Sabahattin Ali (1907 – 1948) – Arap Hayri (Kağnı, 1936)

Sabahattin Ali eserlerinde de toplumu, toplumu oluşturan farklı nitelikteki insanları, onların sorunlarını dile getirir. Gerçekçi bir sanat anlayışına sahip olduğundan hikayelerine konu ettiği mekanları, genellikle herhangi bir vesile ile gidip gördüğü, yaşadığı yerlerden seçer. Behçet Necatigil “Sanat gücünü daha çok hikayelerinde gösterdi. Anadolu köy, kasaba hayatından aldığı acıklı konuları gerçekçi bir yöntemle işledi. Kuvvetli doğa tasvirleriyle örülü, çok sert çizgili bu hikayelere çarpıcı bir tragedya niteliği kattı.” der. Sabahattin Ali hikayesinde Beyşehir’de yaşayan Arap Hayri adındaki bir boyacının hayatını anlatır. “Gerçi, bozkırları altmış kilometre ile geçen trenin ara sıra durduğu tenha istasyonlardan veya tenezzüh otomobillerinin yarım saat için mola verdiği ağaçlı hükümet meydanlarından bu dünyayı görebilmek kolay, hatta mümkün değildir, fakat yirmi beş kişi yolcu taşıyan bir Şevrole kamyonla buralara gelip üç dört gece kıraathanenin üstündeki otel kılıklı yerde yahut avlusu çamur ve benzin kokan handa kalanlar, eğer gözleri kör değilse, hayatın akışına sessizce uyup giden, başlı başına bir dünya görürler. Fakat bu da görmek değildir. Oralarda uzun zaman oturmak, akışa kapılarak yaşamak lazımdır. Birkaç büyük şehrimizi dolduran ve dünyayı oradan ibaret sananlar bu kasabalara geldikleri zaman, ne kadar ayrı bir alemin insanları olduklarını anlarlar. Kendileri için ehemmiyetli olan bir takım şeylerin buralarda adının bile anılmadığının, senelerin burada ancak birkaç resmi binada ve kahvenin mermer masasının üzerinde çay lekeleriyle yatan bir iki gazetede yürüdüğünü, yaylı arabanın yerini tutan otomobilin, küçük bir daire üzerinde dönen hayatta bir değişiklik yapmadığını fark edince şaşırır ve kaçmak isterler.”

Nikos Economopoulos, Şanlıurfa, 1990