Sen Gidince

yarına umudum yok artık çarmıha gerilmiş gözlerime

    Sen gidince sen gidince üşümüştü ellerim yüreğime yağan yağmurlardan hücrelerimde sensizliğin dikenleri yeşerdi küf kokulu baharlarda iplere astım artık soğuk acılarımı kanarken içimdeki yaram ölümü avuçlarıma sıkıştırdım sen gidince sen gidince safran sarısı düşler kaldı avuçlarımda vurgunlar yedim hep sol yanımdan mavi düşlerin pasaklığında dilimin ucunda ıslandı gülüşlerin zemheri ayında ağıt yüklü buluttan anadan doğma bir kar yağar beni yasa boğan ıslanır aniden kirpiklerim sığınırım o an bulvarların buğulu ışıklarına ve gökten kızılca bir kıyamet kopar üstüme sen gidince sen gidince bir kıvılcım alır yüreğimi yanar ince ince gömülür karanlığa ışıldayan gözlerim kaybolur umutlarım, düşlerim zamana yenik düşer bedenim dökülür yüzümden gülüşlerim ıslanır maviye çalan umutlarım ve bir alevin sıcaklığıyla sarar beni tüm acılarım sen gidince…   sen gidince şehre bir yalnızlık, yüreğime bir ağrı düşer sabahın felç olmuş şafağında havada ıslak türkülerin izi kalır ve çığlıklarım yükselir tutsak ayın gölgesinde yarına umudum yok artık çarmıha gerilmiş gözlerime sarı yağmurlar yağar sen gidince sen gidince sürgüne gönderilmiş yüreğimden çığlıklar yükselir apansız yanar dilimin ucundaki ezgiler kayıp gider avuçlarımda maviye çalan anılarım acıdan nasır tutmuş gözlerimden ince yağmurlar düşer bedenime şimdi soğuk bir düş alıyorum kızgın güneşin bakışları arasında bir yanık kokusu sarar beni alevlenir bedenim sensiz doğan güneşle bastığım her toprak zehirli çiçekler açar sen gidince sen gidince kaç zemheri sardı kaç fırtına vurdu beni yüreğimden anlıyor musun ve bir martının çığlığı düşerken düşlerime acımı okşayıp hep sustum renksiz, soluksuz bir ölüm seçtim kendime gece gelirken üstüme ruhum, anılarımın altında kaldı sen gidince