SEN BENDENSİN

Zamanın nasıl geçtiğinin, nasıl olduğumuzun farkında olmadan tükettiğimiz yaşların insanlarıyız. ‘Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun. O, kendi duvarlarının gerisine çekiliyor. Kimse kimseyi anlamaya çalışmıyor ya da uğraşmıyor!’ diyordu bir yazar… Haklılığını vuruyor yüzümüze çağımız. Yüreğinizdeki taşın ağırlığı ile uykunuz bölündü mü hiç? Ruhunuzun varlığını sızladığında fark ettiniz mi? Ağır çağların, hızlı yaşayan, çabuk tüketen, fark etmeden tükenen insanlarıyız! Belki de yaşadığımız süreç insan olmaya bile imkân sağlayamadı, sadece canlıyız. Kocaman bir boşluğu sızıntıyla doldurmaya çalışan biçareleriz, hırçınlıklarımız, tahammülsüz, sabırsız, doyumsuz hallerimiz, içimizde bomboş duran o kara deliğin sızısından değil midir?

O sızıyı dindirmeye çalışmakla, o kara deliğin dışa yansımasını kapatmaya çalışmakla geçiyor ömür dediğimiz. Kimi sosyopat düzeyde davranışlarıyla görün beni! eylemleri yaparak, kimi sosyal medya çukurundan ellerini yabancılara uzatarak, kimi kendini tanımadığı insanlara dahi kabul ettirme çabasıyla, kimi kavgayla, kimi önyargılarla, narsis zırhlarıyla sızısının sesini bastırma gayretinde. Kimisi yalnızlığını, tükenmişliğini kabul edemeyecek kadar da özgüven sahibi. Ne gariptir ki bu çağ özgüven kavramını da demirin ateşte erittiği gibi eritiyor adeta . Kavramlar bile yeniden oluşturulup içleri boşaltılıyor. Ne vakit sakinleşeceğiz, ruhumuza kulak verip sızımızı, sancımızı ne vakit kucaklayıp sarıp sarmalayacağız? Ruhumuzun kara deliğine seslenip bizi eritip yok etmesinin mümkün olmadığını? Ey sancım! Sen bendensin, sen iyi ki varsın, başka türlü ben insan olmaya gayret etmeyi nerden bilebilirdim? diyerek kabullenebilir miyiz? Çocuk ruhumuzu içimizde arayıp tozlarını silkeleyip yeniden onunla barışabilir miyiz? İnsan olmak mertebedir lakin bilmek gerekir ki yine insan bugün vahşi canlılardan da daha vahşi daha kuralsız olabiliyor, işte bu sebepten ruhumuz kendi sesini duyurmak için boşluğuyla sızlatıyor, velhasıl insan olmak başka insan doğmak başka bir olgu.

Bir de kendi dünyasında olanlar var kendi halinde olmanın en muazzam örnekleri; kendini kitaplarla sarıp sarmalayanlar, hayal dünyaları şiirlerden geçit sunan bir şölen niteliğindedir… Kafalarının içinde dönüp dolaşan okuduğu satırların çocukluğu, gençliği, olgunluğudur… İşte o insanlar ütopik bir evrenden bakarlar bizim çırpınışlarımıza ve bir bakmışsınız onun kitap arası satırları sizi anlatıyor… Üstelik Kimse sizi anlamamışken, kalabalık görünen içi bomboş bir gürültüyle yalnız ve mutsuz insanlar türetiyor bu çağ, sonra o türeyen insanları yavaş yavaş tüketiyor.

Siz hangi cephenin savaşçısısınız? Durup nefes alan hayatı kucaklayıp sevgiyi kabul edip iyilikle kol kola yürüyerek o sızıyı hafifletenlerden misiniz? Ne acıdır ki hayat akıyor, zaman durmadan kendini yeniliyor bizler kendi dehlizlerimizde kendi ruhumuzla kavga içindeyken bir bakmışız ömrümüzün baharı çoktan el sallayarak uzaklaşmış yanımızdan. Oysa o bahar bir çocuğun neşesi gibi hiç gitmeyecek kadar tazeydi!

Uykusu ruhunun sesiyle bölünüp kalemine, kitabına sarılanlara, tükenmişliklere,  kirlenmişliklere rağmen yoldaşını kitaplar ve çocuklardan tutanlara selam olsun…

Güngör UZUNER