PINAR’IN ÖYKÜSÜ-Emrah Korkmaz

Hiç tanımadığı birilerine uzun uzadıya bir şeyler anlatmak ya da odasının penceresinden görünen denize haykırarak aptalca bağırmak istiyordu pınar. Herkes onu dinlesin ama hiç kimse onu anlamasın istiyordu. Zaten kimse de  anlamıyordu onu . Pınar otuzlu yaşlarda, bir bakanın dönüp bir daha bakacağı bir güzelliğe sahipti. Yeşil gözleri, uzun sarı saçları vardı.

Çok uzun yıllar önce Bulgaristan'dan Türkiye'ye göçen zengin bir ailenin tek kızıydı pınar. Ailesi ve çevresinde bulunan herkesle iletişimi çok kuvetli olan herkes tarafından çok sevilen biriydi. Ancak son bir aydır adeta hayata küsmüştü pınar. Çünkü uzun yıllar birlikte olduğu ve görkemli bir törenle nişanlandığı nişanlısı ortada hiçbir sebep yokken onu terk etmişti. Bir insan nasıl olur da bu kadar kötülüğü içinde barındabilir ve başka bir insanı bu derece üzebilir diye düşünüp duruyor ancak buna bir cevap bulamıyordu.

Odasından hiç dışarı çıkmaz, kimseyle konuşmaz, hatta ailecek yenilen yemeğe bile katılmazdı. Çok sevdiği uzun sarı saçlarını kendi elleriyle kesmiş, sonra ayna karşısında kısa saçlı halini görünce uzun bir süre hıçkırarak ağlamıştı. Odanın içerisinde kendine yeni bir dünya yaratmıştı. Ancak bu durum kendisinde hastalık derecesinde düzen duygusu aşılamıştı. Her şey düzenli ve yerli yerinde olmalıydı. Gözüne çarpan en ufak düzensizlik onu fazlasıyla rahatsız ediyor, mutlaka onu düzeltme gereği duyuyordu.

Son zamanlarda yaptığı tek şey kendisine para kazandıran çeviri işleriydi. İyi derecede birden fazla dil bildiği için çeviri işinden oldukça iyi para kazanıyor, ailesi çok zengin olmasına rağmen onlardan en ufak bir maddi destek almıyordu.

Çok mutsuzdu pınar. Hiçbir şey onu mutlu etmiyor, aklındaki kararmış düşünceleri bir nebze de olsa beyaza çevrimeye yetmiyordu. Ömrümün sonuna kadar odasında kalabilir, sadece denizi izleyerek bütün insanlardan uzak durabilirdi. Uzun bir zaman da bu şekilde yaşadı. Ara sıra anne ve babası ile sohbeti dışında kimse ile insani bir ilişki içerisinde olmamıştı.

Bu süreçte sigaraya da başlamış, çay veya kahve içerken mutlaka sigarasını da tüttürüyordu. O gün yine her zamanki gibi kahvesini ve sigarasını almış pencere kenarında denizi izliyordu. Ne olduysa bir anda ailesinin evinden ayrılmaya, kendine ait bir eve taşınmaya karar vermişti. Uzun bir süre sonra akşam yemeğinde anne babası ile aynı masaya oturmuş ve bu kararını onlara açıklamıştı. Anne babası kızlarına iyi geleceğini düşünerek bu kararına itiraz etmediler.

Hemen ev aramaya koyuldu, bir an önce taşınmak istiyordu çünkü. Birkaç ev sahibi ile görüşmüş ancak telefonla konuşurken bile onlara ısınmamış evlerine bile bakmadan onlara ait evleri tutmaktan vazgeçmişti. En son aradığı ve ismi Esin olan yaşlı bir kadın ile eve bakacağına dair sözleşmişlerdi. Evin muhiti güzeldi ve yaşlı kadının anlattığına göre evi de çok güzeldi. Üstelik telefonla kısa bir süre konuşmalarına rağmen kadına oldukça ısınmıştı.

Bir gün sonra belirtilen saate kadının evine gitti. Kiralayacağı ev de aynı apartmanda yaşlı kadının üst katındaydı. Evin önüne geldiğinde apartman onu büyülemişti adeta. Bahçesinde türlü türlü ağaçlar, kırmızı güller , beyaz güller... Sanki bir peyzaj sahasına gelmişti. Güzel kokular arasında apartmana girerek yaşlı teyzenin evinin önüne geldi. Evin önünde dağınık şekilde duran birkaç ayakkabı vardı. Bu dağınıklığa tahammül edemezdi elbette. Yaşlı kadın gelene kadar bütün ayakkabıları düzenli bir şekilde sıraladı. Tam bitirirken yaşlı kadın kapıda belirdi.

Kısa bir selamlaşma sonrasında üst kattaki eve bakmaya çıktılar. Pınar evin her köşesini dikkatle inceleyip evi çok beğendi. Bir an önce tutup taşınmak istiyordu. Ancak o ana kadar tek kelime etmeyen yaşlı kadın Pınar'ın yanına gelerek konuşmaya başladı.

"Tek mi yaşayacaksın kızım sen bu evde?"

"Evet teyzeciğim."

" Ben tek yaşayan birine evimi vermem, hele ki tek yaşayan bir kadına asla vermem. İki sene önce genç bir kıza verdim, kızcağızın buralarda kimi kimsesi yok diye  Çok da ucuza verdim ama ben ömrümde bu kadar pasaklı birini görmedim. Evimi mahvetti. Çıktıktan sonra bir hafta evi temizledim. Bir kocası olsaydı evi temizlemedi mi dizlerini kırardı onun. Bu ev bana rahmetli babamdan kaldı. Herkese vermiyorum. Bekar bir kıza hiç vermiyorum. Evlenmiş olsan olurdu, ancak çocuğun olsa yine olmazdı; çünkü ben çocuklu aile de sevmiyorum. Onlar da evin duvarlarına zarar veriyor. Yani senin bu evi tutman için evlenmen ve çocuk yapmamaya da söz vermen lazım."

Pınar yaşlı kadının konuşmasından sonra biraz tebessüm etti. Esasında evlilik konusu açılmış yarasına tuz basılmıştı ama nedense hiç üzülmemiş hatta uzun bir süre sonra daha rahet nefes alabildiğini hissetmişti. Yaşlı kadına sarılmamak için kendini zor tutmuştu. Ancak evi tutmak için yaşlı kadını ikna etmesi gerekiyordu.

Bir kahve içmeyi teklif ederek yaşlı kadının evine indiler. Pınar sanki kendi eviymiş gibi mutfağa giderek kahveyi kendi yaptı. Başından geçen nişan olayını, o olaydan sonra okulu bıraktığını, ailesini, bundan sonra yapacağı çeviri işlerini bir bir anlattı. Özellikle nişan olayı yaşlı kadını oldukça etkilemiş, pınar anlatırken neredeyse gözleri dolmuştu. Yaşlı kadın kahvesinden son yudumunu alırken babasından kalma, çok sevdiği evini pınara kiralayarak misaifirini uğurladı ve Pınar'ın komşusu olacağı günü beklemeye başladı.