Tek Etmen Kuramı: Zekâyı genel bir yetenek olarak algılayanların görüşlerine zekânın tek etmen kuramı denir. Bununla birlikte, bu görüşte olan birçok psikolog bu genel düşünsel yeteneği birbirinden farklı olarak tanımlamışlardır. Bu grupta yer alan ve zekâ testleri alanında tanınmış psikolog Lewis Madison Terman’a göre, zekâ, soyut düşünme yeteneğidir. Bundan sayılar ve sözcükler gibi bir takım zihinsel sembollerle düşünme yeteneği anlaşılır. William Lois Stern ise, yeni karşılaşılan durumların gereklerini, düşünme yeteneğinden yararlanarak karşılayabilme, yeni hayat koşullarına uyabilme gücü olarak tanımlamaktadır. Bütün bu açıklamalarda ortak olan hususlara göre, zekânın bireyin çevresine etkili bir şekilde uyumunu sağlayan soyut ve genel bir yetenek olduğu anlaşılmaktadır. Lewis Madison Terman’a, üstün zekâlılar eğitiminin babası denilir. Terman, 1922 yılında başlayıp 50 yıl boyunca üstün zekâlı bireyleri takip eder. Öğretmen yargıları, testler, anketler, mülakatlar, fiziksel gelişimleri, psikolojik gelişimleri, sosyal ve profesyonel gelişimleri gibi boyutları verilerle desteklediği araştırmalar yapar. Bunun yanında Terman, Binet-Simon testini, Amerika’ya uyarlayarak Stanford-Binet Ölçeğini geliştirir. Binet-Simon Testi: 1904 yılında devlet tarafından Alfred Binet ve T. Simon’dan genel müfredat aracılığı ile yeterli eğitimden istifade edemeyecek çocukları saptamak için bir test geliştirilmeleri istenir. O yıllarda uyumlu, yumuşak başlı, sakin, düzenli, sosyal becerileri iyi çocuklar zeki olarak değerlendirilirken; sessiz veya agresif, konuşma, işitme, görme problemli çocuklar öğrenme engelliler sınıflarına yerleştirilebiliyordu. Binet çalışmasında zekâ tespiti için önemli kriterlere ulaşır. Bunlardan bazıları, dikkat yoğunluğu ve süresi, hafıza, yargı kabiliyeti, mantık geliştirme ve kavrama gibi alanlardır. Binet’in en önemli katkılarından biri “zekâ yaşı” kavramını bulmasıdır.

Lewis Madison Terman, Stanford-Binet IQ testi

Çift Etmen Kuramı: İngiliz Charles Spearman, genel düşünsel yeteneği çift etmen kuramı ile açıklamaya çalışmıştır. Spearman’a göre, bir bireyin ne ölçüde zeki olduğu, onun karşılaştığı karmaşık durumlarda kurduğu ilişkilerde ve sorun çözmede bulduğu kestirme yollarda kendini gösterir. Bu kurama göre zekâ iki temel faktörden oluşmuştur. Spearman bu faktörlere g genel yetenek ve s özel yetenek faktörü adını vermiştir. Spearman’ın bu kuramına “İki Faktör Kuramı” denilir. Genel yetenek “g” faktörü tüm zihinsel faaliyetlerde rol oynayan, ortak ve genel bir zihinsel enerji; özel yetenek “s” faktörü ise, bir işin yapılmasında gerekli olan genel zihinsel yetenekten ayrı olarak ihtiyaç duyulan zihinsel bir güç olarak algılanmıştır. Spearman’a göre bireyler g, s faktörleri açısından farklılıklar gösterir. Zekâ ölçülürken g faktörünün ölçülmesi gerektiğini vurgular çünkü g faktörünün zekâ olduğunu söyler.
Çok etmen kuramı: Zekâyı çok etmen kuramı ile açıklayan bilim adamları da vardır. Bunların başında Thorndike, Thurstone ve Guilford gelmektedir. Bu psikologlara göre; günlük davranışlarımızı düzene koyan fikirsel gizil güç, bir tek genel yetenek olmaktan ziyade bir çok özel yetikliklerin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Eğitim Psikolojisi’nin babası olarak bilinen Amerikalı psikolog Edward Thorndike ise çoklu faktörler kuramının öncülerindendir. Ona göre zeka birbirinden ayrı faktörlerden meydana gelir. Faktörler birbirinden bağımsızdırlar. Bu duruma göre genel bir zekanın sözü edilemez. Zeka değil zekalar vardır. Bir zihinsel problemin çözümünde birden fazla faktör yer alır. Thorndike’a göre, zekanın mekanik, sosyal ve soyut olmak üzere üç şekli vardır. Mekanik zeka; alet, cihaz kullanma ve makine işletebilmede kendini gösterir. Sosyal zeka; insanları anlama, kişiler arası ilişkileri görüp bunlara göre davranabilme gücüdür. Soyut zeka ise, sözcükler, sayılar, formüller gibi sembollerle düşünmede, bilimsel ilkeleri kavramada kendini gösterir. Thorndike, zekanın bağımsız birçok zihinsel becerinin merkezde olduğu bir teori ortaya koyar.
  1. Sözel anlayış: Kelimeleri tanıma ve anlama yeteneği,

  2. Sözel akıcılık: Sözel ve yazılı olarak uygun kelime ve ifadeleri çabucak bulabilme gücü,

  3. Sayısal yetenek: Basit aritmetik işlemlerini çabuk ve doğru olarak yapabilme

  4. Uzay ilişkilerini kavrama: Nesnelerin uzaydaki biçimlerini kavrayabilme,

  5. Bellek: Mekanik belleme gücü,

  6. Algısal hız: Karmaşık bir nesnenin ayrıntılarını görebilme; benzerlikleri ve farklılıkları çabuk ve doğru olarak algılayabilme,

  7. Mantıksal düşünme: Mantıksal düşünebilme ve usamlama gücü.

İnsanlar bu çeşitli yetenekler bakımından birbirlerinden az çok ayrılık gösterirler. Bu alanlardan herhangi birinde üstünlük gösteren bir kişi, her zaman diğer alanlarda da üstün olmaz. Ancak bunun aksi olan fikir de yanlış değildir. Bu tez, devreden faktör teorisi olarak tanımlanmaktadır. 1940’lı yıllardan beri farklı faktör teorilerini yönlendiren bir zeka modeli olmuştur. Thorndike Etki Yasası/Bilmece Kutusu (Kedi) Deneyi (Thorndike’nin Etki Yasası, belirli bir durumda tatmine yol açan davranışların, durum tekrarlandığında muhtemelen tekrarlanacağını ve belirli bir durumda rahatsızlığa neden olan davranışların, durum tekrarladığında tekrarlanma olasılığının daha düşük olduğunu söyler.) 1887-1955 yılları arasında yaşayan Louis Leon Thurstone, Spearman’ın genel zekâ üzerinde durmasına itiraz eder. Thurstone, zekânın belli sayıda birincil yeteneğe bölünebileceğini düşünür. Bu yetenekleri bulmak için, birçok farklı madde içeren çok sayıda testin sonuçlarına faktör analizi uygular. Bir grup test maddesi, sözel anlayışı ölçmek üzere hazırlanırken diğer bir grup aritmetik hesaplamayı ölçerek farklı gruplar, farklı yetenekleri ölçmek üzere hazırlanmıştır. Thurstone, tüm testlerin puanları arasındaki korelasyonları bulduktan sonra, bir temel faktörler kümesine ulaşmak için faktör analizi uygular. Bulunan faktörlerden her birini en iyi temsil eden test maddeleri, yeni testler oluşturmakta kullanılır. Bu testler daha sonra başka bir denek grubuna verilerek puanlar arasındaki korelasyonlar tekrar analize tabi tutulur. Bu tür çalışmayı birçok kez yaptıktan sonra Thurstone, yedi faktörü zekâ testlerinin ortaya koyduğu birincil yetenekler olarak tanımlar. İlgili modeldeki bağımsız yedi faktör; tümevarım, mekanik hafıza, sayısal beceri, algı hızı, uzamsal/geometrik beceri, sözel kavrama ve sözel akıcılıktır. Bireyler arasındaki zihinsel farklılıkların bağımsız yedi faktörden kaynaklandığını öne süren Thurstone, zekânın değerlendirilmesinde grup faktörleri kuramını geliştirir. Thurstone’un teorisi, zekâya, çok boyutlu bakmış ve her boyutun bir zihinsel yeteneği temsil ettiğini söylemiştir. Bu zihinsel yetenekler, yan yana birbirlerinden bağımsız bir mozaik gibi dururlar. Belirtilen faktörlerin yorumu Gestalt psikolojisi kavramları kullanılarak yapılmıştır.

J.P.Guilford faktör analizi yolu ile birbirinden kesin şekilde bağımsız zihinsel faktörler saptar. “Zihin Yapısı” adını verdiği zeka kuramını 1959 yılında yayınlanır. Ona göre zekanın tabiatı, ancak öğelerinin bilinmesi ve bunların bir sistem içinde düşünülmesi ile anlaşılabilir. Guilford’a göre zihin birbirinden bağımsız faktörlerden meydana gelir. Birey her zihinsel etkinlik alanında aynı ölçüde yeteneğe sahip olmayabilir. Belli bir işte üstün başarı sağlayan bir kişi diğer bir işte aynı ölçüde başarı gösteremeyebilir. Guilford’un zeka modeline göre; zekanın üç boyutu vardır. “İçerik” boyutu figürlerle, sembollerle, anlamlarla ve davranışlarla ilgili bölümlerden oluşur. “Ürünler” boyutu birimler, gruplar, ilişkiler, sistemler, değişik durumlarda formüle etme (transformasyon) ve ortaya çıkan sonuçlardır. “İşlem” boyutu ise, biliş, bellek, ayrıştırıcı düşünme ve değerlendirme süreçlerinden oluşur. Herhangi bir etmen teorisi içinde yer almayan İsviçreli psikolog Jean Piaget’in, Uyum Teorisi’nde ise zekanın işleyiş ve gelişimi biyolojik bir modelle açıklanır. Ona göre zihinsel yapılar ve zeka, yaşa bağlı olarak gelişmekte ve doğumdan ergenlik sonlarına kadar bu olgunlaşma devam etmektedir. Piaget’e göre, zihinsel gelişim beynimizde kalıtımsal olarak mevcut olan bazı biyolojik yapı ve işlevlere dayanmaktadır. Beynimizin örgütleme ve uyum sağlama olarak adlandırılabilecek iki temel görevi bu yapıyı oluşturmaktadır. Örgütleme insan beyninde doğuştan bulunan bazı yapıların birleştirilmesi ile daha üst düzeydeki zihinsel yapılara ulaşmak anlamına gelmektedir. Uyum sağlama ise özümleme ve uyma süreçleri ile işlev görmektedir. Her zihinsel faaliyette bulunduğu kabul edilen özümleme ve uyum yolu ile beyin çevre ile olan ilişkilerinde kendi yapılarını değiştirerek ve düzenleyerek faaliyet gösterir. Bireyin beyin yolu ile uyaranları mevcut yapılarına göre seçerek ve değiştirerek içe almasına “özümleme” denir. Böylece çevre ile organizma arasındaki denge kurulmaya çalışılır. Piaget, zihinsel gelişimi dört esas döneme ayırarak inceler. Sensori-motor dönem: Doğum ile 2 yaş arasını kapsar. Bu aşama zekanın uyanışı olarak da tanımlanabilir. İşlem öncesi dönem: Bu dönem 2 ile 7 yaş arasını kapsar. Dönemin en önemli özelliği sembolik fonksiyonun ortaya çıkmasıdır. Somut ve müdahaleci düşünme dönemi: Bu dönem 7 ile 12 yaş arasını kapsar. Göz önünde, somut olan işlemler yapılabilir hale gelir. Soyut işlemler dönemi: On iki yaşından yetişkin döneme kadar süren bu dönemde kişi geleceğe yönelik soyut biçimde düşünebilir, varsayımlar ileri sürerek çeşitli ihtimaller üzerinde akıl yürütebilir. Zeka hakkındaki eski görüşlerin sınırlarını en iyi gören kişi Howard Gardner, insan zekasının objektif bir şekilde ölçülebileceği tezini savunan geleneksel anlayışı eleştirerek zekanın tek bir faktörle açıklanamayacak kadar çok sayıda yetenekleri içerdiğini ileri sürer. Gardner, zekayı; bir kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme kapasitesi, gerçek hayatta karşılaştığı problemlere etkili ve verimli çözümler üretebilme becerisi ve çözüme kavuşturulması gereken yeni veya karmaşık yapılı problemleri keşfetme yeteneği olarak tanımlar. Howard Gardner’ ın 1983 tarihli Zihin Çerçeveleri (Frames of Mind) adlı kitabı IQ görüşüne karşı çıkan bir bildiri niteliğindedir. Çoklu zeka teorisinin ileri sürdüğü zeka anlayışında anahtar sözcük “çoğul” dur; yani zeka çok yönlüdür. Ayrıca bir bireyin doğuştan getirdiği zekası iyileştirilebilir, geliştirilebilir ve değiştirilebilir; yani bir birey zeki olmayı öğrenebilir. Gardner’ın ileri sürdüğü sekiz türdeki zeka alanları şunlardır: Sözel-Dilbilimsel Zeka: Sözel zeka kelimelerle düşünme ve ifade etme, dildeki kompleks anlamları değerlendirme, kelimelerdeki anlamları ve düzeni kavrayabilme, şiir okuma, mizah, hikaye anlatma, gramer bilgisi, mecazi anlatım, benzetme, soyut ve simgesel düşünme, kavram oluşturma ve yazma gibi karmaşık olayları içeren dili üretme ve etkili kullanma becerisidir. Bu türdeki zeka, bir insanın kendi dilini gramer yapısına, sözcük dizimine, vurgusuna ve kavramları da kastettikleri anlamlarına uygun olarak büyük bir ustalıkla kullanmayı gerektirir. Dolayısıyla sözel-dil zekası, başkalarını bir işi yapmak için ikna etmek, başkalarına belli bir konuda bilgi sunmak, başkalarına belli bir işin nasıl yapılacağını açıklamak veya bir dil bilimci gibi dilin özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak gibi dil ile ilgili bütün faaliyetleri içerir. Mantıksal-Matematiksel Zeka: Sayıları etkili bir şekilde kullanabilme ya da sebep sonuç ilişkisi kurarak olayların oluşumu ve işleyişi hakkında etkili bir şekilde mantık yürütebilme kapasitesidir. Bilimsel düşünme kavramıyla sıklıkla ifade edilmek istenen budur. Tümevarım ve tümdengelim yoluyla çıkarsamalarda bulunabilmeyi, ilişki ve bağlantıları kolayca bulabilmeyi gerektiren bir zeka alanıdır. Mantıksal – matematiksel zeka, mantıksal ilişkiler kurma, hipotezler üretme, problem çözme, eleştirel düşünme, bilginin parçaları arasında ilişkiler kurma becerisi gerektiren bir zeka alanıdır. Görsel-Uzamsal Zeka: Nesneleri görebilme ve görselleştirme, zihinde çeşitli nesneler tasarlayabilme, farklılık ve benzerliklere duyarlılık, çeşitli şekil, biçim ve renkteki nesnelerle ilgide beceri gibi yetenekleri içeren bir zeka alanıdır. Bu zeka alanı, bir bireyin çevresini objektif olarak gözlemlemesi, algılaması ve değerlendirmesi ve bunlara bağlı olarak da dış çevreden edindiği görsel ve uzamsal fikirleri grafiksel olarak sergilemesi kabiliyetlerini içerir. Müziksel-Ritmik Zeka: Sesler, notalar, ritimlerle düşünme, farklı sesleri tanıma, ve yeni sesler, ritimler üretme becerisidir. Bu zeka alanı bir bireyin müziksel olarak düşünmesi ve belli bir olayın oluş biçimini, seyrini veya düzenini müziksel olarak algılaması, yorumlaması ve iletişimde bulunması olarak da tanımlanabilir. Müziksel zekası güçlü olan insanlar, sadece müziksel eserleri kolaylıkla hatırlamakla kalmaz aynı zamanda olayların oluşumunu ve işleyişini müziksel bir dille düşünmeye, yorumlamaya ve ifade etmeye çalışırlar. Bedensel-Kinestetik Zeka: Hareketlerle, jest ve mimiklerle kendini ifade etme, beyin ve vücut koordinasyonunu etkili bir biçimde kullanabilme becerisidir. Bedensel zeka alanı bir bireyin bir problemi çözmek, bir model inşa etmek veya bir ürün meydana getirmek için vücudun belli organlarını kullanabilme kapasitesidir. Bedensel-kinestetik zeka alanı koordinasyon, denge, güç, esneklik ve hız gibi bazı fiziksel yetenekleri ve bu yeteneklerin hepsinin bir arada işlemesini sağlayan devinimsel nitelikteki bazı özel becerileri de içermektedir. Sosyal-Kişilerarası Zeka: Grup içerisinde işbirlikçi çalışma, sözel ve sözsüz iletişim kurma, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama, paylaşma, ifade edebilme, yorumlama ve insanları ikna edebilme becerisidir. Sosyal zeka bir kişinin çevresindeki insanların duygularını, isteklerini ve ihtiyaçlarını anlama, ayırt etme ve karşılama kapasitesi olarak da tanımlanabilir. Bu zeka alanı, bir insanın diğer insanların yüz ifadelerine, seslere ve mimiklere olan duyarlılığı ve insanlardaki farklı özelliklerin farkına vararak onları en iyi şekilde analiz etme, yorumlama ve değerlendirme kabiliyetlerini içerir. Kişisel-Öze Dönük Zeka: İnsanın kendi duygularını, duygusal tepki derecesini, düşünme sürecini tanıma, kendini değerlendirebilme ve kendisiyle ilgili hedefler oluşturabilme becerisidir. Kişisel – öze dönük zeka, bir kişinin kendisini tanıması ve kendisi hakkında sahip olduğu bu bilgi ve anlayış ile çevresinde uyumlu davranışlar sergileme yeteneği olarak da tanımlanabilir. Bu zeka alanı bir kişinin kendisini objektif olarak (kendisini güçlü ve zayıf olduğu yanları ile birlikte) değerlendirmesi, sahip olduğu duyguların, ihtiyaçların veya amaçların farkında olması, kendisini iyi disipline etmesi ve kendisine güvenmesi gibi yetenekleri içerir. Doğacı-Varoluşcu zeka: Doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma ve canlıların yaratılışları üzerine düşünme becerisidir. Bu zekâ türü bir kişinin hayvanlar ve bitkiler gibi yaşayan canlıları tanıma, onları belli karakteristik özelliklerine bağlı olarak sınıflandırma ve diğerlerinden ayırt etme kabiliyeti veya dünya doğasına karşı aşırı ilgili ve duyarlı olma olarak tanımlanabilir. Doğacı zekası güçlü olan insanlar sağlıklı bir çevre oluşturma bilincine sahiptirler ve çevrelerindeki doğal kaynaklara, hayvanlara ve bitkilere karşı çok duyarlıdırlar. Gardner’ın çoklu zeka kuramı hala gelişmekte olan bir modeldir ve Gardner en son olarak ruhsal (spiritual) zeka adını verdiği bir zeka boyutunu da aday zeka olarak modele yerleştirmiştir. Çoklu Zekâ Teorisi farklı yeteneklere sahip olan öğrenciler için fazla bir şey ifade etmeyebilir. Ancak öğretmenlerin, öğrencileri ve onların yetenekleri konusundaki düşüncelerini etkileyebilir. Çoklu Zekâ Teorisi eğitimcilere ders programlarını öğrencileri sistem dışı bırakan matematiksel ve dilsel zekânın ötesine taşıma imkânı sağlar. Öğretmenlere hitap ettiği bilişsel yetenekleri anlamaları konusunda yardımcı olur. Teorinin en önemli etkisi, öğretmenlerin öğrencilerinin farklı yeteneklerini tanıyarak programlarını bu doğrultuda yapabilmelerini sağlamaktır. Öğretmenlerin, öğrencilerinin nasıl öğrendiklerini düşünmelerine ve anlamalarına imkân sağlar. Teoriyi eğitimde kullanan öğretmenler, ders programlarını farklı zekâ türlerine sahip olan öğrencilerine göre hemen genişletip farklı olanaklar sunabilirler. Bu durum farklı zekâ yapılarına sahip öğrencilere diğer öğrencilerle birlikte daha iyi öğrenme imkânları oluşturur. Fakat bu noktada, teoriye yönelik uygulamalar ile özel eğitim uygulamalarını ayırt etmek gerekli olmaktadır. Öğretmen farklı zekâ yapılarına sahip olan öğrencilerinde derse katılımlarını sağlamak için ders programlarını geliştirir. Bu amaç doğrultusunda uygun araç kullanma ihtiyacı duyar, hatta uygun aracı kullanabilmek için programı geliştirmek gerekebileceğini düşünmek zorunda kalır. Çoklu Zekâ Teorisinin içinde yer almadığı bir programda başarısız görülerek sistem dışına itilen öğrenciler göz ardı edilebilir ve dolayısıyla kaybedilirler. Teorinin diğer bir faydası, değişik sunumların öğrencilerin farklı olan zekâlarını güçlendirmesidir. Farklı zekâ yapılarına sahip ve özel ilgi gerektiren öğrencilerin öğretmenleri, her öğrencinin matematiksel ve sözel zekâda aynı yeterliğe sahip olmadığını anlarlar. Kaynak Duygusal Zeka Ve Akademik Başarı Arasındaki İlişkiZeka İle İlgili Bazı KuramlarPsikolojik Testler Ve ZekaÇoklu Zekâ Teorisi ve Eğitimde Uygulamaları