ÖLEZ- Nilay Şirin
“Canhıraş suskunlukların pençesinde bir tırnak darbesi bekler pıhtı tutmaz kanamalarım.” Yazdım önümdeki kâğıda. Şair “Dürtme içimdeki narı, üzerimde beyaz gömlek var!” yazmış, kallavi bir söylem daha, edebiyatın yer altı dünyasında. Zihnimizin afyonudur belki yazmak. Afili cümlelerle süsleyip gün yüzü görmemiş küfürler savuruyoruz belki de sanatsal uzantıları olan. Susmayı görev gibi öğrettiler bize, içimizden geçenleri söyleyemedikten sonra neye yarar? Kalbimiz dörtnala giden hoyrat bir atın çatlayıp yığılması gibi delibozuk atıyor. Ha kaçtı ha kaçacak ipin ucu! Yazmakta bunca suskunluğun kaçış rampası sanki kelimelerden oluşan dipsiz kuyu.
“Canhıraş suskunlukların pençesinde bir tırnak darbesi bekler pıhtı tutmaz kanamalarım.” Yazdım önümdeki kâğıda. Şair “Dürtme içimdeki narı, üzerimde beyaz gömlek var!” yazmış, kallavi bir söylem daha, edebiyatın yer altı dünyasında. Zihnimizin afyonudur belki yazmak. Afili cümlelerle süsleyip gün yüzü görmemiş küfürler savuruyoruz belki de sanatsal uzantıları olan. Susmayı görev gibi öğrettiler bize, içimizden geçenleri söyleyemedikten sonra neye yarar? Kalbimiz dörtnala giden hoyrat bir atın çatlayıp yığılması gibi delibozuk atıyor. Ha kaçtı ha kaçacak ipin ucu! Yazmakta bunca suskunluğun kaçış rampası sanki kelimelerden oluşan dipsiz kuyu.
Zihnim hayli dağınık, düzen bildiğim her şeyin, yumağında sıkışıp kalmışlığımı yeni öğrendim. Öğrenme güçlüğü mü var bende? Neden bu kadar bekledim? Görmek ve bakmak arasındaki o ince çizgide ayaklarımdan akan kan mı bana bunu yapan? Dikiş tutar mı ölmüş hücreler, bile isteye kesilip atılan! Dağınıklığım yeni değil üstelik tüm organlarımı sarmış bir illet, bir yeri sıyırıp temizlesem bir başka yere bulaşıyor. Annem olsa bilirdi çaresini, anneler nasıl biliyor bu kadar şeyi? Anne olsam diyorum verebilir miyim o kadar inandırıcı cevaplar? Soru soran olmak her zaman daha kolay. Bazen diyorum hani bu kadar bastırılmasaydı konuşacaklarımız, midemizde taş gibi oturan o his hala olur muydu yerinde? Kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı, sınırlarımızı dile getirebilseydik düzeni olur muydu zihnimizin? Sorular, sorular, sorular…
Çocukluğumda sokağın köşesinde mütemadiyen oturan Hasan amca; durur durur, uzaklara bakar sonra: “Çivisi çıkmış bu dünyanın !” derdi. Çocuk aklımda yöresel tonlamasına ve bana göre somut dünyamdan öteye geçmeyen çivisi mi var dünyanın? Algısına takılı kalır bazen de kıkırdardım ağzımı kapatmayı ihmal etmeden. Soyut âlemde evet bir çivi vardı ve çocukluk hırkasını çıkaran her insan bir gün o çivinin çıkışını dile getiriyordu. Çiviyi çıkaran da bizdik şikâyet edip homurdanan da…
Yorgunum, zihnim hayli dağınık, balkondan annem bağırıyor çocukluğuma, akşam ezanını okuyor Ali Hoca. Hava karardı, eve gitme vakti. Hem yemekte hazırdır şimdi.
NİLAY ŞİRİN