SANCILI YAKARIŞ

Sancılı Yakarış Gece, odanın köşelerine ağır bir sis gibi çökmüştü. Perdelerin arasından sızan solgun ışık bile, içimdeki karanlığa ulaşamıyordu. Her nefesim, göğsümde taş gibi duran bir yükü hatırlatıyordu bana. Zamanın ilerlediğini bilsem de saatlere bakmaya korkuyordum; çünkü her dakika, bir ömürlük pişmanlıkla yankılanıyordu zihnimde. İçimdeki sancı öyle derindi ki, hiçbir kelimeyle tam anlatılamazdı. Sadece sessizliğin içinde yankılanan boğuk bir çığlık, sadece kimsenin duymadığı bir yakarış… Kendimden kaçmaya çalıştıkça, aynalarda yüzüme daha da yabancılaşıyordum. Ellerim titriyor, kalbim hızla çarpıyordu; sanki bedenim hayata tutunmak için çabalıyor, ruhumsa çoktan pes etmişti. O an anladım: En büyük acı, dışarıdan görünmeyen, içten içe kemiren sancıdır. Ve en ağır yakarış, dudaklardan değil, derin bir suskunluktan doğar.