Yasin Gültekin- Bir Gün Bir Sabah

Çok defa söylemiştim ona. Bunun çok tehlikeli bir şey olduğunu da. Düşündüğüm tehlike başkaydı, neyse ki o değildi. Uyuduğunda Allah korusun, nefes borusuna kaçabilir, nefes almasına engel olabilirdi sakız. Sabahleyin kalktığımızda kimse onu mosmor görmek istemezdi o da herhalde.

Düşündüğüm küçük tehlike olmuştu. Sakız, sol kulağının yukarısına yapışmış. Kendimi zar zor tutmaya çalışsam da sonunda dayanamadım, güldüm. O da sanki her sabah böyle uyanıyormuş gibi güldü. Durum çok komikti. Bir süre karşılıklı gülüştük. Ansızın durup,

“Sakızın nerede?” diye sordum.

Yere, yatağının içine, yastığının altına baktı, göremedi. Şaşkınlıkla bana baktı. Parmaklarımla başımı işaret edince, iki elini yavaşça başına götürdü.  Yüzündeki gülüş yerini ciddiyete götürdü. Sağ eliyle başındaki sakızı hissedince, bu defa kahkaha attı. Hızlıca, söylene söylene banyonun yolunu tuttu.

Aynanın karşısına geçmiş, saçlarına zift gibi yapışan sakızı yokluyor. Çekip çıkarmanın yolunu arıyor. Çaresizce vazgeçti bu eyleminden. Gülerek evdeki herkese saçına yapışmış sakızı gösteriyordu.

Uzun bir süredir olur olmaz şeylere sinirlenen babam, Yusuf’un başındaki sakızı görünce söylenmeye başladı. Annem, babamı daha fazla sinirlendirmemek adına, kısa da olsa bu durumdan uzak tutmak maksadıyla araya girdi.

“Kahvaltımızı edelim, bir çaresine bakalım” dedi.

Saçına yapışmış sakızla sokağa çıkamayacağından Yusuf’un yerine ben bakkala gidecektim. Keyfini çıkarıyordu sanırım. Başına kötü bir şey gelmiş gibi değil de bir kahramanmış gibi duyguya kapıldı hemen. Ablamla bir olup onu kızdırmamıza bile aldırmadı. Kahvaltı esnasında sakızı nasıl çıkaracağımızı konuştuk. Babam, hiç konuşmuyor, kardeşime de bakmıyordu. Suskunluğu hayra alamet şey değil elbet. Her an bağırıp çağıracakmış gibi bir izlenim veriyordu.

“Limon veya buz” dedi ablam, kısık bir sesle konuya, ortama, babama ayak uydurarak. Yusuf, önce limonu denemek istedi.

Kahvaltı faslımız bittikten sonra babam, gazetesini alarak kanepeye yerleşti. Ablam bulaşıkları yıkamak için mutfağa gitti. Benle annem Yusuf’un odasına gittik. Limonu sakızın üzerine sıktım, biraz bekledik pek bir değişiklik olmadı. Gerçi bir kısmını bir tutam saçla koparıp almıştım ama Yusuf’un gözlerindeki yaşları görünce vazgeçtim bu işten. Acıdan bağırıyordu. Kahramanlık havasını söndürmüştüm biraz.

Babam ,suskunluğunu bozarak odaya geldi. Bana buz getirmemi emretti. Buz parçalarını bir kâsenin içine koyup getirdim. Babam, bir parça buzu alarak sakızlı bölgede gezdirdi. Ovmaya başladı o bölgeyi. Yüzündeki ifadeden bir anlam çıkarmaya çalışıyordum. Bu işin biran önce bitmesini istiyordum. Babamın sinirlenmesini istemiyordum. Bu gerginlik hepimize de geçmiş gibiydi. Eriyen buz Yusuf’un şakaklarından boynuna damlıyordu. Bu durumdan pek hoşlanmadığı belliydi. Babamın yanında havalara da giremiyor tabi. Kuzu kuzu bekliyordu şimdi.

Bütün buz parçalarını ovalaya ovalaya erittikten sonra babam, sakıza asılmaya başladı. Sakızın bir parçası daha koptu bir tutam saçla. Kardeşim ağzını sımsıkı kapamış, tek kelime edemiyordu. Gözlerinde biriken yaşları hepimiz görebiliyorduk. O da bize, bıraksak bir saniye bile burada duramayacağını, kaçacağını gözleriyle söylüyordu.

Tekrar buz istedi babam. Bu defa sesi de yüzü de yumuşaktı. Annem kardeşimin başına havlu koydu. Babam, sakızlı bölgeyi ovmaya başladı. Zavallının sesi çıkmıyordu hiç. Babam, sakıza asılmadan evvel, kardeşime bakıp tebessüm etti.

Bu defa parmaklarının arasında sadece bir tutam saç vardı. Kardeşim dayanamayıp gözlerindeki yaşlarla iki avucuyla sakızlı bölgeyi kapadı.

“Bu böyle olmaz hanım” dedi neşeli bir ses tonuyla. “En iyisi tıraş edelim olsun bitsin.”

Banyona keyifle gidip elinde makas ve tıraş bıçağıyla geri geldi. Annem Yusuf’un boynundaki havluyu alıp yerine bir iki peçete koydu.

Babam, makasla sakızlı bölgeyi olabildiğince kesti. Sonra tıraş bıçağıyla sakızlı bölgeyi bir güzel tıraş etti. Yusuf’un simsiyah saçlarının ortasında bir kuyu ağzını andıran büyükçe bir beyazlık ortaya çıktı. Babam, dudaklarını büzerek “ işte bu kadar basit” deyip, sanki hepimiz onun devamıymışız gibi bakıp bakıp odadan çıktı.