Postmodern Çağın Büyük Filozoflarından Jean Baudrillard Kimdir?
Postmodern çağın en büyük filozoflarından biri olarak kabul edilen Jean Baudrillard denince akla ilk gelen, farklı pek çok alandaki egemen ya da yaygın geleneksel açıklama kalıplarının dışındaki eleştirel ve meydan okuyucu fikirleri, Körfez Savaşı konusunda çokça tartışılan sözleri, simülasyon, hipergerçeklik ve içe patlama (implosion) gibi kavramlar etrafındaki değerlendirmeleri, yaşanan gelişmelerle birlikte yeni iletişim, bilgi ve medya teknolojilerinin oldukça artan etkisi ve tüketim üzerine değerlendirmeleri olmuştur. Özellikle kitle iletişim araçlarının günümüzdeki etkisi ve tüketim üzerine olan kışkırtıcı fikirleri; bir çağın bitip, yeni bir çağa girilen bir dönemde onun en önemli entelektüellerden biri olarak kabul edilmesinde etkili olmuştur.
Jean Baudrillard Baudrillard’ın hayatı hakkında bilinenler, kendisi bir düşünür olarak tanınana dek oldukça azdır. 27 Temmuz 1929’da Fransa’nın sanayi şehri olarak bilinen Reims’te, çiftçi bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Röportajlarında büyük anne ve babalarının köylü, ebeveynlerinin ise memur olduğunu söyler. Aile ve çevresi kırdan kente göç etmiş, entelektüel kaygıları olmayan insanlardır; nitekim Baudrillard bunu bir eksiklik olarak görmekte ve aile içerisinde üniversite okuyan ilk kişi olmasını “Ben, tabir caizse kabilenin bir şeyler okuyan ilk üyesiydim.” diyerek ifade eder.
Orta öğrenimine ailesinin yanında, Reims Lisesinde başlayan Baudrillard, bu eğitimi sonrasında IV. Henri Lisesinde yoğun bir eğitim alarak üniversiteye hazırlanmaya başlamıştır. Lise dönemlerinden itibaren dönemin siyasi konjonktürünün de getirdiği Fransa ve Almanya’nın gergin ve çelişik ilişkisi çerçevesinde kendini Almanca öğrenmek zorunda hissetmiş, üniversite öğrenimini de Sorbonne Üniversitesinde Almanca öğrenimi ile tamamlar. Üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli liselerde 10 yıl kadar Almanca öğretmenliği yapar. Bu sırada Alman filozofların eserlerini derinlemesine okuma şansı bulur; Schopenhauer, Nietzsche, Heidegger gibi isimlerin metinlerini okur, yöntem ve eleştirel anlamdaki tarzından dolayı Nietzsche’den büyük oranda etkilenir. Ayrıca aynı dönem Rimbaud, Artaud, Bataille gibi isimlerin eserlerini de okur, şiirsel metin üzerinde durur ve Fransızca’ya çeviriler yapar.
Jean Baudrillard 1956’da bir Fransız Lisesi’nde (Lyceé) orta öğretim profesörü olarak çalışmaya başlar ve 1960’ların başında Fransız yayıncı Seuil için editoryal çalışmalar yapar. Baudrillard 1962-1963 yıllarında Modern Zamanlar (Les Temps Modernes) dergisinde edebiyat üzerine makaleler yayımlayan Peter Weiss ile Bertolt Brecht’in eserlerini, Wilhelm Mühlmann’ın mesihçi devrimci hareketler hakkındaki kitabını Fransızca’ya tercüme eden Alman dili ve edebiyatı uzmanıydı. Bu dönemde gündelik hayat eleştirileriyle kendisini etkileyen Henri Lefebvre ve çağdaş toplumun semiyolojik çözümlemeleriyle üzerinde derin bir iz bırakan Roland Barthes’in eserleriyle tanışır.
Doktora tezini tamamladıktan sonra üniversitede asistanlık görevini sürdürdüğü yıllarda nesne ve gösterge sistemleri üzerinde çalışmaya devam eden Baudrillard, doktora tezinde ortaya koyduğu savlarını daha ileri götürerek 1970’de ilk kitabı Tüketim Toplumu (Le Societe de Consommation) adlı eserini yayınlar.
“…tüketim çağdaş toplumun kendisi üzerine bir söz, toplumumuzun kendisiyle konuşma tarzıdır. Ve bir anlamda, tüketim toplumunun tek nesnel gerçekliği tüketim fikridir, gündelik söylem ve entelektüel söylem tarafından sürekli yinelenen ve sağduyu gücüne ulaşmış olan bu yansımalı ve söylemsel bileşimdir.” (Tüketim Toplumu)
Bu eserinin ardından 1972’de Gösterge Ekonomi Politiğinin Eleştirisi, 1973’de Üretimin Aynası, ki bu eser Baudrillard’ın İngilizce’ye çevrilen ilk eseri olması bakımından önem taşır. 1975 yılında ise Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm eserlerini yayımlar. Bu eserleri sonrasında özellikle Fransa toplumunda Baudrillard’ın adı toplum kuramcısı olarak anılmaya başlar.
“Nereye baksanız karşınıza bir üretim söylevi çıkıyor. Nesnel amaçlara da sahip olsa, kendi kendine büyümeyi de amaçlasa bu üretkenlik sonuçta bir değer gibi algılanmaktadır. Üretim hem sistemin hem de radikal eleştirisinin leitmotifidir! Terimler üzerindeki bu türden bir consensus insanda kuşku uyandırmaktadır. Radikal bir alternatif sunmakla yükümlü olan devrimci söylev bir üretim metaforundan başka bir şey değilse – olayın temelinde ekonomi politiğin gerçeklik ilkesine boyun eğen ayartılmış bir kavram değişikliği vardır – o zaman bunun tehlikeli bir metafor olduğunu ya da radikal bir alternatif olmadığını çünkü üretkenlik söyleviyle bulaşan metaforik bir enfeksiyon olmanın ötesine geçerek genel üretim şeması dışına çıkabilmesinin ya da onu aşıp geçebilmesinin mümkün olmadığını bir başka deyişle mevcut düzene tamamen boyun eğmiş olduğunu kabul etmek gerekecektir.” (Üretimin Aynası)
Baudrillard’ı hem negatif hem de pozitif yönden en çok etkileyen eseri 1977 yılında kaleme aldığı, Fransa’daki düşünce dünyasını o dönemde büyük oranda etkileyen ve genel hatlarını çizen Foucault’yu “söylevi iş işten geçtikten sonra ortaya çıkan bir mesih, iş işten geçtikten sonra yapılmaya çalışılan bir devrim, anlatıları ise bundan böyle miadını doldurmuş” diye nitelediği Oubiler Foucault (Foucault’yu Unutmak) adlı eseridir. Foucault’yu Unutmak eseri, yayımlamadan önce adı sıklıkla tartışmalara karışan, şöhretinin zirvesinde olan Baudrillard’ın Fransa’nın akademik kurumları tarafından afaroz edilmesine sebep olmuştur; hatta bu hedef oklarının geri dönüşleri yalnızca eleştirilerle kalmamıştır; zira bu kitaptan dolayı Baudrillard akademide kıdem alamamış; 20 yıl boyunca başasistan olarak kaldığı üniversiteden ancak 1990 yılında profesörlük unvanı alabilmiştir.
“Zaman zaman gerçeği, hakikati büyüleyici kılan bir şey varsa, o da bu hakikatin yok olup gidebileceği düşüncesidir, iktidar, ekonomi, cinsellik olarak adlandırılan şu çok önemli “gerçekleri” insanların zihinsel düzeyde hiç durmadan tersine çevirebilecekleri ve bunların başlarına her an bir felaket gelebileceği olasılığından çok büyük bir zevk alabilecekleri düşüncesinin o gerçeklere kazandırdığı büyüleyicilik olmadan, yani aynaya bakıldığında sol sağ, sağ da sol olarak algılanmadan bu sonuncuların varlıklarını sürdürebilmesinin olanaksız bir şey olacağına inanabilir miydiniz?” (Foucault’yu Unutmak)
“Her şey görünür kılındığında, görülmeye değer bir şey kalmadığını keşfederiz.” sözüyle tarihteki en sarsıcı tüketim teorilerinden birini geliştiren Jean Baudrillard’ın fikir hayatı kırılmalarla doludur. Zira Baudrillard’ın öne sürdüğü teori ve açıklamalar derinlemesine incelendiğinde içinde yaşadığı dönem ve mekanın etkisi göze çarpmaktadır. Onun fikri dünyası yalnızca felsefi ve kültürel etkilenimlerle değil siyasi, ekonomik ve iktisadi anlamda da bir kimlik barındırır. Zira Baudrillard’ın hem sosyoloji hem de felsefe alanında anılan bir isim olması, onun yalnızca fildişi kulesine çekilmiş bir filozof değil, sokakta, eylemde, protestoda yani siyasal bir dirim ortaya koyan ve risk alan hareket adamı kimliğine sahip olduğu açıkça göstermektedir.
Baudrillard’ın düşünce dünyasındaki etkilenimlerini dört başlık altında ele almak mümkündür. Öncelikle lise zamanlarından itibaren hocası Emmanuel Peillet aracılığı ile Patafizik ilmi ile ilgilenmesi onun üzerine derinlemesine düşündüğü anlam boşluğu gibi konuların temelini oluşturmuştur. Hayatının ilerleyen dönemlerinde Alman düşüncesinin Fransa üzerindeki etkisi de dikkate alındığında felsefi iç içe geçişlerin sıkça yaşandığı XX. yüzyılın ortalarında Baudrillard’ın Almanca ile ilgilenmesi ve üniversitede de Alman dilini tercih etmesi onun fikir dünyasında ikinci kırılma noktasının temellerini oluşturur. Zira ana dilinden Nietzsche okuması ve ondan hem yöntem hem de içerik anlamında etkilenmesi Baudrillard’ın ortaya koyduğu fikirlerde “spesifik olarak toplum kuramında” ortaya çıkmaktadır. Baudrillard’ın farklı şekilde kurguladığı nihilizminde ve üslubundaki, ironik ve sert dildeki Nietzsche’vari belirtiler, Nietzsche’nin onun hayatındaki etkisinin izleridir. Lefebvre ile tanışması Baudrillard’ın hayatında siyasi bir kırılmanın kapılarını aralar; Marksizm’le tanışır ve benimser. Son olarak Roland Barthes ile tanışması, Barthes’in ortaya koymuş olduğu semiyolojik çözümlemeleri, sakinliği Baudrillard’ı etkilemiş, Marksizm’den uzaklaşmasına ve kendi kültürel kuramını ortaya koymasına olanak sağlamıştır.
Jean Baudrillard Felsefesinin Anahtar Kavramları:
1. Nesne: Felsefi bir terim olarak nesne, bir isimle adlandırılan ve kendisine bir şekilde gönderimde bulunulan veya işaret edilen şey demektir. Baudrillard, başlangıçtan bu yana nesne benim için en önemli sözcük olmuştur. Bu bakış açısını yeğlememin sebebi özne sorunsalından kaçabilmektir. Düşüncemin sürekli nesne sorunu üzerinde yoğunlaşmasının nedeni alternatif bir seçenek sunduğuna inanmamdır. Bunun aynı zamanda yaşadığımız çağ ile de ilgisi var. 1960’lı yıllarda üretim, öncelikli konumunu yitirmiş ve tüketim olgusu nesneleri ön plana çıkarmıştı sözleriyle açıklar. Baudrillard’ın asıl ilgisini çeken şey ise nesnelerin nasıl imal edildiği ya da nesnelerin salt kendileri değildir. O, özne merkezli bir bilgi kuramından nesne merkezli bir bilgi kuramına geçişi niteler ve simgeler. Baudrillard için asıl önemli olan konu nesnelerin kendi simgesel sistemlerini ve kodlarını oluşturması, nesnelerin sanal bir dünyaya gönderim yapması olmuştur. Nesneler kendi aralarında bir düzen kurmakta ve bu düzen, nesnelere tahakküm ettiğini düşünen özneye toplumda bir “statü” kazandırdığını zannettirmektedir.
3. Gerçeklik: Baudrillard, düşünce dünyasında konuşulan, üzerine külliyatlar biriktirilmiş olan sanat, sanal, gerçeklik, illüzyon, simülasyon vb. kavramları yenileyerek, bu kavramların postmodernizm açısından ne gibi anlamlar içerdiğini açıklığa kavuşturmak istemektedir. Mutlak gerçeklikten bahsetmenin artık çok güç olduğunu, çünkü sanal bir dünyada neyin gerçek neyin ise sahte olduğunu test edecek, buna karar verecek hiçbir şey kalmadığını düşünen Baudrillard’a göre gerçek, simülasyonun içinde kaybolmaktadır. Simülasyon düzeninin gerçekten arıtılmasını imkânsızlaştıran şey etrafta gerçeklikten başka bir şey göremeyen, deyim yerindeyse gerçekten başka bir şey düşünemeyen düzenin varlığıdır. Gerçeğe dair soruşturmaların hepsinin postmodern tarzda ele alınması, postmodern araçların kullanılarak gerçeğe ve hakikate ulaşma çabasının kendisi de bir gizleme/simüle etme tarzıdır, ve bu yüzden de simülasyonların asıl amacı gerçeğe saldırmaktır.
Baudrillard’a göre anlamla dolup taşan bir gerçeklik dünyasında var olmanın tek yolu böyle bir dünyayı inkâr etmektir. Çünkü anlam artık ne mesajda ne de mesajı iletendedir, anlam hiçbir yerdedir. Ayrıca, modern dönem öncesinde dünyayı ve bizi büyüleyen şeyler artık dünyayı büyülememekte ve şeyler artık yorumdan yoksun hale gelmektedir.
Baudrillard’ın “simülasyon teorisi” ise kendisine ün kazandıran en önemli çalışmalarındandır. Baudrillard’a göre günümüzde her şey simülasyonlardan oluşmaktadır ve artık neyin gerçek olup olmadığını ayırt etmek imkansızdır. İçinde yaşadığımız bu simülasyon çağında artık hiçbir gerçeklik kalmamış ve her şey ters düz olmuştur. Simülakr aslında gerçek olmayan ama gerçeklik olarak algılanmak isteyen bir görünümdür ve bunu ayırt etmek zordur. Çünkü ‘öyle-miş gibi’ gibi görünen bir durumun gerçekte öyle olmadığını anlayabiliriz lakin simüle edilen bir durum gerçekliği yeniden üreterek kendi gerçekliğini yaratmaktadır ve böylesi bir durumda gerçekliği ayırt edebilmek çok zordur.Baudrillard’ın simülasyon teorisindeki en önemli konulardan biri televizyondur. Çünkü simülasyonu yaratma noktasında en güçlü silah olarak görsel medya öne çıkmaktadır. Gerçeklik yalnızca bir görünüm halini almıştır ve bu yüzden de akıl çelicidir. Sistem de kendisini ayakta tutabilmek için bunu kullanır ve bu görüntüyü yaratmak için de kitle iletişim araçlarını kullanır.
1977 ve 1990 yılları arasında üniversitede başasistan olarak kaldığı zamanda Baudrillard bütün üretkenliği ile yazmayı sürdürmüştür. 1978’de Alçı Meleği ve daha sonra ortaya atacağı simülasyon kuramında toplumun yeri ve durumunu anlattığı önemli eseri Sessiz Yığınların Gölgesinde Toplumsalın Sorunu eserini kaleme alırken, 1979’da Baştan Çıkarma Üzerine adlı eserini tamamlamıştır.
“Anlatacak şeyleri olmayan sözcülere karşın sesi çıkmayan (sözsüz) bir kitle vardır. Söyleyecek hiçbir şeyi olmayanlarla, konuşmayan kitleler arasındaki harika “birlik” işte budur. Bütün söylevlerin kökeninde yatan büyük boşluğun adı kitledir.” (Sessiz Yığınların Gölgesinde Toplumsalın Sorunu)
Baudrillard’ın uzun vadede postmodern bir kuramcı olarak anılmasını sağlayan eseri 1981’de kaleme aldığı Simülakrlar ve Simülasyon eseri olacaktır; aynı yıl Çaresiz Stratejiler eserini de yayımlayan Baudrillard’ın bu eserleri yalnızca Paris çevresi ile sınırlı kalmamış, eserleri çevrilerek Kıta Avrupa’sına yayılan şöhretin kapılarını aralamıştır.
“Her türlü ‘düşsel’ ve ‘gerçek’ ayrımı artık bitmiştir. Ve gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir. Artık, kendi kendini aynı yörünge çevresinde dolanan modeller aracılığıyla yineleyen ve farklılık simülasyonu üretmekten başka bir şey yapmayan ‘hipergerçek’ dönemidir.” (Simülakrlar ve Simülasyon)
1990 yılında emekliye ayrılan Baudrillard, daha önce halihazırda sert bir şekilde kullandığı üslubunu akademiden ayrıldıktan sonra daha da sertleştirir. Emekliye ayrılmasından sonra sık sık seyahate çıkmaya başlayan Baudrillard, bu gezilerini beş ayrı kitap olarak yayınladığı “Cool Anılar” eserlerinde anlatır, ayrıca Amerika, Kötülüğün Şeffaflığı, Son Yanılsaması, Radikal Düşünce, Kusursuz Cinayet kitaplarını da emekliliğinin ardından 1990’larda kaleme alır. Baudrillard’ın dünya çapında sansasyonel bir isim olarak anılmasına sebep olan, 1990’da Irak-Kuveyt arasındaki Körfez Savaşı’nın aslında yaşanmadığını ortaya koymaya çalıştığı “Körfez Savaşı Yaşanmadı” eseridir. Bu eser onun dünya siyaseti hakkındaki sanal ve hiper-gerçek kavramları üzerinden kurduğu kışkırtıcı eleştirilerine, yani onun kamusal entelektüel kimliğine katkı yapması bakımından en sansasyonel söylemi ve eseridir.
Ölümüne kadar makaleler ve eleştiriler kaleme almayı bırakmayan, ilerlemiş yaşına rağmen European Graduate School’daki derslerini sürdüren ve hatta dünyanın çeşitli yerlerinden çağırıldığı konferanslara da katılan Baudrillard, 7 Mart 2007’de Fransa’da yaşama veda eder. Baudrillard, Fransızca konuşulmayan ülkelerde olduğu kadar Fransa’da etkili olmadı hiç. Ölümü üzerine Fransızların anma yazılarında bu noktaya değinildi. Dünyanın dört bir tarafında hayran ve okura sahip düşünür olarak küresel popülerin bir örneği olmasına karşın şimdiye kadar Baudrillardcı okul ortaya çıkmadı. Baudrillard’ın etkisi ekseriyetle toplumsal teoriden felsefeye ve sanata kadar çok farklı disiplinlerde oldu. Bu nedenle felsefe veya belli akademik disiplinlerin ana akımı üzerindeki etkisini ölçmek güçtür.
Kaynak
Aykırı Bir Düşünür Olarak J. Baudrıllard Ve Gösteriş Amaçlı Tüketim, Jean Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı’nın Temellendirildiği Argümanların…, Stanford Felsefe Ansiklopedisi Maddeleri, Jean Baudrillard, Jean Baudrillard’ın Felsefesinde Gerçeklik Problemi, Jean Baudrillard Ve Postmodernizm, jean Baudrillard’ın Tüketim Toplumu Kavramının Etkilerinden Biri: “Hürrem” Ekonomisi
Jean Baudrillard
Baudrillard 1966’da Paris Nanterne Üniversitesi’ne girer. Diller, felsefe, sosyoloji ve diğer disiplinleri araştırırken Henri Lefebvre’in asistanı olur. 1966’da Naterre Sosyoloji bölümünde, Nesnelerin Sistemi (Le système des objects) adlı doktora tezini savunur ve o yıl sosyoloji dersi vermeye başlar. Cezayir ve Vietnam savaşlarında Fransa ve ABD müdahalesine muhalefet ederek 1960’lı yıllarda Fransız solu ile irtibatı olur. Bu yıllar Narrante Üniversitesi’nin öğrenci olaylarının son derece karışık ve gergin olduğu yıllardır. Baudrillard’da bu gerginlik içerisindeki tarafını 1966-67 yıllarında çıkan Utopie dergisine yazarak belirginleştirir. Baudrillard’ın daha sonra ifade edeceği gibi bu dergideki yazıları onun Marksizm’den kopuşunun temellerini oluşturmuştur. Nanterre radikal siyasetin merkezindeydi ve Daniel CohnBendit ile öfkeliler (enragés) ile bağlantılı “22 Mart Hareketi” Nanterre Sosyoloji’de örgütlenir. Baudrillard sonraları kitlesel öğrenci ayaklanmaları ve genel grevle sonuçlanan neredeyse Gaulle’ü iktidardan düşürecek olan Mayıs 1968 olaylarına katıldığını söyleyecektir. Ayrıca Baudrillard 1960 ve 1969 yılları arasında Peter Weiss, Wilhelm E. Mülhmann, Bertolt Brecht, Karl Marx ve Friedrich Engels’in birtakım makale ve eserlerini Almanca’dan Fransızca’ya çevirir.Jean Baudrillard ve eşi Marine
2. Kötülük: Baudrillard, gerçekliğin yer aldığı bir evrende gerçek-sahte, doğru-yanlış, iyi-kötü arasındaki ayrımların kolaylıkla yapılabileceğini düşünmektedir. Değerlerin yadsınma dönemi olan postmodern dönemle birlikte tüm özgürleşim alanları bir tür anlam kaymasına sebep olmuştur. Örneğin modern dönemde adeta tapınılan ilerleme düşüncesi postmodern dönemle birlikte yok olmuştur, fakat ilerleme hala sürmektedir. Beden ruhun metafor alanı iken, şimdi beden ruhun metastaz alanı durumuna gelmiştir. Ona göre kötülük kendini en çok değer yargılarında göstermektedir, çünkü tüm değerlerin bir değersizleşme durumuna evrildiği postmodern dönemde insanlar kendileri için ne gerekiyorsa o değeri benimsemektedirler. Amerika üzerine yazdığı kitapta iyilikle kötülüğün her zaman aynı anda var olduğunu fakat yeni dönemle birlikte epistemolojik alanların bir nevi çöküntüye uğramasıyla zihinler, iyilikten ya da iyiden sonra kötülüğün veya kötünün geldiğini zannetmektedirler. Baudrillard, biraz daha ileri giderek bu noktada kötülüğün kodlarını çözmek ister ve “kötülük düşüncesinin en zor yanı, onu her tür mutsuzluk ve suçluluk kavramından arındırmaktır” der.