YASİN ÖZÇELİK- GİZEMLİ ADA
Korkudan ve sarsıntıya daha fazla karşı koyacak gücü kalmamasından dolayı daha fazla dayanamayarak Ayşe’nin gözlerinin önünde sandaldan düşen ve yüzme bilmeyen Ahmet ; suyun içinde kaybolup gitmişti.Ahmet’i çıkarabilmek için panikle ve bilinçsizce suya atlayan Ayşe ise dalgalarla savaşmaktan yorgun düşmüştü.Artık kollarındaki kasları , onun yüzmesi için gerekli enerjiyi ona veremiyor ve yavaş yavaş suda batmaya başlıyordu.Suyun üstünde daha fazla kalamayacağını ve öleceğini düşünen Ayşe son kalan nefesiyle çaresizce ’’ imdaaat ! imdaaat ! ‘’ diye çığlıklarını birilerine duyurmaya çalışırken annesinin :
Gizli kapaklı bir iş yapmanın verdiği heyecan ve birazda panikle ayakkabısını bile doğru düzgün giyemeden evden sanki kaçarcasına çıkmıştı.
Daracık omuzlarına aldığı kahverengi sırt çantasının ağırlığı altında eziliyorken bir taraftan da Güneş’in kızgın yüzüyle karşı karşıya kaldığı uzun bir yürüyüşü tamamlamak zorundaydı.Evlerinden sahile ulaşmak için -çok istediği motorsikleti bu yaz da alamadığından - yaklaşık bir saatlik yolu yürüyerek gitmesi gerekiyordu. Neredeyse yolun yarısından çoğu bitmişti ama susuzluk ve sıcağa daha fazla dayanamayıp yol kenarında kendini gösteren epeyce büyümüş olan çınar ağacının dışarı çıkmış ,insandaki damarları andıran temiz ve en kalın köklerinden birine oturup yanında getirdiği suyu yudum yudum içmeye başladı. İçtiği sular, derisinde bulduğu en yakın gözeneklerden geri çıkıyordu.Elindeki suyu üzerine dökmüşçesine bütün bedeni ve tişörtü ıslanmıştı ama neyseki ağacın koyu bir gölgesi vardı.
Bu yolculukta ona eşlik edecek olan çocukluk arkadaşı Ali ise çoktan sahile varmış onun gelmesini bekliyordu. Ayşe’yi uzaktan görmesiyle :
‘’Geç kalacağız.Hadi daha fazla sallanma , bir an önce yola çıkalım!’’ demesi bir oldu.
Sesinin şiddetini düşüren Ali :
‘’Daha bir sürü işimiz var .Kim bilir adada nelerle karşılaşacağız.Hiç birini kaçırmak istemiyorum.’’dedi iyice yakınlaştıktan sonra.Ayşe’nin konuşmaya pek dermanı kalmamıştı.İçine zorla çektiği nefesini tasarruflu bir şekilde kullanarak:
‘’ Tamam işte geldim.En az ben de senin kadar heyecanlıyım.’’ Dedi gözlerini sandaldan alamayarak.
Sandal denizin kıyısında ,sahile vuran minik dalgaların verdiği hareketliliğe ayak uydurarak ileri- geri minik savrulmalarla onları bekliyordu.Sandalın ipini bağladıkları yerden çözüp ona ulaşmak için bata çıka attıkları adımlarla dizlerine kadar suya batsalarda ikisi de kendini sandalın içine atmayı başardı.
’’Yaşasın çalıştı!’’ dedi Ali. Gürültülü bir sesle çalışan motora bakarak. Ali’nin kaptanlığında artık hareket etmeye ve denizin mavi sularını yara yara ilerlemeye başlamıştı. Suyun üzerinde ilerlemeleriyle birlikte oluşan, denizden gelen esinti ikisininde önce saçlarını daha sonra da ruhlarını okşamaya başlamıştı.Denizin tuzlu suyundan buram buram açığa çıkan iyot dolu kokusunu içlerine çeke çeke gizemli adaya doğru ilerlemeye devam ediyorlardı.Bu yolculuk şimdiden ikisinin de çok hoşuna gitmeye başlamıştı.
Hava giderek bozuyor ,bulutlar korkutucu bir hızla griden siyah renge doğru dönüşüyordu.Patlama şeklindeki gök gürültüsü, aniden kulaklarını kırbaçlar gibi denizin ortasında yankılanmıştı.Bu manzara karşısında korkuya kapılan gençler ,simsiyah olan gökyüzünün çepe çevre etraflarını sardığını görünce ve deniz köpürüp dalgalanmaya başlayınca iyiden iyiye paniklediler.Ne yapacaklarını bilemez bir halde acaba geri mi dönsek diye düşünmeye başladıklarında yolun yarısından fazlasını çoktan gittiklerini farkettiler.
Dalgalar ,sandalı iki yakasından tutup silkeleyen sinirli bir alacaklı gibi onları ordan oraya atıyor ve bu yaptığından keyif alıyor gibi dakikalarca aynı hamlelerle sarsmaya devam ediyordu.Ayşe, bu fırtına da bir eliyle sandalı sıkı sıkıya tutarken diğer eliyle de Ali’ye sarılıyordu.Sandalın tutuğunduğu demirleri kadar sağlam olmasada Ali’nin vücudunun sıcaklığını hissetmek,yanında olduğunu bilmek ona güç vermeye yetiyordu.Dalgalar artık iki insan boyunu bile geçmişti.Küçücük sandalın bu sarsıntılar karşısında onları korumaya dair hiçbir gücü ve etkisi kalmamıştı.
Kafalarına inen tonlarca suyun sersemliğiyle sıkıca kapattıkları dudaklarını nefes almak için açtıklarında , ağız dolusu tuzlu su yutuyorlardı.Dalgaların sakinleştiği kısa süren zamanları , derin derin nefes alarak ayrıca midelerine giren deniz suları ve bölük pörçük pelteler halindeki yosunları kusmakla geçiriyorlardı.
Korkudan ve sarsıntıya daha fazla karşı koyacak gücü kalmamasından dolayı daha fazla dayanamayarak Ayşe’nin gözlerinin önünde sandaldan düşen ve yüzme bilmeyen Ahmet ; suyun içinde kaybolup gitmişti.Ahmet’i çıkarabilmek için panikle ve bilinçsizce suya atlayan Ayşe ise dalgalarla savaşmaktan yorgun düşmüştü.Artık kollarındaki kasları , onun yüzmesi için gerekli enerjiyi ona veremiyor ve yavaş yavaş suda batmaya başlıyordu.Suyun üstünde daha fazla kalamayacağını ve öleceğini düşünen Ayşe son kalan nefesiyle çaresizce ’’ imdaaat ! imdaaat ! ‘’ diye çığlıklarını birilerine duyurmaya çalışırken annesinin :
‘’Kızım , kahvaltı hazır!’’
sesiyle gördüğü kabusun etkisinden kurtulup gerçek hayata dönmesi uzun sürmedi…