Şükür Yemeği
Çoraplarını çıkarıp aceleyle abdestini aldı. Herkes kendisini görsün diye sosyal medya hesabına caminin fotoğrafını attı. Kim arasa falanca camideyim çıkınca ararım, dedi. Bugün çok dua etmeliydi. Önemli bir projenin sunumu vardı. Ekip arkadaşları aylar öncesinden bu işe hazırlanmıştı. Her şey dört dörtlüktü. Namaz bitimi camiden çıkarken ekip arkadaşlarını hazırlık toplantısına çağırdı. “Elhamdülüllah işler yolunda…” diye geçirdi içinden. Üçüncü evinin taksidini ödüyordu. Gariban bir adamın en sıkıştığı anda imdadına yetişmiş, yok pahasına yeni evini almıştı. “Garibim ben olmasa ne yapacaktı, sevaba girdik.” diye kendisiyle gurur duydu. Ardından bir durum daha paylaştı sosyal medyadan: “Mülk Allah’ındır.”
Hazırlık toplantısına erkenden gitti. Gecikenlere “Kul hakkı yemeyelim!” diye mesaj atmayı ihmal etmedi. Özel arabası olmadığı için iki dolmuşla gelen tek maaşlı bir ihtiyara “Sen cezalısın kardeşim.” deyip adamın cebindeki son parayla tüm ekibe tatlı ısmarlattı. Tatlı yemeli, tatlı konuşmalıydı. Konuşmasına namaza gittiği caminin imamının söylediği birkaç cümle ile başladı. İnsanlar nasıl da kendisine büyülenmiş gibi bakıyordu. O olmasa bu kuru kalabalığı kim yönlendirirdi acaba? Kibir bizlere yakışmaz ama ne kadar da mükemmelim diye düşündü. Allah’ın özenerek yarattığı kullardan birisiyim, diye ekledi içinden.
Sunumun provası sona ermişti. Bu işin sonunda çok iyi bir ödenek alacaklardı. Dahası kendisini ispatlayacak ve yıllardır peşinde olduğu makama ulaşacaktı. “Biz olmayalım da başkaları mı o makamlarda otursun?” diye kendisini motive etti. Son derece şık giyinmişti. Olsun. Cami çıkışında bir dilenciye sadaka vererek bu kıyafetinin zekatını verdiğini düşünüyordu. Sabah yolda bulduğu 50 kuruşu dilenciye verdiğinden bihaberdi.
Son model arabasını büyük bir ağacın gölgeliğine park etmişti. Misafirler gelmeden önce hava alırken arabasını gördü. “En kısa sürede bunu satıp şu bizim evin karşısındaki arsayı almalı!” diye aklından geçirdi. O arsayı alırsa birkaç seneye kalmaz üç beş dairesi daha olabilirdi. Bu sırada “Mülk Allah’ındır.” durumuna bir kişi alkış gönderdi. Bugün sunumu başarılı geçer de proje kabul edilirse işleri daha da yoluna girecekti. Eğer gelen misafirleri kendisini merkeze aldırmak için ikna edebilirse birkaç yıla ev sayısını ona çıkarabilirdi. “Elhamdülüllah.” diye derin bir nefes aldı. Karşıdan bir ihtiyarla üstü başı dağılmış bir çocuk gidiyordu. Sokaklarda çöp topluyorlardı. Hemen onların fotoğrafını çekti. Sosyal medyada paylaşıp “Halinize şükredin, ne durumda olanlar var!” diye bir fotoğraf paylaştı. Sonra da parantez içinde “Kendilerine gerekli yardım yapılmıştır. Rızkı veren Allah’tır.” diye not düştü. Hiçbir yardımda bulunmamıştı halbuki…
Misafirleri kapıda karşıladı. Sunumdan sonra onları lüks bir mekâna götürüp yemek ısmarladı. (Yemek parasını ekip arkadaşlarından toparlamıştı.) İki lokma yiyip yanındaki kişiye “Benim işi unutmazsanız sevinirim.” diyordu. Gelenler, bu adamın projesini dinlememişlerdi bile. Akılları yemekteydi. Kafalarını sallayıp “Sen merak etme!” dediler. Her bir misafir iki porsiyon yemek yedi. Birkaçı yemeklerinin yarısını bitiremedi. Yemek bitiminde bir sofra duası edildi. O esnada garsondan kendilerinin fotoğrafını çekmeleri istendi. Sosyal medya durumlarına bu fotoğraflar konularak fotoğrafların altlarına “İsraf haramdır!”, “Kardeşliğimiz hiç sona ermesin.”, “Bugün Allah için ne yaptın?” gibi cümleler yerleştirdiler. Misafirleri uğurlarken hâlâ “Benim işi unutmazsanız sevinirim.” diyordu. Her biri “Merak etme sen.” diyen gözlerle kendisine baktılar. Sonra da kendi dünyalarına döndüler. Bu sırada ikindi ezanı okunuyordu. Her şeyin güzel geçtiği bir günün ardından hiçbir yere uğramadan eve gidip uyudu. Uyandığında ertesi gün olmuştu. Cep telefonuna gece yarısı “Senin iş tamam.” diye mesaj gelmişti. Büyük bir sevinçle yataktan kalkıp penceresinden gökyüzünün fotoğrafını çekti. “Bin şükür bu sabaha ulaştırana!” diye not eklemeyi de unutmadı. Artık karşıdaki arsayı gönül rahatlığıyla alabilirdi. Mülk Allah’ındı…
Dr. Tolga Alver