ROOM 8

Senaryosu Oscar ödüllü senarist Geoffrey Fletcher’a ait olan ve James Griffiths’in yönetmenliğini üstlendiği 2013 yapımı kısa film ‘Room 8’, dikkatleri üzerine çekerek 2014 yılında başarısını taçlandırdı ve BAFTA ödülü kazandı. Kalitesini geçebilecek yeni bir kısa film ortaya çıkana kadar hafızalardaki izi silinmeyecek olan ‘Room 8’, beyin yakan filmler arasında ilk sıralardaki varlığını koruyacak gibi görünüyor... Aydın çevrelerin masaya geçip saatlerce yorumladıkları ancak herkesin kabul edebileceği ortak bir sonuca varamadıkları bu felsefi film, neden beyinleri yakmaya devam ediyor? Bu 6-7 dakikalık kısacık film uzun metrajlı birçok filmi geride bırakarak bizlere neler anlatıyor 8. oda yaratıcının alanı mı? Kimisine göre filmdeki 8. oda, 7 kat olan Cennet ve Cehennemin üstündeki 8. katı, yani Yaratıcının mekanını temsil ediyor. 8. oda bir yargılanma mercisi mi dersiniz? Seçimlerimize göre akıbetimizin belli olacağı bir denenme yeri... Kim bilir belki de... Filmin gidişatında merakına yenilerek kutuyu açan mahkum, kaçma fırsatını elde ettiğini sanarak bunu deneyimliyor ve odadaki mahkum mu, yargıç mı olduğu belli olmayan kişi tarafından yakalanıp kibrit kutusuna hapsediliyor. Zor bir paradoksal soruyla baş başa kalıyoruz burada: Hayatı merak edip kafamızda bir şeyler belirip çıkış noktasını bulduğumuz noktada, her ne kadar seçim şansı bize ait diye düşünsek de, seçimlerimiz de özgür değil miyiz dersiniz? Ya ruhumuz, o da bedenimiz gibi bir hapishanede mahkumiyet mi yaşıyor? Kaderin ipleri elimizde değil gibi görünüyor bu bakış açısına göre... Ve tek bir mahkumla sınırlı kalmıyor senaryo, filmin başındaki kibrit kutusundaki çırpınma sesleri, çekmecedeki kibrit kutuları ve filmin sonunda gücü elinde bulunduran kişinin gardiyana “Sıradaki” diye seslenişi... Şurası da var ki; tüm paradokslara bir yanıt olarak, mahkum kutuya uzattığı parmağıyla kendi parmağına dokunarak, biz Yaratıcının bir yansımasıyız, enel-hakkız yani Yaratıcı bizim içimizde, kıvılcımını da gözler önüne serer gibi. Michelangelo’nun ünlü “Adem’in Yaratılışı’ tablosundan esinlenilen sahnede bu bakış açısını destekler nitelikte... “ Pandora’nın kutusu” hikayesiyle tanınan Pandora bu film ile aklanıyor mu? Antik Yunan’a dayanan Pandora mitini duymuşunuzdur. Zeus’un açılmaması kaydıyla hediye ettiği kutuyu Pandora, merakına yenik düşerek açar. Kutunun ya da kavanozun açılmasıyla birlikte dünyaya tüm kötülükler yayılır. Böylelikle dünyadaki tüm kötülüklerin suçlusu olarak Pandora gösterilir. Gerek dini inanışlarda olsun gerek mitolojide olsun kadınlar, birçok hatanın odak noktası olarak gösterilir. Ancak dikkatinizi çekerim ki ‘Room 8’de kutuyu açan bir erkektir! Film bir yandan Pandora’ya gönderme yaparken diğer yandan ise merakın kadını erkeği olmaz kardeşim, merak tüm insanlığın ortak güdüsü mü demek istiyor? Ya da yasak elma, burada da kutuyu açmayı mı temsil ediyor? Farklı kaynaklarda birçok versiyonu olan Pandora’nın en sevdiğim hikâyesinin sonunda; kutuda ‘Umut’u temsil eden bir kelebeğin var olmasıdır. Tüm kötülük ve çaresizliklerle ancak umudumuz sayesinde başa çıkabiliyoruz... Filmde de koğuşa giren mahkum merakına yeniliyor, şaşırıyor ama özgür olma yolunda umudunu yitirmeyerek kaçma eyleminde bulunuyor, kibrit kutusuna hapsolurken bile umutla çırpınıyor...

8 SONSUZLUK MUDUR?

8 rakamını yana çevirdiğimiz zaman sonsuzluk simgesini elde ettiğimize göre film de bize sonsuz bir döngü içerisinde olduğumuzu mu anımsatmaya çalışıyor dersiniz... Belki de... Ya da mahkum olduğu odadan daha beteri, cehennem azabı gibi olan kibrit kutusunda sonsuza kadar hapsolmak var... Başyapıt değerindeki filme neresinden bakarsanız bakın beyin yakmayı başarıyor. Oda numarası seçiminde, yatağın üzerindeki kitapta, kutuda, kaçma eyleminde vb... Senarist her bir mesajı ince ince dantel gibi örüp bizlere sunmuş. Birçok alegoriyi ve paradoksu içeren bu kısacık felsefi filmi her öğrencime izletip yorumlatırım. Sizler de izleyip daha farklı bakış açılarını görüp paylaşırsanız sevinirim. Kim bilir belki hayata bambaşka gözlerle bakmaya başlarsınız...

Psyco