Misafirlik Âdabı – Fatma Çetin Kabadayı
Öğüt verme için belli bir yaş şartı konulsaydı ben kesinlikle seçilirdim.
Atalarımızdan öğrendiğimiz, yaşayarak tecrübe ettiğimiz birçok şey var. Bu kez sizlerle misafirlik Adabı hakkında sohbet etmek istedim. İslamiyet’in misafire verdiği önemi bilenlerdeniz elhamdülillah. Uzun süre misafir gelmese rahatsız oluruz. Misafir sevmeyen insanın dostu az evi tozlu olur sözünü şuraya sıkıştırayım. Misafirin bereketiyle geldiğine dair hadisi şerifleri tekrarlamak fuzuli olacağı için yazmıyorum. Belki bildiklerinizin tekrarı, belki hiç düşünmedikleriniz olabilir elbette ama yazmak benim vazifem.
“Şimdilerde misafirlik mi kaldı?” diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Misafiriniz gelmiyorsa sizin adınıza üzülürüm. Fakat bazı insanların misafirliği de düşman başına dedirten cinsten. Onlara da ikram ve sabır etmek bir erdem işi. Biz üzerimize düşeni yapalım ki o da gelene aynı şekilde davransın.
- Öncelikle şu unutulmamalıdır ki insan sadece sevdiği yere gider. Hanginiz sevmediğiniz birinin evine gidip oturmak, yatılı kalmak istersiniz ki? Misafirlik için ilk şartımız davet edilmiş olmak. Sizi davet etmediyse gitmeyi düşündüğünüz kişiyi arayıp sormalısınız. Arada samimiyet yoksa pat diye kapı çalınıp “ben geldim ”denilmez. Çünkü sizin müsait olmanız onun da olduğu anlamına gelmiyor.
- İlk kez gittiğiniz yere küçük de olsa bir hediye götürmek adettendir. Hatta imkânınız varsa her seferinde. Bunun büyük bir hediye olmasına gerek yok elbette. Ama elini kolunu sallayarak gelebilenlere hayret ettiğim doğrudur. Kimsenin sizin hediyenize ihtiyacı yok elbette ama bu bir görgü kuralıdır.
3. Gittiğiniz ortamlarda elinizi zorla öptürmek, tokalaşmaya çalışmak hoş değildir. Hele evin genç çocuklarına “Gelin bakalım bir el öpün, bilmiyor musunuz yoksa?” gibi çocuğu ve aileyi küçük düşürücü tavır ve sözlerden kaçınmalısınız.
4. Gittiğiniz evde gözünüzün kapalı, kulağınızın sağır olması evladır. Sürekli velfecri gözlerle açık arayan, onu bunu sorgulayan, ev halkının kendisini ilgilendirmeyen konuşmalarına kulak kabartan misafiri kimse sevmez.
5. Yatılı kalacak bir misafir ev sahibini zor duruma sokacak işlerden kaçınmalıdır. Mümkün mertebe yük olmamaya çalışmalıdır. “Pijamamı getirmedim, siz de vardır, banyo yapacağım havlu alabilir miyim? Ben bu yemeği sevmem acaba şunu pişirir misin?” gibi cümleleri mümkün olduğunda sarf etmemek için tedbirli gitmek en güzelidir. Atalarımızdan bu hususta ağzı yanan olmuş ki birisi “misafir umduğunu değil bulduğunu yer,” gibi bir söz bırakmış. Var olsun.
6. Yatılı kalan bir misafir iseniz temizliğinize de dikkat etmelisiniz. Yediğiniz elmanın sapını, çam fıstığı kabuklarınızı nasıl olsa temizleyen var diye saç sakal kıllarını, kirli kulak çöplerini kullandığınız yerde bırakmamalısınız. Evinizdeki alışkanlıklarınız kimseyi alakadar etmese de misafirken tutumunuz önemli.
7. “Ben de beklerim,” sözünün bir nezaket cümlesi olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Örneğin yolda karşılaştığınız bir dostunuz sohbet sonunda “Eve de bekliyorum,” demişse “Ne zaman geleyim?” diye sorup kendinizi küçük düşürmeyin. Zaten siz gerçekten mi yoksa nezaketin mi davet edildiğinizi hissedersiniz, yanılmıyorum değil mi?
8. Bir arkadaşınızla herhangi bir dostunuza gitmeden önce ev sahibini haberdar edin, “biz karar verdik, oldu,” durumu oluşturmayın. En sevdiğim atasözü olan “Tilki inine sığmaz, bir de kuyruğuna çalı bağlarmış’” dedirtmeyin. Sizin hoşlandığınız birinden herkesin hoşlanacağı yanılgısına kapılmayın.
9. Misafirlikte uzun uzun oturmayın. İnsanların da bir hayatı ve yapabileceği işleri olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Esnemesini saklamaya çalışan ev sahibini hayal edebiliyor musunuz? Etmeyin. “Aaaa, oturuyoruz ne aceleniz var,” ısrarlarında samimiyete bakın. Bu hususta da şöyle bir söz vardır duymuşsunuzdur: “Misafirin iyisi gelir geçer kuş gibi, misafirin kötüsü oturur baykuş gibi.”
10. Yeni evli olan çiftlerin, evine sık gidilmeyeceğini unutmayın. Birbirlerini tanımalarına fırsat vermelisiniz. Özellikle kayınvalide ve çevresi tarafından “Bugün Şuayb amcanlara gideceğiz gelin, akşama hazır olun, oğlana da söyleyiver de gecikmeyelim, Şuayb amcan çok sevinir,” gibi emrivakiler yapmayın. Şuayb amcanın fikrini de aldığından emin olun.
11. Boşanmış ve bir süre yalnız kalmaya muhtaç olan dostlarınızı da izinsiz rahatsız etmeyin. “Aman canım artık eşi evde yok ya… Bir uğrayım,” gibi düşüncelerinizi kendinize saklayın. Arayın, izin isteyin, ısrar etmeyin.
12. Misafirin yanında derin işlere girişmeyin. Üç yıldır temizlemediğiniz kileri misafirin yanında boşaltmak, çok acil gibi cam kapı silmek hoş bir izlenim bırakmaz. Bunun yanı sıra basit işlerde misafirin de gönülden gelerek yardım teklif etmesi inceliktir. Sürekli oturup çayını doldurmanızı bekleyen bir misafiri mi yoksa kalkmışken sizinkini de tazeleyeni mi tercih edersiniz? Misafir kendini rahat hissedecekse ona küçük görevler verebilirsiniz. “Şekerliği alabilirsen çok sevinirim,” gibi.
13. Misafirin yanında ev halkından birine bağırılmaz, küçük düşürücü cümleler sarf edilmez, eski pişmanlıklar ortaya sürülmez. Evin en küçüğüne bile bağırılması misafire kalk git demek gibidir. Düşünsenize ev sahibi kadın eşine “Senin yengen de düğünümüz de pek bir şey takmamıştı,” diyerek ortamı buz gibi etse hoş olur mu?
14. Ev sahibine, eşyalarına, çocuklarına, ikramlarına karşı kibirli davranılmaz. “Ay bu mindere oturamam ben, acaba sandalyeniz yok mu?” tarzı konuşmalar yapacaksanız gitmeyin kimseye. Kimse sizin nazınızla kaprisinizle uğraşamaz.
15. Kendinizin yemeyeceği hiç bir ikram misafire sunulmaz. “Bu da dünden kaldıydı yiyen olmadı, “ gibi bir sunumu düşünebiliyor musunuz? Eyvahlar olsun.
16. Misafiri karşılarken de uğurlarken de aynı Güleryüz, aynı samimiyet olmalı. Kapıyı ekşi bir yüz ile açıp “Aaa, siz nerden çıktınız?” diyerek mi karşılıyorsunuz yoksa “Aman efendim buyurun, hoş geldiniz,” diyerek mi? Tercih sizin.
17. Misafir eğer çok yakınınız değilse maddi sorunlarınızdan bahsetmeyin. Önüne bir sofra kurup “Aman her şey de çok pahalı, yetiştiremiyoruz,” derseniz bunu karşı taraf “Bir de sen çıktın başıma!” olarak anlayabilir.
18. Misafir geldiğinde ceketini mantosunu vs. almak ve asmak, giderken de giymesi için yardım etmek nezakettedir. “Çıkar da şuraya atıver, giderken alırsın” denemeyeceği gibi “Nereye koymuştum ben onu, bekleyin de odalara bakayım,” demek de hoş değildir. Ceketinizi alan kişiye de “Ceplerini karıştırma ama… Yine alırım bak…” gibi soğuk espriler yapmayın.
19. Misafirin ayakkabıları o çıkmadan ve kesinlikle görmeden -görürse bir an evvel gidin anlamı taşır- uçları dışarı bakacak şekilde yerleştirilir. Bu onun rahat gitmesi için olduğu gibi Türklerin düzenli ve kibar olduklarının da simgesi. Zaten kimse ayakkabısını oraya buraya fırlatıp çıkarmaz. Rahat olun. Eldiven de kullanabilirsiniz.
20. Misafire en güzel yeriniz gösterilmelidir. Kendisi rahat bir koltuğa oturmuş misafirine de “Yere oturuver,” diyen birini gördünüz mü? Ben görmedim.
21. Misafir çocukları azarlanmaz. “Çocuklarınızı getirmeyin etrafı dağıtırlar, koltuklara çikolata sürerler,” gibi nahoş önerilerde bulunulmaz. Yok mu zannediyorsunuz böyleleri? Var. Üzgünüm. Bunun yanı sıra çocuğunu gittiği evde saldım çayıra Mevla’m kayıra hesabı bırakıp dedikoduya dalan sorumsuz annelere de buradan selam olsun. Misafir çocuklarına da yetişkin gibi saygı ve sevgi göstermek, ilgilerini çekeceği ikramlarda bulunmak gerekir.
22.Misafiriniz muhtemelen sizinle hoş bir sohbete, güzel vakit geçirmeye gelmiştir. Sürekli olumsuzluklardan, moral bozucu ayrıntılardan bahsetmeniz geldiğine pişman eder. “Doktor da öyle deyince yatırdık hastaneye. Uykusuz, yorgun, perişan bir halde bekledik başında. Hastane zaten tıklım tıklım, benim de dizim ağrımaya başlamasın mı?” gibi karşı taraftan takdir ve teselli bekleyen cümlelerinizi az ve öz paylaşabilirsiniz. Uzunsa konuyu geçiştirmenizi öneririm.
22. Misafiri sevin. Misafirin üç günden sonrasının sadaka olduğunu unutmayın. Adetlerimizi ihmal etmeyin. Misafire hizmet ve ikram etmekten gocunmayın. Siz yapın, çocuklarınız da misafir sevmeyi öğrensin. İnsan ailesinin devamıdır. Atalarınıza söz söyletmeyin.
Sürç-i lisan ettikse affola…