Türk Edebiyatı’nın 10 Biyografi-Otobiyografi Kitabı

1. Bir Bilim Adamının Romanı – Oğuz Atay

Oğuz Atay, bu romanda İTÜ’den hocası olan Mustafa İnan’ın hayatını kaleme almıştır. Fakir bir halk insanı olan İnan’ın dünyaca tanınan bir bilim adamı olma sürecinde yaşadığı güçlükler ve buna rağmen ahlak değerleri ve kişiliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olması ele alınmaktadır. Kitabın başında yer alan, romanın amacını ve doğuşunu vurgulayan Cahit Arf’ın yazısı şöyledir: “Köşe dönme hissinin çok yoğun olduğu bir dönem ve toplumda bilim aşkı ve bu aşkın getirebileceği mutlulukların, insanı ölümsüz kılabileceği gerçeğinin,günümüz ve gelecek nesillere anlatabilmektir.” “Aklın yanına hikmet dediğimiz yüksek bilgi kabiliyetine de yer vermek lazımdır. Hikmet, bu alemin olaylarına, onun üstüne çıkarak mütevazı bir şekilde bakmak, aralarındaki iç ahengi sezmek, aşk ile realitenin derinliğine nüfuz etmektir. Bu anlamda bir şair, bir hakim, bir mutasavvıf ve veli, alimden çok derin olarak realiteye ulaşabilir. Kim iddia edebilir ki bugün Einstein, Mevlana’dan daha çok tabiat sırlarına erişmiştir.” “Mesleğimizin esaslı umdelerinden biri olan ‘tolerans’ üzerinde bütün cepheleriyle geniş bir araştırmaya girmek istemiyorum… Manevi alem için önemli olan bu dünya görüşünün canlı olmayan alem içinde, benzer şekilde düşünülebileceğini göstermek ve bu suretle de toleransın evrensel bir anlayış tarzı olduğu sonucuna varmak istiyoruz.”

2. Halide Edip – İpek Çalışlar

İpek Çalışlar, biyografisine sığmayan kadın diye tanımlar Halide Edip’i. Kitapta Halide’nin en etkileyen yanı, aşka ve hürriyete tutkuyla bağlı oluşu ve ikisini de hakkını vererek yaşamasıdır. Çalışlar’ın roman akıcılığında kaleme aldığı bu kitap, ayrıntılı bir araştırmaya, bugüne kadar açığa çıkmamış mektuplar ve arşiv belgelerine dayanıyor. Halide o kadar mutsuzdu ki… Hikayeler yazıyor, kendisi gibi mutsuz kadınları anlatıyordu. “Kanım bataklıklarda insanı zehirleyen durgun sular gibi beni zehirliyor, öldürüyor, sevilmek beni eskisi gibi titretmiyor, heyecanlandırmıyordu. Artık bu oyundan bıkmıştım, ben sevmek istiyordum.”

3. Yaşamak Ne Güzel Şey Be Kardeşim – Nazım Hikmet

Nazım, Türkçe’de yazılmış en güzel şiirlerin yazarı. Bu coğrafyada yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu Nazım’ın birkaç dizesini bilir. Ama nedense romanları daha az bilinir. Son yıllarında yazdığı bu romanda Nazım, yaşanmışlıklarını edebi bir dille aktarırken, kendi yaşamının muhasebesini yapıyor. Yazar, kitabın ana karakterine kendini koyarak, romana otobiyografik bir yapı kazandırmıştır. Nazım’ın düzyazı sanatının, Türk edebiyatını yeni sınırlara taşıdığını söylemek doğru olur. “Marusa’yla Anuşka’ya şiiri Rusça’ya çevirdim. İsmail cigarasını, cigaramdan yaktı. -İyi yazmışsın, dedi. Sonra ayağa kalktı, pencereyi açtı, güneş girdi odaya.- Yaşamak güzel şey be kardeşim, dedi.”

4. Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız – Derviş Aydın Akkoç

Kitap, yarı biyografi, yarı belgesel niteliğinde,Turgut Uyar’ın 2 kızı, 2 oğlu ile yapılmış söyleşilerden oluşuyor. Her çocuğunun hafızasındaki Turgut Uyar,kendine özgüydü. Nitekim dört farklı açıdan resmedilen bir Uyar portresi ortaya çıkıyor. “Evet, “Ben bu şiiri anlamıyorum,” derdim, “Oku o halde,” derdi. “Okuyorum ama anlamıyorum, şurada ne demek istemiş olabilirsiniz, acaba şu anlamı mı kast ediyorsunuz?” diye sorardım; “Orada onu demek istemedim,” diye cevaplardı. İlginçtir, kendi şiiri söz konusu olduğunda babam hiçbir zaman “Şunu demek istedim,” demez, daha ziyade hep “Onu demek istemedim,” derdi.” (Tunga Uyar – oğlu)

5. Melek Kobra – Gökhan Akçura

Melek Kobra, bir dönemin ünlü operetçisi Muhlis Sabahattin’in kızı, dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’un eşiydi. Melek Kobra, 25 yıllık kısa hayatına 2 film, onlarca oyun, operet plakları ve acılı bir yaşam öyküsü bırakmıştır. Kocasının uyuşturucu tutkusu ona da bulaşmış, vereme yakalanmış ve genç yaşta dünyaya veda etmiştir. Gökhan Akçura’ya arkadaşının verdiği bir çanta içinden resimler ve 3 defter dolusu hatırat çıktı. Kitap bu belgelere dayanıyor. “Bugün bayram. Şeker Bayramı. Böyle günlerde insanlara karşı kinim daha ziyade artıyor. Dünyadan yavaş yavaş çekiliyorum. Buradakilerle arama bir yabancılık girdi, ben daha ziyade öbür tarafa ait oluyorum. Arkamda bırakacağım şeylerin hiçbiri bana ölümü korkunç gösterecek kadar mühim değil.”

6. Şakir Paşa Ailesi – Şirin Devrim

Şakir Paşa, II. Abdülhamit döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiş önemli bir şahsiyet. Bütün çocukları, torunları her biri sanatın farklı alanlarında isim yapmıştır. Kimler yok ki… Halikarnas Balıkçısı, Aliye Berger, Fahrelnisa Zeid, Nejat Devrim, Füreyya Koral… Kitabın yazarı Şirin Devrim, Şakir Paşa ailesinin bu yaşam serüveni ile bizleri eski İstanbul atmosferine götürür. “Temmuz’un sonuna doğru annem Karlsbad’dan neşe içinde döndü. Hepimize güzel armağanlar getirmişti. Büyükada’ya döndüğü için mutluydu. Çamlı koylarda resimler çiziyor, kış hastalıklarına karşı doktorların önerdiği o tuz deniz banyosunu ihmal etmiyordu.”

7. Kısa Hayat Öyküm – Abidin Dino

Kısa Hayat Öyküm’de resimleri, desenleri, karikatürleri, heykelleri, öyküleri, denemeleri ve tüm bir yaşamıyla bize hep sanatın,yaşamın ne olduğunu göstermiş olan Dino’nun yaşam öyküsü yer alıyor. “Benim yapabildiğim, yaptığımı umduğum, son soluğuma değin yapacağım – ki önümde uzun bir zaman yok, biliyorum – bu birtakım şeylerin yaklaşmakta olduğu duygusunu yaşamak ve yaşatmak. Her zaman felaketleri düşünmemek gerek. En korkunç acılardan sonra tüm bu yaşadıklarımız olağanüstü güzellikte bir yaşama dönüşebilir.”

8. Mizahın Abisi Oğuz Aral – Korhan Atay & Figen Kumru Akşit

Kitap, Avanak Avni, Utanmaz Adam gibi belleklerimizde yer etmiş karakterlerin yaratıcısı, Gırgır Dergisi’nin kurucusu Oğuz Aral’ın yaşamını, kişiliğini, iç dünyasını anlatıyor. “Geçen sürede Gırgır’ın tirajı daha da artmış ve kadrosu alabildiğine genişlemişti. Bir bölümü çiçeği burnunda karikatürcülerden, bir bölümü deneyimli, genç çizer kontenjanından İlban Ertem, Behiç Pek, Latif Demirci, Sarkis Paçacı, İrfan Sayar gibi geleceğin ustaları da derginin demirbaşları arasına girmişti.”

9. Annem Belkıs – Gündüz Vassaf

Gündüz Vassaf’ın kalemiyle annesinin hikayesi. Öksüz bir Rumeli kızın Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında başlayan hayatını,bize gündelik yaşantının unutulmuş pek çok ayrıntısını tanıtıyor. Kitapta,Osmanlı İmparatorluğu, Cumhuriyet Türkiye’si, ABD’de süren bir yaşam ışığında kadının yeri anlatılıyor. “Çocuğun onu muhakkak görmesi lazımmış. Beni de oraya aldılar, ben de annemi yıkarlarken gördüm. Sonra tabut giderken sokağa çıktım ve tabutun arkasından “Anneciğim sen gidiyorsun. Beni kimlere bırakıyorsun.” diye hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum.”

10. Eve Dönen Adam Yahya Kemal – Beşir Ayvazoğlu

Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemal’in hayatını anlatırken yakın tarihimizin bir panoramasını çiziyor. Ayvazoğlu’nun ansiklopedik-biyografi çalışması şairi bütün yönleriyle anlatmakla kalmıyor, onun dostlarını, düşmanlarını, sevdiklerini, sevmediklerini, ortamını bize tanıtıyor. Ayvazoğlu’nun Ahmet Haşim, Peyami Safa, Tanburi Cemil Bey gibi farklı kişileri anlatan biyografik eserleri de vardır. “Celile Hanım (1880 – 1956) ilk kadın ressamlarımızdan biri, Yahya Kemal’in evlilik aşamasındayken ayrıldığı ilk sevgilisidir. Paris’te Yahya Kemal’in hayatına herhangi bir kadının girip girmediğini bilmiyoruz. Ancak, İstanbul’a döndükten 4 yıl sonra Celile Hanım’a aşık olduğu, karşılık bulan bu aşkın evlenme noktasına kadar geldiği bilinmektedir.Va Nu,Yahya Kemal’in güveylik gömleklerinin bile bohçaya konduğunu,ancak kendisini maddi manevi olarak evliliğe hazır hissetmeyen kaprisli şairin, Celile Hanım’a uzun bir özür mektubu göndererek evlilikten son anda vazgeçtiğini yazmaktadır.”