Türk Edebiyatı’nın En İyi Anı-Mektup Kitapları

1. Bir Dinazorun Anıları – Mina Urgan (1915 – 2000)

Mina Urgan kitabında açık yürekli, yalın, naif bir dille anlatıyor kendini, çevresindekileri ve bu coğrafyada olup bitenleri. Halide Edip, Sait Faik, Atatürk, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Abidin Dino ve başka pek çok isimle zenginleşmiş bir ömrü.

Kitabı okurken onun yaşamını değil de tarihten bir kesiti okur gibi oluyorsunuz. Kitabın okuru yakalayan en önemli özelliği samimiyeti. Kitabı çok satınca, Mina Urgan da şaşırmış ve “Benim gibi bir kocakarının hayatını kim merak eder” der.

“O günlerin yazarlarıyla, şairleri, annemin babası Cemal Bey’in Büyükada’daki birbirinin eşi olan konaklarda haftalarca, bazen aylarca kalırlardı. Ailemin bu konukseverliği sayesinde birçok ünlü kişiyi çok küçükken tanıdım.”

2. Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu – Salah Birsel (1919 – 1999)

Salah Birsel’in kendi anılarından yola çıkarak 1976 yılında yayınladığı deneme türündeki eseridir. Salah Birsel’in en ünlü kitabıdır, edebiyatımızın kült kitaplarından birisidir. Kitap yalnızca bir semtin tarihini ve özelliklerini değil, bir dönemi yansıtır. Yazar anılarını anlatırken hep bir özlem içerisindedir. Yazar Beyoğlu’nun caddelerinin, sokaklarının, kafelerinin, evlerinin tarihsel gelişimini okura sunar, o döneme ayna tutar.

“Buranın en filozof garsonu Hristo’dur. Kitap okumayı sevip sevmediği bilinmez ama oldukça kalabalık bir kitap koleksiyonu vardır. Zaten Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir sivrildi mi kapağı Baylan’a atar. Sanat ortamı bulmak düşüncesiyle Baylan’a koşan gençler giderek sanattan, edebiyattan uzaklaşırdı.”

3. Jurnal – Cemil Meriç

Cemil Meriç’in kendini, etrafındakileri, içinde bulunduğu dünyayı, düşünce tarihini, tarihimizi yalın bir dille değerlendirdiği eseri Jurnal, yazarın kişisel maceralarını, anı ve itiraflarını, yoğun duygularını, engin kültürünü, güçlü sentezlerini yansıtan büyülü bir aynadır. 2 ciltten oluşur. İkinci cilt, İngilizce öğretmeni, sonra da Cemil Meriç’in İngilizce çalışmalarında sağ kolu olan Lamia Hanım’a yazılmış mektuplardan oluşur.

“Görenin yalnızlıktan şikâyete hakkı yoktur: mevsimler, renkler, çiçekler, şehrin bütün kadınları, bütün çocuklar gören içindir. Görmeyen bir insan bozuk bir ampul gibi, manasız, bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde eski hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya layık… Çocukken oynadığımız bir taş bebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe” (Jurnal I, 16.7.1955)

“Her kadında yalnız seni aradım, kiminde saçların vardı, kiminde tenin, kiminde kahkahanın bir parçası. Bütün yazdıklarım bir davetti, bir arayıştı. Sana açılan bir kucaktı, her kitabım. Ders verirken senin için konuşuyordum. Seni seviyorum dediğim her kadında sevdiğim sendin. Ve yoktun ortada.” (Jurnal II, 1966)

4. İstanbul Hatıralar ve Şehir – Orhan Pamuk

Nobel Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, bir yazar olarak koyduğu hedeflere ulaşmış bir yazarın rahatlığıyla, çocukluk ve gençlik yıllarına dönerek geçmişi ile uzlaşmasını anlatıyor. Şiirsel bir dille yazılmış, akıcı bir kitap. Kitap İstanbul’u anlatırken, Yahya Kemal, Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Rasim’i de saygıyla anıyor.

“Belki de onunla annemi biraz özdeşleştirdiğimden, içimde öğretmenden onay almak için bitip tükenmez bir istek vardı. Yalnız her soruya cevap vermek istemez, ödevlerimi iyi yapmak, öğretmen tarafından sevilmek, farklı ve akıllı gözükmek de isterdim. ‘Ellerinizi böyle kavuşturarak konuşmadan oturun!’ derdi öğretmen ve ellerimi göğsümün üzerinde kavuşturur, bütün ders sabırla otururdum.”

5. Bir Sürgünün Anıları – Aziz Nesin (1915 – 1995)

Aziz Nesin, Bursa’da geçirdiği sürgün günlerini, yaşadığı zorlukları, kısacası dramını alaycı bir dille anlatır.

“Eşe dosta akıl vermek bize özgüdür. Akıl vermeye bayılırız. Karşımıza biri çıksın da aman şuna iyi bir akıl verelim diye, yolları gözleriz. Akıl vermekten yana bizim kadar cömert insanlar var mıdır?”

“Sürgünlüğün benimki gibi gönüllü olarak seçileni pek nadirdir. Sevdiğin insanları, sokakları, meydanları, denizleri, dağları bırakmak için ya biraz ‘deli’ olmak ya da ”Yaz kızım, sanığın sürgün cezasını Bursa’da çekmesine…” şeklinde vuku bulan mecburiyet hali gerekir.”

6. Gülünün Solduğu Akşam – Erdal Öz

Kitap adını Turgut Uyar’ın dizelerinden alır.

“Herkes ne zaman ölür
Elbet gülünün solduğu akşam”

Kitap, Erdal Öz’ün 1971’de tutuklu olduğu Mamak Cezaevi’nde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve diğer arkadaşlarıyla geçirdiği 1 haftalık sürede aldığı notlar, cezaevi günlüğü, mektuplar, anılardan yola çıkarak yazılmıştır.

“Döndüğümde Deniz Gezmiş’i bizim koğuşta buldum. Nurhak’ta yaralı olarak yakalanan Mustafa Yalçıner’in başucundaydı. Yavaş sesle konuşuyorlardı. Bu onu ilk görüşüm. Yakalandığının ertesi günü gazetelerde boy boy yayımlanan fotoğraflarındakinden daha süzgün. Uzun süredir güneşsiz kaldığı belli. Zayıf ve beyaz. O yeşil parkasının içinde incecikti. Yakalandığı gün üzerinde olan yakası kürklü parkasını giymişti yine.”

7. Gölgede Kalan Yıllar – Memet Fuat (1926 – 2002)

Memet Fuat’ın, başta annesi Piraye, üvey babası Nazım Hikmet ve o döneme ait birçok tanınmış kişiyi, olayı, Erenköy’ü, Çamlıca’yı, orada yaşayan güzel insanları anlattığı anı kitabıdır. Memet Fuat bu kitabı yazmaya annesinin öldüğü gecenin ertesi günü başlamış ve tamamlaması iki yıl sürmüş.

Piraye, Nazım’ın Ayşe’nin Mektupları diye şiirleştirdiği mektuplarından birinde şöyle der:

“Sen beni kıskanıyorsun,
ve benim gülmem tutuyor.
Ben aşkı : hürmet
muhabbet
sadakat, diye anlarım
(…)
halbuki aşk sadece muhabbet sende.”

Birkaç dize aşağıda da şunları ekler:

“Hem biliyorum bu evhama neden düştüğünü :
ben içerde olsaydım
sen dışarda aldatırdın beni.
İçerde olmama ne lüzum var?
İkimiz de dışardayken beni aldatmadın mı?
Sen alçaksın
ve dışarı çıkar çıkmaz
beni yine aldatacaksın.”

8. Bizim Köy – Mahmut Makal (1930 – )

Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatında, II. Dünya Savaşı sonrası popülerleşen köy edebiyatı akımının ilk ürünlerindendir. Mahmut Makal, 1940’larda öğretmen olarak atandığı Orta Anadolu’nun iki yoksul köyünde, köylülerin doğa koşullarına ve yoksulluğa karşı verdiği mücadeleyi gerçek olaylara dayandırarak işliyor. Makal, başarılı bir gözlem, akılcı yöntemle katı gerçekleri anlatırken, umuda, sevgiye de yer vermiştir eserinde. 1967 yılında UNESCO tarafından dünya gençliğine örnek insan seçilmiştir.

Bu eser, Bedri Rahmi’nin bir şiirinde de yer almıştır.

Herifçioğlu Sen Mişel’de koyuvermiş sakalı
Neylesin Bizim Köy’ü, nitsin Mahmut Makal’ı

“Hoş, zaten ellerde yıkanacak hal mi var? Parmakların bütün boğumları yarık. Hele elle birleştikleri yer!… Bütün çaput sarılı. Yemek de öyle yenir. Kir desen, elin kendi kalınlığı kadar var. El, suya değmeyince, yüzlerin hali ne olacak? Dudaklar tekmil yalama. Tıraş yok. Genci sakallı, kocası sakallı. Kir, saçı da yapıştırıyor, sakalı da.”

“Öyle ki, çok akşamlar, işimi gücümü bırakıp, onlar için yazı bulup okuyorum. Çağırıp dört gözle bekliyorlar. Sesli okumaktan, az çok dil damak yorulsa da, onların beğendiklerini, bir şeyler öğrendiklerini gördükçe, yorgunluğumu unutuyorum.”

9. Canım Aliyem, Ruhum Filiz – Sabahattin Ali (1907 – 1948)

Kitap Sabahattin Ali’nin kızı Filiz, eşi Aliye’ye yazdığı mektuplardan oluşuyor. Mektuplar, Sabahattin Ali’yi bir sevgili, bir eş ve bir baba olarak bizlere tanıtıyor.

“Şimdi ömrümün tek bir gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim. Senden ayrı, senden uzak bulunurken benden nasıl neşeli şeyler istiyorsun?”

10. On Üç Günün Mektupları – Cemal Süreya

12-24 Temmuz 1972 tarihlerinde Cemal Süreya, ciddi bir ameliyat için hastaneye yatan eşi Zuhal Akkanat’a hastanede kaldığı 13 gün boyunca her gün mektup yazar. Kitap bu 13 mektubu içerir.

“Hayat için şöyle iki dize kalmış aklımda. Yabancı bir şairden

‘Hayat kısadır kuzucuklarım
Yine de uzundur kuzucuklarım.’

Severim ben bu iki dizeyi. İsterim sen de sevesin.”

11. Tanpınar’ın Mektupları – Zeynep Kerman (1942 – )

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Ahmet Kutsi Tecer, Mehmet Kaplan, Hasan Ali Yücel, Adalet Cimcoz’a yazdığı mektuplardan oluşan Tanpınar’ın mektupları, onun hayatını, mizacını, sanatını anlamamıza yardım edecek önemli bir eser.

“Bizler çocukluğu bedbaht geçtiği için hayatına ve etrafına küskün yaşayan, eşya ile dahi barışamayan bîçarelere benziyoruz. Bu zihnî gerginlikten, inkar ve hiddetten, dargınlıktan nasıl kurtulacağız?”

12. Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha Da Yalnız – Hasan Ali Toptaş

Çok kendine özgü bir yazarın, yazma deneyimi yanında, dil, kurgu gibi yaratım sürecinin başlıca sorunları üstüne düşüncelerini öğrenmek hem ilgi çekici hem öğretici. Klasik bir anı kitabı olmamasına rağmen bu kitabı, bu liste içerisine aldık. Kitapta ağırlıklı olarak yazım serüveni ile ilgili anıları, düşünceleri olmasına rağmen Hasan Ali’nin hayatına dair izdüşümler, hatıralar yer alıyor.

“Ama bizim evde gülünmezdi. Gerçekten, hiç mi hiç gülünmezdi; hep somurtulur ve uzaklara bakılırdı. Benim çocukluğumda babam uzaklardaydı çünkü. Yıllar sonra döndü ama bu kez de ne varsa, o bakmaya başladı uzaklara. Çok az konuşurdu. “Öyle ya,” derdi sadece. “Öyle ya” cümlesini değişik tonlara sokarak bize farklı farklı şeyler söylerdi. Yani bu iki kelimelik cümle bizim gözümüzde uzayıp kısalırdı sürekli. Farklı anlamlar giyinirdi. Belki de yoksulluk bizi öteki kutba atmıştı; susarak, somurtarak, iç çekerek yaşıyorduk onu. Öyle derin somurtmaların içinden çıkıp gelişimin, yazımdaki o ses tonuyla ilgisi vardır herhalde.”

13. Canım Erdalım Sevgili Babacığım – Can Dündar

Türk siyasi hayatına damgasını vuran baba-oğul İsmet İnönü ve Erdal İnönü’nün mektuplarından oluşuyor kitap. Kitapta fotoğraflar, kartpostallar, döneme ait gazeteler, çeşitli belgelerde eşlik ediyor. Bu da Can Dündar’ın belgesellerine has bir zenginlik katıyor.

“Erdalım, Sevgili Oğlum,

Yeni yılını tebrik ederiz. Hep seni hatırlıyoruz. Seni çok göreceğimiz geldi. Sağlıkla, yüzünün akı ile dönmeni dileriz. Ömer tatil için yanımızda. Buraları soğuk. Bu sene kış erken ve sert geldi. İnşallah iyi mahsul alırız. Gözlerinden özlemiş özlemiş öperiz, evladım canım Erdalım.” (31 Aralık 1948)

14. Yalnız Seni Arıyorum Orhan Veli – Haluk Kalafat (1967 – )

Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası Nahit Hanım’a yazılmış mektuplar bu kitapta toplandı. Mektuplar, 1947-1950 yılları arasında yazılmış. Orhan Veli’nin Aşk Resmi Geçidi şiirinin son kıtasındaki sonuncu aşkıdır Nahit Hanım.

Nahit Hanım öğretmen, ama o dönem birçok hayranı, seveni var. Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Peyami Safa, Cahit Sıtkı, Edip Cansever… Liste uzayıp gider. Orhan Veli’nin aşkı da karşılıklı değildir, zaten bu mektuplaşmalar sırasında Nahit Hanım evlidir.

Nahit,

Bir haftadan fazla oluyor. Sana bir mektup yazmıştım. Bugüne kadar cevap alacağımı umuyordum. Yoksa bana susarak mı mukabele ediyorsun. Böyle ise müteessir olacağım. Çünkü senin mektuplarına ne kadar ihtiyacım olduğunu zannederim söylemiştim…”

“Bu mektubumu aldığın vakit her halde cevap ver Nahit. Birkaç şey olsun söyle. İstersen bana darıl. Eskisi gibi sitemlerde bulun. Sesini duymuş gibi olayım. Senden cevap almadıkça hiçbir şey yazmayacağım. Daha doğrusu yazamayacağım. Çünkü içimdekilerden başka hayatım yok.”

15. Nazım Hikmet Piraye’ye Mektuplar – Memet Fuat

Nazım’ın 1933’ten 1950’ye kadar 17 yıl boyunca çeşitli cezaevlerinden Piraye’ye yazdığı mektuplar, Piraye’nin oğlu Memet Fuat tarafından kitaplaştırıldı. Kitabında yanında Nazım’dan Piraye’ye giden seçilmiş 26 mektubun tıpkıbasım kopyaları bulunmakta.

Piraye, bu mektupları tahta bir bavulda saklardı. Bu bavulu, Nazım ona Çankırı Cezaevi’nde yapmıştı. Nazım’ın Piraye’ye yazdığı bu mektuplar haksızlıkları, aşkı, acıları öyle güzel anlatıyor ki…

“Seni görünce söyleyeceklerimi unutuyorum. Seni göreceğimi düşünüp hazırladığım sualler duman olup kayboluyorlar. Seni, senin hudutlarının dışında seviyorum karıcığım. İlan-ı aşk faslı uzayabilir. Ve çok iyi olur, biricik güzel işim olurdu. Fakat bacağımın sızısı var. Bu sefer gelişinde bana bir fanila don getir. Memo’yu Suzan’ı kucaklarım. Kaynanamın ellerinden öperim.”