Sinemaya Uzanan Yol; Lumière Kardeşler
Sinema denilince aklımıza ilk olarak filmler, oyuncular, yönetmenler ve sinema salonlarında film izleyen insanlar gelir. Sinema, bakış açımıza göre; bir endüstri, kitle iletişim aracı, ticari bir pazar ve sanat dalı olabilir. Sinema nasıl ortaya çıkmıştır gelin beraber bakalım.
19. Yüzyıla gidelim, 1888 yılında Ampulün mucidi Thomas Edison , William Dixon ile birlikte görüntüyü gözümüzü bir deliğe dayayarak izleyebileceğimiz adına “Kinetoskop” dedikleri aygıtı icat etti. Edison bir diğer icadı "Kinetograf" aracılığıyla kaydedilen görüntüler Kinetoskop aracılığıyla gösteriliyordu. Ancak Kinetoskop yalnızca tek bir kişinin görüntüleri izlemesine olanak sağlıyor ve oldukça hantal bir aygıttı. Edison’un bu icadının ünü günden güne yayılarak büyüdü ve Edison’a ciddi kazançlar sağlattı. Kinetoskop özetle, bugünkü projeksiyon cihazının atasıydı. Edison ve Dixon'un bunca deneyi elbette sinemanın ortaya çıkmasına fikir olarak büyük ilham vermiştir. Ancak Sinema tarihinin asıl dönüm noktası ve Sinemayı Sinema yapan Fransız iki kardeştir.
Auguste ve Louis Lumière kardeşler, bir resim öğretmeninin çocuklarıydılar, babaları emekli olduktan sonra Lyon’a taşınıp burada bir fotoğrafçı dükkanı açtılar. Babalarının teşviki üzerine Edison’un Kinetoskop aygıtından ilham alarak daha çok fonksiyonlu bir cihaz geliştirdiler. 1895 yılında” Sinematograf” adını verdikleri aygıtı icat ettiler ve patentini aldılar. Sinematograf, Thomas Edison’un icadının aksine hem görüntü kaydediyor hem de kaydettiği bu görüntüyü bugünkü projektörler gibi bir yüzeye yansıtabiliyordu. Bir kol ile çalışıyor, ve saniyede 16 kare kaydedip, gösterebiliyordu. Sinematograf, Kineskop’a göre çok çok daha küçük ve hafifti ancak onu kineskop aygıtından ayıran en önemli özellik sadece bir kişiye değil, topluluklara gösterim yapma olanağı sağlamasıydı. Sinematograf sayesinde onlarca kişi perdeye yansıyan görüntüleri tıpkı bugün olduğu gibi toplu bir şekilde izleyebiliyordu.
Onlarca kişinin bir perde üzerinde bir filmi izleme düşüncesi Fransız iki kardeşi harekete geçirir ve 1895 yılının 28 Aralık günü Sinematograf ile ilk toplu film gösterimi Paris’te Grand adlı bir kafenin bodrum katında gerçekleştirilir. Kardeşler bu ilk gösterimi sadece 1 Frank karşılığında 35 kişiye yapar bu tarihte bilinen ilk ücret karşılığında yapılan toplu film gösterimidir. O gün yaklaşık 10 filmin gösterimi yapılır. 28 Aralık günü seyirci karşısına çıkan ilk film ise Lumière Kardeşlerin çektiği” Trenin Gara Girişi” adlı filmdir.
“Trenin Gara Girişi” sabit kamera ve tek planda çekilmiş yaklaşık 50 saniye sürmekteydi. Tren yolunda raylar üzerinde bir tren yaklaşmakta ve insanlar etrafta tren beklemekte, yürümekteydiler. Bu film efsaneye göre seyirciler için çok büyük bir deneyim yaşatmış; trenin perdeden çıkıp üzerlerine geldiğini düşünen seyirciler sağa sola kaçışmışlar ve bir kargaşa ortamı yaratmışlardır. O gün gösterilen diğer filmler; “Bebeğin Kavgası, Tuileries Havuzu, Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler, Alay, Nalbant, Kâğıt Oyunu, Ayrık Otlar, Duvarın Yıkılışı ve Deniz” gibi günlük yaşamdan kesitler sunan görüntülerden oluşmaktaydı.
İlk başlarda kardeşler "Sinematografın" bir geleceği olmayacağını düşünürler ancak geçen zaman içinde sinemaya duyulan ilgi çığ gibi büyür, Lumière kardeşler izleyicilere daha fazla ve yeni içerikler sunmak amacıyla Kameramanlarını içlerinde İstanbul’da bulunduğu birçok dünya şehrine göndererek görüntüler kaydettirirler. 1896 yılında İstanbul’a gelen Kameramanlar “Haliç’in Panoraması” “Boğaziçi Kıyıları” “Türk Topçusu” “Türk Piyadesinin Geçit Töreni” adlı filmleri çeker ve bu filmler bugün önemli birer belge niteliği taşımaktadır. Geçen zaman içinde seyirciler öykülü filmlere ihtiyaç duyarlar. Bu noktada ortaya Fransız bir İllüzyonist olan Georges Méliès çıkacak ve ilk öykülü filmi çekecektir...
Lumière kelimesi Fransızca “ışık” anlamına geliyor. Onların aydınlattığı yoldan binlerce insan gelip geçti. Sinema teknolojinin gelişmesine bağlı olarak değişti, dönüştü işin içine çok gelişmiş ve gelişmekte olan teknik imkanlar, devasa stüdyolar, büyük yapımcılar ve yıldız oyuncular girdi. Ancak değişmeyen şey ortak duygular, hikaye anlatma ve izleme isteği. Bugün hala daha karanlık bir salonda, perdeye yansıyan bir ışık eşliğinde insanlar korkuyor, hüzünleniyor, seviniyor, kahkahalar atıyor ve ortak duygular paylaşmaya devam ediyor. Sinema ile kalın...
Tayfun ULUDÜZ