Merhametimi Sınayan Yaramaz Çocuk
Merhametimi Sınayan Yaramaz Çocuk Eskiden yazlar bir başka olurdu. Sokaklar çocuk sesleriyle çınlardı. Anneler, öğle güneşini evlerin gölgeli duvar diplerinde karşılar; ellerinde tığ, dizlerinde yün yumağıyla sessizce oyalanırlardı. Babalar işten dönmeden önce, arsaların, boş arazilerin, ev önlerinin tozunda çocuklar rüzgâr gibi oyunlar oynardı. Bizim evin altındaki arsa, mahalle çocuklarının gizli cennetiydi. Ayakkabılar bir kenara atılır, lastik toplarla coşkulu maçlar yapılırdı.
Merhametimi Sınayan Yaramaz Çocuk
Eskiden yazlar bir başka olurdu. Sokaklar çocuk sesleriyle çınlardı.
Anneler, öğle güneşini evlerin gölgeli duvar diplerinde karşılar; ellerinde tığ, dizlerinde yün yumağıyla sessizce oyalanırlardı.
Babalar işten dönmeden önce, arsaların, boş arazilerin, ev önlerinin tozunda çocuklar rüzgâr gibi oyunlar oynardı.
Bizim evin altındaki arsa, mahalle çocuklarının gizli cennetiydi.
Ayakkabılar bir kenara atılır, lastik toplarla coşkulu maçlar yapılırdı.
Bir yanda ip atlayanlar, diğer yanda bez bebeklerini gezdirenler…
Balkonlardan sofra bezi sallayan teyzeler, çocuklara laf atan amcalar…
Herkes birbirini tanır, kimse kimseye yabancı sayılmazdı.
O gün de öyle bir gündü.
Sıcak havada, eski bir plastik bebeğimizi oyuna katmış, gülüşerek oynuyorduk.
Birden aramıza bizden büyük, esmer, uzun boylu, haşarı bir çocuk daldı.
Gözleri kara kara parlıyordu.
Hiçbir şey söylemeden bebeği kaptığı gibi koşmaya başladı.
Arkadaşım hemen ardından fırladı, köşe başında yakalayıp elinden aldı.
Ama çocuk geri dönüp geldi.
Beni itti.
Yere düştüm.
Sonra tekrar dönüp bir daha itti.
Tek kelime etmeden kaçıp gitti.
Ağladım.
Arkadaşlarım yanımdaydı.
Biri saçımı okşadı, biri eteğimi silkeledi.
Sonra koştular, abimi ve arkadaşlarını çağırdılar.
Abim geldi.
Elime, dizime baktı.
Bir şey demedi.
Sonra sessizce uzaklaştı.
Birkaç dakika sonra beni dut bahçesinin arkasındaki dar sokağa götürdüler.
— “Bak,” dediler. “Vuran çocuğu bulduk.”
Köşede, başının bir yanı tıraşlı, kara gözleriyle korku dolu bakan o çocuk duruyordu.
İki kolundan tutmuş bizimkiler. Titriyordu.
Abim bana döndü:
— “Hadi,” dedi. “Vur. O sana vurdu, sen de ona vur.”
Baktım. Karşımda bir çocuk.
Korkmuş.
Güç bendeydi şimdi.
Yanımda abim, arkadaşları…
İstesem, bir yumruk atabilirdim.
Ama elim kalkmıyor.
Kalbim izin vermiyor.
— “Vursana,” dedi abim. “Karnına bir tane patlat.”
Ama ben kıpırdamadım.
Çünkü o an anladım: Gerçek güç, güç elindeyken merhamet edebilmektir.
Sessiz kaldım.
Abilerim çocuğu öylece bıraktılar.
— “Hadi len, bir daha buralarda görmeyelim seni,” diyerek uzaklaştılar.
Ben oyuna döndüm.
Toprağa karışan gözyaşlarım kurumuştu.
Güneşin alnında tekrar ip atladım, bebeğimi kucağıma aldım.
Ama akşamüstü kapımız sertçe çalındı.
Kapıda bir kadın:
— “Hanım hanım! Senin oğlanlar benim çocuğu dövmüş!”
Annem panikle içeri seslendi:
— “Çabuk buraya gelin!”
Çocuk yalan söylemişti. Dövülmemişti.
Ama annesi inanmamıştı.
Annem abime kızdı:
— “Bir daha dövüşmeyin kimseyle,” dedi.
Ama ben o gün, dut bahçesinin aralığında şunu anladım:
Güç, insana verilince değil, sınandığında belli olur.Gerçek güç, eline fırsat geçtiğinde kimseyi ezmemekte, kimseyi küçümsememekte saklıdır. O an vurmadım. Çünkü güçlü olduğum hâlde merhameti seçmenin, ezebilecekken affetmenin, vurabilecekken geri durmanın insan olmanın özü olduğunu fark ettim. Meltem Yalçın #hikaye #nostalji #çocukluk #merhamet